Mağayir ed-Deir: Doğu Ramallah’taki Son Bedevi Topluluğunun Zorla Göçü

Yazar: Kerim Kurt & Raneem Alawi

22 Mayıs sabahı, Mağayir ed-Deir kuşağında yaşayan Bedevi aileler eşyalarını topladı ve kırk yılı aşkın süredir yaşadıkları yurtlarından ayrıldı. Bunun nedeni, uzun yıllardır süren Yahudi yerleşimci saldırıları ve özellikle Gazze’de başlatılan soykırım savaşından bu yana giderek daha tehlikeli boyutlar kazanan tehditlerdi. Bu tehdit, kökleri yıllar öncesine dayanan bir gerçeklik olarak, 2022–2025 yılları arasında Batı Şeria genelinde 50’den fazla Bedevi topluluğun zorla yerinden edilmesine yol açtı. Söz konusu toplulukların önemli bir kısmı, Ramallah ve El-Bire vilayetinin doğusundan başlayıp Nablus’un güneyine ve oradan da Şeria Vadisi’ne uzanan bölgede yoğunlaşmaktadır.

Mağayir ed-Deir’in tahliyesi, süregelen bir sürecin doruk noktası olmuş ve iki açıdan bir dönüşümü yansıtmaktadır. Birincisi, Mağayir ed-Deir, Ramallah’ın doğusundaki bölgede varlığını sürdüren son Bedevi topluluklarından biridir. İkincisi ise, yerleşimci şiddetinin artık çok daha pervasız biçimde tezahür etmesidir. Bu durum, topluluk sakinlerini yurtlarını terk etmeye zorlamaktadır; zira önceki zorunlu göç deneyimlerinin tümünde görüldüğü üzere, yerleşimcilerin şiddetine ve onların toplulukların içine ve evlerine kadar uzanan saldırılarına karşı koyacak güçlerinin olmadığının bilincindedirler.

Her ne kadar bu olayın taşıdığı anlamlar büyük olsa da – ki bu aslında tekil bir “olay” değil, yerleşimci sömürgecilik okulunun kavramlarıyla ifade edersek, süreklilik arz eden bir yapı – Batı Şeria’daki sessiz etnik temizlik ve zorunlu göç projesinde tehlikeli bir dönüşümü yansıttığı hâlde, yeterince gündeme taşınmamaktadır. Daha da ötesi, Mağayir ed-Deir örneğinde olduğu gibi, Bedevi topluluklardan sürülenler, göç ettirildikten sonra kaderleriyle baş başa bırakılmakta, geçimlerini ve yaşamlarını kendi başlarına idare etmek zorunda kalmaktadır. Tıpkı yıllardır maruz kaldıkları saldırılar ve ağır baskılar karşısında zorla göçe karşı tek başlarına direndikleri gibi.

Doğu Ramallah bölgesinde yürütülen sistematik tahliye politikaları ve hızlanan yerleşim faaliyetlerini anlamlandırma çabasının bir parçası olarak, bu çalışma Mağayir ed-Deir topluluğunu bir vaka örneği olarak ele almaktadır. Bu topluluk, “C” bölgesi olarak sınıflandırılan alanlarda Bedevi topluluklarının maruz kaldığı durumları yansıtan örneklerden biridir ve Ramallah’ın doğusundaki bölgedeki son Bedevi yerleşimlerinden biri olma özelliğini taşımaktadır.

Bu vaka üzerinden, çalışmanın amacı sahada uygulanan tahliye mekanizmalarını –ister doğrudan şiddet yoluyla ister daha “yumuşak” araçlarla gerçekleştirilen yöntemler olsun– anlamaktır. Burada Mağayir ed-Deir özel bir hedef olarak ele alınmamakta, bilakis bölgedeki yerleşimci ve tahliye planlarının daha geniş tablosunun bir parçası olarak değerlendirilmektedir.

Mağayir ed-Deir: Zahiren Sessiz Bir Tahliye Politikasının Örneği

Mağayir ed-Deir, Ramallah ile Eriha arasında uzanan Alon Yolu’nun ortasında, Ramallah’a bağlı Mihmas köyünün doğusunda ve Deyr Dibwan köyünün 5 km güneydoğusunda yer almaktadır. Fiilî olarak Deyr Dibwan arazisi üzerinde kurulmuş olup yaklaşık 200 dönümlük bir alanı kaplamaktadır. Topluluğun 25 aileden, yaklaşık 180 kişiden oluşan sakinleri, 1948 sonrasında işgal tarafından Necef’ten Batı Şeria’ya zorla göç ettirilen Kaabneh Arapları’na mensuptur. Bu aşiretin kolları, yaşamlarının göçebe karakterine uygun biçimde Batı Şeria’nın çeşitli bölgelerine dağılmış, bir kısmı Ramallah’ın doğusundan Nablus’un güneyine, oradan da Şeria Vadisi’ne yönelerek buralarda yaşamlarını sürdürmüştür. Böylece geniş otlakları ve açık arazileriyle göçebe hayat tarzına uygun homojen bir coğrafya oluşmuştur. Mağayir ed-Deir topluluğu, mevcut yerine 1980’lerde yerleşmiştir. Bölgeye ait ilk hava görüntüleri 1986 yılına dayanmaktadır ve burada topluluğun varlığı açıkça görülmektedir. Daha önce, birkaç kilometre ötedeki başka bir alanda yaşamışlar, ancak işgal ordusunun orayı “ateş hattı bölgesi” ilan etmesi üzerine buradan çıkarılmışlardır.

Batı Şeria genelinde görülen diğer Bedevi toplulukları gibi, Mağayir ed-Deir sakinleri de temel geçim kaynağı olan hayvancılıkla uğraşmaktadır. Yaklaşık 2.500 küçük ve büyükbaş hayvana sahip olan topluluk, bu sürüleri bölgede otlatmakta ve geçimini buna dayandırmaktadır. Topluluk, 80 birimden oluşmaktadır: bunların bir kısmı konut olarak, bir kısmı hayvan barınağı olarak kullanılmakta; ayrıca sac levhalardan yapılmış bir bina, çocuklar için okul işlevi görmektedir. Bölgede elektrik, su şebekesi ya da dışarıya bağlanan yol altyapısı bulunmamaktadır.

Yaklaşık kırk yıl boyunca yaşamlarını bu şekilde sürdüren topluluk için, son yıllarda işler kötüden daha kötüye gitmiştir. Bunun nedeni, üç temel sütun üzerinde yükselen yoğun yerleşimci genişlemesidir: yerleşimci karakolları ve çiftlikleri, yerleşimci şiddeti ve Bedevi topluluklarının sistematik biçimde tahliye edilmesi. Uzun yıllardır yerleşimciler tarafından türlü baskı ve şiddete maruz bırakılan topluluk, 2 Ağustos 2023’te yaklaşık 50 yerleşimcinin saldırısına uğramıştır. Yerleşimciler, topluluk sakinlerini traktör hırsızlığıyla suçlayarak baskın düzenlemiş, bu esnada topluluk sakinleri yaralanmış ve saldırıya maruz kalmıştır. Gazze’deki soykırım savaşının başlamasıyla birlikte bu saldırılar daha da artmış; yeni türden sömürgeci şiddet biçimleri kendini göstermiştir. Savaşın başlangıcından itibaren, yerleşimciler topluluk sakinlerinin yakın meralara çıkmasını engellemiş, her otlatma girişimi işgal ordusu ile silahlı yerleşimci milislerin saldırısıyla sonuçlanmıştır. Bunun sonucunda, birçok sakin hayvanlarını besleyemediği için sürülerini satmak zorunda kalmıştır.

Sonrasında saldırılar tehlikeli biçimde yoğunlaşmıştır. Topluluğun bir dizi Yahudi yerleşim ve ileri karakol arasında sıkışmış olması, onu yerleşimci şiddetine karşı savunmasız bırakmıştır. Bölge, yerleşimcilerin “Mihmas Bloğu” (Gush Mihmas) olarak adlandırdığı alanın içinde kalmaktadır. Bu blok, 1981’de kurulan Ma’aleh Mihmas yerleşimini (topluluğun batısında yalnızca birkaç yüz metre mesafede), 1998’de kurulan ve aslında Ma’aleh Mihmas’ın uzantısı olan Metspe Dani karakolunu (topluluğun güneyinde birkaç yüz metre ötede) ve son yıllarda adeta yangın gibi yayılan Sde Yonatan ve Neve Erez gibi başka karakolları kapsamaktadır. Böylece Mağayir ed-Deir, yerleşimci şiddetinin ve planlı tahliye siyasetinin odağı haline gelmiştir.

Ruh Haaretz(Memleketin Ruhu) adlı yasadışı yerleşimci çiftliğin Eylül 2023’ün başlarında kurulması, Mağayir ed-Deir topluluğu üzerindeki saldırıların, baskıların ve dayatılan “kuşatmanın” boyutunu daha da artırdı. Bu çiftlik, topluluktan yalnızca 200–250 metre uzaklıktadır.

Burası bir Sığır çiftliği olarak, Batı Şeria’nın Ürdün yönetimi döneminden kalma “devlet arazisi” olarak kayıtlı bir parsel üzerine inşa edilmiştir. İşgal ordusunun “ateş hattı bölgesi” ilan ettiği alanın sınırında yer almaktadır; yani Filistinlilerin yaklaşması yasaklanmıştır. Oysa işgal ordusu burada herhangi bir tatbikat yapmadığı için Filistinli çobanlar burayı otlak olarak kullanabiliyordu. Bu alanın “ateş hattı” olarak sınıflandırılması, yalnızca Filistinlilerin ondan fiilen yararlanmasını engellemek amacıyla yapılmıştı. Yerleşimciler ise bu bölgeyi ve çevresini ele geçirerek Filistinlileri, özellikle Mağayir ed-Deir sakinlerini, buradan yararlanma ya da erişim hakkından mahrum bırakmayı, onları nihayetinde göçe zorlamayı hedefledi.

Mart 2025’te yerleşimciler, Metspe Dani yerleşim karakolunu “Ruah Haaretz” adlı tarımsal karakolla birleştirmek için bir toprak yol açtılar. Bu yol, Mağayir ed-Deir topluluğunun yalnızca birkaç metre yakınından geçiyor ve yerleşimcilerin topluluğun sınırlarına yalnızca yaya olarak değil, araçlarla da kısa sürede ulaşmasını kolaylaştırıyordu. Ancak bu yol, Filistinli topluluk sakinlerini otlaklarından tamamen mahrum bıraktı; artık burayı aşmaları mümkün değildi, zira en ufak bir girişimde yerleşimcilerin şiddetine maruz kalıyorlardı.

Yerleşimciler bununla da yetinmedi; kısa süre sonra topluluğun kuzeyinde, evlerine birkaç metre mesafede ikinci bir yol açmaya giriştiler. Bunu, “devlet arazilerini korumaya yönelik çalışmalar yapmak” için Benyamin Yerleşim Konseyi’nden izin aldıklarını iddia ederek yaptılar. Bu sırada yerleşimcilere ait bir kepçe topluluğun elektrik hattını kopardı ve neredeyse bir evi yıkıyordu. Ancak bu çalışmalar tamamlanamadı; çünkü topluluk sakinlerinin Filistin Sivil İdaresi üzerinden defalarca girişimde bulunmasının ardından işgal ordusu olay yerine gelerek yerleşimcilerin çalışmalarını durdurdu ve onların kullandığı iş makinelerinden birine el koydu.

Söz konusu yol açılmadan önce de yerleşimcilerin topluluğa yönelik saldırıları artmıştı. Bu saldırılar her zaman doğrudan şiddet biçiminde olmayabiliyordu; yerleşimcilerin topluluğa girip evlerin arasında dolaşması bile, sakinleri yıldırmaya ve çaresizliklerini istismar etmeye yönelik kasıtlı bir provokasyon niteliği taşıyordu.

14 Aralık 2024’te dört yerleşimci topluluğa girerek evlerin arasında gezindi. Sakinlerin yapabilecekleri başka bir şey olmadığından, kötülüklerinden kurtulma umuduyla işgal polisiyle ve Filistin Sivil İdaresi’yle iletişime geçtiler. Olay yerine gelen işgal polisi, yerleşimcileri durdurmak yerine topluluk sakinlerini sorguya çekti ve onlardan arazinin mülkiyet belgelerini göstermelerini istedi; bu belgeler doğal olarak ellerinde yoktu. Ardından işgal ordusuna bağlı bir birlik geldi, yerleşimcilerle sohbet edip birlikte sigara içti ve hepsi birlikte bölgeden ayrıldı. Ancak bu olay birkaç gün içinde tekrarlandı; yerleşimciler bir kez daha topluluğun evleri arasında dolaştılar.

Zorunlu Göç

Topluluk sakinlerinin maruz kaldığı uzun bir saldırı ve taciz zincirinin ardından, tıpkı Batı Şeria’daki diğer Bedevi topluluklarında olduğu gibi, onların da hedefin nihayetinde zorunlu göç olacağı açıktı. Sakinlerin ayrılma kararını hızlandıran dönüm noktası ise, yerleşimcilerin topluluğun evlerine 100 metreden daha az bir mesafede yeni bir yerleşim karakolu kurmaları oldu. Yerleşimciler, topluluğa ait koyun ağıllarından birini işgal ederek kendi sürülerini buraya soktular.

18 Mayıs 2025 sabahı, topluluk sakinleri uyandıklarında önlerinde iki çadır buldular: birinde “tepe gençleri” adıyla bilinen yerleşimci gruplardan gençler vardı, diğerini ise koyun ağılına çevirmişlerdi. Çevreye bazı çitler çekilmiş, etrafta silahlı yerleşimciler bulunuyordu. Bu Yahudi yerleşimciler bir yandan yeni gelenleri koruyor, diğer yandan topluluk sakinlerini tehdit ediyorlardı. O noktaya gelinmeden önce de yerleşimciler saldırılarını yoğunlaştırmış, topluluk içinde her gün hem yaya hem araçlarla dolaşarak baskınlar yapmış, topluluğu ana caddeden ayıran bir duvar örmeye başlamış ve sürülerini topluluğun kuyusundan sulamışlardı.

Yeni yerleşim karakolunu kuran yerleşimciler, amaçlarını açıkça ilan eden bir video da kaydettiler. Videonun başında bir yerleşimci, “Bir ay içinde onları buradan kovacağız. Bu bölgede kalan son topluluk bu. Çok şükür hepsini kovduk” diyordu. Ardından başka bir yerleşimci, “İşte ben Mağayir ed-Deir’deyim. Bu sabah yeni bir karakol kurduk. Görevimiz, bu Bedevi topluluğun tüm sakinlerini buradan kovmaktır” ifadelerini kullandı.

Mağayir ed-Deir yakınında kurulan yeni yasadışı yerleşimci karakol (Btselem)

Fiiliyatta topluluk sakinleri artık göç etme kararlarını vermişti. Yerleşimcilerin amacını çok iyi bildiklerinden ve onların aşırı şiddetinden korktuklarından, gitmek için başka bölgeler aramaya başlamış ve sürülerinin bir kısmını yavaş yavaş bu yerlere taşımışlardı. Göç kararını hızlandıran ve topluluk halkı arasında korkuyu artıran neden yalnızca canlarına ve mallarına yönelik saldırı ihtimali değil, aynı zamanda tek geçim kaynakları olan hayvanlarının çalınması tehlikesiydi. Onlar, 7 Mart 2025’te Yahudi yerleşimcilerin Ras Ayn el-Avca topluluğundan yaklaşık 1000 koyunu çaldığını hatırlıyorlardı.

Buna ek olarak, geçmiş tecrübelerine dayanarak, yerleşimcilerle en küçük bir çatışma yaşansaydı işgal polisinin hemen gelip Filistinlileri suçlayacağını çok iyi biliyorlardı. Nitekim Şubat 2025’te yerleşimciler topluluğa saldırıp çadırlarını yaktığında, olay yerine gelen işgal polisi yerleşimcileri değil, topluluk sakinlerini tutuklamıştı. Onları “yerleşimcilere saldırmakla” suçlamış, on gün boyunca gözaltında tutmuş ve ancak 56 bin şekel kefalet ödedikten sonra serbest bırakmıştı.

Ancak topluluğun tahliyesi bir ay değil, sadece beş gün sürdü. Yerleşimci karakolu pazar günü kuruldu, perşembe günü yani 22 Mayıs’ta ise topluluk sakinleri, aceleyle yanlarına alabildikleri eşyaları, mobilyaları ve hayvanlarını toplayarak kırk yılı aşkın süredir yaşadıkları yurtlarını terk etmek zorunda kaldılar. Zorunlu göç, yerleşimcilerin gözleri önünde, hatta onların sevinç çığlıkları ve fotoğrafları eşliğinde gerçekleşti. Yerleşimciler, ayrılan sakinlere saldırdı; göç edenleri kovaladı, üzerlerine ateş açtı, taş yağmuruna tuttu ve yanlarına eşyalarını almalarına bile izin vermedi.

Bu rapor için Mayıs 2025’te özel olarak görüşülen, 62 yaşında bir Mağayir ed-Deir sakini, o günü şöyle anlatıyor:

“Seherden biraz önce kamyonların yaklaştığını duyduk. Bu kadar vahşi olacağını bilmiyorduk. Yerleşimcilerin askerlerin arkasından ilerlediğini, gülerek fotoğraf ve video çektiğini gördük. Askerler silahlanmış bir şekilde karşımızda duruyor, bize bağırarak gitmemizi söylüyordu. Ne bir mahkeme kararı vardı, ne de resmi bir tebligat. Sadece doğrudan, zorla sürgün.”

Devam ediyor:
“Çadırımdan birkaç battaniye almak için yaklaşmaya çalıştığımda, bir yerleşimci omzuma sert bir tekme savurdu. O andan sonra omzumu hissetmedim, yere yığıldım, eklemimde şiddetli bir çıkık hissettim. Kimse yardım etmedi. Çocuklarımın yanıma yaklaşmasına izin verilmedi. Acıdan ağladım, bağıracak hâlim bile yoktu. Yarım saat boyunca yerde kaldım, sonunda komşularımızdan biri beni taşıdı. Bizi Tiayibe’ye çıkan toprak yola doğru sürdüler. Çocuklarımın gözlerinde korkuyu gördüm ve onlar için hiçbir şey yapamayacak kadar çaresizdim. Koyunlarımız dağıldı, bir kısmını bir daha geri getiremedik.”

Topluluğun zorla göç ettirilmesinin hemen ardından, “Tepe Gençleri”nin önde gelen liderlerinden Elişa Yered, tahliye anını gösteren bir video eşliğinde bir paylaşım yaptı. Paylaşımında şu ifadeler yer aldı:

“İşte kurtuluş böyle görünüyor! Bir başka Arap topluluğu daha… Evlerini söktü, eşyalarını kamyonlara yükledi ve bölgeden ayrılarak köylere çekildi. Söz konusu topluluk nispeten büyük bir topluluktu… ama çok şükür kırıldı. Bölgede kurulan Yahudi yerleşim noktalarının verdiği mücadele sayesinde, vatanımızdan gasp edilen o bölgelere yeniden Yahudi güvenliği ve denetimi geri getirildi.”

Daha da vahim olanı, Siyonist projenin gelecekteki hedeflerini açık eden şu sözleriydi:
“Onların Arap şehir köylerine çekilmesi şimdilik iyi bir şey, ama Allah’ın izniyle bir gün onları doğal yerlerine, Irak’a ve Suudi Arabistan’a göndereceğiz.”

Tahliyeden sonraki iki gün içinde, bazı sakinler geride kalan eşyalarını almak üzere Mağayir ed-Deir’e geri döndü. İşte o zaman trajedi yeniden yaşandı. Yerleşimciler onlara saldırarak her yönden kuşattı. Topluluk sakinlerinden bazıları ile yerleşimciler arasında arbede çıktı. Bu esnada bir yerleşimci havaya ateş açtı; sakinler ve yanlarında bulunan İsrailli solcu bir aktivist kaçmaya çalıştı. Ancak yerleşimciler peşlerine düşerek bazılarını açık arazide yakaladı ve taşlar ve sopalarla vahşice dövdü. Solcu aktivist de onların elinden kurtulamadı, neredeyse öldürülecekti.

Yerleşimciler yalnızca saldırmak ve öldürmekle tehdit etmekle kalmadı, bazı sakinlerden yaklaşık 17 bin şekel değerinde para da gasp etti. Aşağılama ve şiddet, işgal ordusu gelerek yerleşimcileri uzaklaştırıp topluluk sakinlerini kovana kadar sürdü. Bu saldırı sonucunda Mağayir ed-Deir’den 12 kişi yaralandı ve yerleşimciler çekildikten sonra çevredeki hastanelere ve sağlık merkezlerine nakledildi.

Talep Büyükse, Destek Azalır

Yıllar boyunca Bedevi topluluklarının sakinleri, yerleşimcilerin şiddeti ve zorla göç ettirmenin dehşetiyle tek başlarına yüzleşmek zorunda bırakıldılar. Ne yazık ki, çoğu zaman onların yanında duran tek kesim, birkaç aktivist ile İsrailli solcu ve insan hakları örgütleri oldu; hatta maruz kaldıkları saldırıların, ihlallerin ve tehcirlerin belgelenmesinde dahi. Daha acısı, göç ettirildikten sonra da Bedevi topluluklarının insanları kaderleriyle baş başa bırakılıyor. Yeni bir barınak bulma, geçimlerini sağlama ve sürülerini otlatacak meraları kaybettikten sonra ailelerini geçindirme yükü yalnızca onların omuzlarına yıkılıyor.

Mağayir ed-Deir sakinleri göç etmeye karar verdiklerinde, sürülerini farklı bölgelere taşımaya başladılar ve her aile kendi başının çaresine bakmak zorunda kaldı. Kimileri Beytuniya’daki sanayi bölgesinde yer buldu, diğer aileler ise sürülerini Ramun, Taybeh ve Cibya köylerine götürdü.

Topluluktan bir sakin, kendisiyle yapılan röportajda, bazı ailelerin Ramallah’ın doğusundaki Taybeh köyüne sığındığını, oradan da Batı Şeria’nın daha kuzeyinde bir barınak aramaya başladıklarını aktardı. Yalnız bırakıldıklarını şu sözlerle ifade etti:
“Kimse bizi sormuyor; ne bir kurum, ne bir komite, ne bir otorite. Her şey bizim sırtımızda. Çocuklarımızı sırtlıyoruz, koyunlarımızı sürüyoruz, geleceğimizi güvenceye alacak bir yer arıyoruz, ama kimse bizimle ilgilenmiyor… Ne ambulans geldi, ne sivil savunma, ne de bir yetkili. Biz yalnızdık; sürgün, şiddet ve zorla kovulmayla karşı karşıya tek başımıza.”

Mağayir ed-Deir’in sakinleri göç etti, ama yanlarına tüm eşyalarını dahi alamadılar. Çadırlarında kalan her şeyi ve hayvan yemlerini, arpa ve buğdayı, büyük miktarlarda geride bırakmak zorunda kaldılar. Röportaj yaptığımız adama son olarak “Nerede uyuyorsunuz?” diye sorduk. Yanıtı iç burkucuydu: “Taşın üzerinde.”

Sonuç

Mughayir al-Deir, İsrail’in Filistinlileri “C” bölgelerinden – en azından ilk aşamada – tehcir etmeyi hedefleyen politikalarının açık ve acı verici bir örneğini teşkil etmektedir. Bu politika; yerleşimci şiddeti, yerleşim ve tarım odaklı karakolların (outpost) inşası, sürekli baskı ve otlaklardan mahrum bırakma gibi sistematik uygulamalarla yürütülmektedir. Söz konusu uygulamalar doğrudan “tepe gençleri” (Hilltop Youth) tarafından icra edilse de, aslında devlet politikasını, sömürgeci-sömürgeci yerleşimci Siyonist projenin özünü yansıtmaktadır ve maddi, güvenlik ve siyasi düzeylerde resmi destek görmektedir.

Mughayir al-Deir tekil bir vaka değildir; bilakis, Batı Şeria’daki Bedevi topluluklarına yönelik uzun ve kesintisiz tehcir sürecinin bir halkasını oluşturmaktadır. Bu süreç sonunda, Doğu Ramallah bölgesi tamamen Bedevi topluluklardan arındırılmış, yerlerine yerleşim karakolları kurulmuştur. Aşağıya, Şeria Vadisi’ne (Ağvar) doğru inildikçe de yalnızca birkaç topluluk kalmış, onlar da tehcir edilmek üzeredir. Bunların sonuncusu, 3 Temmuz 2025’te tahliye edilen Doğu al-Ma‘arajat topluluğudur; bu topluluk, 250 kişilik nüfusuyla tahliye edilenler arasında en büyüğüdür. Geriye kalanların akıbeti de önceki topluluklardan farklı olmayacaktır.

Bu yaklaşım, yerleşimciler açısından son derece başarılı olmuş ve Batı Şeria’daki geniş alanların Filistinlilerden boşaltılmasına yol açmıştır. Yerleşimciler fiilen 150 bin dönümlük bir bölgeyi kontrol altına almayı ya da Filistinlilerin bu bölgelere ulaşmasını engellemeyi başarmıştır. İsrail işgaline karşı olan sol eğilimli İsrailli örgüt Kerem Navot’a göre bu alan, doğuda Alon Yolu, batıda 90 numaralı yol (Şeria Vadisi/Ghor el-Ürdün), güneyde al-Ma‘arajat Yolu, kuzeyde ise 505 numaralı yol arasında yer almaktadır. Başka bir ifadeyle, Doğu Ramallah’tan başlayarak Güney Nablus’a kadar uzanan ve Şeria Vadisi’ne inen bu bölgenin tamamı Oslo Anlaşmaları’na göre “C” bölgesi olarak sınıflandırılmıştır. Genel olarak, yerleşimciler yerleşim ve tarım karakolları aracılığıyla Batı Şeria topraklarının yaklaşık 786 bin dönümünü, yani yaklaşık %14’ünü, yalnızca iki buçuk yıl içinde ele geçirmiştir.

Sahadaki gerçeklik, yerleşimcilerin yukarıda bahsedilen bölgeyi etnik temizlik yoluyla boşalttıktan sonra yeni alanlara yönelmeye başladığını göstermektedir. Özellikle Batı Ramallah ve Doğu Kudüs bölgeleri şu anki hedef konumundadır. Görünüşe göre yerleşimciler, Doğu Ramallah, Güney Nablus ve Şeria Vadisi’ndeki “C” bölgelerini boşalttıktan sonra, artık “B” bölgelerindeki köyleri tehcir etme girişimlerine fiilen başlamışlardır.

NOT: Bu metin linkteki Arapça aslından tercüme edilmiştir.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu