PDF İsrail’de Faşist Eğilimler ve Solcu İnsan Hakları Örgütleriyle Mücadele
İsrail’de sağcı laiklerin ve Siyonist dinci hareketlerin öncülüğünde radikal sağcı eğilimler gittikçe etkinliğini artırıyor. Üstelik bu eğilimler İsrail’de tartışmalı konular olan demokrasi ve insan hakları konularında da tartışmalara yol açıyor.
Kudüs intifadası olarak bilinen işgal altındaki topraklarda başlayan Filistin hareketiyle birlikte İsrail toplumunda aşırı sağcı eğilimler bariz bir şekilde artış gösterdi. Öyle ki İsrail toplumu içinde dahi bunu “faşist eğilimler” olarak nitelendirenler vardır.
Bu eğilimlere somut bir örnek olarak içinde aşırı sağcı partileri barındıran "Im Tertso" isimli bir örgütün ortaya çıkmış olmasıdır. Bu örgüt İsrail’in demokratik ve laik bir ülke olmadan önce mirasını Talmut’tan alan dini bir devlet olduğunu savunuyor. "Im Tertso" örgütü, insan haklarını savunduğu bilinen solcuların oluşturduğu "Stollym" isimli platforma karşı çıkıyor.
Stollym, Ben-Gurion’un istediği gibi İsrail’in laik ve demokratik yapısını koruması için çalışıyor. Ayrıca İsrail’in insanlığa karşı savaş suçu işlememesi, ırkçılığa ve aşırılığa kaymaması için çalışıyor. Buna karşılık gerek hükümetin içindeki gerekse hükümetin dışındaki tüm sağ grupları içinde toplayan “Im Tertso” örgütü, Stollym platformunu orduyu zayıflatmaya çalışan, İsrail’e karşı kışkırtıcı faaliyetler yapan, İsrail’in uluslararası meşruiyetini sarsmaya çalışan dış destekli batık bir hareket olarak niteliyor.
"Im Tertso" örgütü Kudüs intifadasının başlamasının ardından ortaya çıkan bir video görüntüsüyle ilk defa adını duyurdu. Bu videoda sözde bir Filistinli bir İsrailliyi arkadan bıçaklamaya çalışıyor. Tam bu sırada görüntü dondurularak ekrana şu ibare yansıyor. “Bu bozguncu! Polisin eline düştüğü takdirde işkenceye karşı birilerinin kendisini savunacağından emin.” Aynı video, daha sonra insan hakları savunucularından bazı isimleri zikrederek bunların terörle mücadele eden İsrail’e karşı mücadele ettiğini söylüyor (Im Tertso-2015).
Radikal sağcıların solcu insan hakları örgütlerine bakışı
Sağcı "Im Tertso" örgütünden bir grup aktivist, Stollym kapsamına giren grupların faaliyetleri hakkında “stolym” başlıklı bir rapor hazırladı. Rapor, “batık” olarak nitelendirdiği 20 kadar İsrail cemiyetinin isminin yazılı olduğu bir liste yayınladı. Rapor, bu 20 cemiyetten 15’inin Amerika ve Avrupa merkezli “yeni İsrail fonu” tarafından finanse edildiğini belirtiyor.
Raporda bu kurumların Filistinli esir ve şehit haklarını savunması karşılığında Filistinli çevrelerden yüzbinlerce dolarlık destek aldığı iddia ediliyor. Rapor, bu kurumların İsrail’i “apartheid devlet” olarak nitelediğine yer veriyor (im Tertso-2015).
"Im Tertso" aktivistleri söz konusu yirmi kurum arasında bulunan “İsrail vatandaş hakları derneğinin” Ramallahta bulunan “Filistin uluslararası İnsan Hakları örgütünden” maddi destek aldığını iddia ediyor. Bu kapsamda bıçaklama eyleminde bulundukları gerekçesiyle tutuklanan eylemcilere yardımcı olması ve İsrail zindanlarında bulunan esirler için yeniden üniversite eğitiminden yararlanmalarının sağlanması karşılığında bu İsrailli derneklere para verildiği iddia edildi.
Ayrıca rapor, İsrail ordusunu siyasi suikastları gerçekleştirmek, işkence yapmak ve insanlığa karşı savaş suçu işlemekle itham eden “İsrail insan hakları için doktorlar cemiyetinin” de benzer şekilde para desteği aldığını öne sürüyor.
Rapor, “İnsan Hakları için Hahamlar örgütü ve İşkenceyle mücadele Komitesinin” ve "B'Tselem" cemiyetinin de bu tür destekler aldığını ifade ediyor.
Şehit Fadi Alon’un ailesine yardım eden, eylem yapacaklar diye ikametgâhları iptal edilmek istenen Kudüslü ailelere destek olan Filistin “Addamir-vicdan” örgütüne destek olan “İsrail adalet örgütünün” de Amerika’dan destek aldığı raporda yer alan iddialar arasında (im Tertso-2015).
Buna ilaveten Raporda Filistinlilerin evlerinin yıkılmasına karşı İsrail mahkemelerinde savunma yapan “Bireyi Savunma Merkezi-Ha-Moked" cemiyeti de yardım alan bir kuruluş olarak yer alıyor.
Gazze’ye yapılan son İsrail saldırısına katılan bazı askerlerin tanıklığına başvurarak İsrail’in savaş suçu işlediğini ortaya koymaya çalışan "Chopram Steikah-sessizliği bozun” kuruşu da benzer şekilde yardımlar alan bir kuruluş olarak gösteriliyor. Nitekim Birleşmiş Milletlerin konuyla ilgili talebi üzerine Hamas, İsrail askerlerinin "Chopram Steikah-sessizliği bozun” kuruluşuna yaptığı açıklamaları delil olarak sundu.
Son olarak aşırı sağcı "Im Tertso" aktivistleri İsrail’in bağımsız ve demokratik bir Yahudi devleti olarak kalması için dışarıdan yardım alan tüm bu kuruluşların kapatılması tavsiyesinde bulundu(im Tertso-2015).
Aşırı sağcı "Im Tertso" örgütünün yaptığı bu damgalama ve gözdağı sadece kurumlarla sınırlı kalmamış, aynı zamanda Rvka Michaeli, Gila Almagor, Yehoshua Sobol, David Grossman gibi sol görüşe sahip tanınmış birçok sanatçı, aydın ve yazarı da kapsamıştır.
Bu sanatçı ve yazarlardan bazıları, solcu insan hakları örgütlerine karşı başlatılan bu kampanyanın “faşizmin bariz belirtisi ve başlangıcı” olarak tarif edilebileceğini söylediler.
İsrail kamuoyunda çok popüler olan bu sanatçı ve yazarlara karşı kampanya başlatmak kurumlara karşı yapılan kampanyalardan çok daha büyük bir tepkiye yol açtı. İsrailli birçok siyasetçi bu kampanyaların şahısları hedef almamasını istedi (Poker Aodelovic, Friedman ve Homfilipa-2016).
Sağcıların içinden bazı siyasetçiler dahi sanatçıları Hedef alan bu kampanyayı “faşistçe bir kampanya” olarak niteledi. Başbakan Benjamin Netanyahu tanınmış bazı sanatçıların “ihanetle” suçlanmalarını eleştirdi ancak İsrail'in dünyadaki itibarına zarar veren faaliyetlerde bulunan "Chopram Steikah" örgütünün yaptıklarının da kabul edilemez olduğunu söyledi (Cohen ve Tsthana-2016).
Krizin Yasal boyutu
"Im Tertso" örgütünün başlattığı kampanyayla eş zamanlı olarak Adalet Bakanı Ayelet Shaked tarafından (STK) değiştirilmesi için bir yasa tasarısı hazırlandı.
“Şeffaflık kanunu” olarak ifade edilen yasa tasarısı dışarıdan destek alan STK’ların hesaplarının şeffaf olmasını öngörüyor. Adı “şeffaflık yasası” olsa da herkes bu yasa tasarısının solcu insan hakları kuruluşlarına karşı hazırlandığını biliyor.
Öte yandan sol insan hakları kuruluşları (Engizisyon esinlenerek) cadı avı olarak niteledikleri bu yasa tasarısını protesto etmek amacıyla adalet bakanın evinin önünde bir gösteri yaptı. Bu tasarının kanunlaşması için çalışacak vekillerin kimin adına çalıştıklarını belli etmek için bir işaret taşımaları çağrısında bulundular.
Shaked, egemenliğini korumak isteyen bir devletin dış müdahaleye özellikle şeffaf olmayan dış müdahaleye sınırlamalar getirmesi gerektiğini, silahın sadece tabanca veya kılıç olmadığını, aynı zamanda masumların öldürüldüğüne dair uydurma hikâyeleri finanse etmenin de silah olduğunu söyledi.
Bu arada bazıları "Im Tertso" örgütünün de dışardan mali destek aldığını, bu tasarının yasalaşmadan öce son olarak Bakanlar Komitesine sunulduğunu belirtiyorlar. (Azoulay-2015)
Faşistçe yaklaşımın başka bir işareti olarak, başbakan Netenyahu İsrail Danıştay’ının itirazlarını bertaraf etmek amacıyla kendisine karşı çıkacak vekilleri meclisten uzaklaştırma yetkisini kazanacağı bir yasa tasarısı üzerinde duruyor. Netanyahu bu yasayı doğrudan Knesset’ten geçirmeye çalışıyor (leyse-2016).
Adalet bakanı Shaked’in hazırladığı yasa tasarısına Uluslararası düzeyde de tepki gösteriliyor. Avrupa Birliğinin İsrail Büyükelçisi yasa tasarısının demokratik ilkelere aykırı olduğunu söyledi. Adalet bakanı Shaked, büyükelçinin yaptığının İsrail’in içişlerine karışmak anlamına geldiğini ve asıl bunun demokrasiye aykırı olduğunu söyledi. Aynı bağlamda dört Alman hukuk uzmanı da geçen ay söz konusu tasarının kanunlaşmaması konusunda Netanyahu'yu uyararak bu tasarının yasalaşması durumunda İsrail mallarına başlatılan boykot kampanyasına karşı Almanya’da İsrail’i desteklemek zor olacağını belirttiler. (leyse-2015).
Öte yandan Amerika Birleşik Devletleri de Dernekler Yasa tasarısının “antidemokratik” olduğunu söyleyerek tasarıyı eleştirdi(Tibon-2016).
Kültürel ve eğitsel düzeyde aşırı eğilimler
İsrail eğitim bakanlığının 2013 yılında yaptığı değişiklikler sebebiyle 2015 yılında Arap öğrencilerin yarısı vatandaşlık dersinde başarısız oldu. Buna karşılık Yahudi öğrencilerinde bu oran % 21 olmuştur. Bu da aradaki farkı gösteriyor.
Sorun bundan çok daha büyüktür. Ayrıca sorun sadece Araplarla da ilgili değildir. Eğitim Bakanı Naftali’nin yeni kitap nüshası İsrail’i demokratik bir ülke değil de bir Yahudi devleti olarak tanımlayarak Arapların haklarını basite indirgiyor.
Vatandaşlık kitabını hazırlayan komisyonda yukarıda bahsi geçen aşırı sağcı "Im Tertso" örgütünden şahıslar fiilen yer almıştır(Scoop-2016).Vatandaşlık dersinde yapılmaya çalışılan bu değişiklikler solcu hukuk örgütlerinin büyük tepkisin çekti. Aşırı sağcılarının bu girişimini engellemek için çalışmalarını sürdürüyorlar.
İsrail vatandaşlık kitabı üzerinde beş yıldan beri çalışmalar yapılıyor. Bu kitabın hazırlanmasıyla ilgili olarak Eğitim bakanı ile Bakanlık bürokratları arasında dahi görüş ayrılıkları bulunuyor.
Siyaset bilimci Prof. Tamar Hermann bu kitabın ırkçı bir kitap olduğunu ve demokratik bir ülkede kesinlikle okutulmaması gereken bir kitap olduğunu söyledi. Profesör Esad Ghanem de kitabın Arap ve Yahudi öğrenciler arasında çarpık farkındalık yaratacak mahiyette olduğunu söyledi. Sivil Haklar Derneği de Eğitim Bakanlığından kitabın Knesset komisyonuna sunulmadan basılmamasını istedi (Kiştei-2015).
Kitabın birinci bölümü İsrail devletinin Yahudi kimliğine vurgu yapıyor. Kitabın geri kalan bölümlerinin tümünün benzer şekilde Yahudiliği esas aldığını görmemek mümkün değildir. Kitap Yahudilerin siyon topraklarına dönüşünden bahseden 18. Duayla başlıyor. Ayrıca eski nüshada olduğu gibi İsrail’in demokratik bir devlet olduğunu belirtmek yerine İsrail’in demokratik Yahudi bir devlet olduğunu belirtiyor.
Kitap, evlenme sırasında fincan kırma ve Kudüs’ün unutulmayacağına dair yemin etmek gibi Yahudi ritüellerine yer veriyor.
Kitabın kapağı dahi Yahudiliği esas alacak şekilde hazırlanmıştır. Kitabın tüm kısımlarında Yahudi ırkçılığı açıkça görülüyor. İsrail’in (Yahudi halkı) Devleti olduğu vurgulanıyor. Arapların sadece eğitim ve dini hakları olduğu belirtiliyor. Araplar da Müslüman, Hristiyan ve Dürzi diye küçük gruplara ayrılıyor. Dürzülerin askerlik hizmetlerine özel bir vurgu yapılıyor.
Kitap demokrasiye de yüzeysel bir şekilde değiniyor. Demokrasiyi azınlığın haklarına bakılmaksızın çoğunluğun sözünün geçtiği yönetim şekli olarak tarif ediyor. (Kiştei-2015).
Profesör Herman kitapta Dürzi Arapların askerlik hizmetlerine özellikle değinilmesinin kasıtlı olduğunu, böylece Arap toplumun “vefalı” ve “vefasız” diye tanımlayarak Arapları bölmeyi amaçladığını söylüyor.
Profesör Esad Ghanem, kitabın Araplara karşı Yahudi üstünlüğünü açıkça vurguladığını, bunun da Arap öğrencilerin eğitim sistemine, devlet kurumlarına karşı güven duygusunu sarstığını söylüyor.
Profesör Ghanem kitabı hazırlayan komisyona mülahazalarını sunduğunu ancak bunların hiç birisinin dikkate alınmadığını ifade etti.
İbrani Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Yitzhak Gelnor, hazırlanan vatandaşlık kitabının vatandaşlığı değil, Yahudiliği ve Siyonist milliyetçiliği öğrettiğini söyledi (Kiştei -2015).
Arap ve İsrailli iki genç arasında geçen bir aşk hikâyesini konu alan ve Dorit Rubnian tarafından yazılmış olan “Mahalle duvarı” isimli romanı İsrail eğitim müfredatına uygun olmadığı gerekçesiyle yasaklayan Eğitim bakanı bütün bu eleştiri ve tepkilere rağmen hazırlanmış olan vatandaşlık kitabının basılmasında ısrar ediyor. Neden? Çünkü Yahudiler, Yahudi olmayan entegrasyonundan korkuyor (leyal-2016).
İsrail faşizme doğru mu gidiyor?
İsrailli birçok yazar, sol ve sağ cenahtan siyasetçi bu gelişmeleri “faşizme doğru gidiş” ifadesiyle tanımlıyor. Faşizmden çok çekmiş olan İsrail halkı maalesef buna ses çıkarmıyor.
Knesset üyesi Benny Begin İsrail’in tehlikeli bir durumla karşı karşıya olduğunu söyledi. Begin, İsrail’de sağcıların solculara “hain” damgası vurmaya çalıştıklarını ve işe buradan başlamak istediklerini gayet iyi biliyor.
Bu tehlikeli gidişin başını da Knesset üyelerinin onayıyla Başbakan, Eğitim Bakanı, Kültür Bakanı ve Adalet Bakanı çekiyor.
Şuanda yapılmaya çalışılan, vatandaşlık kitabında tarihin çarpıtılması, solcu insan hakları savunucusu derneklerin hainlikle damgalanması, buna karşı çıkan sanatçılara, aydınlara gözdağı verilmesidir. Bütün bunlar faşizme doğru gidişten başka bir şey değildir.
Bu arada Sol cenah, objektif olmayan tasarıların yasalaşmaması için yetkilerin aşırı sağın elinde kalmaması gerektiği konusunda uyarılarda bulunuyorlar. (IEL-2016)
Haaretz gazetesinden Uri Misgav’ın belirttiği gibi sorun sadece Batı Şeria’da öldürülen ve baskıya maruz kalan Filistinlilerle ilgili değildir. Aksine sorun demokratik bir ülke olduğu söylenen İsrail içinde yaşayan Filistinlilerle alakalıdır.
Bazı yazarlar yaşananların geçen yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri'nde meydana gelen ve kanıta dikkat etmeden komplo ve ihanet suçlamalarında bulunan “Almccartesm-felaket" benzeri olduğunu söylüyorlar. Hatta yaşananların İtalyan faşizmine ve Nazizm koşullarına oldukça benzediğini söyleyenler var. Çünkü İsrail’de artık herkes Solcuların, azınlıkların hainler ve ajanlar olduğuna inanıyor. Solcu bir yazar bu eğilimin böyle devam etmesi durumunda bunun fiilen ve kalıcı hale gelmesinden endişe ettiğini söylüyor(Misgav-2016).
Başta Başbakan Netanyahu’nun, Eğitim Bakanının ve Adalet Bakanının Facebook sayfalarında olmak üzere tüm İsrail medyasında solcu insan hakları örgütleri aleyhinde kışkırtmalarda bulunuluyor. Bunların hain ve ajan olduğu söyleniyor, bunların yargılanmaları gerektiği konusu açıkça dillendiriliyor.
Hükümetten gelen bu tahrikler işin şiddete kadar varmasına neden oldu. Elektrik kontağından çıktığı söylense de Kudüs B'Tselem Vakfı ofislerinin yakılması bu tahriklerin sonucu olarak yapılan sabotaj sonucu olduğu söyleniyor.
Kaldı ki Kudüs'te bulunan iki dilli okulun aşırı sağcı bir grup tarafından yakıldığı kanıtlandı. Daha önce Dawabseh ailesi yakıldı. Zeytin hasadında Filistinlilerle dayanışma içinde olan Yahudilere saldırı yapıldı.
İsrail otomatik olarak şiddetin desteklendiği kışkırtmalara sahne oluyor. Yahudi solcular, böyle devam ederse aşırı sağcılar tarafından öldürülmelerinin an meselesi olacağını söylüyorlar (Misgav-2016).
Kaynakça için bizimle irtibata geçiniz. ([email protected])