Batı Medyasında Yerleşimci Terörü ve Batı Şeria’nın İlhakı

Batı Şeria’da neredeyse her gün, özellikle İsrail’in güvenlik kontrolünde olan “B” ve “C” bölgelerinde, radikal Yahudi yerleşimciler tarafından Filistinli sivillere yönelik şiddet olayları yaşanmaktadır. Birleşmiş Milletler’in bir raporuna göre, 2025 yılı son yirmi yılın en yüksek yerleşimci saldırı oranlarını kaydetmiştir. Sadece Mayıs ayı sonuna kadar yaklaşık 220 Filistinli Yahudi yerleşimciler tarafından vurularak yaralanmıştır. Öte yandan, resmi bir Filistin raporu, bu yılın ilk yarısında dört Filistinlinin yasadışı terörist yerleşimcilerin kurşunlarıyla şehit olduğunu belgelemiştir.

Batı medyası, Batı Şeria’nın köy ve kasabalarında yaygınlaşan bu şiddeti genellikle görmezden gelme, taraflılık veya bilinçli olarak marjinalleştirme eğilimi göstermektedir. Bununla birlikte, yaşananları siyasi ve hukuki bağlamından kopararak olduğundan daha küçük göstermekte ve bir suç niteliğine ulaşmadığı izlenimini yaratmaktadır. Bu tavır, Batılı devletlerin İsrail devletiyle olan çıkar ilişkileri ve ittifaklarından kaynaklanmaktadır. Peki, Batı medyasının söyleminde Yahudi yerleşimcilerin Batı Şeria’daki suçları nasıl tanımlanıyor? Ve İsrail’in Batı Şeria’yı kendi egemenliğine dahil etme çabalarına karşı medya söylemleri nasıl şekilleniyor?

Basitleştirme ve Sahte Denge

Batı medyası genellikle Yahudi yerleşimcilerin şiddetini “sistematik terör” olarak nitelendirmekten kaçınarak, dili yumuşatmayı tercih etmektedir. Bu şiddeti, Filistinlilerle İsrailli yerleşimciler arasında süregelen “karmaşık bir çatışma, gerilim ve anlaşmazlık” bağlamında sunmaktadır. Bu yaklaşım, olayları işgal, etnik temizlik ve ırk ayrımcılığı politikaları çerçevesinden çıkartarak, gerçeği çarpıtmaktadır. Oysa ki özellikle 7 Ekim 2023’ten sonra Filistinlilere karşı uygulanan yerleşimci terörü sistematik biçimde artmıştır.

Nitekim 16 Aralık 2023 tarihli Washington Post haberinde, yerleşimcilerin Batı Şeria’da Filistinlilere karşı gerçekleştirdiği saldırılar sadece “şiddet” başlığı altında sunulmuş; ancak bu eylemler “terör” olarak nitelendirilmemiş ve soruşturma ya da yaptırım çağrısında bulunulmamıştır.

Bu tür medya söylemleri, yerleşimcileri (fail) ve Filistinlileri (mağdur) eşit taraflar gibi göstererek, gerçek şiddet dengesini gizlemektedir. Bu yaklaşım, okuyucuda her iki tarafın da sorumlu olduğu yönünde yanıltıcı bir izlenim yaratmaktadır. Oysa hukuki ve sahadaki gerçeklik, bu varsayımı açıkça çürütmektedir.

Bazı yabancı medya organları, zaman zaman İsrailli insan hakları kuruluşu B’Tselem gibi kaynaklara başvurarak yerleşimcilerin uyguladığı şiddeti belgelese de, bu haberlerde çoğunlukla hukuki sonuçlara ve faillerin cezalandırılması gereğine değinilmemektedir. Böylece medya, olayların yapısal ve siyasi boyutunu arka planda bırakmakta, şiddetin normalleşmesine katkıda bulunmaktadır.

Batı Medyasında Seçici ve İnsanileştirilmiş Bir Anlatı

Batı medyası, Batı Şeria’daki yerleşimci şiddetine ilişkin haberlerde genellikle olayların kapsamını daraltan, önemini azaltan ve gerçekliği bulanıklaştıran bir yaklaşım benimsemektedir. Yahudi yerleşimcilerin Filistinli ailelere ait evlere saldırması, tarım ürünlerini ve hayvanlarını çalması, zeytinlikleri ve arazileri ateşe vermesi, hatta su kuyularına saldırması gibi neredeyse günlük hale gelen olaylar çoğunlukla ya hiç haber yapılmamakta ya da detaylara girilmeden geçiştirilmektedir.

Örneğin, Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) örgütünün bir raporunda, sağlık ekiplerinin Batı Şeria’da bazı bölgelerde görev yaparken yerleşimciler tarafından saldırıya uğradığı ve İsrail’in sağlık ve insani yardımları engellediği belirtilmektedir. Ancak bu tür olaylar, büyük Batı gazetelerinde nadiren yer bulmaktadır.

Ayrıca, Batı medyasının gazetecilerini bölgeye göndererek yerleşimci şiddetini doğrudan belgelemeye istekli olmaması dikkat çekicidir. Yabancı ya da İsrailli aktivistlerin kameralarıyla belgelediği şiddet görüntüleri ve Filistinlilerin mülklerini savunma hakkını savunan anlatılar ise çoğunlukla göz ardı edilmektedir. Bu durum, Batı’nın İsrail yanlısı medya politikalarının bir yansıması olarak değerlendirilebilir.

Seçici Duyarlılık ve “İnsanileştirme” Stratejisi

Batı medyasında yerleşimci saldırıları zaman zaman haberleştirildiğinde dahi, bu seçici biçimde gerçekleşmektedir. Özellikle saldırıya uğrayan kişinin yabancı pasaporta sahip olması durumunda haberleşme ihtimali artmaktadır. Örneğin, 11 Temmuz 2025’te, Ramallah yakınlarındaki Mazra’a Şarkiye köyünden Filistinli-Amerikalı genç Seyfullah Kamil Muslat, yerleşimciler tarafından dövülerek öldürüldü. Bu olay, Washington Post tarafından haberleştirildi; ancak haber, Muslat’ın Amerikan vatandaşı olması ve köy halkının çoğunun ABD pasaportuna sahip olması vurgulanarak işlendi.

Haberde, köy halkının yaşadığı toprak çatışmasına dikkat çekildi fakat saldırının arkasındaki sistematik terör ve yerleşimci şiddetinin hukuki yönü irdelenmedi. Böylece, sorun insani bir trajediye indirgenmiş, saldırıların arkasında yatan yerleşimci politikalarının ve nüfus mühendisliğinin üstü örtülmüş oldu.

Bu tür haberlerde yerleşimcilerin uyguladığı terörün sadece tekil olaylar gibi gösterilmesi, bu şiddetin planlı ve tekrarlanabilir bir yapı olduğunu perdelemekte; böylece Batı Şeria’da devam eden sömürgeleştirme ve zorunlu göç süreci medyada görünmez kılınmaktadır.

İşgalci Anlatının Aktarımı: Batı Medyasında Çifte Standart

Batı medyası, yerleşimci şiddetiyle ilgili haberlerinde İsrail’in resmî söylemini aktarmakta çoğu zaman tereddüt etmez. Ancak bu aktarımın en çok öne çıktığı durumlar, yerleşimcilerin İsrail askerlerine yönelik saldırılarıyla ilgilidir. Örneğin, Kasım 2024’te El-Halil’de yaşanan bir olayda, yerleşimcilerin İsrail ordusuna saldırması üzerine işgal hükümeti başbakanı Binyamin Netanyahu’nun olayı kınaması haber ajansı Reuters tarafından hızla servis edilmiştir.

Buna karşın, Filistinlilere yönelik yerleşimci saldırılarının haberleştirilmesi çoğunlukla gecikmeli, sınırlı, ya da bağlam dışı şekilde gerçekleşmektedir. Bu tür saldırılar genellikle, “aşırı sağcıların kendilerini savunma arayışı” ya da “güvenlik ihtiyacı” çerçevesinde sunulmakta; haberler ya görünmez kılınmakta ya da şiddetin gerçek boyutunu örten belirsiz ifadelerle verilmektedir.

İsrailli Bakanların Şiddet Çağrıları Görmezden Geliniyor

Batı medyası, İsrailli aşırı sağcı yetkililerin Filistinlilerin öldürülmesini ve topraklarından zorla çıkarılmasını açıkça savunan açıklamalarını bilinçli şekilde görmezden gelir. Bu tür söylemlerde bulunan isimler arasında, yerleşimci terörizminin en açık destekçilerinden olan İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir ile Maliye Bakanı Bezalel Smotrich yer alır. Her iki isim de, yerleşimcilere Filistinli sivil ve silahsız köylülere karşı silah dağıtarak onları savunmaya teşvik etmektedir.

Batı Medyasının Batı Şeria’nın İlhakına Yaklaşımı

Batı medyası, İsrail’in Batı Şeria’daki resmî ilhak projelerine dair haberlerinde genellikle siyasi içeriği hafifleten, yumuşatılmış ve seçici bir dil kullanmaktadır. Bu haberlerde, İsrail’in fiilî ilhak adımları doğrudan “ilhak” (annexation) ya da “kalıcı işgal” (permanent occupation) gibi terimlerle değil, daha çok:

  • “Yeniden çizim” (redrawing)
  • “Yerleşimlerin genişletilmesi” (expanding settlements)
  • “Yerleşimlere meşruiyet kazandırma” (authorizing more settlements)

gibi ifadelerle aktarılmaktadır. Bu da kamuoyunun zihninde meseleyi siyasi bir ilhak projesinden çok idari bir gelişme gibi algılamasına yol açmaktadır.

CBS Örneği: İhlakın Üstünün Örtülmesi

Mayıs 2025’te Amerikan CBS kanalı, işgalci İsrail’in Batı Şeria’da yeni yerleşim birimleri inşa etme onayını konu alan bir haber yayımladı. Haberde, özellikle Ürdün ve Birleşik Krallık gibi ülkelerin bu adıma yönelik uluslararası eleştirilerine yer verilerek, bu adımın Filistin devletinin kurulmasının önünde “kasıtlı bir engel” olduğu vurgulandı. Ancak rapor, İsrail’in Batı Şeria’yı ilhak etme çabalarını doğrudan tanımlayan herhangi bir terimden kaçındı ve yalnızca “yerleşimlerin genişletilmesi” ve “kaçak yerleşim yerlerinin meşrulaştırılması” ifadeleriyle yetindi.

Ayrıca haber, projeyle ilgili İsrail’in resmî açıklamalarına da yer verdi. Sözde bir denge oluşturmak amacıyla, haberde yerleşim karşıtı “Şimdi Barış” (Peace Now) adlı İsrailli hareketin görüşlerine de yer verildi. Bu hareket, daha fazla yerleşimin meşrulaştırılmasının Batı Şeria’nın yapısını kökten değiştireceğini ve işgali daha da derinleştireceğini belirtti. Ancak bu noktada da “ilhak” kelimesi özellikle kullanılmadı ve Filistin yönetiminin yeni yerleşim projeleri hakkındaki duruşuna hiç yer verilmedi.

Tepkilere Odaklanma

Batı medyasının, “ilhak” (annexation) terimini kullandığı başlıkları genellikle Arap ve uluslararası tepkilerle birlikte sunduğu gözlemleniyor. Örneğin, BBC 4 Eylül 2025 tarihinde yayımladığı bir haberde, “BAE, İsrail’i Batı Şeria’yı ilhak etmenin ‘kırmızı çizgiyi’ aşacağı konusunda uyardı” başlığıyla ilhak kavramını yalnızca Birleşik Arap Emirlikleri’nin verdiği tepki çerçevesinde ele aldı. Bu durumda “ilhak” terimi, İsrail’in Filistin topraklarını ele geçirme yönündeki fiili girişimlerine karşı bir tepki ifadesiyle ilişkilendirildi.

Benzer şekilde, Reuters 18 Mart 2025 tarihli haberinde ilhak terimini açıkça kullanmasına rağmen, bunu kendi analizine dayandırmadı; haber başlığı şu şekildeydi: “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri: İsrail Batı Şeria’nın ilhakını yoğunlaştırıyor.”
Burada da “ilhak” kelimesi yalnızca BM yetkilisinin açıklamasına atıfla kullanıldı, medya organının kendi değerlendirmesi olarak sunulmadı.

Bu tarz örnekler, Batı medyasının ana meselenin odağından uzak durduğunu ve bunun yerine uluslararası diplomatik tepkilere odaklanarak konuyu “yansız” bir şekilde ele aldığı izlenimini vermeye çalıştığını gösteriyor. Böylece, İsrail’in işgal ve ilhak politikalarına doğrudan eleştiri yöneltmekten kaçınılıyor.

Batı medyası, yerleşimlerin genişlemesini nadiren açıkça kınamakta ve bu durumu, İsrail işgalini kurumsallaştıran uzun vadeli bir stratejinin parçası olarak değerlendirmemektedir. Aksine, medya çoğu zaman ilhakın zorunlu sonuçları olan etnik temizlik ve zorla yerinden etme gibi konularla bu politikaları ilişkilendirmekten kaçınmakta; böylece işgalin doğasını yumuşatarak sunmaktadır. Bu stratejik kaçınma, medyanın İsrail’e yönelik açık bir eleştiriden uzak durduğunu ve daha çok yüzeysel tepki çerçevesinde hareket ettiğini gözler önüne seriyor.

İlhakın Güvenlik Çerçevesine Oturtulması

Batı medyası genelde, İsrail’in Batı Şeria’daki genişleme projelerini yerleşimciler ve işgalci devletin güvenlik çerçevesiyle ilişkilendirme eğilimindedir. Bu durum, yerleşim genişlemesini bir “ulusal güvenlik meselesi” olarak sunarak, işgali veya toprak gaspını meşrulaştırmakta ve ilhak ile genişlemeyi bir tür meşru müdafaa olarak göstermektedir.

25 Eylül 2025’te New York Times gazetesi, dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantıları sırasında Arap liderlere Batı Şeria’nın ilhakına Netanyahu’ya izin vermeyeceği yönünde söz verdiğini konu alan bir haber yayımladı.

Her ne kadar haberde ilhak konusu Trump’ın açıklaması üzerinden gündeme gelmiş ve gazetenin görüşünü yansıtmamış olsa da, gazete haberi kısa sürede “Aksa Tufanı” ile ilişkilendirdi. İlhak projesinin esasen güvenlik sebepleriyle, yani tufana karşı bir tepki olarak ve yerleşimcilerin güvenliğini sağlamak amacıyla yürütüldüğünü ileri sürdü. Böylece gazete, işgalci devlete projesini uygulaması için meşru bir zemin sağlamış oldu.

Şüphe yok ki, Yahudi ve Siyonist lobiler ile işgalci devleti destekleyen yapılar, yönlendirilmiş, taraflı bir medya söylemi oluşturulmasında etkili olmakta; bu söylem, genelde yerleşimcilerin terörünü ve işgal devletinin Filistinlilere yönelik politikalarını meşrulaştırmaktadır. Batı medyasının Filistin meselesine dair yaptığı haberlerde kendi kendine sansür uyguladığı ve hiçbir şekilde İsrail’i destekleyen anlatıların dışına çıkmadığı açıkça görülmektedir.


Not: Bu metin linkte bulunan Arapça makaleden Türkçe’ye tercüme edilmiştir.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu