DOSYALARFilistin Siyaset Gündemi

Filistin Yönetimi Düşerse Ne Olur? Filistin Yönetimi Sonrasına Dair Senaryolar

Hazırlayan: Muhammed Hasan Dar Halil

Katılımcı Uzmanlar: Dr. Ahmed Atawna, Dr. Esad Ganem, Cihat Harb, Dr. Hasan Obaid, Dr. Sami Al-Arian, Oraib Al-Rantawi, Dr. Amr Darrag, Dr. Muhsin Salih

Mevcut birçok siyasi veri bir araya gelince; Filistin-İsrail çatışmasının Filistin Ulusal Yönetimi’nin olmadığı bir bağlamda devam etme olasılığına işaret etmektedir. Filistin yönetimi, siyasi ufkun kapanması ve Oslo anlaşmasının çıkmaza girmesi gibi, karşı karşıya olduğu büyük meydan okumaların şiddetlenmesi ışığında, hayatta kalma unsurlarını arka arkaya kaybediyor. Bu durum, Filistinlilerin ve dünyanın bir gün (çok uzak görünmeyen) Filistin Yönetimi’nin çöküşünü ilan eden yeni bir siyasi sahneye uyanma ihtimalini artırıyor.

Filistin yönetimi bugün, kendi coğrafi sınırları içinde gördüğü topraklar üzerinde Filistinlileri herhangi bir egemen ve siyasi oluşumdan arındırmanın gerekliliğine inanan en aşırılık yanlısı İsrail hükümeti ile karşı karşıyadır. İsrail’in bu aşırılık yanlısı hükümeti, bir Filistin devleti kurma ihtimalini ortadan kaldırmak için çok çalışıyor. Netanyahu, hükümetini kurmayı başardıktan sonra, bu hükümet binlerce yerleşim birimi inşa etmeyi ve 2000 yılında El Aksa intifadasından sonra İsrail’in geri çekildiği bazı yerleşim birimlerini yeniden meşrulaştırmayı içeren yerleşim planlarını açıklamaya başladı. Netanyahu hükümeti, Filistinli tutuklu ve şehitlerin maaşlarını ödediği bahanesiyle Filistin yönetimine yönelik ekonomik yaptırımları uygulamaya koydu. İsrail’in bu küstahlığına, Filistin yönetiminin kontrolündeki toprakları ihlal etmesi, Ocak 2023’te Cenin kampında dokuz Filistinlinin şehadetine sebep olan katliam gibi Filistinlilere yönelik katliamlar ve Temmuz 2023’te yaklaşık on Filistinli vatandaşın şehit olmasına ve aynı kamptaki altyapının ve birçok evin yıkılmasına neden olan kamp baskını eşlik etti.

Filistin yönetimi, İsrail’in bu aşırıcılığı karşısında çaresiz kalıyor ve onunla hiçbir düzeyde yüzleşemiyor. Uluslararası mahkemelerde bazı davaların başarısı için tüm bileşenlerin mevcut olmasına rağmen, Filistin yönetimi siyasi ve yasal olarak bile uluslararası düzeyde herhangi bir davayı takip konusunda başarı gösteremedi. Ayrıca iktidarı kontrol eden bir grup olarak el-Fetih hareketinde de Başkan Mahmut Abbas’ın halefi konusunda kafa karışıklığı ve belirsizlik hâkim. Tıpkı Ebu Mazen’in (Mahmut Abbas) 2005’te Yaser Arafat’ın mirasını alması gibi, Abbas’ın yerine geçebilecek rakipsiz ve güçlü bir el-Fetih figürü olmaması, Abbas sonrası süreç için öngörülen el-Fetihli isimler arasındaki rekabetin yoğunluğu hareketin gelecek lideri hakkındaki belirsizliği ortaya koyuyor. Sadece bu değil, ayrıca el-Fetih hareketinin bugün içinde bulunduğu diğer bir sorun daha var. O da halihazırdaki lider kadrosu ile hareketin resmi yönelimleriyle çelişen silahlı direniş savaşçılarının çıktığı taban arasındaki uçurumun sürekli olarak artmasıdır. Bugün Filistin yönetiminin güvenlik güçleri Cenin kampındaki veya Nablus eski şehirdeki silahlı grupların bulunduğu bazı bölgelerde kontrolünü kaybetmiş görünüyor.

Filistin yönetiminin parçalanması büyük bir sınama olacaktır. Dolayısıyla olası senaryolar hakkında önceden düşünmek, ölçmek ve hazırlıklı olmak gerekiyor. Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın görevden uzaklaşması veya Filistin yönetiminin yapısının çökmesi durumunda Filistin siyasetinin ve hükümetin Filistin ulusal projesine hizmet edecek şekilde devamlılığını sağlamak için gerekli mekanizmaların belirlenmesi ve organize edilmesi acil bir ihtiyaç olacaktır. Bu da Filistinli liderlerin ve genel olarak Filistin halkının, mümkün olan en iyi sonucu elde etmenin olası yollarını inceleyerek, Başkan Abbas sonrası veya Filistin Yönetimi sonrası döneme hazırlanmaları gerektiği anlamına gelir.

Filistin yönetiminin varlığı şu ya da bu şekilde uzun yıllar devam edebilir, aynı zamanda her an da çökebilir. Bu konu Netanyahu’nun elindeki imkanlar ve onun karar alma mekanizmasından kaynaklanmaktadır, ki bu da bizi bazı sorular sormaya sevk etmektedir:

Ya Filistin Yönetimi çökerse? Bu çöküş hangi yeni siyasi proje lehine olacak? Eğer çökerse genel durum nasıl olacak? Tarafların her birinin endişeleri ve çıkarları nelerdir? Farklı taraflar nasıl hareket edecek ve bundan ne çıkacak? Yerinden etme gibi yeni işgal politikalarının dayatılması ne kadar gerçekçi? Gazze nerede olacak? Filistinliler (çeşitli taraflarla ilgili olarak) hangi yönetim altında ve hangi sivil yönetime tabi olmalıdır?

Bu soruları cevaplamak için Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi, olası bir sonraki aşamayı öngörmek amacıyla bir siyasi simülasyon oturumu düzenledi. Nitekim Filistin arenasında dengeleri etkileyecek bir senaryo yaşanması durumunda, Ürdün ve Mısır gibi ilgili Arap ülkeleri ile İsrail politikalarının ana destekçisi olan ABD gibi diğer ülkelerin pozisyonlarının anlaşılması önemli ve gereklidir.

Yapılan bu siyasi simülasyon, Filistin Yönetimi’nin geleceğini keşfetmeye, analiz etmeye ve olası çöküşünün siyasi, sosyal ve bölgesel düzeylerdeki yansımalarını anlamaya yönelik ciddi bir girişimdir. Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi bu simülasyon aracılığıyla, geleceğe yönelik vizyonlar geliştirmek ve Filistin davasının geleceği için kapsamlı bir vizyon sunmak amacıyla bu alandaki uzmanlar arasında tartışma ve yapıcı görüş ve tavsiye alışverişi için bir platform sağlamayı amaçlıyor.

Bu simülasyona katılan uzmanların görüşlerine göre siyasi paydaşların duruş ve konumları

Fetih Hareketi

Tarihsel olarak el-Fetih hareketi, Filistin devleti kurma mücadelesinde, diplomatik kanalları ve silahlı devrimci hareketi birleştiren ikili bir kimlik benimsemiştir. Reel-politik mantığına uygun olarak diplomatik eylemi tercih etse de, silahlı eylem fikrinin Fetih üyelerinin geniş bir tabanında kök saldığı gerçeğini ortadan kaldırmaz. Nitekim Fetih hareketi, Filistin’in kurtuluşunu amaçlayan ve doğrudan devrimci eylem yoluyla kendi kaderini tayin hakkını elde etmeyi amaçlayan devrimci bir hareket olarak başladı.

Fetih hareketi yönetiminin seçenekleri, Filistin yönetiminin feshedilmesi fikrini içermiyor çünkü Fetih hareketi, Filistin Yönetimini bağımsız bir Filistin devletine ulaşma yolunda ilk adım olarak görüyor. İç bölünmeler, halk protestoları veya İsrail işgalinin bir kararı sonucunda Filistin yönetiminin çöküşü gerçekleşirse, hareket son on yıllarda elde ettiği siyasi kazanımlardan vazgeçmeyecektir. Geçtiğimiz on yıllarda diplomasiye ağırlık vermesi, el-Fetih’in silahlı direniş seçeneğini yeniden canlandırmayacağı anlamına gelmiyor.

Filistin yönetiminin herhangi bir nedenden dolayı çökmesi durumunda, el-Fetih hareketinin yönetimi, güvenlik de dahil olmak üzere mevcut kontrol ve güç merkezlerinde kalmaya çalışacak. Kamu hizmetlerini ve atanan personeli korumak ve mümkün olan maksimum etki ve unsurları korumak ve yönetime gelecek olan taraf kim olursa olsun Gazze senaryosunun tekrarlanmamasını sağlamak, Fetih yönetimi için bir öncelik olacak. Bunlara ilaveten el-Fetih, ekonomiyi mümkün olan en iyi durumda tutmak amacıyla telekomünikasyon şirketleri ve diğerler büyük şirketleri korumaya çalışacak.

Diğer yandan Filistin Yönetimi’nin çöküşünün nedeni işgalci İsrail olursa, o zaman el-Fetih hareketinin seçkin kadroları, askeri güçleri yeniden oluşturmaya ve böylece askeri kanadını canlandırmaya başvurabilir. Bu ihtimali arttıran faktör, gençler gibi gruplar arasında Filistin halkı için tek seçeneğin silahlı direniş olduğuna dair daha fazla kanaat oluşması ve dolayısıyla diğer Filistinli gruplarla iş birliği olasılığıdır ve silahlı seçeneğin yeniden benimsenmesi, tüm siyasi ve kurumsal kazanımlara ciddi bir şekilde sıkı sıkıya tutunma çabasını beraberinde getirecektir. Halkın protestoları nedeniyle Filistin yönetiminin çökme senaryosu ihtimal dışı gibi görünüyor. El Fetih ve güvenlik servisleri tarafından böyle bir girişim etkili bir şekilde engellenecektir.

Hamas Hareketi

Filistin siyasi sahnesinde önemli bir aktör olan Hamas, Filistin yönetiminin çökmesi durumunda, farklı bir siyasi yön ve eylem benimsiyor. Bazı konularda pragmatik görünse de Hamas’ın davranışı daha çok direniş ve işgale son verilmesi çağrısında bulunan siyasi ideolojiyle bağlantılı olacaktır. Yönetim tecrübesinden yararlanarak, hizmet ve yaşam boyutlarının direnişin siyasi boyutundan ayrılmaması için sivil ve hizmet yaşamının yönetimine ilişkin bir vizyon benimseyecektir.

Özellikle Oslo’daki gibi bir siyasi çözüm deneyiminin başarısızlığından sonra, Hamas’ın Batı Şeria’da Filistin yönetiminin çöküşünün bırakacağı siyasi ve kurumsal boşluğu doldurmaya çalışmasından ziyade, işgale karşı koymak ve Filistin’in hedeflerine ulaşmak için ideal bir yaklaşım olarak direnişin gerekliliğine odaklanacağı muhtemeldir. Hamas’ın bu siyasi boşluğu doldurma çabasından uzaklaşma ihtimalini, İsrail’in de kabul gördüğü uluslararası Dörtlü anlaşmanın koşullarını reddetmesi artırıyor.

Bu süreçte Hamas, el-Fetih ve diğer Filistinli grupları İsrail işgaline karşı kapsamlı bir ulusal direniş merkezi olarak Gazze çevresinde toplanmaya ikna etmeye çalışacak. Aynı zamanda İsrail ekonomisini destekleyen tüketim kültüründen uzaklaşmayı teşvik etmenin yanı sıra, direniş ekonomisini refah ekonomisinin yerini geçiren bir ekonomik vizyonu da benimseyecek ve direnişin taleplerini ve hedeflerini dayatma fırsatını arttıracak Ekonomik bağımsızlık arayışına girecek. Bunların yanında Filistin yönetiminin çöküşünden kaynaklanan boşluğun doldurulmasına katkıda bulunmak için her düzeyde halk farklı kesimlerini harekete geçirmek için çalışacaktır.

Mısır Arap Cumhuriyeti

Mısır, her zaman olduğu gibi, Orta Doğu’da ve özellikle Filistin-İsrail meselesinde merkezi bir siyasi aktör olarak rolünü, Amerika’nın yaklaşımıyla çelişmeyecek şekilde korumaya çalışıyor. Diplomatik hatları ve stratejik çıkarları arasındaki hassas etkileşim göz önüne alındığında, Mısır dış politikası, kendi çıkarları, Batı Şeria’daki siyasi istikrar ve Filistin-İsrail çatışmasında arabulucu olarak oynadığı rolü korumayı hedefliyor.

Mısır bugün, Filistin-İsrail çatışmasına yaklaşımında, İsrail ile var olan barışını korumak ve Filistin davasında etkili olmayı temsil eden ikili bir stratejiyle hareket ediyor. Bunu yaparken diplomatik bağlarını güçlendirmekle ulusal güvenliğini korumak arasında denge kurmaya çalışıyor.

Filistin Yönetimi’nin çöküşüyle ​​ilgili söylentiler ışığında, özellikle durum kötüleşir ve kaosa kadar gider veya çöküşün ardından bir halk ayaklanması patlak verirse, Mısır kendisini istikrarsız bir siyasi sürecin içinde bulabilir.

Kahire, Filistin yönetiminin çökmesi durumunda Batı Şeria’da Filistin direnişinin büyümesi ihtimalinden rahatsız olacaktır, çünkü böyle bir gelişme ulusal güvenliğine tehdit oluşturacaktır. Eğer bu durum gerçekleşirse, Kahire iki paralel yol izleyecek: birincisi, Filistin meselesi üzerindeki etkisinin devam etmesinin bir garantisi olarak gördüğü için Hamas’la ilişkisini güçlendirmeye çalışacak ve bu durum Mısır’a bölgesel ve uluslararası arenada iyi bir imaj çizecektir. İkincisi ise el-Fetih seçkinleriyle iş birliği içinde siyasi uzlaşmayı yeniden canlandırmak için çalışacak.

Ürdün Haşimi Krallığı

Ürdün, mevcut siyasi realite ortamında çok sayıda ve kolay olmayan zorluklarla karşı karşıya. Ürdün tıpkı Mısır gibi barış sürecinde önemli bir oyuncu olduğundan dolayı, Filistin Yönetimi çökerse onun rolünün büyük ölçüde etkilenmesi bekleniyor. Filistin yönetiminin çökmesi, Ürdün’e temel bir stratejik rol kaybettirebilir, diğer yandan Ürdün’ün içinde yaşadığı demografik gerçeklik göz önüne alındığında, ona yönelik bir iç tehdit oluşturabilir.

Ürdün, geçmiş deneyimlerden, özellikle 1970 Kara Eylül olarak bilinen olaylardan ve Arap Baharı dalgasının ardından siyasi İslam’ın yükselişinden sonra, kendisini bir istikrarsızlığa götürecek herhangi bir senaryodan kaçınmaya çalışıyor. Ürdün yöneticileri İslamcıların Batı Şeria’daki siyasi ve kurumsal rollerini yeniden kazanmaları durumunda kendi ülkelerindeki İslami güçler tarafından bir devrim kıvılcımının ateşlenebileceğinden endişe duyuyorlar. Bu nedenle Ürdün’ün siyasi davranışı herhangi bir kaos durumuna büyük bir şiddetle karşılık şeklinde olacaktır. Tıpkı daha önce köprüleri ve Irak ve Suriye ile olan sınırlarını istenmeyen akışları önlemek için kapattığı gibi sert önlemler de alabilir.

Ürdün, Filistin yönetiminin çökmesi durumunda, bunun Ürdün’deki ve özellikle Filistin kökenli Ürdünlüler arasındaki olası bir çatışmanın ülke içi durumu etkilemesini önlemeye çalışacaktır. Ayrıca eğer Filistin’de bir yönetim kurulma başarısı gösterilemezse, Ürdün kendi liderliği altında idari çözümler bulmak için çalışacaktır. Nitekim böyle bir adım uluslararası desteğe haiz olacaktır. Bütün bunlara rağmen Ürdün, Filistin direnişinin kendi topraklarına sıçramasına sebep olma ihtimalini göz önünde bulundurarak idari seçenekler konusunda endişeli olabilir.

Ürdün, el-Fetih hareketinin nüfuz ve etkisindeki düşüşten sonra da, bölgesel değişikliklerle daha verimli bir şekilde başa çıkabilmek için diğer Filistinli grup ve kesimlere açılacaktır.

Siyonist Oluşum (“İsrail Devleti”)

Filistin-İsrail çatışmasının karmaşıklığı gölgesinde, mevcut performansı ile Filistin Yönetimi, İsrail’in çıkarlarını gerçekleştirmesi ve istikrarını koruması noktasında İsrail için eşsiz bir yere sahip. Filistin yönetimi, mevcut haliyle İsrail için devam eden Filistin direnişine karşı bir ilk savunma hattı niteliğindedir. Yönetimin herhangi bir şekilde dağılması veya çökmesi, İsrail’in kaçınmaya çalıştığı Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde protestoların ve direniş eylemlerinin tırmanması olasılığıyla birlikte bir gerilim durumuna yol açabilir.

Stratejik bir bakış ile, Fetih çekilmeye karar verirse veya olaylar Filistin yönetiminin çökmesine yol açarsa, İsrail, kendisi, Ürdün ve Mısır’ı içeren yeni bir güç paylaşım modelini benimseyebilir. Bu modelin önünün açılması için Suudi Arabistan, BAE ve Katar gibi bölgesel tarafların dahil olma ve destek verme olasılığı vardır. Nitekim bu ülkeler söz konusu modeli bölgede istikrarı artırma aracı olarak görebilir.

Ayrıca İsrail, el-Fetih’in önde gelen isimleri tarafından yönetilen alternatif bir otorite bulma fikrini destekleme eğiliminde olabilir. Bu sayede, Batı Şeria’yı belki de uluslararası güvenlik güçlerinin gözetiminde olacak şekilde kantonlara bölmek gibi idari yönetim biçiminde bazı değişiklikler ile ama esasında halihazırdaki statükoyu koruyacak bir yöntem ile kontrolünü devam ettirmesi mümkün olabilir. Filistin yönetiminin idari biçiminin yeniden oluşturulmasının, İsrailliler için Filistin toprakları üzerindeki hakimiyetlerini sıkılaştırma ve oradaki yerleşim faaliyetlerinin genişlemesine izin verme fırsatı oluşturduğunu belirtmekte fayda var.

Amerika Birleşik Devletleri

Ürdün ve Mısır gibi bölgesel güçler, kendilerini genellikle tamamı ABD tarafından tasarlanmış bölgesel istikrarı ve barışı korumayı amaçlayan politikaların içinde buluyorlar. Bu da Washington’un Filistin meselesi de dahil olmak üzere çeşitli meseleleri etkileyen bölgesel dinamikleri şekillendirmedeki etkisini artırıyor.

Amerika Birleşik Devletleri, gelişmelerin kaosun sınırlarına kadar bozulmasına izin vermeme şeklindeki temkinli politikası nedeniyle, meydana gelen demografik değişimle ilgili endişelerinin ışığında, Filistin meselesinde kaosu önlemek için çalışıyor. Bu demografik değişim, Filistin’in iç kesimlerindeki gençlerin sayısındaki artış ve özellikle direniş seçeneğine yönelme olasılıkları açısından seçimlerini tahmin etmenin ve kontrol etmenin zorluğuyla ortaya çıkmaktadır.

Sonuç olarak Washington, İsrail’in Filistin yönetiminin dağılması konusunda bir fikir birliği oluşmadığı sürece, Filistin yönetiminin tamamen ortadan kaldırılmasını önleyen bir pozisyon benimseyecektir.

Aynı zamanda ABD, Filistin direnişinin şansının yüksek olacağı seçimlere de fırsat vermeyecektir ve Filistin Yönetimi’nin ekonomik olarak çökmesine izin vermeyerek siyasi istikrarın güçlendirilmesine büyük önem verecektir.

Olası senaryolar:

Birincisi: Kaos ve iç çatışma senaryosu:

Filistin güçlerinin boşluğu rekabetçi bir şekilde doldurmaya çalışması bekleniyor. Bu durum, özellikle El Fetih hareketi içindeki birbirine rakip olan gruplar arasında veya çeşitli taraflar arasında çatışma ve hatta bir iç savaş olasılığını artırıyor.

Bu senaryonun gerçekleşmesine katkıda bulunan faktörler:

  1. Filistinli grupların üzerinde anlaşmaya vardığı net bir vizyonun olmaması.
  2. Hizipçilik, iç bölünme ve el-Fetih ile Hamas arasında çatışma olasılığı.
  3. Fetih hareketi içindeki önde gelen isimler arasındaki rekabet krizi.
  4. İsrail’in yerleşim politikalarını hayat geçirmek için kaos durumundan faydalanması.

Bu senaryoyu engelleyebilecek faktörler:

  1. Böyle bir senaryoyu önlemek için uluslararası ve bölgesel müdahale.
  2. Filistin’de bir iç dayanışma durumu olasılığı, özellikle el-Fetih silahlı mücadele fikrini yeniden benimserse.
  3. Toplumun mevcut bölünmüşlük durumuna karşı daha etkili olacak toplumsal ve elit baskı kampanyalarının ortaya çıkışı.
  4. İsrail tam bir kaosa ve çöküşe izin vermemesi.

İkincisi: Doğrudan İsrail yönetimine geri dönüş senaryosu:

İsrail’in etkisine ve Filistin yönetiminin mevcudiyetinde bile sürekli ve yoğun müdahalesine rağmen, İsrail’in Filistin yönetimi öncesi var olan sivil yönetime benzer şekilde Batı Şeria üzerinde doğrudan İsrail yönetiminin yeniden kurumsallaşması olasıdır.

Bu senaryonun gerçekleşmesine katkıda bulunan faktörler:

  1. Filistin güvenlik servislerinin varlığına ve güvenlik koordinasyonunun devam etmesine rağmen İsrail’in güvenliği sağlamadaki önceliği. İsrail, Filistin yönetimindeki bölgelerde eylem ve güvenlik önlemlerini azaltmadı. Eğer Filistin yönetiminin güvenlik rolü sona ererse, onun yerini İsrail güvenlik servisleri alacak. Çünkü İsrail’in Batı Şeria’da güvenliği bırakacak güvendiği herhangi bir başka taraf yoktur.
  1. İşgal idaresi tarafından altyapının geliştirilmesi, Filistin’in onayını alabilecek bir adım olabilir.
  1. Ekonomik Entegrasyon: Filistin pazarından yararlanmak İsrail’in çıkarına olabilir.
  1. Filistinli birçok kesimin, Filistinlilerin kendi kendilerini birden fazla düzeyde yönetememeleri nedeniyle doğrudan İsrail yönetimini Filistin yönetimine tercih etme eğilimi.

Bu senaryoyu engelleyebilecek faktörler:

  1. Filistin direnişi: İsrail yönetimi, doğrudan Filistin direnişiyle karşılaşacak ve el-Fetih askeri olarak bu direnişe katılabilir.
  2. Uluslararası baskı: İsrail, Batı Şeria üzerindeki kontrolünün meşruiyeti ve yeniden işgaliyle ilgili bir zorlukla karşılaşabilir ve Birleşmiş Milletler buna karşı çıkabilir.
  3. Yeni sorumluluklar ve yükler: İsrail, Filistinlilerin medeni ve siyasi haklarıyla ilgili büyük bir sorumlulukla karşı karşıya kalacak.
  4. Demografik sınamalar: Filistinlilerin sayısındaki artış, bir yandan idari bir zorluk, diğer yandan da Batı Şeria’daki Filistinlilerin siyasi geleceği ile bağlantılı stratejik başka bir zorluk oluşturuyor.
  5. İsrail muhalefeti: Oslo anlaşmasından bu yana ondan kurtulduktan sonra Batı Şeria’nın yönetimine doğrudan dönmeyi reddeden bir iç İsrail muhalefeti ortaya çıkabilir.

Üçüncüsü: Sınırlı yetkilere sahip bir yönetim altında statükonun sürdürülmesi senaryosu:

Bu senaryo, mevcut koşulların büyük ölçüde olduğu gibi kaldığı, ancak belediyeler, aşiretler ve bazı sivil toplum örgütleri gibi yerel güçlerin bugün Filistin Yönetimi’nin sahip olduklarından farklı kaynaklar ve kanallar aracılığıyla daha büyük rol üstlendiği bir süreç içinde olması ve Filistin yönetimini sınırlı yetkiler içinde tutma anlamına gelir. Bu en olası senaryo olarak kabul edilebilir.

Bu senaryonun gerçekleşmesine katkıda bulunan faktörler:

  1. Yerel yönetimlerin rolünün güçlendirilmesi ve Filistin Yönetiminin rolünün büyük bir kısmının alınması olasılığı
  2. Uluslararası toplumun, Filistin yönetimini korumaya itebilecek, ancak daha az yetkiye sahip Filistin Yönetimi için alternatif bir formül bulmaya olan ilgisi ve önceliği.
  3. Sivil toplum örgütlerinin rolünün artırılması ve güçlendirilmesi, özellikle Filistin Yönetimi’nin gelişinden önce uzun yıllar boyunca iyi bir deneyime ve büyük bir hizmet tecrübesine sahip olduğu için, bu sivil toplumlar Filistin Yönetimi’nin bazı görevlerini alabilir.
  4. El Fetih elitleri arasındaki rekabet, bazı liderlerinin, Filistin yönetiminin devam eden etkisi karşılığında bazı rollerinin daha sınırlı olmasını kabul etmesine katkıda bulunabilir.
  5. Zamanla, Filistin yönetiminin gücünün çoğunu kaybetmesi.
  6. Filistin yönetiminin Gazze Şeridi üzerindeki kontrolünü kaybetmesi ve yönetimin tüm bölgelerinin İsrail saldırılarına maruz kalması.
  7. Batı Şeria’nın birbirinden kolayca ayrılabilen kantonlara bölünmesi.
  8. Filistin Yönetiminin büyük bir mali krize ve dış destekte önemli bir azalmaya maruz kalması.

Bu senaryoyu engelleyebilecek faktörler:

  1. Ekonomik bir çöküş, yeni bir yönetimin yeniden kurulmasını veya mevcut yönetimin rehabilite edilmesini zorlaştırabilir.
  2. İstikrarsızlık ve iç çatışma çıkması durumunda bu seçeneğin olasılığı azalabilir.
  3. Yönetimin çöküşü İsrail’in daha fazla kontrolüne ve müdahalesine yol açabilir, bu da Filistinlileri daha fazla İsrail kontrolü altında yeni bir yönetim tipine ikna etmenin zorlaşmasına yol açacaktır.
  4. Batı Şeria’da silahlı gruplar yayılarak ve boşluktan yararlanarak yeni bir yönetim kurulmasını engelleyebilir.
  5. Filistin yönetiminin çöküşü, uluslararası tarafların Batı Şeria’daki siyasi, güvenlik ve coğrafi durumu ışığında Filistinlileri yönetme olasılığına olan güvenini azaltabilir.

Not: Bu raporda ifade edilen görüşler, katılan uzmanların fikir birliğini veya görüşlerini yansıtmayabilir.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu