Soykırım ve Açlığa Karşı İsrailliler?… Peki Kim Bu İnsanlar?

“Açlığa Karşı Birlikte Direniyoruz” sloganı altında, 22 Temmuz 2025 Salı günü Tel Aviv kent merkezinde “Un Yürüyüşü” adıyla bir gösteri düzenlendi. Gazze’deki soykırım savaşı ve aç bırakma politikasını protesto eden katılımcılar un çuvalları ve Gazze’de aç bırakılan çocukların fotoğraflarını taşıdılar. Aynı zamanda Arapça ve İbranice pankartlar ve sloganlar eşliğinde, Gazze halkıyla dayanışma içerisinde olduklarını gösterdiler.

Gazze halkının aç bırakılmasına dikkat çekmek amacıyla yapılan Un Yürüyüşü’ne yaklaşık 350 Yahudi ve Arap gösterici katıldı. Bu gösteri, özellikle Tel Aviv’den yola çıkarak sessizlik duvarını kırma girişimiydi. Bu sefer hedefte, Netanyahu hükümetine baskı yapıp hükümeti Gazze’de kalan İsrailli ‘esirlerin’ geri getirilmesini sağlayacak bir anlaşmaya zorlamaktan ziyade, Gazze halkına yönelik soykırım ve aç bırakma savaşına karşı çıkmak ve bu savaşı sona erdirmek vardı.

Burada, İsrail–Siyonist toplumunun, kuruluş ve gelişim itibariyle kolonyalist–yerleşimci bir devlet olarak Yahudi devletinin şemsiyesi altında “kendi solunu” doğurup doğuramayacağını ölçmenin peşinde değiliz. Hele ki son on yıllarda Yahudi toplumunun büyük dalgalar hâlinde Siyonist sağa ve dini faşizme kayışı ortadayken.

Ancak bugüne kadar soykırımla ilgili süregelen ulusal–Siyonist mutabakata ve 7 Ekim 2023’ten bu yana Yahudi–İsrail toplumunda şahit olduğumuz kolektif histerik nevroza karşın, Yahudi İsraillilerin Tel Aviv sokaklarına inerek Gazze’deki soykırıma karşı gösteri düzenlemesi dikkat çekici bir değişimdir. Bu durum, Yahudi ve Arap toplumlarında savaşa ve aç bırakma politikasına karşı daha geniş kitle hareketlerinin oluşmasına kapı aralayacaktır.

Özellikle de yaklaşık 22 aydır Gazze’de yaşananlara karşı Arap–İslam dünyasının adeta ihanet boyutundaki sessizliğini ve acziyetini düşündüğümüzde, Tel Aviv’deki Un Yürüyüşü uluslararası ve yerel kamuoyunun dikkatini çekmiş ve medya gündemine oturmuştur. Bu gösteri, İsrail kamuoyunda savaş karşıtı duruşun seyrinde bir dönüm noktası olup “İsrailli esirleri kurtarma” söyleminden “savaşın bitirilmesi gerektiği” söylemine doğru dönüşün bir simgesidir.

Fakat unutulmamalıdır ki, bu, İsrail toplumu ve devletinin siyasi-Siyonist yapısında köklü bir değişim anlamına gelmez. Nitekim “Birlikte Direniyoruz” (​​Standing Together/Omdim Beyahad) adlı bir hareket, Un Yürüyüşü’nü düzenleyen resmi organizatör olarak karşımıza çıkıyor.

“Birlikte Direniyoruz” hareketi nedir?

“Birlikte Direniyoruz” hareketinin kökleri, 2015 yılı sonlarına dayanmaktadır. Hareketin resmi sayfasına göre, Başbakan Benjamin Netanyahu’nun “Sonsuza kadar kılıçla yaşayacağız” sözlerine tepki olarak doğmuştur. Hareket 2017 yazında ilk kurucu meclisini toplayarak kendisini resmen bir halk hareketi olarak ilan etmiştir. O dönemdeki aktivistleri, İsrail güvenlik güçlerinin Filistinlilere yönelik baskın ve gözaltı politikalarına, Kudüs’ün doğusunda –özellikle Şeyh Cerrah’ta– yapılan tahliyelere karşı çıkmış; ayrıca Gazze’de onlarca şehidin verildiği “Büyük Dönüş Yürüyüşleri”ne destek vermişti.

Sitesindeki açıklamasına göre hareket, yaklaşık 6 bin Yahudi ve Arap üyeyi kapsayan bir halk tabanına sahip. Ancak hareket abartılı bir sayı vermiş olabilir; zira Un Yürüyüşü’ne katılanların sayısı bunun aksini gösteriyordu. Öte yandan hareketin kuruluşunda üyelerinin çoğu Yahudi iken, son yıllarda –özellikle Gazze’ye yönelik soykırım savaşı sırasında– Arap üyelerin sayısında bir artış gözlemlenmiştir.

Hareket, ülkede Yahudi–Arap iş birliği ve eşitliğini savunmaktadır. Kendisini geleneksel İsrail solunun ötesinde konumlandırırken; İsrail merkez partilerinin temsil ettiği neoliberal politikaların ve İsrail-Yahudi toplumunda giderek güçlenen Siyonist–dini sağın karşısında göstermektedir. Ayrıca kadın hakları ve LGBTİ+ hakları gibi toplumsal özgürlükleri de savunmaktadır.

“Birlikte Direniyoruz” hareketi, özellikle son yıllarda İsrail siyasi haritasında sol partilerden Meretz’in merkeze kaymasıyla geleneksel “İsrail solunun” arkasında bıraktığı boşluğu doldurduğunu iddia etmektedir. Nitekim sağın ve faşist-dini Siyonizm’in yükselişi ve bunların İsrail siyasi sahasında hegemonya kurması, “aşırı sol” olarak bilinen alanda siyasi bir boşluk oluşturmuştur. Öyle ki, son yıllarda yapılan Knesset seçimlerinde bazı Arap partileri, bu kesimin tarihsel olarak Yahudilerden oluşan seçmen tabanı için rekabet eder hâle gelmiştir.

Buradan hareketle, “Birlikte Direniyoruz” hareketinin bazı kurucularının ve aktivistlerinin, özellikle içlerindeki Yahudi İsraillilerin, geleneksel İsrail “solunun” bir uzantısı olduğu görülmektedir. Bazıları, Knesset Milletvekili Ayman Odeh’in liderliğindeki Demokratik Barış ve Eşitlik Cephesi’nden ayrılmıştır. Bu cephe tarihsel olarak Arap tabanına sahiptir, ancak kendisini İsrail partisi olarak tanımlamaktadır ve tarihi Komünist Parti ile ittifak içindedir. Öte yandan hareketin bazı kurucularının bağımsız aktivistlerden olduğu da görülmektedir.

Bu bağlamda Demokratik Barış ve Eşitlik Cephesi’nden eski Knesset üyesi Yahudi Dov Hanin, “Birlikte Direniyoruz”un önde gelen kurucularından biridir ve özellikle Gazze’deki mevcut savaş sürecinde hareketin siyasi söylemini biçimlendirmede önemli bir etkiye sahiptir.

Gazze’deki soykırım savaşı “Birlikte Direniyoruz” hareketini, ülkedeki Yahudi ve Arapların barış ve eşitlik temelinde bir arada yaşamasını savunması ve sağcı Netanyahu hükümetinin savaşını reddetmesiyle İsrail sahnesinde ön plana çıkarmıştır. Hareketin Arap kadın aktivistlerinden biri “Vatanın Sesi” adlı internet sitesinde yayınlanan “Neden Birlikte Direniyoruz?” başlıklı yazısında, hareketin Gazze savaşıyla ilgili girişimlerinden ve ülkedeki Arap toplumuyla ilgili diğer faaliyetlerinden söz etmiştir.

Ancak burada önemli olan nokta, hareketin insani çabasını azımsamaksızın, savaş sırasındaki rolünü ve savaş sonrası gelecekteki yönelimlerini ayırt edebilmektir. Burada şöyle bir soru ortaya çıkmaktadır: Savaş, bu hareketi neden diğerlerinden daha fazla öne çıkardı?

Savaşın gölgesinde

Ağustos 2024’te, “Birlikte Direniyoruz” hareketi, Gazze halkı için insani yardım kampanyası düzenlemiştir. İsrail hükümeti tarafından Gazze için insani yardım ve bağış toplama izni verilen tek örgüt oydu. Bu kapsamda uluslararası, özellikle de ABD merkezli yardım kuruluşlarının desteğiyle faaliyet göstermiştir.

Hareketin o dönemde topladığı yardım miktarına dair kesin ve belgelenmiş bir istatistik kaydı bulunmamakla birlikte, hareket gıda, sağlık malzemeleri ve çocuklara yönelik temel ihtiyaçlarla dolu 150 yardım tırı çıkardığını öne sürmektedir. Bu yardımların bir kısmı Gazze Şeridi’ne ulaşırken, büyük bir kısmı işgalci İsrail ordusunun Gazze Şeridi’ndeki kuşatmasını sıkılaştırmasıyla depolarda kalmıştır.

Filistin içinde herhangi bir Arap kuruluşunun böyle bir yardım kampanyası düzenlemesi yasa dışı sayılmış ve hukuki olarak yaptırımlarla tehdit edilmiştir. Bu da “Birlikte Direniyoruz” hareketinin savaş süresince toplumsal-sivil alanda öne çıkmasını açıklamaktadır. Aynı zamanda hükümetin Arap toplumuna yönelik baskılarından doğan boşluğu kendi lehine nasıl çevirdiğini göstermektedir.

Son aylarda, ülkedeki Arap vatandaşlarının “Birlikte Direniyoruz” hareketine katılımında belirgin bir artış gözlemlenmektedir. Ancak Arap üyelerin sayısına dair elimizde herhangi bir istatistik bulunmamaktadır. Bu artışın temel nedeni, daha önce değindiğimiz gibi, harekete kitle çalışmasında tanınan güvenli alandır. Çünkü artık bu güvenlik alanı birçok yerel–ulusal Arap çerçevesinde mevcut değil; hatta Ben Gvir’in güvenlik aygıtı, Arapların faaliyetleri için bu alanı bilinçli biçimde tehlikeli hale getirmiş durumdadır.

Dolayısıyla “Birlikte Direniyoruz” hareketi, savaşın gölgesinde sağdan Yahudi İsraillileri saflarına çekmekten ziyade, baskı politikasının yarattığı boşluğu ve bunun sonucunda oluşan korkuyu kullanarak soldan genç Arapları saflarına katmaya çalışmaktadır. Bu gelişme, İsrail içindeki Arap siyasi güçleri ve partileri için gelecekte ciddi bir meydan okuma anlamına gelmektedir. Zira tarih boyunca her türlü Yahudi–Arap iş birliği ve ortak yaşam girişimi, aslında şu ithamkâr soruyu kendine kalkan edinmiştir: “Arap partileri kendi halkları için ne yaptı ki?”

“Birlikte Direniyoruz” hareketinin yurtdışında da duyulur bir sesi var. Özellikle de “Standing Together” adıyla ABD sahasında en görünür iç hareketlerden biri haline gelmiş durumda. Bunun en önemli nedenlerinden biri, hareketin ABD’de Demokrat çevrelerle ilişkili vakıf ve kuruluşlardan aldığı siyasi ve mali destektir.

Bu destek özellikle din, ırk ve cinsiyet farkı gözetmeksizin tam toplumsal ve siyasal eşitliği sağlayıp liberal demokratik değerleri güçlendirmeyi amaçlayan bir devlet vizyonu oluşturmaya çalışan ve bugüne kadar 950’den fazla İsrail örgütüne 350 milyon dolardan fazla destek sağlayan 1979 kuruluşlu “Yeni İsrail Fonu” üzerinden gelmektedir. Aynı destekten son yıllarda seçim dönemleri dışında bazı Arap partileri de yararlanmıştır. Bu, ABD’nin İsrail’deki dini Siyonizm’e karşı Yahudi–Arap ortak cephesi kurma gündeminin bir parçasıdır.

Hareketin etkinlikleri ve girişimleri, sahip oldukları mali imkanların boyutunu göstermektedir; hatta bazı aktivistleri bizzat maaşlı çalışan konumundadır. Bu durum, sahadaki halk hareketi açısından bir olumsuzluk sayılmaz, fakat yine de bunun insani dayanışmanın ötesine geçen siyasi bir gündemin parçası olduğunu unutmamak gerek.

Hareket, dışarıya yönelik söylemlerinde kendisini, özellikle “Yahudi ve Arap toplumlarında artan ırkçılık ve radikallik” karşısında iki toplum arasında barışı hedefleyen bir dayanışma projesi olarak sunmaktadır. Nitekim geçen yaz Dov Hanin YouTube’da yayınlanan bir konuşmasında, Yahudi toplumunun Filistin anlatısıyla –özellikle Gazze ve savaşla ilgili anlatıyla- yüzleşmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

Aynı zamanda Hamas’ı “İsrail–Filistin barışı fikrinin düşmanı” olarak tanımlamaktadır. Bunun sebebini sadece Hamas’ın dinî–fundamentalist bir hareket olmasıyla değil, aynı zamanda Yahudilere alan bırakmayacak şekilde “denizden nehre kadar tam Filistin” anlayışını savunmasıyla açıklamaktadır. Oysa Hamas’ın son yıllardaki tüzüğüne bakıldığında, Hanin’in bu iddiasının tam olarak doğru olmadığı görülebilir.

Dov Hanin ve onunla birlikte hareket edenler, bir Filistin devletinin kurulmasının önündeki asıl engelin, sadece dini Siyonist partileriyle değil tüm siyasi güçleriyle İsrail’in ta kendisi olduğunu bilmektedir. Bu şekilde Batı Şeria bir “yerleşimci devlet” hâline getirilmiştir. Burada ne Hamas’ın otoritesi ne de etkisi vardır. Aksine, Filistin yönetimiyle İsrail arasındaki güvenlik iş birliği sayesinde Batı Şeria’da yerleşim ve Yahudileştirme faaliyetleri hızla sürmektedir.

Sonuç

Filistin’de yaşanan çatışma, tarih boyunca tüm Yahudi–Arap iş birliği ve birlikte yaşam hareketlerinin ısrarla dile getirdiği gibi ne yalnızca radikaller ne de dindarlar arasındadır. Asıl sorun, Yahudi–Arap ortak iş birliği çizgisinin, özellikle sol kesimdeki hareketlerin, tarih boyunca Siyonist projenin karşısında değil, tam tersine onun gölgesinde zayıflayıp etkisizleşmesidir.

Yahudi ve Arapları aynı safta, İsrail hükümetlerinin politikalarına karşı bir araya getirmek isteyen herhangi bir hareket, Siyonist projenin nasıl kurulduğunu, güç ilişkilerini ve Filistinli Araplara karşı Yahudiler lehine kurduğu denetim ve baskı araçlarını cesurca ve eleştirel biçimde sorgulamadıkça, Siyonizm’in ötesine geçip iki halk için adil ve ortak bir yaşamı mümkün kılacak siyasi bir alternatif üretemez.

Öte yandan, Gazze’nin yaşadığı felaketin ortasında, bu yıkımı ve soykırımı destekleyen sürüye katılmayıp, Gazze’nin acısını sahiplenen her İsrailli sesin ciddiye alınması gerektiği açıktır. Hele ki, Arap ve İslam dünyasının bu büyük felaket karşısında gösterdiği acziyet ve sessizliğin ardından, 22 aydan fazla bir süredir “Gazze’nin silinmeye” çalışıldığı ortadayken, bu sesler daha da önem kazanmaktadır.

Gelgelelim “Birlikte Direniyoruz” hareketinin siyasi hedefleri olduğuna şüphe yoktur. Hareketin içindeki bazı çevreler hareketi bir halk girişimi ve sahada Yahudi-Arap dayanışmasına dayalı ortak bir direniş hattı olarak sürdürmekte ısrar ederken, hareketin henüz siyasi bir partiye dönüşmediği ortada. Ancak hareketin sürekli bulduğu boşlukları doldurmaya çalışması –örneğin İsrail üniversitelerinde faaliyet yürütmesi ve Yahudi-Arap öğrenci iş birliğini örgütlemeye çalışması–, gelecekte İsrail siyasetinde daha büyük bir rol oynamayı hedeflediğini göstermektedir.

Not: Bu metin linkte bulunan Arapça makaleden Türkçe’ye tercüme edilmiştir.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu