İsrail’in Batı Şeria’da Uçaklarla Suikastlara Dönüşü… Sonuçları ve Yansımaları

*Süleyman Basharat

2006’dan bu yana ilk kez, İsrail’e ait bir insansız hava aracı 21 Haziran 2023 Çarşamba günü, Batı Şeria’nın kuzeyindeki Cenin kenti yakınlarında üç Filistinli direnişçiyi taşıyan ve seyir halinde olan arabayı hedef alarak bombaladı. İşgalci İsrail, hedef aldığı 3 Filistinli direnişçinin kendilerine ait askeri kontrol noktalarından birine silahlı saldırı düzenlediğini iddia etti.

Bu olay, İsrail’in son yıllarda tasfiye, hedef alma, tutuklama ve Filistin şehirlerine baskın politikalarını sürekli olarak arttırmasına rağmen Cenin direnişçilerinin işgalcilerin araçlarını pusuya düşürmesi ve patlayıcı vasıtasıyla işgalcilerin 6 zırhlı aracını imha etmesi ve 8 İsrail askerini yaralamasından iki gün sonra gerçekleşti.

Bu gelişmeler bir dizi soruyu beraberinde gündeme getirdi; İsrail’in uçaklarla suikast politikasına dönüşü işgalcilerin Batı Şeria’da şehir içindeki saha kontrolünü kaybetmesinin bir sonucu muydu? Yoksa Cenin pususu ve Ramallah-Nablus şehirlerini birbirine bağlayan yolda 4 yerleşimcinin öldürüldüğü “Eli” operasyonu sonrasında sarsılan caydırıcılık imajını yeniden tesis etme girişimi mi?

Olayların kronolojik dizgesi:

Son günlerde Batı Şeria’da yaşanan olayların kronolojisine bakıldığında, işgal ordusu, özel kuvvetleri aracılığıyla, Cenin, Nablus, Tulkarim ve Eriha’da olduğu gibi Filistin şehirleri içerisinde düzenlediği askeri baskınları, tasfiye ve tutuklama operasyonlarını alışılmış hale getirmişti. Bu operasyonların amacı, direniş oluşumlarını bitirmek ve yok etmektir. İşgalcilerin “Dalga kırma veya çim biçme” adlı operasyonu sonucunda 2023 yılı başından bu yana 179 kişi şehit oldu ve İsrail bu operasyonları normalleştirmeye çalışmaktadır.

İsrail’in izlediği bu politika, kimi zaman saha direnişiyle, kimi zaman da direnişçilerin yönettiği silahlı çatışmalarla karşılandı. Fakat işgalcilerin 19 Haziran 2023 Pazartesi günü şafak vakti Cenin kentine düzenlediği baskın ve arandıkları iddiasıyla bazı gençleri tutuklaması, şehirden geri çekilirken istendiği gibi tamamlanmadı. Direnişçiler onları sağlam bir pusu ile şaşkına çevirdi. Yüksek patlayıcılı düzenekler yerleştirilerek kameraların önünde işgalcilerin personel taşıyıcı zırhlılarını imha ettiler ve araçlarına mermi yağdırdılar. Bu direniş hareketi 8 işgalci askerin yaralanmasıyla sonuçlandı.

Bu olay işgalci İsrail’i Apaçi askeri uçaklarını kullanmaya ve yaralı askerlerini sahadan çıkartmaya ve imha edilmiş araçlarını geri çekmek için bir ateş kemeri sağlamak üzere büyük takviye kuvvetleri getirmeye itti. Direniş savaşçıları, uçağı da hedef alarak onu Cenin hava sahasını terk etmeye ve yakındaki bir açık alana inmeye zorladılar.

Bu olay, İsrail siyasi ve güvenlik kademelerinde tepkilere yol açtı. İbrani medyası tarafından yayınlanan açıklamaların hepsi, oyunun kurallarının değiştiğine işaret etti. Yedioth Ahronot gazetesinde yayınlanan bir askeri analizde, son olaylar 1990’larda Lübnan’ın güneyinde yaşananlara benzetildi. Kuzey Batı Şeria’daki direniş halinin artık “sadece bir gerilim” değil, İsrail ordusunun şehirlere girmesini engelleyen ve oraları Gazze Şeridi’ne benzer bir bölge haline getirmeyi amaçlayan “organize bir çaba” olduğunu belirtti. Bu gelişmeler, işgal hükümetinin bazı bakanlarını 2002’de gerçekleştirilen Savunma Duvarı Operasyonuna benzer bir “geniş askeri operasyon” uygulanmasını talep etmeye sevk etti.

Cenin baskınının gerçekleştiği günün ertesinde, iki Filistinli direnişçi, Nablus ve Ramallah arasındaki yol üzerinde bulunan “Eli” yerleşim yeri yakınlarındaki bir yerleşimci topluluğuna silahlı saldırı gerçekleştirmeyi başardı. Bu operasyon 4 yerleşimcinin ölümü ve 4 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanırken, biri operasyon mahallinde olmak üzere iki direnişçi şehit oldu. Diğer direnişçi ise İsrail özel birlikleri tarafından bölgeden çekildikten sonra tasfiye edildi. Bu operasyonu açık bir şekilde Hamas üstlendi.

Bu olayın üzerinden 24 saat geçmeden, işgalci İsrail’e ait bir insansız hava aracı, 1948’de işgal edilen toprakların bitişiğindeki Al-Jalama geçidi yakınında direnişçileri taşıyan bir Filistinli aracı hedef aldı. İşgalci İsrail 2006’dan bu yana ilk defa havadan genç Filistinlilere karşı suikast düzenlediğini duyurdu ve İsrail’in 14. Kanalı, havadan suikast politikasındaki değişikliğin ordunun muhalefetine rağmen İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın desteği ve Başbakan Benjamin Netanyahu’nun onayı ile gerçekleştiğini açıkladı.

Değişimin anlamı:

İşgalci yetkililerin çoğu ve askeri analistlerin İbrani medyası aracılığıyla açıklamaları, işgal güçlerinin Batı Şeria’daki direniş oluşumlarını tasfiye etmek için yürüttüğü saha operasyonlarında bir başarısızlık olduğunu itiraf ediyor. Cenin kentinde ortaya çıkan oluşumun benzeri, Tulkarem Taburu, Balata Taburu, Eriha’daki Aqabat Cabir Kampı Taburu ve Nablus’un Eski Şehri’nde Aslan Yuvası gruplarının ortaya çıkmasıyla birçok şehirde çeşitli isimler altında yaygınlaştı. İşgalci İsrail, bu durumu sona erdirmek için kuşatma, tasfiye veya tutuklama dahil olmak üzere çeşitli politikalar başvurdu, ancak sahadaki sonuçlar başarısızlığını kanıtladı.

İsrail’in izlediği bu yıldırma politikaları sadece başarısız olmakla kalmadı, aynı zamanda en çok korktuğu sorunlardan biri olan direniş grupları ve sahadaki davranışlarını takip etmeye çalıştığı istihbarat sisteminin zayıflık gösterdiğini ortaya çıkardı.

Yedioth Ahronoth gazetesi bu durumu şöyle özetliyor: İstihbaratın bu patlayıcıların yerlerini ortaya çıkarma konusundaki başarısızlığı konusunda, özellikle gelecekteki operasyonlarda olası bir gerilim göz önüne alındığında, acil bir soruşturma başlatılmalıdır.

Öte yandan, Filistinli direniş savaşçıları, işgalcilerin şehirlere yönelik saldırılarına karşı koymak için daha organize saha deneyimlerine sahipler ve daha etkili taktik ve stratejiler geliştiriyor gibi görünüyorlar. Bu durumu açıklayan İsrail gazetesi Jerusalem Post şöyle diyor: Bu gruplar, İsrail güçleri ile neredeyse her gün çatışmaları sonucunda büyük deneyim kazandılar ve böylece İsrail’in saldırılarındaki davranışını çözdüler.

Havadan gerçekleştirilen bu suikast, akıllara işgal güçlerinin ikinci Filistin intifadası sırasında yoğunlaştırdığı suikast sahnelerini getiriyor. Filistin İnsan Hakları Merkezi’nin belgelerine göre, Eylül 2000’de başlayan ve 2006 ortalarına kadar süren intifada sürecinde işgalci İsrail, yaklaşık 252 suikast düzenleyerek 603 Filistinliyi öldürdü. Fakat İsrail bu suikast politikasından, Batı Şeria’daki direniş gruplarının altyapılarının zayıflaması ve o dönemdeki ayaklanmanın sona ermesiyle geri adım atmıştı.

Beklenen reaksiyonlar:

Cenin kentindeki suikastın ardından Cenin Tugayı bir basın açıklaması yayınlayarak “düşman liderlerinin bu karardan ötürü verilecek ceza ve eziyete katlanması gerektiğini” söyledi. Nitekim İşgal ordusu, Batı Şeria’daki birliklerini üç ilave askeri taburla takviye etme, gece tutuklama operasyonlarını genişletme ve bir sonraki aşamada beklenen operasyonlar için önceden bilgi elde etmek amacıyla istihbarat operasyonlarını güçlendirme kararı aldı.

Bu süreç, İsrail’in caydırıcılığını yeniden tesis etmek amacıyla havadan suikastların tekrar başlangıcı olabileceği düşünülürse, ileride farklı gelişmelere ve reaksiyonlara zemin oluşturabilir. Nitekim bu hamle Cenin baskınında yaşananlar gibi sahada sonuçları belli olmayan bir maceraya girişmeden işgalcilerin doğrudan hedeflerine ulaşmasını sağlayabilecek bir taktiktir.

Hamas, suikastı olayını “tehlikeli bir tırmanış” ve “cezasız kalmayacak bir suç” olarak değerlendirdi ve işgal ordusunun Batı Şeria’nın kuzeyine yönelik sınırlı bir askeri operasyon gerçekleştirme hamlesini güçlendirebileceğini söyledi. Bu operasyonun kapsamı, boyutu ve sahadaki yansımaları konusunda siyasi ve askeri tarafların arasında bir anlaşmazlık olsa da yerleşimciler ve yöneticilerinin hükümet ve güvenlik servisleri üzerindeki baskılarının bir sonucu olarak gerçekleşebilir.

Öte yandan, Batı Şeria’daki direnişçilerim taktik açısından daha olgun ve örgütlü bir yol izlemeye başladığı açıktır, Cenin baskını ve “Eli” yerleşiminde yaşananlar bunu göstermektedir. Yaşananların ileriye dönük “ilham verici” bir vaka ve üzerine inşa edilecek bir model oluşturacağı göz önüne alındığında, bir sonraki aşamada bu tür operasyonların önünü açabilecektir. Buna ilaveten, Nablus ve Ramallah arasındaki köy ve kasabalardaki vatandaşlara yerleşimcilerin saldırıları, Filistin halkının gerginliğini güçlendirebilir ve bu da karşılık olarak direniş operasyonları için bir neden oluşturabilir. Bu durum Filistinli vatandaşlar ile yerleşimciler arasında gelecekte bir çatışma için kıvılcım olabilir. Nitekim işgalci İsrail yönetimi, yerleşimcilere toprak üzerinde çok fazla imtiyaz tanıdı ve yüzlerce yeni yerleşim birimini onayladı.

Sonuç:

Batı Şeria’da yaşananlar, sükûnete değil tırmanışa yol açabilecek süreklilik ile artış gösteren bir harekete doğru ilerliyor. Özellikle İsrail işgalinin direniş oluşumlarını yok edememesi ve uçakla suikast politikasına başvurması, direniş eylemi kavramını daha da güçlendirebilir ve direnişçileri işgal politikalarına karşı meydan okuma unsuruna doğru itebilir.

Bu durum, halk ayaklanmalarıyla başlayan, daha sonra direnişçi grup ve oluşumların bünyesinde yer almaya başlayan ve tüm Filistinlilerin katıldığı kapsamlı bir olgunluğa ulaşan birinci ve ikinci Filistin intifadasının seyrini akıllara getiriyor. Nitekim Batı Şeria’da herhangi bir siyasi ufuk olmaksızın yerleşimcilerin terör eylemlerine devam etmesi, durumu sükunetten çok gerginliğe doğru sevk ediyor.

*Araştırmacı, Yabous Strateji ve Araştırma Merkezi, Ramallah.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu