Uzman Görüşü

Yaklaşan ABD Seçimleri ve Gazze Savaşına Etkileri

*Necmettin ACAR

Filistin direnişinin en önemli aktörü olan Hamas’ın silahlı kanadı İzzettin el-Kassam tugaylarının 7 Ekim’de başlattığı Aksa Tufanı operasyonunu bir bahane olarak kullanan İsrail tarihinin en aşırı sağcı koalisyonunu yöneten Benjamin Netanyahu, tüm Filistin coğrafyasını bir şiddet sarmalına sürükledi. İsrail ordusunun en ağır silahları kullanarak başlattığı toplu imha savaşında dördüncü ayın sonlarına yaklaşılan şu günlerde Filistin’deki tablo gittikçe ağırlaşıyor. Ocak ayı sonları itibariyle on binlerce Filistinli bu savaşta hayatını kaybetti ve yüz binlercesi de evsiz kaldı. İsrail ordusunun saldırılarının devam ettiği şu günlerde Gazze’de açlık ve hastalık kol geziyor. Savaşın başlarından itibaren İsrail’e sınırsız destek sağlayan ABD yönetiminin bu politikasında yavaş da olsa bir gevşeme ile karşı karşıyayız. Yaklaşan ABD seçimleri ve kamuoyunun Filistin’de yaşanan yoğun insan hakları ihlallerine karşı artan duyarlılığı bu durumun en önemli gerekçesi olarak gözüküyor.

Hamas’ın başlattığı Aksa Tufanı operasyonu sonrası yaşananlar, bu çatışmaların iki önemli tarafı olan ABD ve İsrail yönetimlerinde farklı endişeleri görünür kılmaya başladı. Son dönemde İsrail ordusunun Gazze’de sergilediği vahşet, konunun ABD ve İsrail arasında bir sürtüşmeye dönüşmesine yol açtı. Çünkü İsrail’de Netanyahu yönetimi, Gazze’deki insanlık dışı savaşın devamını ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak için bir araç olarak görürken seçimlere on aydan daha az bir sürenin kaldığı ABD’de Joe Biden yönetimi bu savaşın seçim sonuçlarını demokratlar aleyhine etkilemesinden derin bir endişe duyuyor. Son dönemde İsrail’de iktidarda olan aşırı sağcı hükümet ve bu hükümetin tabanı ile ABD’deki demokratlar taban arasındaki mesafenin açıldığını gösteren çok sayıda veri ortaya çıktı. Çünkü demokratlar insan hakları, özgürlük, eşitlik gibi konulara daha fazla önem verirken Gazze savaşında Siyonist rejimin politikaları demokratların bu pozisyonuyla uyuşmuyor.

Son dönemde ABD’de yapılan anketler, başta seçim sonuçları üzerinde kritik etkisi olacağı tahmin edilen genç seçmenler olmak üzere demokrat seçmenlerin Biden yönetiminden çok hoşnut olmadığını gösteren veriler ortaya koyuyor. İsrail’in başta Gazze olmak üzere tüm Filistin coğrafyasında işlediği savaş suçlarının ABD kamuoyunda yol açtığı infial, demokrat tabanın bu hoşnutsuzluğun en önemli gerekçelerinden birisi. Bu yazının temel iddiası seçim süreci yaklaştıkça Biden yönetimin sıkışmışlığının artacağıdır. İçeride sıkışan Biden yönetiminin İsrail üzerindeki baskıyı artıracağını, Netanyahu hükümetinin savaşı sürdürme ve tüm bölgeye yayma arzusunun ABD tarafından sınırlanacağını öngörebiliriz. Benzer şekilde Netanyahu yönetimi, Biden’ın dış politika vizyonuyla çelişen bir siyaseti sürdürerek ABD seçim sonuçlarını etkileyebilir ve demokrat Biden yerine İsrail’le daha iyi çalışacağını düşündüğü Cumhuriyetçi Donald Trump’ın seçilmesine katkı sağlamak isteyebilir.

ABD’de seçmen davranışlarını etkileyen faktörlerin değişimi

Ekonomik konular her dönemde ABD iç ve dış politikasının belirlenmesinde önemli bir faktör olmuştur. Özellikle seçim dönemi yaklaştıkça seçimde iddialı olan aktörler rakiplerine fark atmak için ekonomik konuları ön plana çıkarırlar.  Bu politikanın en önemli gerekçesi ABD seçmenlerinin eğilimleri ile ülke ekonomisinin gidişatı arasındaki geleneksel kuvvetli ilişkidir. Nitekim Trump’ın 2020 yılındaki başkanlık seçimini kaybetmesinin arkasındaki en önemli gerekçelerden birisi Covid-19 sürecinde ortaya çıkan ekonomik sorunlardı. Dolayısıyla bugüne kadar ABD’de halkın ekonomik refah duygusuna hitap eden ve seçmenin gözünde ekonominin geleceği konusunda iyimser bir tablo çizebilen adayların şansı daha yüksek olmuştu.

Son dönemde ABD’de yapılan kamuoyu yoklamaları ABD seçmeninin ekonomiyi önceleyen bu geleneksel davranış kalıbında önemli bir değişime işaret ediyor. ABD artık resesyonda değil, işsizlik azalıyor, enflasyon kontrol altında ve beklentiye uygun olarak geriliyor. Ancak Biden yönetiminin, görece başarılı olan, ekonomik karnesi ABD kamuoyunda beklendiği gibi takdir edilmiyor ve en azından şimdilik seçmen davranışları üzerinde beklenen etkiyi ortaya çıkarmıyor.

Son dönemde ABD’de seçmen davranışları üzerinde dış politikanın ekonomiden daha fazla etkili olmaya başladığı bir sürece şahit oluyoruz. ABD’li seçmenin nadiren meşgul olduğu bir konu olan dış politika, artık seçim sürecinin merkezinde yer alıyor. Dolayısıyla ABD seçimleri üzerinde dış politikanın etkisinin göreli olarak zayıf kaldığına dair yaygın kanaat sarsılıyor.  Bu gerçek ülkede Filistin’e yönelik artan sempati ve İsrail’e karşı duyulan öfkenin seçim sonuçlarına yansıyacağı bir tabloyu ortaya koyuyor. 2020 seçimlerinde dış politikanın gündeme dahi gelmemesine karşın yeni başlayan seçim hazırlıklarına dış politika ve Gazze damga vurmuş durumda. Hâlihazırda ABD siyasetinin çalkalayan şey Rusya-Ukrayna savaşının gidişatı ve Gazze’de İsrail’in işlediği vahşet.

Biden yönetimi ile Netanyahu hükümeti arasında artan gerilim

Tüm ABD hükümetleri için İsrail’i desteklemek en öncelikli dış politika konularından biri olmuştur. Biden yönetimi de ABD’nin bu geleneksel dış politika vizyonuna büyük bir sadakatle bağlı bir profil çizmekte. Ancak son dönemde başta Filistin olmak üzere Orta Doğu genelinde meydana gelen bazı gelişmeler seçim sürecine giren Biden yönetimini ciddi bir endişeye sevk ediyor. Burada üç temel husustan bahsedebiliriz; İsrail’deki aşırı sağcı hükümetin benimsediği değerlerle demokrat tabanın benimsediği arasındaki uyumsuzluk, Netanyahu hükümetinin savaşı tüm bölgeye yayma çabasının ABD açısından ortaya çıkaracağı maliyetin büyüklüğü ve ABD’nin Orta Doğu’da ciddi anlamda zarar gören imajı.

İlk olarak; son dönemde İsrail’de iktidarda olan aşırı sağcı hükümet ve bu hükümetin tabanı ile ABD’deki demokrat taban arasındaki mesafenin açıldığını gösteren çok sayıda gelişme ortaya çıktı. Başta ABD olmak üzere tüm dünyada İsrail’in açık ara en çok nefret edilen ülke, Filistinlilerin ise en çok sempati beslenen toplum olduğu artık tartışılmayacak bir gerçek. Başta demokratlar olmak üzere ABD kamuoyunda benimsenen bu pozisyonun değerlerle ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Genellikle demokratlar insan hakları, özgürlük, eşitlik gibi konulara daha fazla önem verirken Gazze savaşında Siyonist rejimin politikaları demokratların bu pozisyonuyla uyuşmuyor. Özellikle 7 Ekim sonrası İsrail ordusunun Gazze’de işlediği soykırım ve etnik temizliğe varan ağır insan hakları ihlalleri ve Netanyahu hükümetinin bu toplu imha savaşını açıktan savunan vizyonu Biden’ın seçmen kitlesinde önemli bir rahatsızlığa yol açıyor. Sonuç olarak İsrail’in Gazze’de işlediği suçlara yönelik öfke ABD’de üniversite kampüslerinde, önemli şehirlerde ve farklı sosyal medya platformlarında şiddetli bir biçimde kınanıyor.

İkinci olarak; İsrail’in sürdürdüğü savaşın Lübnan, Suriye ve hatta tüm bölgeye yaymaya dönük girişimleri ABD’nin Orta Doğu bölgesine dair angajmanını ve bu angajmanın maliyetini önemli ölçüde artırıyor. Çünkü son günlerde İsrail’in Lübnan ve Suriye’de önemli isimlere yönelik suikastları, İran’ın Irak’taki ABD üslerine ve Pakistan’a yönelik saldırıları, Yemen’de İran destekli Husiler’in uluslararası ticaretin can damarlarından biri olan Kızıldeniz güzergâhındaki faaliyetleri ABD’nin Orta Doğu’ya daha fazla kuvvet konuşlandırmasını ve bölgedeki sıcak çatışmaların tarafı haline gelmesini zorunlu kılıyor. Bu durum ABD seçmeninde önemli bir endişe kaynağı oluyor. Bir taraftan ABD’li vergi mükelleflerinin ödedikleri vergiler Ukrayna ve Gazze savaşlarına yönelik ABD askeri desteği için harcanırken diğer taraftan çatışma alanının genişleme ihtimali ABD’nin maliyetini artırıyor. 2010’lu yıllarda “Asya Pivot” stratejisi gereğince Çin’i çevrelemek için Orta Doğu’daki kuvvetlerinin önemli bir kısmını Asya-Pasifik bölgesine kaydırmak isteyen ABD yönetimi Netanyahu’nun agresif politikaları sayesinde yeniden Orta Doğu bölgesine odaklanmak zorunda kalıyor. 7 Ekimi takip eden günlerde Doğu Akdeniz’e yığınak yapmak zorunda kalan ABD, Kasım ayında Husiler’in Kızıldeniz’deki gemi trafiğini tehdit eden eylemleri sonucu Kızıldeniz’e de bir görev gücü göndermek zorunda kaldı.

Üçüncü olarak; Biden yönetiminin savaşın başladığı 7 Ekim’den bugüne kadar Netanyahu hükümetine açıkça destek vermeye devam etmesi Arap kamuoyunda ABD karşıtlığında ciddi bir artışı ortaya çıkardı. Hiçbir insani, ahlaki ve hukuki değeri tanımayan, sivil-asker, kadın-çocuk demeden herkese karşı savaşan, gazetecileri, din adamlarını öldüren, ibadethaneleri, BM merkezlerini, hastaneleri ve okulları bombalayan Netanyahu yönetimine ABD’nin, sağladığı sarsılmaz askeri, diplomatik ve ekonomik destek bölgedeki ABD imajını geri döndürülemez bir biçimde bozmuş durumda. ABD’nin bölgedeki imajının bu derece bozulmasına karşı Filistin meselesinde Filistin halkının tezlerine daha yakın duran Rusya ve özellikle de Çin’in bölgedeki yumuşak gücü artıyor. ABD’nin küresel ölçekte rakibi/düşmanı olan bu iki aktörün bölgede artan yumuşak gücü Washington’da derin bir endişe kaynağı.

ABD seçimlerinin gölgesinde Gazze’nin geleceği

Bir taraftan demokratların vizyonuyla çelişen Netanyahu’nun şiddet içeren siyaseti, diğer taraftan yaklaşan ABD seçimleri ve seçmende artan Filistin duyarlılığı Biden yönetimini dış politikada bir sıkışmışlığın içine sokuyor. Seçimlerin yaklaşmasına karşın Netanyahu’nun Biden’ı iç politikada zora sokan hamlelerinin yoğunlaşarak devam etmesi Biden’ın dış politikadaki manevra alanını daraltıyor. Son günlerde Biden hükümetinin açık politikası olan “iki devletli çözüm” seçeneğini Netanyahu’nun basın önünde net bir biçimde reddetmesi Biden’ı bir çaresizlik içine sokmuş durumda. Biden yönetiminin genel politikası İsrail karşıtı görünmeden İsrail’in işlediği ağır insan hakları ihlallerini sınırlamak ve Netanyahu hükümetini ABD dış politika öncelikleriyle uyumlu hareket etmeye zorlamak şeklinde gelişiyor. Aksi halde Netanyahu’nun kişisel savaşının Biden yönetimine ödeteceği siyasi bedel ağır olacaktır.

Henüz seçimlere on ay kadar bir sürenin kalmış olması Biden yönetimine sınırlı da olsa Filistin meselesinde bir manevra alanı bırakıyor. Bu süre zarfında Washington’da İsrail’e yönelik baskı kademeli olarak artacaktır. Biden’ın yaklaşan seçimlerde ABD seçmenini etkileyebilmek için insani ara, geçici ateşkes, Gazze’ye insani yardım girişine izin verilmesi ve esir takası gibi geçici çözümlerden daha fazlasına ihtiyacı var. Bu da İsrail’in Gazze’deki işgali tamamen sonlandırması, Gazzellilerin yeniden topraklarına dönmesinin sağlanması ve tüm İsrailli esirlerin Hamas’ın elinden kurtarılması ile olur. İsrail’in Hamas’a karşı askeri bir zafer kazanmadığı ve böyle bir zaferi asla kazanamayacağı artık herkesin üzerinde mutabık kaldığı bir konu iken savaşın uzaması Biden yönetiminin karşı karşıya kaldığı zorlukları artırmaktan başka bir işe yaramıyor.

Avrupa’da Rusya, Asya-Pasifik bölgesinde Çin’i sınırlamayı en önemli ulusal güvenlik sorunu olarak görmeye devam eden ABD yönetiminin Netanyahu hükümetine verdiği süre doluyor. Savaşın derinleşerek bölgeye yayılması ABD’nin Rusya ve Çin karşısındaki caydırıcılığını zayıflatacağı gibi tüm bölge genelinde 1950’li yıllardakine benzer şiddetli bir Batı karşıtlığının ortaya çıkmasına yol açacaktır. Her iki durum da uzun yıllardır bölgede kendi lehine yumuşak güç ve askeri caydırıcılık elde etmek isteyen Rusya ve Çin gibi aktörlerin bölgedeki pozisyonunu güçlendirecektir.

Yaklaşan ABD seçimleri ve başta demokratlar olmak üzere ABD kamuoyunda İsrail’e karşı tırmanan nefrete karşın Filistin’e yönelik artan sempati, Biden yönetiminin savaşın başlarında İsrail’e sağladığı sınırsız desteği sürdürüp sürdürmeme konusunda bir ikileme sevk ediyor. Son dönemde ABD’de yapılan araştırmaların, seçmen davranışları üzerine dış politikaya dair konuların ekonomik konulardan daha fazla etkili olmaya başladığını göstermesi Biden yönetiminin bu ikileminin en önemli gerekçesi olarak gözüküyor. Son günlerde Biden yönetimi İsrail karşıtı gibi görünmeden İsrail’in işlediği ağır insan hakları ihlallerini sınırlamaya ve Netanyahu hükümetini ABD dış politika öncelikleriyle uyumlu hareket etmeye zorluyor. Gazze savaşının uzamasına hatta tüm bölgeye sıçramasına yönelik gelişmeler yaklaşan ABD seçimlerinin Biden aleyhine sonuçlanmasına yol açabilir. Yazıyı bir soru ile bitirelim; acaba Netanyahu Gazze savaşını uzatarak, iki devletli çözümü açıktan reddederek, savaşı bütün bölgeye yaymaya çalışarak ABD seçimlerine müdahale mi ediyor? Netanyahu’nun bu politikayla Biden yerine Trump’ın seçimi kazanmasını mı sağlamak istiyor?

*Dr. Necmettin Acar Mardin Artuklu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü başkanıdır.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu