Araştırma

Medyada Filistin İşgali ve Uluslararası İnsancıl Hukuk

Beyza ÖZTURANLI*

Öz

Elli yılı aşkın süredir işgal altında olan Filistin, 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas’ın, İsrail ülkesinde düzenlediği saldırı sonrası İsrail askeri güçlerinin ağır karşı saldırılarına maruz kalmıştır. İsrail’in işgal ve abluka politikaları açıkça soykırım suçunu ve uluslararası insancıl hukuk ihlallerini işaret ederken, medya organlarının, İsrail askeri operasyonlarının meşruiyet sorunu, Hamas eylemleri ve Filistin’deki çatışmaların nedenleri ve sonuçları hakkında yer verdiği haberler pozitif hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını etkilemektedir. 1967’den beri devam eden Filistin işgalinde, uluslararası hukuk ve bu minvalde insancıl hukuk çerçevesinde değerlendirilmesi gereken devlet ya da devlet dışı aktörlerin gerçekleştirdiği şiddet içeren eylemlerinin, medya unsurları tarafından aktarılma şekli, uluslararası insancıl hukukun uygulanma(ma)sı bakımından önem arz etmektedir.

Giriş
Dünyanın herhangi bir yerinde sıcak çatışmalar sürerken, politikacılar, uluslararası örgütler ve sivil toplum kuruluşları “uluslararası hukuka” sık sık atıf yapmakta ve medyaya yansıyan bu açıklamalar, uluslararası hukukun algılanan önemine işaret etmektedir. Aynı zamanda, medyada yer alan silahlı çatışmalara ilişkin haberler, pek çok kişiyi uluslararası hukukun geçerliliğini ve etkililiğini sorgulamaya ittiği kadar, hangi normlara atıfta bulunulduğu, hangi aktörlerin sorumlu tutulduğu ve hangi mağdurların cezalandırıldığı konusunda verili bilgilerin yarattığı karmaşaya maruz bırakmaktadır.


Uluslararası hukukun kurucusu olarak anılan Hugo Grotius 1625’te Savaş ve Barış isimli ünlü eserini yazdığından beri uluslararası hukuk, savaş ve barış hâlini düzenleyen bir hukuk dalından, devletlerarası ilişkilerin tamamını düzenleyen bir hukuk dalına doğru oldukça yavaş bir evrim süreci geçirmiştir (Grotius, 1625). Bu süreç hâlen devam etmekle birlikte, uluslararası örgütler, II. Dünya Savaşı sonundan itibaren Birleşmiş Milletlerin (BM) kuruluşu ile birlikte uluslararası hukukun aktörleri arasında yerini almış ve bugün çok uluslu şirketler, sivil toplum kuruluşları ve hatta insan hakları devrimi nedeniyle bireyler bile uluslararası hukukun konusunu oluşturmaya başlamıştır. 20. yüzyıl boyunca, Grotius’un halefi pek çok teorisyen gibi uluslararası hukukun temel amacı, barışın korunması ve savaşın önlenmesi olmuştur (Röling, 1973). Bununla beraber, dünyanın çeşitli coğrafyalarında ülke içinde veya dışında silahlı çatışmalar dönem dönem yükselişe geçmiş ve kitle iletişim araçları yoluyla uluslararası toplumun gündeminde yer etmiştir. Dolayısıyla barışın tesisine ilişkin olduğu kadar silahlı çatışmaların devamına ilişkin tartışmalar da devletlerarası platformlar dışında etkisini sürdürmektedir (Blank, 2016). Günümüz medya ve internet kültüründe silahlı çatışmalar sadece aktif askeri operasyonların bulunduğu yerlerde değil, söz konusu operasyonların meşruluğunu ya da gayri meşruluğunu içeren, silahsızlanma, kuvvet kullanma yasağı ya da uluslararası mahkemelerin bir seçenek olarak ortaya bile konulmadığı medyatik tartışmalar çerçevesinde devam etmektedir. İşgal altındaki Filistin’de silahlı çatışmalar ve insan hakları ihlalleri neredeyse altmış yıldır çeşitli aralıklarla ve azalıp tekrar artan bir şiddetle devam etmektedir. 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas’ın, İsrail ülkesinde gerçekleştirdiği silahlı saldırı sonrası İsrail devletinin yanıtı pek çok basın unsuru tarafından “İsrail-Hamas Savaşı” şeklinde anılmaya başlanmıştır (“Verilerle İsrail-Hamas”, 2023; “Hamas İsrail Savaşı”, 2023; “Israel-Hamas War”, 2023).

Uluslararası hukuk ve bu minvalde insancıl hukuk çerçevesinde değerlendirilmesi gereken devlet ya da devlet dışı aktörlerin gerçekleştirdiği şiddet içeren eylemlerinin, medya unsurları tarafından iletilme süreçlerinin pozitif hukukla nasıl kesişeceği önem arz etmektedir. Silahlı çatışmalara ilişkin medya haberlerinin, haberin konusunun hukuka uygunluk ya da aykırılık durumuyla, başka bir deyişle “meşruiyet” ile bağlantısı olup olmadığı, bu kesişimin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Medya organları, uluslararası insancıl hukukun uygulanmasında ve yorumlanmasında önemli bir etkiye sahiptir. Kamuoyunu şekillendiren, etkileyen ya da domine eden pek çok unsur bulunmaktadır ki bunlardan bazıları, orduların, paramiliter grupların, hükümet sözcülerinin veya insan hakları aktivistlerinin eylem ve söylemleri, gazetecilerin bilgi aktarımları, uluslararası ya da sivil toplum kuruluşlarının soruşturma komisyonlarının raporları ve sıradan sivillerin açıkladığı, afişe ettiği ya da yorumladığı bilgilerdir (Blank, 2016). Bu karmaşanın medyadaki yansıması, sürmekte olan ihtilaflara ilişkin hukuki çerçevenin yorumunu etkilemektedir. Bu çalışmada, medyanın silahlı çatışmalara ve özellikle Filistin işgaline olan yaklaşımının, uluslararası insancıl hukukun uygulanmasını ve yorumlanmasını nasıl etkilediği meselesi incelenmiştir. Çalışmada, işgal altındaki Filistin’in, BM tarafından 2012 yılında resmi olarak tanındığı üzere “devlet” statüsünü haiz olduğu ön kabulü tartışmaya açılmamıştır (UNGA, 2012). Çalışmada kaynak olarak, ağırlıklı şekilde yabancı medyada yer alan haberler, konu ile ilgili uluslararası hukuk enstrümanları ve insancıl hukuka ilişkin literatürdeki temel eserlerden faydalanılmıştır.

*Dr. Öğr. Üyesi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Hukuk Anabilim
Dalı, Eskişehir, Türkiye.

Makalenin tamamını PDF olarak okumak için tıklayınız.

Bu makale TRT Akademi Dergisi 9. cildinde yayınlanmıştır.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu