Analiz

İsrail’in Açıkladığı Savaş Hedeflerine Ulaşamamasının Ardından ABD’nin Tutumu

Ahmed Atawna*

7 Ekim’den bu yana ABD, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki kanlı savaşına destek vermek, arka çıkmak ve hatta ortak olmak için öne atıldı. İsrail’e siyasi ve askeri olsun gereken her türlü desteği verirken bir an bile tereddüt etmedi.

Savaşın uzun sürmesine, İsrail’in Hamas Hareketi’ni ortadan kaldırıp hareketin yapısını dağıtmak, rehineleri direnişin elinden kurtarmak ve bir daha Gazze Şeridi’nden Aksa Tufanı gibi bir operasyonun başlatılmayacağından emin olmak gibi belirlediği savaş hedeflerine ulaşamamasına, dünya çapında işgalci İsrail’in suçlarına ve ABD’nin bunları destekleyici tutumuna duyulan öfkenin artmasına ve Batılı ülkelerin de içinde bulunduğu bazı ülkelerin tutumlarının değişmesine rağmen ABD’nin toplu bir soykırım halini alan bu savaşı destekleyici tutumunda bir milim değişme olmadı.

ABD, 20 Şubat 2023’te Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nde Cezayir’in sunduğu karar tasarısına karşı veto yetkisini kullandı ve bunu yaparak 7 Ekim’den sonra Gazze Şeridi’ne açılan vahşi savaştan beri Gazze Şeridi’nde “derhal insani ateşkes” ilan edilmesi yönünde BM Güvenlik Konseyi’nden bir karar çıkmasını üçüncü kez engellemiş oldu. Washington daha önce 18 Ekim 2023’te Brezilya’nın sunduğu karar tasarısına ve 8 Aralık 2023’te Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) karar tasarısına karşı veto yetkisini kullanmıştı.

ABD bununla da kalmayarak İsrail’e Gazze Şeridi’ndeki soykırım savaşını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu tüm askeri teçhizat ve mühimmatı sağladı. The Washington Post’un haberine göre, ABD 7 Ekim’den bu yana İsrail ile 100 tane gizli silah anlaşması yaparak belirlenen silahların teslimatını gerçekleştirdi. İsrail 25 Aralık 2023’te yaptığı bir açıklamada, ABD’ye ait 230 askeri uçağın ve 20 geminin İsrail’e 10 bin tondan fazla mühimmat getirdiğini duyurdu. Bunlar arasında yüksek yıkıcı güce sahip sığınak delici BLU-109 akıllı füzeleri de yer alıyordu.

İki uçak gemisinin Doğu Akdeniz ve Kızıldeniz’de konuşlandırılması, bunlara çok sayıda askeri gemi ve diğer savaş araçlarının eşlik etmesi ve bunların işgalci İsrail kuvvetlerine gerek lojistik gerekse istihbarat desteği sağlayarak savaşa doğrudan katılım sağlaması ya da Filistin direnişini destekledikleri ve İsrail oluşumuna tehdit oluşturdukları gerekçesiyle Yemen, Suriye ve Irak’taki askeri hedefleri vurmaları da cabası.

ABD, ilk günden itibaren İsrail oluşumundan yana mutlak bir tutum sergileyerek tamamen onun bakış açısını benimsedi. Bu durum halihazırdaki mutlak desteğe kapı araladı. İki tarafın arasındaki tarihsel ilişkinin niteliğinin açıklanmasına gerek olmayabilir, ancak olayları takip edenlere kafa karıştırıcı gelen şey ABD’nin son aylardaki davranışı.

Bununla birlikte, Başkanı, Dışişleri Bakanı, Beyaz Saray Sözcüsü ve Ulusal Güvenlik Sözcüsü ile ABD, meselenin insani boyutuna dikkat çekmekten ve savaş sırasında uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuka uyulması gerektiğini söylemekten de geri durmuyor. Ya da bir yandan İsrail’e askeri, ekonomik ve siyasi destek sağlamaya devam ederken, öbür yandan Gazze Şeridi’ne yönelik insani yardımların hızını ve miktarını artırmaya teşvik etmekten vazgeçmiyor ve bunu Gazze Şeridi’nin kuzeyine insani yardım ulaştırmak için bir deniz hattı açma yönündeki tartışmalı ve şüpheli kararıyla taçlandırıyor.

İsrail’in Gazze Şeridi’nde savunmasız sivillere karşı işlediği insani suçların boyutu ve korkunçluğu ortaya çıktıktan sonra ve bugüne kadar sivil altyapıda ve vatandaşların evlerinde büyük bir yıkım oluşmasının yanı sıra çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 30 binden fazla şehit verilmiş, 7 bin kişi kayıp olarak kaydedilmiş ve 71 binden fazla kişi yaralanmışken; ABD paralel iki hat şeklinde ilerleyen çifte bir politika benimsedi. Bir taraftan İsrail’in askeri ve savaş çabalarına tam destek ve katılım sağlarken, diğer taraftan İsrail’in işlediği suçlara karşı öfkelenip bunlara tepki gösteren uluslararası ve ABD kamuoyunu gözeterek, meselenin hukuki ve insani boyutundan ve işgalin işlediği suçların şiddetini ve vahşetini azaltacak insani bir ateşkese varma çabalarından bahsetmeye odaklandı.

Medyaya çıkıp konuşmak ve diplomatik ve politik oyun yapmak ile Gazze Şeridi’ndeki soykırım savaşına etkin ve pratik anlamda katılmak arasında büyük bir fark var. Suçların işlenmesine ve ABD ve halkının dünyanın nazarındaki imajının ciddi şekilde zedelenmesine yol açmasına rağmen Washington’un bu askeri eyleme katılması ve bunu güdülemesi bir açıklama ihtiyacı doğuruyor ve ABD’nin bu savaştaki hedeflerini tartışmaya açıyor.

ABD, 7 Ekim’de yaşananları bölgedeki politikasına, hatta uluslararası düzeydeki bazı düzenlemelerine yönelik bir darbe olarak gördü. Nitekim 7 Ekim’den önce ABD, İsrail’in bölgede merkez konumda bir oyuncu olmasını ve gelecekte kuracağı düzeninde orta noktada yer almasını sağlayacak bir dizi düzenlemeyle bölgede siyasi bir istikrara zemin hazırlamayı başardı.

ABD’nin gerçekleşmesi yönünde büyük çaba harcadığı bu düzenlemeler yüksek gerilim hatlarının durulmasına katkı sağladı. Örneğin Lübnan’da deniz sınırının belirlenmesine yönelik bir anlaşma imzalandı. Yemen cephesi sakinleşti ve ateşkes yapıldı. Suudi Arabistan ve İran arasındaki anlaşmazlık ve gerilimin şiddeti azaldı. Aynı zamanda bölgedeki pek çok ülke arasında siyasi ve ekonomik ilişkilerin yenilenmesi ve etkinleştirilmesi süreci başladı.

Arap Baharı döneminin geride bırakılmasıyla ilgili diğer faktörlerin yanı sıra bu düzenlemeler ve ilişkilerde yumuşama sürecine geçilmesi, ABD ve İsrail için çok önemli iki şeyi getirdi:

Birincisi: Suudi Arabistan ile normalleşme süreci ve bu yönde hızlı bir gelişme kaydedilmesi.

İkincisi: Bir dizi Arap ülkesi ve İsrail’den geçerek Hindistan ve Avrupa’yı birbirine bağlayan ticari ve ekonomik bir yol çizilmesi.

Bu, ABD’nin başta Çin olmak üzere birçok uluslararası ekonomik aktörü karşısına aldığı stratejik ekonomik bir yol olarak öne çıktı. Bununla ABD, aynı zamanda şımarık müttefiki İsrail’in bölge ve dünya çapındaki rolünü ve konumunu güçlendirmeye çalışıyor.

Yukarıda bahsi geçen durumlardan hareketle ABD, 7 Ekim operasyonunu yalnızca İsrail oluşumuna değil, kendisine yönelik bir eylem olarak değerlendirdi. Savaşa doğrudan katılımıyla ve İsrail’e sağladığı sınırsız desteğiyle ABD, uluslararası nitelikteki bu krize yatırım yaparak bölgesel ve küresel düzeyde bir takım stratejik noktalara ulaşmaya çalışıyor.

Bu bakımdan ABD, bölgedeki düzenlemelerinin aksamaması ve bunların önündeki tüm engellerin kaldırılması için var gücüyle çalışıyor. Pek çok tarafa, bu çabaları ve düzenlemeleri engellemeye çalışanların gözünün yaşına bakmayacağına dair bir mesaj göndermeye çalışıyor.

Aynı zamanda Filistin meselesi ve İsrail’in varlığı konusunda tek değilse de esas uluslararası oyunculardan olduğunu yeniden vurgulamaya ve Filistin meselesini uluslararası düzeyde tekelinde tutmaya çalışıyor. Ayrıca kendisinin “şımarık oğlu” ya da bazılarının deyimiyle “51’inci” eyaleti olarak görülen İsrail oluşumuna ilişkin kırmızı çizgileri yeniden çizmeye çalışıyor. ABD, imajı büyük ölçüde zarar görüyor ve tutumlarına karşı halkın öfkesi ve tepkisi büyüyor olsa bile İsrail oluşumu için ne gerekiyorsa yapmaktan çekinmiyor. İşte bu, Filistin halkı için birçok sıkıntı ve trajedi doğurdu ve Gazze Şeridi’ndeki acımasız savaş bunların sonuncusu olacakmış gibi de durmuyor.

Son olarak, ABD, önünde uluslararası hegemonyasına hizmet edecek şekilde bölgedeki hegemonyasını yenilemesini ve nerede olursa olsun uluslararası sıkıntılarla mücadele etme görevini üstlenen “dünyanın polisi” imajını yeniden çizmesini sağlayacak ek bir fırsat var gibi davranıyor. Bu rolünü ve hegemonyasını sürdürmek için güç kullanmaktan, baskı yapmaktan ve suç işlemekten çekinmiyor.

Bunu yaparken, yeni uluslararası rol ve pozisyonlarda gözü olan tüm uluslararası ve bölgesel güçlere bir mesaj gönderiyor ve güç dengesinin ve uluslararası etkinin sınırlarını bir kez daha çizmeye çalışıyor. Bu durum, uluslararası sistemin geleceğini ve içindeki güç ve nüfuz dengesini şekillendirirken birçok uluslararası ve bölgesel gücün bu krizdeki davranışı ve rolünü son derece önemli kılıyor.

*Dr, Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi Genel Müdürü

Bu makale Aljazeera.net’de yayınlanmıştır.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu