Gazze’de İnsani Yardımlara Yönelik Silahlı Gasp

Yaklaşık üç ay süren ağır bir abluka sonucunda, Gazze ‘deki 2.440.886 kişi gıda, ilaç ve temiz suya erişimden yoksun bırakıldı. Halk açlık, susuzluk ve hastalıklarla karşı karşıya kaldı. 22 Mayıs 2025’te, uluslararası baskılar sonucu İsrail ordusu, BM’nin Gazze’ye sınırlı miktarda insani yardım ulaştırmasına izin verdi. Bu adım, bölgedeki açlığın Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırması’na (IPC) göre en yüksek seviye olan “felaket düzeyinde kıtlık” aşamasına ulaşmasının ardından atıldı.
Birleşmiş Milletler’in işgal altındaki Filistin topraklarındaki İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’ne (OCHA) göre, Gazze’ye insani yardımları ulaştırmaktan sorumlu olan Birleşmiş Milletler, bu süreci beş aşamalı bir plan dâhilinde yürütmektedir. İlk aşama yardımların Gazze’ye ulaştırılmasıyla başlar. İkinci aşamada, bu yardımlar geçiş noktalarında denetlenip kontrol edilir. Üçüncü aşamada yardımlar geçiş noktalarından uluslararası kuruluşa ait insani tesislere taşınır. Dördüncü aşama, bu tesislerde yardımların dağıtıma hazırlanmasını kapsar. Son olarak beşinci aşamada ise yardımlar, ihtiyaç sahibi insanlara teslim edilir.
Tüm bu yardım planının İsrail işgal ordusunun sıkı dayatmaları ve denetimlerine tabi olmasına rağmen, İsrail’in asıl amacı, Gazze Şeridi’nde 634 günü aşkın süredir devam eden soykırım savaşının bir parçası olarak Filistinlilere yönelik sistematik aç bırakma politikasını sürdürmektir. Bu politika, halk arasında gıda güvenliğinin tamamen yok olmasına, sağlık ve çevre altyapısının çökmesine ve Gazze toplumunda yaygın bir kaosun oluşmasına yol açmıştır.
İsrail, insani yaşam için zaruri olan ihtiyaçların çok küçük bir kısmını karşılayan yardım ve ticaret konvoylarının engellenmesini ve yağmalanmasını kolaylaştırmakta; bu amaçla yasa dışı silahlı çeteleri ve grupları görevlendirmektedir. Bu gruplar arasında öne çıkanlardan biri bedevi Terabin kabilesine mensup Yaser Ebu Şebab tarafından yönetilen ve “Ebu Şebab Çetesi” olarak bilinen yapılanma bulunmaktadır.
Ebu Şebab, 2024 yılı Ekim ayında Washington Post ve New York Times’a verdiği iki ayrı röportajda, savaşın başlamasından bu yana yardım konvoylarını silah zoruyla gasp ettiklerini açıkça itiraf etti. Gaspı “yemek için çalıyoruz, satmak için değil” diyerek meşrulaştırmaya çalıştı.
Ebu Şebab bundan kısa bir süre sonra “Halk Güçleri” adını verdiği yeni bir milis yapılanmayla yardım konvoylarını “koruma” görevini üstlendiğini ilan etti. Bu hamle, İsrail işgaliyle doğrudan veya dolaylı koordinasyon içinde yürüttüğü organize suç geçmişini aklamaya yönelik bir girişim olarak değerlendirilmiştir. Bu tür eylemler, İsrail’in bölgede “kaos mühendisliği” olarak adlandırılan stratejisinin bir parçası olarak görülmektedir.[1]
Ayrıca belirtmek gerekir ki, Yasir Ebu Şebab, Gazze İçişleri Bakanlığı tarafından uyuşturucu kullanımı ve kaçakçılığı suçlarından 25 yıl hapis cezasına çarptırılmış eski bir mahkûmdur. “Aksa Tufanı” operasyonu sırasında İsrail işgal ordusunun Filistinli resmi kurumları ve cezaevlerini hedef alması sonucunda kaçmayı başarmıştır.
İsrail’in Kaos Mühendisliği
Planlı bir suç kapsamında, Gazze Şeridi’nde açlık ve kaos mühendisliği yapmayı amaçlayan İsrail işgali, insani yardım konvoylarının yağmalanması için uygun bir ortam hazırlamış, silahlı çeteleri yardımların sınır kapılarından çıkışından hemen sonra – kuzeyde Zikim Sınır Kapısı, güneyde Kerem Ebu Salim Sınır Kapısı – bu yardımları soymaya teşvik etmiştir.
Bu durum, Gazze’deki Filistinli polis güçleri ve özel güvenlik şirketlerinin yardım konvoylarını korumasını neredeyse imkânsız hale getirdi. Üstelik, İsrail ordusu, bu yardımları korumaya çalışan güvenlik unsurlarını doğrudan hedef alarak, bölgede kaos, güvenlik boşluğu ve ekonomik kriz yaratmayı amaçladı.
Bir yardım taşıma şirketinde çalışan bir kamyon şoförüne göre, İsrail işgal ordusu şoförlere önceden belirlenmiş rotalarda seyretmeleri talimatını veriyor ve bu rotanın dışına çıkan her tırı bombalamakla tehdit ediyor. Şoförlerden yüklerini, işgal güçlerinin konuşlandığı “kırmızı bölgelere” yakın noktalarda durdurmaları isteniyor. Güvenli yolları kullanmalarına izin verilmiyor; ne Gazze İçişleri Bakanlığı’na bağlı güvenlik birimleri ne de yerel güvenlik şirketleri yardımları koruyabiliyor.
Dahası, şoförlerden yardım konvoylarının geldiğini sivillere haber vermeleri isteniyor ki yardımlar kaotik biçimde yağmalansın. Üstelik, yardım tırlarını eşlik eden Birleşmiş Milletler (BM) ciplerinin, vatandaşlara tırları yağmalamaları yönünde çağrı yaptığı da ifade ediliyor.
Güney Gazze’de, özellikle Kerem Ebu Salim Sınır Kapısı yakınlarında yer alan ve İsrail ordusunun kara harekâtı başlattığı, “kırmızı bölge” olarak tanımladığı ve Gazze’den koparılan 3 kilometrelik tampon bölgede ise Ebu Şebab milisleri aktif olarak faaliyet göstermektedir. Bu grup, gıda ve yardım taşıyan kamyonları soymakta, yardım konvoylarını korumaya çalışan polisleri öldürmekte, uluslararası kuruluşlara ve insani yardım derneklerine harç ve vergi dayatmakta, işgalci İsrail tarafından bu bölgeden geçmeye zorlanan yardımları denetlemektedir.
29 uluslararası STK tarafından hazırlanan ortak bir rapora göre, İsrail işgal ordusu Gazze’deki yardım konvoylarının yağmalanmasını teşvik etmektedir. Bu, Filistinli polislerin yardım soygunlarını engelleme çabalarına yönelik saldırılarla ortaya konmuştur. Haaretz gazetesinin yaptığı bir soruşturma, İsrail ordusunun Güney Gazze’deki bazı çetelerin yardımları soymasına ve kamyonlardan haraç almasına doğrudan izin verdiğini ortaya koymuştur.
İsrail, bu çeteleri koruyarak Filistin’in toplumsal dokusunu hedef almakta, direnişçi halk yapısını zayıflatmak ve halkın iç güvenliğe olan güvenini sarsmak istemektedir. Bu durum, halkın işgale karşı direncini kırmayı, yardımlar ve örneğin CHF Vakfı gibi kurumlar üzerinden açlık ve kaos mühendisliğini kalıcılaştırmayı hedeflemektedir.[2]
Bu çetelerin faaliyetleri yalnızca insani yardımları gasp etmekle sınırlı kalmadı; daha da ileri giderek, İsrail işgal ordusunun sahadaki uzantılarından birine dönüştü ve Filistin direnişine karşı işgal güçleriyle doğrudan iş birliği yapmaya başladı. Bu iş birliği, direniş unsurlarını hedef alma ve işgal askerlerine yönelik hazırlanan patlayıcı düzenekleri etkisiz hâle getirme şeklinde tezahür etti.
30 Mayıs 2025 tarihinde, İslami Direniş Hareketi Hamas’ın askeri kanadı olan İzzeddin el-Kassam Tugayları, ilk kez, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah kentinin doğusunda yer alan bazı Filistinli evlerine baskın düzenleyen sivil kılığındaki silahlı kişilere —Kassam’ın ifadesiyle “Mistarivim” (Arap kılığına girmiş İsrail ajanları) ve iş birlikçilere— yönelik gerçekleştirdiği saldırının görüntülerini yayınladı. Kassam savaşçıları, bu kişileri tuzağa düşürerek, bulundukları bombalı bir evi patlattı ve bu saldırı sonucu söz konusu çeteye mensup çok sayıda kişinin öldüğü ve yaralandığı bildirildi.
Kassam Tugayları, hedef alınan bu grubun, işgalci adına çalışan, sınır bölgelerini taramak, direnişin hareketlerini gözlemlemek ve insani yardımları yağmalamakla görevlendirilmiş ajanlardan oluştuğunu açıkladı.
Bu olaydan bir hafta sonra, “Yisrael Beitenu” partisinin başkanı Avigdor Lieberman, İsrail hükümetinin Gazze’deki bazı suçlulara ve yasa dışı unsurlara silah dağıttığını açıklamıştır. Başbakan Netanyahu ise bu açıklamalara cevaben “Bunda ne sakınca var? Bu, İsrail askerlerinin hayatını kurtarıyor” diyerek işgal hükümetinin, Gazze’de Hamas’a alternatif olarak kendi yanlısı yerel bir güç inşa etmeye çalıştığını açıkça itiraf etmiştir.
İsrail’in, Gazze’deki silahlı çeteleri silahlandırma, finanse etme ve yönlendirme planı, özellikle Mart 2024’te dönemin Savunma Bakanı Yoav Galant’ın Gazze’nin kuzeyindeki bazı ailelere silah ve tabanca dağıtarak Hamas’a karşı kullanma planlarının başarısız olduğunu açıklamasının ardından gündeme gelmişti.
İsrail gazetesi Maariv’e göre, Ebu Şebab çetesinin silahlandırılması, iç güvenlik servisi Şin Bet’in tavsiyesiyle Başbakan Netanyahu tarafından uygulamaya konan bir “pilot proje”dir. Bu planla Hamas’a her yönden saldırı düzenlenmesi ve Refah’ın küçük bir bölgesinde Hamas’a alternatif bir yönetim biçimi kurulması hedeflenmektedir. Proje, sınırlı sayıda tüfek ve tabancanın dikkatli bir şekilde bölgeye sokulmasını, böylece Gazze’deki genel silah dengelerinin değişmemesini öngörmektedir. Ancak İsrail güvenlik sistemi, bu milis grupların Hamas’a gerçek bir alternatif olamayacağının da farkındadır.
İsrail, onlarca yıldır benzer yapıları işgal ettiği bölgelerde kullanmaya çalışmıştır. 1976’da Güney Lübnan’da kurduğu Antoine Lahd Ordusu, 1978’de Batı Şeria’da kurduğu “Köy Bağlantı Konseyleri” ve birinci intifada döneminde Gazze’nin güneydoğusunda ajanları ve aileleri için oluşturduğu, 2005’te dağıtılan “Dahaniyye bölgesi” bunun örnekleridir.
Tüm bu girişimlerin başarısızlığı, İsrail’in bu tür milis gruplara dayalı planlarının da başarısızlığa mahkûm olduğunu göstermektedir. Filistin halkı, her zaman ulusal hedeflerine sadık kalmış, direniş çizgisine sıkı sıkıya sarılmış ve işbirlikçileri her zaman reddetmiştir.
Gazze Şeridinde Silahlı Çetelere Karşı Yerel Duruş
Yaser Ebu Şebab’ın liderliğini yaptığı çete, Gazze Şeridi’ndeki halk ve Filistinli direniş gruplarının askeri kanatları tarafından hem toplumsal hem de siyasi olarak reddediliyor ve bu çete unsurları direnişin hedefinde yer alıyor. Ebu Şebab’ın mensup olduğu Ebu Şebab ailesi, onu açıkça kınayarak ailesinin milli ve ahlaki çizgisine tamamen aykırı davrandığını ilan etti.
Bu açıklamayı, Ebu Şebab ailesinin de dahil olduğu Filistinli bedevi kabilelerinden Terabin kabilesinin açıklaması takip etti. Terabin, Filistin direnişine çağrıda bulunarak, işgalle iş birliği yapan herkesin cezalandırılmasını talep etti. Gazze’deki birçok Filistinli aile de yayınladıkları ayrı bildirilerle, silahlı soygunlara ve yardım malzemeleri üzerinden kaos yaratılmasına karşı sert tepki gösterdi.
Ailevi ve kabilesel korumanın kalkmasının ardından, Filistin polisi, özel güvenlik güçleri ve direniş hareketleri bu çetelere karşı harekete geçerek insani yardımların halka ulaşmasını sağlamaya çalıştı. Ancak İsrail işgal ordusunun hava desteğiyle bu milislere sağladığı koruma, şimdiye kadar yardımları korumaya çalışan yaklaşık 754 polis ve güvenlik unsurunun şehit olmasına yol açtı.[3]
Gazze’deki Filistin hükümeti, insani yardımlara yönelik silahlı saldırıları çifte suç ve ulusal-insani etik değerlere ağır bir ihlal olarak değerlendirdi. Hükümetin medya ofisi genel direktörü İsmail es-Savabita’ya göre, ilgili devlet kurumları, bu gruplarla mücadelede ciddi güvenlik planları uygulamaya koydu. Bu planlar, bu kişilerin izlenmesi, yakalanması ve bağlantılı ağların dağıtılmasını içeriyor. Aynı zamanda toplumun önde gelenleri, aşiretler ve ailelerle koordinasyon içinde, iç cephenin sağlam tutulması hedefleniyor.[4] Direnişin güvenlik birimleri ise, bu çetelerin artık sahada işgalin uzantısı hâline geldiğini ve meşru hedef sayıldıklarını duyurdu. Söz konusu grupların hiçbir şekilde hoşgörüyle karşılanmayacağı ve takibin kararlılıkla süreceği belirtilerek, Gazze’deki iç cephenin korunmasının öncelik olduğu vurgulandı.[5]
Sonuç
İsrail, yaklaşık 21 aydır Gazze Şeridi’ne yönelik yürüttüğü soykırım savaşı, insani yardımların girişini engelleyerek bölgeyi “felaket düzeyinde açlık” sınıfına sürükleyen sistematik aç bırakma politikası ve nihayetinde toplumun iç istikrarını hedef alarak iç çatışmaları körükleme girişimleriyle Filistin halkına karşı işlediği suçlarla yetinmemiştir. Bu bağlamda, İsrail’in desteklediği silahlı milis gruplarından en belirgini olan Yasir Ebu Şebab liderliğindeki oluşumlar, İsrail ve ABD çıkarlarıyla uyumlu alternatif bir yönetim yaratma çabasının somut yansımasıdır.
Bu çabalar yalnızca İsrail’le sınırlı kalmamış; Filistin Yönetimi ve bazı Arap ülkeleri de bu milisleri mali, istihbari ve lojistik olarak destekleyerek Gazze’deki mevcut hükümeti zayıflatma ve kontrolü ele geçirme arayışına girmiştir. Ancak savaşın aylar boyunca devam eden zorlu koşullarında, bu girişimlerin hiçbiri başarılı olamamıştır. Nitekim İsrail’in onlarca yıldır denediği, Filistinlileri temsil edecek ulusal kimlikten yoksun yapılar oluşturma planları da başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Filistin halkı, ulusal haklarına ulaşma ve işgalden kurtulma yönündeki kararlılığını her defasında göstermiş; bu çabaları boşa çıkaracak bilinç ve direniş iradesine sahip olduğunu kanıtlamıştır. Halkın bu ısrarı, bağımsız Filistin devleti hedefine giden yolda en güçlü teminat olmaya devam etmektedir.
[1] Araştırmacı tarafından Hükümet Medya Ofisi Müdürü Dr. İsmail es-Sevvabete ile 22 Haziran 2025 tarihinde gerçekleştirilen röportaj.
[2] Araştırmacı tarafından yazar ve siyasi analist Wissam Afife ile 25 Haziran 2025 tarihinde gerçekleştirilen röportaj.
[3] Araştırmacı tarafından Hükümet Medya Ofisi Müdürü Dr. İsmail es-Sevvabete ile 22 Haziran 2025 tarihinde gerçekleştirilen röportaj.
[4] Araştırmacı tarafından daha önce alıntılanan kaynak: İsmail es-Sevvabete ile yapılan röportaj.
[5] El-Haris Platformu, 9 Haziran 2025, Direniş Güçleri Güvenlik Birimi tarafından yayımlanan güvenlik açıklaması.
Not: Bu metin linkte bulunan Arapça makaleden Türkçe’ye tercüme edilmiştir.