Yeni Suriye ve Filistin Davasına Etkileri
Suriye’de rejim değişikliği, yalnızca ülkenin iç dinamiklerini değil, bölgesel dengeleri ve Filistin meselesini de doğrudan etkileyebilecek bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. Yeni Suriye yönetiminin, İsrail ile ilişkiler ve Filistin meselesine yaklaşımlarında da önemli değişiklikler gözlenebilir. Bu bağlamda uzmanlar, yeni hükümetin Filistin davasına ve İsrail ile ilişkilere etkilerini farklı açılardan ele alarak olası senaryoları değerlendirdiler.
Uzmanların görüşleri aşağıdaki sorular çerçevesinde incelendi:
- Yeni Suriye’de hükümetin dış politikada Filistin konusundaki tutumu nasıl şekillenecek?
- Suriye’deki rejim değişikliğinin Filistin meselesine olası etkileri nelerdir?
- Yeni Suriye’nin İsrail ile ilişkileri nasıl bir seyir izleyecek?
Uzmanların görüşleri şu şekilde özetlenebilir:
- Yeni Suriye Hükümeti’nin önceliği iç düzeni sağlamak, uluslararası tanınma, yaptırımların kaldırılması ve kalkınma için dış finansman sağlamak.
- İsrail ile doğrudan bir çatışma ya da saldırı beklenmiyor, ancak İsrail’in provokatif adımları dengeyi değiştirebilir.
- Filistin direniş grupları, İran yerine Türkiye ve Arap ülkelerine daha fazla yaklaşabilir.
- Türkiye, Suriye’nin yeniden inşasında ve bölgesel dengelerde kritik bir aktör olmaya devam edecek.
Kutluhan Görücü/ SETA, Dış Politika Araştırmacısı
Yeni Suriye Hükümetinin İsrail ve İran vatandaşlarını kabul etmeyecekleri bilgisi THY’nin Şam seferlerini başlatmasıyla kamuoyunun malumu olmuştu. Bu noktadan hareketle yeni hükümetin İsrail ve İran karşısında nasıl bir yaklaşıma sahip olduğu anlaşılabilir. Ancak bu çatışmacı yaklaşımı benimseyecekleri anlamına gelmiyor. Nitekim İsrail’in Golan bölgesindeki ilerleyişlerine yönelik yeni hükümet askeri tedbir almak yerine uluslararası topluma çağrı yaptı. Dış politika yaklaşımlarına bakıldığında ilk önceliklerinin yaptırımların kaldırılması, uluslararası tanınma ve kalkınmanın dış finansmanını sağlama yönünde olduğu iddia edilebilir.
Bu nedenle Şam hükümeti, ilk etapta İsrail ile askeri olarak karşı karşıya gelmek istemeyecektir. Ancak İsrail’in de mütecaviz adımlar atmaktan uzak durması gerekiyor. Golan hattında gerçekleştirdiği ilerlemeyi sürdürürse ve tampon bölgeye geri çekilmezse bu durum, yeni hükümetin yaklaşımını değiştirebilir. İsrail’in Gazze’de yaşadığı yenilgi düşünüldüğünde Suriye’de ilerleme sağlaması ya da bir büyük bir şehri kontrol etmesi mümkün görünmüyor. Ancak İsrail, yeni hükümetin uluslararası bir tanınmaya kavuşmaması adına provakatif hamlelerini sürdürebilir. Bu hususta başta Türkiye olmak üzere Şam hükümetinin dostları dikkatli olmalı.
Şam Hükümeti İsrail politikasını, bölge ya da uluslararası aktörlerin bir tampon oluşturduğu, askeri temasın yaşanmayacağı bir noktada ele almaya çalışacaktır. Diplomatik olarak bir ilişki geliştireceklerini de düşünmüyorum. Hatırlayalım; İsrail, Şii milisleri gerekçe göstererek hava saldırıları gerçekleştiriyordu. Ancak Suriye’de İran destekli milis varlığı artık kalmadı. Bu hususta Şam hükümeti, Türkiye’den bir güvenlik şemsiyesi oluşturmasını arzu edebilir. Türkiye ile İsrail arasında Suriye hususunda geçmişte İsrail ile Rusya’nın inşa ettiğine benzer bir askeri angajman oluşabilir.
Ömer Behram Özdemir/ ORSAM, Levant Bölgesi Araştırmacısı
Yeni Şam idaresi Esad rejiminin çöküşünün ardından ilk etapta tüm gücünü ekonomi başta olmak üzere Suriye’de düzenin yeniden sağlanmasına yöneltecektir. Bunun için de diplomatik arenada pek çok uluslararası aktörle olumlu ilişkiler kurmak arzusunda olacaklardır. Suriye’ye dış yatırımların akması yeniden inşa süreci için hayati öneme sahiptir ve bunun için askeri ve siyasi çatışmalardan uzak bir Suriye’nin varlığı dış sermaye için cesaretlendirici olacaktır. Bu yüzden Şam’ın halihazırda İsrail’i doğrudan hedef alacak söylem ve eylemlerden uzak durması beklenmektedir. İsrail’in Golan’da tampon bölgedeki tacizleri Şam’ı provoke etmek amacı taşısa da İsrail işgalinin şehirlere ulaşmadığı senaryoda Şam askeri ve ekonomik olarak zordayken bir gerilim istemeyecektir.
İran-Esad-Hizbullah cephesinin Suriye’de yıkılması ise orta ve uzun vadede İsrail’i dengeleyecek bir Suriye’ye zemin hazırlamıştır. Ankara-Doha-Riyad iş birliği ile ekonomik olarak yeniden ayağa kalkması beklenen ve muhtemelen Türkiye’nin askeri desteğine sahip olacak yeni Şam’ın varlığı Tel Aviv’i rahatsız edebilir. Zira sınırda İran-Esad-Hizbullah gibi uluslararası meşruiyeti sorgulanan unsurlar yerine bir NATO ordusu olan TSK ve bölge aktörlerince tanınan yeni Şam olacak. Bu da Suriye’nin eskisi kadar kolay “hedef yapılabilmesini” Tel Aviv için orta vadede zorlaştıracaktır.
Suriye’de yeni hükümetin devlet inşa ve dış politikadaki muhatap arayışlarının başarı seviyesi Lübnan’ı da etkileyecektir. Esad rejiminin düşüşü şimdiden Beyrut’taki Cumhurbaşkanlığı krizini sona erdirirken ABD ve Suudi Arabistan’ın desteğiyle yeni bir sayfanın açılmasını da tetiklemiştir. Suriye’deki yeniden inşa sürecine paralel olarak sosyo-ekonomik enkaz konumundaki Lübnan’da da benzer bir süreç yaşanması ve bu iki ülkenin de olumlu yönde gelişimler kat etmeleri İsrail’i bölgede dengeleyen güçlerin artışına yol açacaktır. Filistin direnişinin güç tahkimi ve direniş hareketlerinin siyasi angajmanları da yeni bölgesel dinamiklerden doğrudan etkilenebilir. Hizbullah’ın ciddi güç kaybı yaşadığı, İran’ın Lübnan-Suriye hattındaki lojistiğinin neredeyse koptuğu yeni dönemde Tahran’ın Filistinli gruplar üzerindeki etkisinin azalması veya dönüşmesi olası bir sonuçtur. Ortaya çıkacak nüfuz boşluğu için bölgesel aktörler arasında bir yarış olabilir. Son tahlilde İran’ın varlığını Filistin direnişini ezmek için bir “meşrulaştırma” aracı olarak kullanan İsrail için Filistinli grupların Türkiye veyahut bölge Arap ülkeleriyle daha da yakınlaşması dış politikada zorlayıcı bir gelişme olacaktır.
Mehmet Rakipoğlu/ Dr., Mardin Artuklu Üniversitesi, Öğretim üyesi; Dimension Center for Strategic Studies, Akademik Koordinatör
Ahmed el-Şara liderliğindeki Suriye geçiş hükümeti, dış politika öncelikleri arasında Filistin meselesi bulunmuyor. Filistin meselesi Esed rejimi için birincil öncelikmiş gibi görünüyordu. Esed rejimi, 1948, 1967 ve 1973 savaşlarında ana aktörlerden biri olmasına rağmen, İsrail ile doğrudan bir savaşa girmedi. Bu süreçlerde sembolik bir düşmanlık sergiledi. Hatta bir dönem Türkiye’nin arabuluculuğunda Suriye-İsrail arasında normalleşme girişimleri başlatılmış ancak ilerleme kaydedilememişti.
Mevcut durumda, Suriye’deki rejimin düşmesiyle İsrail’in nispeten rahatladığını söylemek mümkün. Bir anlatıya göre, İsrail, rejimin düşmesine imkân vererek süreci yönlendirdi ve karşılığında ABD’den istediği bölgeleri bombalama izni aldı. İlk günlerdeki gelişmeler de bu durumu destekler nitelikteydi. Bu bağlamda, yeni yönetimin Filistin meselesini öncelikleri arasına alacak gücü olmadığı açıkça görülüyor.
Yeni hükümetin önceliği, uluslararası tanınma ve kabul görme. Bu doğrultuda, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani, ilk yurtdışı ziyaretlerini Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar’a gerçekleştirdi. İlk ziyaretin Türkiye’ye yapılmaması bazı çevrelerde tartışma yarattı, ancak Türkiye’nin önerisiyle gerçekleşti. Türkiye, önce Suudi Arabistan’a gitmelerini tavsiye etti. Bunun temel nedenleri finansal destek sağlanması ve Batı ile yaptırımların kaldırılmasına yönelik ilişkiler kurulması için arabuluculuk. Bu süreçte BAE, Katar ve Suudi Arabistan gibi ülkeler arabuluculuk rolü oynayabilir. Türkiye’nin bu alandaki potansiyeli, ABD ile ilişkilerinin sınırlı olması -Trump döneminde bu durum değişebilir- nedeniyle daha düşük görünüyor.
Diğer taraftan her ne kadar Katar Filistin konusunda diğerlerinden biraz farklı olsa da genel olarak Körfez ülkelerinin İsrail’e olan tutumu ışığında Suriye’nin şuan İsrail’e açık bir düşmanlık göstermesi tutarlı olmaz. Suriye’nin Filistin meselesine doğrudan müdahil olmayacağına dair açıklamalar da bu durumu doğruluyor. Yeni yönetim, Filistin konusunda bir aksiyon almayacaklarını ve İsrail’e saldırmayacaklarını açıkça belirtiyor. Zaten mevcut koşullarda İsrail’e saldırmaları mümkün değil; İsrail, Suriye’nin askeri altyapısını büyük ölçüde yok etmiş durumda. İsrail Kuneytır’a ve Golan Tepelerindeki işgalini genişletti. Ancak oralardan biraz geri çekilecektir. Yeni yönetimin İsrail’le ilgili politikasının, İsrail’in 1967 sınırlarına çekilmesi durumunda bir sorun teşkil etmeyeceği görülüyor. Kısa vadede bir çatışma beklemiyorum. Uzun vadede ise Suriye’de Türk ordusunun askeri konuşlanması söz konusu olabilir, bu durumda senaryo çok farklı olur. Ama şu da net ki o savaşçı ekip yani HTŞ savaşçılarının gönüllerinden geçen Kudüs’e kadar ilerlemektir; fakat siyaset gereği, pragmatizm gereği bunu kısa vadede yapamayacaklarını, yapmamaları gerektiğini biliyorlar. Böyle bir girişim, İsrail’in güçlü hava kuvvetleri karşısında büyük kayıplar yaşamalarına neden olur. Ayrıca, yeni kurulan hükümetin tanınma sürecinde bu tür adımlar, kendi pozisyonunu zayıflatır ve rejimin geri dönme ihtimalini artırır.
Suriye’deki rejim değişikliğinin Filistin meselesine birkaç açıdan olumlu yansımaları olabileceğini düşünüyorum:
- İsrail, Esed rejimi gibi yalnızca sembolik bir tehdit oluşturan bir aktörü kaybetmiş oldu.
- İsrail, Esed rejimi döneminde Rusya ile iş birliği yaparak İran’a ve İran’a bağlı milislere saldırabiliyordu. Bu durum, yeni yönetimle birlikte zorlaşacak.
- Hamas başta olmak üzere birçok Filistinli grup, Suriye’deki yeni yönetimle daha güçlü ilişkiler kurabilir. Hamas’ın Suriye yapılanması zaten devam ediyordu; yeni yönetimle bu ilişkilerin güçlenmesi bekleniyor.
Bu yazıdaki fikirler tamamen görüş sahiplerine aittir ve Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi’nin görüşlerini yansıtmayabilir.