Türkiye’nin Yeni Sınır Ötesi Harekâtı

Uzman Görüşü: Türkiye’nin Yeni Sınır Ötesi Harekâtı

Geçtiğimiz günlerde Türk Silahlı Kuvvetlerine ait tırların Suriye’ye askeri mühimmat sevkiyatına başlaması ile sınır ötesinde askeri bir operasyon yönünde hazırlıklara başladığı duyuruldu. Türkiye’nin Suriye’ye yönelik yedinci askerî harekâtı olacak olan bu operasyonun yakın vadede ve ileriye dönük stratejik hedefleri nelerdir? Sınır boyunca oluşturulacak olan güvenli bölgeye Suriyelilerin ne ölçüde geri dönebileceği öngörülüyor? Hükümet seçim öncesi süreçte mülteci sorunu sebebi ile mi böyle bir harekât başlatmayı düşünüyor? Bu harekât ile hangi bölgeler ve nereye kadar bir güvenli bölge elde edilecek? Halep’in güvenli bölge haline getirilmesi mümkün mü? Bu operasyon ile Suriye’de İran ve Türkiye karşı karşıya gelir mi? Doğrudan bir çatışmaya girerler mi? Bu durum Türkiye-İran ilişkilerini nasıl etkiler? Son olarak Türkiye böyle bir operasyon için ABD ve/ya Rusya’dan “yeşil ışık” aldı mı? ABD ve Türkiye arasında Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelikleri karşılığında böyle bir harekata “izin verilmesi” şeklinde bir anlaşma mı yapıldı? Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi Suriye uzmanlarına yönelttiği sorular ile Türkiye’nin yeni sınır ötesi harekâtına yönelik bir analizi ilginize sunuyor.

Uzmanlardan aldığımız görüşler şu şekilde özetlenebilir:

  • Türkiye’nin Suriye’ye yönelik askeri operasyonundaki öncelikli hedef sınır boyunca belirtilen bölgelerin terörden temizlenmesidir. Suriyelilerin dönebileceği güvenli alanlar oluşturulması ise operasyonun ileriye dönük hedeflerinden biridir.
  • Bu operasyonu sadece iç siyasetle ilgili okumak doğru olmaz.
  • İran ve Türkiye’nin doğrudan karşı karşıya gelmesi pek olası değil.
  • Türkiye diplomasiyi sonuna kadar değerlendirme taraftarı olan bir ülke olmasına rağmen ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit karşısında sınır ötesi operasyonlar gerçekleştirmekten çekinmeyen ve sınır güvenliğinden taviz vermeyen bir ülkedir.

Türkiye ABD ile İsveç-Finlandiya’nın NATO üyeliği karşılığında Suriye’de operasyon pazarlığına girmesi ihtimali pek mümkün görünmüyor.


Uzmanların Görüşleri:

Ömer Behram Özdemir (ORSAM/ Levant Uzmanı)

Olası harekata yönelik henüz somut takviyeler olmamakla birlikte operasyonun kısa vadede hedefleri Tel Rıfat ve Menbic’in temizlenmesi ile Fırat’ın Batısında PKK varlığını Halep merkezdeki ufak bir alan hariç sıfıra indirmek olacaktır. Uzun vadede ise bölgenin yerli sakinlerinin geri dönebileceği geniş bir güvenli bölge inşası için bu bölgelerdeki operasyonlar ve takip edecek istikrar inşa süreci hayati önem taşımaktadır. Afrin-Tel Rıfat-Azez-Cerablus-Bab-Menbic hattının istikrara kavuştuğu bir senaryo pek çok Suriyeli sivilin ülkelerine güvenli geri dönüşü için ciddi bir zemin anlamına gelecektir

Ancak bunula beraber kitlesel geri dönüşler için tek başına askeri harekatlar bir mana ifade etmemektedir. Askeri çözümün üzerine bölgenin karadan ve havadan güvenlikli hale getirilmesi ve ardından asgari yaşam şartlarını sağlayacak bir üretim/istihdam döngüsünün inşası geri dönüşler için şarttır. Lakin Afrin’den Fırat nehrine dayanacak ve Halep şehir merkezini de kuzey ve doğudan kuşatacak bu hat küresel/bölgesel güçlerin garantörlüğü ve uygulanabilir bir ateşkes ile yeniden inşa için önemli bir geniş alana sahiptir. Ekilebilir alanları ve Türkiye’nin güney sınırındaki sanayi bölgelerine lojistik erişilebilirliği de göz önüne alındığında bu bölgelerin temizlenmesi orta ve uzun vadede geri dönüşler için birinci adımdır. Lakin bu operasyonun kısa vadede geri dönüşler için bir sonuç vermesi zordur. Kısa vadeli amaç Rusya’nın Ukrayna’daki meşguliyetinden faydalanmak olarak gözükmektedir.

İran ile Türkiye’nin doğrudan karşı karşıya gelmesi şu an pek gerçekçi görünmüyor. İran’ın tamamen milisler üzerinden bir savaş yürütmesi ve Türkiye’nin sahada bu unsurlarla dönem dönem çatıştığı gerçeklerini göz önüne aldığımızda Türkiye ile İran arasındaki gerginliğin yine İran destekli milis güçler ile çatışılması şeklinde tezahür etmesi beklenebilir. Türkiye ile İran arasında Suriye, Irak ve Karabağ’da gördüğümüz gergin ilişkiler bir süre daha aynı gerginlikte devam edecek gibi gözüküyor.

Türkiye son tahlilde ulusal çıkarları gerektirdiğinde Moskova ve Washington’dan gelen sinyallere rağmen dahi harekete geçebildiğini İdlib ve Tel Abyad-Rasulayn hattında göstermiştir. Bununla birlikte olası operasyonların siyasi ve askeri maliyetlerinin azaltılması diplomasinin ana önceliği durumundadır. Bu sebeple Ankara’nın her iki aktörle de operasyonlar hususunda temas halinde olduğu bilinmektedir. Her iki aktör de söylem bazında Türkiye’nin operasyonuna karşı çıkmaktadır. Bununla birlikte Fırat’ın batısındaki YPG bölgeleri için -bilhassa da Tel Rıfat bölgesi- ABD’nin vereceği tepkinin sınırlı olacağını düşünmekteyim. Rusya’nın ise Ukrayna çatışmasının ortaya çıkardığı büyük maliyetlere karşı elinin savaş öncesi dönemdeki kadar güçlü olup olmadığı muammadır. Bu sebeple 1 sene öncesine göre Ankara’nın diplomasi masasında eli daha güçlü olabilir

ABD ile Türkiye arasında Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelikleri karşılığında bir anlaşma olduğu yönünde bir çıkarım yapmamıza katkı sağlayacak gelişmelere ne Suriye savaş sahasında ne de söz konusu ülkelerin NATO üyelik süreçlerine yönelik müzakerelerde rastlanmamıştır.

Mehmet Rakipoğlu, Sakarya Üniversitesi ORMER Araştırma Görevlisi

Kısa vadede operasyonun önceliği PKK/PYD terör devleti projesini sekteye uğratmak ve sonlandırmak. Türkiye’nin Suriye’deki birincil önceliği ulusal güvenliğine tehdit olan PKK’nın Suriye uzantısı YPG/PYD’nin varlığını bitirmektir. Bu yönde birçok operasyon icra edildi. Şu an tartışılan operasyon da aslında 2021’in son aylarından beri bekleniyordu. Ukrayna’daki gerginliğin savaşa dönmesi nedeniyle Türkiye bir süre bekledi. Stratejik olarak sabretti ve şu an uluslararası ve bölgesel konjonktür Türkiye’nin lehine. Rusya savaşındaki konumu Türkiye’nin gerek Batı gerekse Rusya nezdindeki önemini artırdı. İsveç ve Finlandiya’nın üyelikleri meselesi de Türkiye-ABD ilişkileri ve Türkiye-Rusya ilişkileri açısından önemli görülmeli. Türkiye bu noktada kararlı durarak Ruslarla denge siyasetini yürütürken aynı zamanda işgale karşı net tavır sergileyerek ABD ve Batı blokunun içerisindeki konumunu pekiştiriyor.

Kanaatim Tel Rıfat, Ayn el-Arab ve Münbiç’e yapılacak operasyonlar 1 milyon Suriyelinin geri dönmesi için tek başına yeterli olmayacak. Operasyonun elbette iç siyasette hükümetin elini güçlendirme potansiyeli var fakat operasyonun temel saiki güvenlik. Suriyelilerin geri gönderilmesi için Halep başta olmak üzere birçok şehrin özgürleştirilmesi gerekiyor. Duyumlara göre Rusya ile yapılan müzakerelerin temel noktası Halep. Rusya’nın operasyonu yokuşa sürmesi Tel Rıfat, Münbiç ve Ayn el-Arab ile ilgili değil.

Operasyon ile birlikte Türkiye-İran ilişkileri daha da gerginleşecek. Bu noktada şüphe yok. Nitekim İran ile ilişkiler son aylarda iyice gerildi.  İran rejimine yakın isimlerin Türk askerine karşı söylemleri ve faaliyetleri desteklemesi bu minvalde okunabilir. Operasyon başlatılması halinde Türk birliklerine Irak’tan saldırılar artabilir. Doğrudan çatışma yerine İran vekiller üzerinden Türkiye’ye saldırıları artırabilir. Benzer şekilde İran, İsrail’e yönelik Türkiye’de saldırıları artırıp Türkiye’nin uluslararası kamuoyundaki imajını zedelemek isteyebilir.

Türkiye ABD ve Rusya’dan yeşil ışık aldı mı? Aslında tam anlamıyla kimse yeşil ışık vermedi. Ayrıca Türkiye kimsenin yeşil ışığını beklemiyor veya kimsenin yeşil ışığına muhtaç değil. Sadece askeri hazırlıkların tamamlanmasını ve konjonktürün uygun olmasını bekliyor. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin Rusya-ABD arasında denge siyaseti izlediği ifade edilebilir.

Son olarak şunu ekleyelim Türkiye’nin terörle mücadelesinde taviz vereceğini düşünmüyorum. Cumhurbaşkanı’nın ifadeleri ve Türkiye’deki güvenlik bürokrasisinin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine yönelik itirazlarındaki duruşları çok net: Terörle aralarına mesafe koymadıkları müddetçe üyeliği veto edecek Türkiye. 1980’lerde Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına geri dönüşüne bir hiç uğruna onaylayan Kenan Evren yönetimindeki Türkiye, aynı hataya düşmek istemiyor. Türkiye’yi Suriye’de operasyon yapmaktan alıkoyacak iki şey var: Birincisi 2016’dan beri işletilen güvenlik politikasını inşa eden iktidarın gitmesi ve yerine terörle mücadele yerine terörle müzakereyi yöntem olarak benimseyecek iktidarın gelme ihtimali. İkincisi ABD, Rusya’nın Türkiye’yi dengelemek adına PKK/PYD devlet projesinden vazgeçmesi. İkinci ihtimal oldukça uzak. ABD başkanları demokrat veya cumhuriyetçi olsun, PKK/PYD devlet projesinden vazgeçmiyor. Ruslar da bu terör örgütünü Türkiye’yi dengelemek adına destekliyor. Dolayısıyla operasyonu durduracak bu ihtimal ortadan kalkıyor. İlk ihtimale gelince de seçimlerin 2023’te yapılacağı da hesaba katılınca iktidar değişimi zor gözüküyor. Bu anlamda Türkiye ABD ile İsveç-Finlandiya’nın NATO üyeliği karşılığında Suriye’de operasyon pazarlığına girmesi düşük ihtimal. Kaldı ki ABD’nin Suriye’deki ağırlığı Ruslara kıyasla oldukça düşük. Bu durum Rusların Ukrayna savaşından ötürü Suriye’deki varlığını azaltmasına rağmen halen devam ediyor. Dolayısıyla askeri hazırlıklar tamamlandıktan sonra Türkiye Suriye’de yeni bir askeri operasyona başlayacaktır. Operasyon kısa vadede 30 km. derinlikte güvenlikli bölge inşasına yönelik fakat PKK/PYD terörü var oldukça Türkiye bu derinliği artırabilir. Uzun vadede Kamışlı, Haseke gibi Fırat Nehri’nin doğusunda kalan yer yer Esed rejiminin de var olduğu noktalara da operasyon planları gündemde. Fakat bu operasyonların 2023 sonrasında icra edilmesi daha makul.

Kutluhan Görücü – Suriye Gündemi Editörü, SETA Dış Politika Direktörlüğü’nde araştırma asistanı,

Türkiye’nin Suriye’deki askeri harekatlarını çok basit bir şekilde ve iki başlıkta incelemek mümkün. İlki terörle mücadele etmek, ikincisi ise yeni bir sığınmacı dalgasını önlemenin yanı sıra sığınmacıların gönüllü bir şekilde dönebileceği güvenli alanlar inşa etmektedir. Bu noktadan hareketle Türkiye’nin Tel Rıfat ve Menbiç’e yönelik olası harekatının temel motivasyonu terörle mücadele etmektir. Destekleyen sebeplerden başlıcası da şüphesiz güvenli bölgelerin terörden arındırılması ve sığınmacıların gönüllü geri dönüşüdür.

Harekatın kapsamı ve elde edilebilecek alanlara göre sığınmacıların geri dönüşündeki sayı elbette değişebilir. Tel Rıfat ve Menbiç özelinde değerlendirildiğinde, öncelikle güvenli bölgelerde yaşayan Tel Rıfat ve Menbiç’ten terör örgütü nedeniyle ayrılmak zorunda kalan binlerce Suriyeli dönecektir. Ardından da Türkiye’ye söz konusu bölgelerden gelen sığınmacıların geri dönüşü beklenebilir.

Yukarıda da ifade ettiğim gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle birlikte muhtemel alanlar Tel Rıfat ve Menbiç olarak görülüyor. Ancak bu bölgeler terörden temizlense de Türkiye, Suriye’de PKK/YPG varlığını bitirene kadar durmayacaktır. Bu nedenle M4 yolunun kuzeyi (30 km derinlik) ve Tel Rıfat & Menbiç muhtemel operasyon bölgeleri olacaktır.

Halep, muhalif Suriyeliler için psikolojik olarak çok önemli. Türkiye açısından da sığınmacıların geri dönüşü bakımından oldukça kıymetli. 2017 yılında AFAD tarafından yapılan bir çalışmada Türkiye’ye gelen sığınmacıların %50’sinin Halep eyaletinden olduğu ifade edilmekteydi. Ancak kısa vadede Halep’in güvenli bölgelere dahil edilmesi mümkün görünmüyor.

İran, Türkiye’nin ilk operasyonundan itibaren sahada Türk varlığı görmek istemiyor. Özellikle İdlib sahasında vekil örgütlenmeleri ile birlikte Türkiye’nin karşısına çıktılar. Acı da bir tecrübe yaşadılar. İran, muhtemeldir ki yeniden benzeri arayışların içerisinde olacaktır ancak sonuç alabileceklerini düşünmüyorum.

ABD ve Rusya Türkiye’nin böyle bir harekât başlatması için yeşil ışık verdi mi? Bu tip ifadeleri (yeşil ışık yakma) yakışık bulmuyorum. Akademik olarak da doğru değildir. Türkiye, Suriye sahasında gerçekleştirdiği 4 farklı harekâtı söz konusu ülkelere rağmen gerçekleştirmiştir. Türkiye’nin kendi sınırlarının dibinde terörle mücadele etmek için kimsenin onayına ihtiyacı yoktur.

Diğer taraftan ABD ve Türkiye arasında Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelikleri karşılığında böyle bir harekata izin verilmesi şeklinde bir anlaşma olması mümkün değildir. Türkiye’nin terörle mücadele etmek için; aleni bir şekilde ve bir program dahilinde teröre destek veren ülkelerin NATO’ya katılmasını onay vermesini beklemek, nasıl bir zihnin ürünüdür bilemiyorum, anlayamıyorum. Anlamak bir yana, gerçeklikten de kopuk bir zihin olduklarını söyleyebilirim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hedef bölgeler açıkladığı Tel Rıfat ve Menbiç’te hiçbir ABD varlığı bulunmadığı gibi, ABD, 2019’daki Barış Pınarı Harekat’ı sonrasında Menbiç’teki üslerini NATO müttefiki Türkiye yerine Rusya’ya bırakarak bölgeden çekilmiştir. Bu tip iddiaları ortaya atanların saha bilgilerinin olmadığı da çok net görülüyor.

Bu yazıdaki fikirler tamamen görüş sahiplerine aittir ve Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi’nin görüşlerini yansıtmayabilir.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu