Gösteriler Netanyahu hükümetinin tabutuna ilk çiviyi çakıyor
Dr. Adnan Ebu Amir
“Şimdi savaşmayacaksak, ne zaman savaşacağız?” sloganı atarak, soğuğa ve yağmura rağmen yüz bine yakın erkek, kadın ve çocuğun Tel Aviv, Hayfa ve Kudüs kentlerinde sokaklara dökülerek Benjamin Netanyahu hükümetine karşı protesto gösterilerini başlatan İsrailliler artık 14 Ocak 2023 Cumartesi akşamını, tarihi bir gün olarak değerlendirebilirler.
Göstericilerin istekleri
İsrailliler, “yargı darbesi ve demokrasiye tehdit” olarak gördükleri gelişmeleri son yılların en büyük gösteresi olarak tanımlanan protestolarda hükümet aleyhine sloganlar atarak protesto etti. Gösteriye katılanlar hükümeti “hiçbir güvenlik getirmeyecek, devleti bir diktatörlüğe dönüştürecek, yolsuzluğu meşrulaştıracak, devleti mahkûm etmeye çalışacak ve Siyonist projeye son verecek bir eşitsizlik hükümeti” olarak tanımladılar.
Üç gösterideki konuşmacılar, hükümetin birçok eksikliğine odaklandı. Yüksek Mahkeme emekli Yargıcı Ayala Prokcha, hükümeti İsrailliler arasında derin bir bölünme ve kutuplaştırma yapmakla suçladı ve hükümetin kendisinin çoğunluğun iradesini temsil ettiği iddiasını reddederek, hükümetin tüm sınırları aştığı ve artık reformcu değil, yozlaştırıcı bir hükümet olduğunu ifade etti.
Öte yandan, Eski Adalet ve Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, hükümetin devlet kurumlarına savaş açtığını ve artık meşru tartışma ve eleştiriye müsamaha göstermediğini belirtti. Livni, hükümet için önemli olan yalan ve aldatma yollarıyla devletin içeriden çökmesine, devletin zayıflamasına yol açan, İsrail toplumunu zayıflatmak, devletin savunma duvarlarını tüm cephelerde yıkmak ve tüm muhaliflerini bir grup hain olarak yorumlayarak ve onları hapisle tehdit etmek pahasıyla siyasi tahakkümü sağlamaktır dedi.
Gösterilere İşçi Partisi Genel Başkanı Merav Michaeli, eski Başbakan Ehud Barak ve Yönetişim Kalitesi Hareketi’nin başkanı Elad Sharka da katıldı. Sharka Başkan Isaac Herzog’dan Netanyahu’nun göreve uygun olmadığını ilan etmesini ve derhal görevden alınmasına karar vermesini talep etti.
İlk başarı
İsrail kamuoyunda cumartesi gösterisi yalnızca duygusal bir olay olmayıp, aynı zamanda artmaya devam edecek bir protesto ve sivil huzursuzluk dalgasının başlangıcı gibi görünüyor. Yani İsraillilerin demesi ile “karından değil kafadan yapılan bir gösteriydi”.
Tel Aviv’in merkezinde on binlerce İsrailli, hükümet karşıtı konuşmacıları dinledi ve ne zaman mevcut bakanların adı geçse “utanç, utanç” sloganlarını attılar. Aynı gösteride, Nazi dönemindeki Alman Weimar Cumhuriyeti ile İsrail’deki mevcut hükümeti karşılaştıran posterler taşındı ve sloganlar atıldı. Gösteriye katılan İsraillilerin çoğunun söylenen sözleri anlamadıkları bir gerçektir, katılımcıların sayısı oldukça fazla ve sesler net duyulmamakta, ancak yine de coşkulu bir şekilde alkışladı ve haykırdılar. Toplananlar, Netanyahu’nun İsrail’i Macaristan veya Polonya’ya dönüştürme girişimlerine odaklanarak, bu girişimin Siyonist projeyle hiçbir ilgisi olmadığını belirttiler. Aynı zamanda önümüzdeki haftaki gösterinin daha geniş bir yere taşınacağı tehdidinde bulundular çünkü bu protesto genişleyecek ve son birkaç yıldır yapılan protestolara benzemeyecek. Bu defa sokaklarda değil, daha kitlesel bir olay olacak.
Gösteriyi düzenleyenler, katılımcı sayısından duydukları memnuniyeti dile getirdiler ve daha önce böylesine bir katılımın olduğunu hatırlamadıklarını iddia ettiler. İsrail halkının bugün uyandığını ve yoğun katılımın bunun şahidi olduğunu ifade ettiler. Yüz binden fazla gösterici, suç örgütü olarak gördükleri hükümete “yeter” demeye ve demokrasiyi ayakları altına alan, yargı organına zarar veren bu hükümete böyle bir darbeyi gerçekleştirmesine izin vermeyeceklerini haykırmaya geldiler. Muhaliflere göre, artık bütün İsraillilerin hükümet tehlikeli gündemini uygulayabilmesi için bu sistemi “ezmek” istediğini söylediler.
Göstericiler, bir aydan kısa bir süre önce kurulan Netanyahu hükümetine karşı düzenlenen ilk gösteriden sonra en az bir başarı elde ettiklerini düşünüyor. Açık olan da şudur, bu gösteriler son bulmayacak. Nitekim eski genelkurmay başkan yardımcısı General Yir Golan’a göre gösterilerin bir sonraki hedefi, hükümetin yasadışı kararları nedeniyle İsrail’i bir diktatörlüğe dönüştüren bir hükümet darbesine karşı protestoların giderek daha fazla sektörü kapsaması için tüm ekonomik sistemi felç etmek olduğunu söyledi.
Yapılan üç gösteri boyunca, organizatörler bunu barışçıl bir sivil direniş için bir fırsat olarak görüyorlar. Bu nedenle her hafta protesto düzenleyecekler ve karar vericileri şaşırtacaklar, meydanlarda ve sokaklarda olacaklar ve karar vericilere darbe olmayacağı mesajını iletecekler. Devlet kurumlarında alınan kararların değişeceğini umarak bakanlık binalarının dışında da protesto eylemleri gerçekleştirecekler, bu da uzun süren halk protestolarına bağlılıklarını açıkladıkları anlamına geliyor.
Sivil itaatsizlik, ancak!
Gösterilerin organizatörleri, Tel Aviv, Hayfa ve işgal altındaki Kudüs’te yüz bine yakın göstericiyle kalabalıkların sokaklara yayılmasını büyük bir başarı olarak değerlendiriyor. Ancak, iş başındaki hükümete ciddi bir şekilde meydan okumak niyetindeyseler, cumartesi günü gerçekleşen gösterilerde sağ kampına verilen rahatsızlığa rağmen önlerinde daha çok uzun bir yolun olduğunu idrak etmeliler. Nitekim göstericileri, “tehlikenin evlerinin içine kadar yaklaştığı” duygusu, onları soğuk ve yağışlı havaya rağmen çevredeki sokaklara çıkardı.
Göstericilerin çoğu kendilerini sol kamptan olarak tanımlamıyor, ancak Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir’in göstericilere karşı güç kullanma tehditlerine rağmen, gösterilere katıldılar. Bu kitle sanki korkmadıklarını ya da gösteri yapmak için son şansları olduğunu düşündükleri için ve bu nedenle herhangi bir parti ya da örgüte üye olarak gelmediklerini kanıtlamak isteği içerisindedir.
Cumartesi gösterilerinin en önemli özelliklerden biri de uluslararası medyada geniş yer bulması ve bu uluslararası medya kuruluşları muhabirlerini İsrail bayraklarıyla dolu olan üç meydana göndermesiydi. Hükümetin Filistin bayrağını dalgalandırmaya cüret eden herkese karşı şiddet tehdidine rağmen, göstericilerin çoğu aslında Filistin bayraklarını dalgalandıranlara karşı hoşgörü gösterdi. Yaklaşık üç yüz kişi işgale karşı sloganlar attı, nitekim Filistinlilere uygulanan zulüm ile mevcut hükümete muhalif olmanın arasındaki ilişkiyi anlamak için “radikal solcu” olmaya gerek yok.
İç savaş:
Aslında yanıtsız kalan soru şudur: İsrail sokaklarında patlak verebilecek kaosun yayılma olasılığına rağmen, hükümetin anayasal yemin ettikten sonra on binlerce insanın her hafta hükümete karşı tahrik edici konuşmalar yapmak için sokaklara çıkıp çıkamayacağıdır. Şirketleri ve kamu hizmetlerini kapatmayı, yolları kapatmayı ve daha fazla saha hareketini içeren gerçek bir eylem planı aracılığıyla, sanki İsrailliler kendilerini bir dizi sivil kargaşanın arifesinde görüyorlar ve ilk etapta iktidarın meşruiyetini kabul etmemekle birlikte sadece icraatlarını değil, davranışlarını da değiştirmeye çalışıyorlar.
Sonuç olarak, işgal hükümeti bu kez, yozlaşmış ve ahlaksız bir hükümet olduğu ve faşist bir rejim kurduğu için, ilanından bu yana bildiği en büyük meydan okuma olan bir dizi kitlesel gösterilerle karşı karşıya. Bu sözcükler (ahlaksız, faşist ve yozlaşmış) üç gösteride yankılanan terimlerdir. Ayrıca göstericiler gelecekle ilgili kaygı ve endişelerini ifade ettiler.
1995 yılında Yitzhak Rabin’in sağcı aşırılık yanlısı aktivist Yigal Amir tarafından öldürülmesini takip eden günlerde, İsrailliler arasında bir iç savaşın patlak vereceğine dair uyarılar yayınlandı. Aynı şekilde 2005’te Gazze’den çekilme planı hayata geçirilince “iç savaş” tabiri yeniden gündeme geldi ve bugün 2023’te böyle bir iç savaş ihtimalinin ciddi tartışmaya değer hale geldiği anlaşıldı.
İsraillilerin bu zehirli söylemin kendi aralarında alışık olmadığı bir gerilim ve kutuplaşma ortamının yayılmasına neden olacağından, birinin diğerine karşı elini ve silahını kaldırmasına neden olacağı endişesiyle, bugün 2023’te bu iç savaş sözcüğü tartışılmaya değer hale geldi. Bu durum eşi görülmemiş bir popülist söylemin yayılmasıyla boğuşan işgalci devletin alnında bir kara leke olarak görünmektedir.
Cumartesi günü gerçekleşen gösteriler, İsrailliler arasında ateşin yanmakta olduğu, iç durumlarının karmaşıklaştığı ve korkularının arttığı hissine neden oldu. Çünkü yeni hükümette meseleyi daha da ürkütücü, gergin ve sarsıcı hale getiren isimler ve bakanlar var. Atandıkları anda İsrail’e her şeyin daha kötü olduğunu ve faşist bir rejime doğru gidildiğini hissettirdiler. Dahası, cumartesi günkü gösterilere katılan bazı sağcı taraftarlar, korkunç faşist rejime değil sadece sağ kampına oy verdiklerini itiraf ettiler. Dolayısıyla bu kutuplaşmanın zamanla İsrailliler arasında şiddet eylemlerine dönüşmesinden korkuluyor. Nitekim birbirlerini devlete ihanet etmekle suçlamaya, sivil itaatsizlik çağrısı yapmaya, hükümeti devirmeye ve ekonomiyi alt üst etmeye başladılar.