Sınır Kapılarının Kapatılması: Gazze Şeridi’ne Yönelik Soykırımın Bir Evresi

Hidaya Muhammed el-Tatar

Filistin halkı, 2006 yılından bu yana, işgalci İsrail’in uyguladığı ve Gazze Şeridi’ni dünyadan koparıp hayati damarlarını kesmeyi amaçlayan ağır bir kuşatmayla karşı karşıyadır. İsrail işgal güçleri, Ocak 2006’da gerçekleştirilen yasama seçimlerini Hamas Hareketi’nin kazanmasının ardından toplu ceza siyaseti uygulamaya başlamış, Haziran 2007’de de kuşatmayı daha da şiddetlendirerek sekiz sınır kapısının tamamını kapatmıştır. Bu süreçte, Gazze Şeridi’ne mal ve akaryakıt giriş çıkışı ile insanların seyahat etmesi engellenmiş, sonrasında ise sadece dört kapı –Refah ve Beyt Hanun (Erez) kapıları insan geçişi, Kerem Ebu Salim (Kerem Shalom) ve Salahaddin Kapısı ise ticari mallar ve yakıt için– aralıklarla, İsrail işgal makamlarının koyduğu katı şartlar dâhilinde -kısmen- açılmıştır.

İsrail işgal yönetimi, 7 Ekim 2023’te Gazze Şeridi’ne karşı ilan ettiği soykırım savaşının hemen ardından, Gazze’ye açılan tüm sınır kapılarını daha sıkı bir şekilde kapatarak yaklaşık 2 milyon 400 bin Filistinlinin yaşadığı bölgenin dış dünyayla olan tek bağlantısını kesti. Bu durum, Mısır ve Katar’ın ara buluculuğu ve ABD’nin desteğiyle 19 Ocak 2025’te Hamas ile İsrail işgal yönetimi arasında imzalanan ateşkes anlaşmasına kadar sürdü. Söz konusu anlaşmayla birlikte, yakıt ve ticari ürünlerin giriş yapması için Kerem Ebu Salim Sınır Kapısı, hasta ve yaralıların seyahat edebilmesi için ise Refah Sınır Kapısı yeniden açıldı. Ancak işgal yönetimi, ateşkes maddelerini uygulamaktan geri adım atarak 39 gün sonra, 2025 yılının Mart ayı başında kapıları yeniden kapattı. Gazze halkı ise bu tarihten itibaren gıda malzemeleri, tıbbi ihtiyaçlar ve yakıt sıkıntısının ağırlaştığı, yerel kuruluşların sağladığı insani hizmetlerin de büyük ölçüde gerilediği son derece zor şartlar altında yaşamaya mahkûm edildi.

Gıda Güvensizliği

2 Mart’ta, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun talimatıyla, işgal ordusu Gazze Şeridi’ne yönelik tüm mal ve destek girişini durdurup bütün sınır kapılarını kapattı. Bu adım, zaten büyük zorluklar içinde yaşayan Gazze halkının insani durumunu daha da kötüleştirdi. UNICEF, Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA), Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve UNRWA dâhil olmak üzere önde gelen BM insani yardım kuruluşları, Gazze’de durumun tamamen çökme noktasına geldiğini belirterek, yaşananları insan hayatını bütünüyle hiçe saymak şeklinde tanımladı.

Yaklaşık bir buçuk yıldır süren ve İsrail işgal güçlerinin Filistin halkına karşı yürüttüğü soykırım suçu nedeniyle, Gazze halkı gıdasını büyük ölçüde insani yardım kuruluşlarının sağladığı yardımlardan temin eder hale geldi. Bu yardımlar, Gazze’nin Mısır’la olan Refah Sınır Kapısı ve Gazze Şeridi’nin güneydoğu ucundaki Kerem Ebu Salim üzerinden giriyor. Ancak bu kapılar tamamen İsrail işgal yönetiminin kontrolünde olup, ne zaman ne kadar ve hangi tür malzemenin gireceğine dair nihai onayı da işgal makamları veriyor. Yardımlar, güvenlik kontrolü ve titiz aramalar sonrasında Birleşmiş Milletler gibi kuruluşlarla koordineli şekilde içeri alınıyor; özellikle UNRWA, Dünya Gıda Programı (WFP) ve Kızılhaç gibi kurumlar aracılığıyla dağıtılıyor. Bu yardımlar üç ana düzeyde organize ediliyor: BM ve uluslararası kuruluşlar ile sivil toplum örgütlerinin iş birliği (toplam yardımların %85’inden fazlasını kapsıyor), Gazze’deki Sosyal Kalkınma Bakanlığı (yaklaşık %15’lik kısmını dağıtıyor) ve tüm bu yardımlar tek bir bilgisayarlı veri tabanı üzerinden, Gazze’nin her bölgesinde koordineli şekilde yürütülen ortak bir dağıtım sistemiyle organize ediliyor.[1]

İnsani yardımların kesintiye uğraması, temel gıda maddelerinin ciddi oranda azalmasına yol açtı; eldeki stoklar neredeyse tükenme noktasına geldi. BM Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın (UNRWA) gıda depoları boşaldı. Piyasada kalan az miktarda ürün ise astronomik fiyatlarla satılıyor. Bu durumun temel sebebi, sınır kapılarının kapalı olması ve İsrail’in hangi tür malzeme ile ne kadar yakıtın Gazze’ye gireceğini belirleme gücüne sahip olmasıdır. Bu da “ekonomik çarpıklık” diye adlandırılan bir arz-talep dengesizliğine yol açıyor: Örneğin, belli türdeki mallar piyasaya fazlaca girdiğinde fiyat çöküşü yaşanırken, bazı malların hiç bulunmaması bu ürünlerin fiyatını çoğu kişinin erişemeyeceği düzeye kadar yükseltiyor. Böylece Gazze Şeridi, kıtlık seviyesine varabilecek bir açlık tehlikesiyle burun buruna kalıyor.[2]

Gıda güvencesizliği, Gazze’de 57’den fazla insanın—ki çoğu çocuk—susuzluk ve yetersiz beslenme sebebiyle hayatını kaybetmesine yol açtı. Beş yaş altındaki 3.500’den fazla çocuk ölüm riskiyle karşı karşıya. Ayrıca, 70.000’den fazla çocuk açlık nedeniyle hastanelere kaldırıldı. Yaklaşık 1.100.000 çocuk ise asgari günlük gıda miktarına bile ulaşamıyor.[3] Ekmek fırınları un ve yakıt eksikliği yüzünden çalışmayı durdurmuş durumda; bu da Gazze halkını yaşamın en temel gereksinimlerinden mahrum bırakıyor. (Hükümet Basın Ofisi (Nisan 2025), Basın Açıklaması No. (789)).

İsrail işgal yönetimi, Gazze Şeridi’nde halkı aç bırakma ve gıda maddelerini sadece hayatta kalmaya yetecek kadar—daha fazlası olmamak kaydıyla—içeri sokma taktiğini sürdürüyor. İşgal yönetimi Başbakanı Binyamin Netanyahu, daha önce Fransız televizyon kanallarından birinde yaptığı açıklamada, her bir Filistinlinin günlük 3200 kalori almasına özen gösterdiğini söylemişti. Ancak İsrail İşgal Güvenlik Bakanlığı’nın hazırlayıp işgal kabinesine sunduğu “kırmızı hatlar planı” diye bilinen belgede, Gazze’ye giren gıdanın kontrol altına alınması ve sadece açlık felaketini engelleyecek asgari düzeyin hesaplanması hedefleniyor. Bu plan, bir kişinin günlük ihtiyacının 2279 kalori olduğunu öngörüyor ki bu, dünya ortalamasının altındadır. İngiltere Ulusal Sağlık Hizmetleri’ne (NHS) göre, yetişkin bir erkeğin kilosunu koruması için günde ortalama 2500 kaloriye, bir kadının ise 2000 kaloriye ihtiyacı var. BM Genel Sekreteri António Guterres ise İsrail makamlarının önerdiği bu yeni yardım mekanizmalarını “merhametsizce yapılan ek bir kontrol” olarak nitelendirerek, BM’nin insanlık, dürüstlük, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkelerine uygun düşmeyen hiçbir yardım düzenlemesinde yer almayacağını vurguladı. Guterres’e göre, İsrail’in öne sürdüğü bu yetkilendirme yolları, yardımları “son kaloriye ve son un tanesine kadar” kontrol edip kısıtlama tehdidi içeriyor.

Birleşmiş Milletler’e bağlı 17 insani yardım ajansı ile uluslararası sivil toplum kuruluşlarının hazırladığı “Entegre Gıda Güvenliği Aşamaları Sınıflandırması” (IPC) raporuna göre, Mayıs-Eylül 2025 döneminde Gazze’de 470 bin kişi açlığın en şiddetli seviyesi olan 5. aşamaya (felaket düzeyi) geçecek. Bu sayı, önceki tahminlerin %250 üstünde. Raporda, Gazze nüfusunun tamamının ileri derece gıda güvencesizliği yaşadığı, 71 bin çocuk ve 17 binden fazla annenin akut yetersiz beslenme için acil tedaviye ihtiyaç duyacağı belirtiliyor.

Sınır kapılarının tamamen kapatılması, sivilleri aç bırakmayı yasaklayan uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukukun, özellikle de sivillerin korunmasına ilişkin 4. Cenevre Sözleşmesi’nin (16 ila 20. maddeler) ağır bir ihlalidir. Bahsi geçen sözleşme, sivil halka yardım, tıbbi malzeme ve kıyafet sağlanmasını zorunlu kılar. İsrail işgal makamlarının Gazze’deki sivillere yönelik uygulamaları, Roma Statüsü’ne göre de soykırım eylemlerinden biri olarak kabul edilmektedir.

Hayati Sektörlerin Felç Olması

Gazze Şeridi’nde bir buçuk ayı aşkın süredir devam eden ağır abluka, halkın yaşadığı krizleri tırmandırdı ve belediyelerin sunduğu insani hizmetleri büyük ölçüde geriletti. İnsanlar, hayatta kalmak için gereken asgari miktardaki sudan dahi mahrum bırakıldığı için şiddetli bir susuzluk durumuna girdi. Bu, suyun savaş silahına dönüştürülmesi ve toplu, yavaş bir öldürme yöntemine dönüşmesi anlamına geliyor. İsrail işgal güçleri, Gazze Şehri’nin et-Tuffah Mahallesi’nin doğusundaki Gabbeyn Su Arıtma Tesisi gibi su istasyonlarını ve kuyuları imha etti. Ayrıca, yakıt kıtlığı ve başta Deyr el-Belah’taki ana su arıtma tesisine elektrik verilmemesi yüzünden su pompaları da durdu. Bu nedenle orta bölge ve Han Yunus’a günde 20 bin metreküp su tedarik eden sistem devre dışı kaldı. Buna ek olarak, Gazze Şeridi’nin ana su kaynağını oluşturan iki “Mekorot” hattının işgal yönetimince kesilmesi, Gazze’de su ihtiyacının %70’ten fazlasının karşılanamaması sonucunu doğurdu.

Sınır kapılarının kapalı olmasından dolayı arıtma tesisleri, yeraltından çekilen suyu temizlemede kullanılması gereken ekipman ve kimyasallara ulaşamıyor. Bu kuyuların bir kısmı, işgal güçlerinin yeraltı tünelleri üzerinden arıtılmamış deniz suyunu kanalizasyon suyuyla birlikte basması sonucu nitratla kirlenmiş durumda.

Gazze’de bir su arıtma tesisinde görevli teknik personel İbrahim Semur’un aktardığına göre, arıtma için ihtiyaç duyulan klor, klor giderici ve antiskalant gibi maddeler bulunmadığı gibi, tuzu filtrelemede kullanılan “membrand” filtrelerin de kullanım ömrü dolmuş fakat yenileri getirilemediğinden eskileri kullanılmaya devam ediliyor. Sonuç olarak, Gazze’nin büyük bölümünde insanlar içme suyunu yalnızca bir kısmı tuzdan arındırılmış, fakat mikrop ve yüksek nitrat içeriği giderilmemiş şekilde tüketmek zorunda kalıyor.[4] Bu durum, 1,7 milyondan fazla kişide ishal, dizanteri gibi akut bağırsak iltihapları ve Hepatit A dahil olmak üzere su kaynaklı hastalıkların görülmesine yol açtı. (Hükümet Basın Ofisi (Nisan 2025), Basın Açıklaması No. (789)).

Uluslararası Af Örgütü bu uygulamaları insanlık dışı ve hukuka aykırı olarak nitelendirerek, İsrail’in Filistinlileri maddi anlamda yok olmanın eşiğine getirmeye yönelik bilinçli bir politika güttüğünü, bunun uluslararası insancıl hukukun ihlali ve Gazze’deki Filistinlilere karşı işlenen soykırım suçunun bir başka kanıtı olduğunu ifade etti.

İşgal yönetiminin Gazze halkına karşı işlediği sistematik suçlar zincirine ek olarak, hayati tesislerin onarımı için gerekli ekipmanların, enerji ve yakıtla birlikte yemek pişirmede kullanılan gazın girişine de izin verilmiyor. Bu da insani, sağlık ve çevre felaketini büyütüyor. Sokaklarda, meydanlarda ve sığınma merkezlerinin etrafında binlerce ton çöp birikmiş durumda. Yakıt ve elektrikle çalışan pompa sistemleri devreden çıktığından kanalizasyon suları caddelerde akıyor. Bunun üzerine yıkılan binaların enkazı altında kalan cesetlerin çürümesi de eklenince, halk sağlığını tehdit eden bulaşıcı hastalıkların ve salgınların baş göstermesi kaçınılmaz oluyor.

Gazze Şehri’nde biriken çöp miktarı 175 bin tona ulaştı. İşgal ordusunun yok ettiği kanalizasyon hatlarının toplam uzunluğu 175 bin metreyi buldu. Bu durum, halkın zaten son derece kötü olan çevre şartları altında daha da fazla acı çekmesine yol açıyor.[5]

Öte yandan, yıkılan evlerin enkazı altında hâlâ binlerce cenaze bulunuyor. Bu durum, kolera gibi salgın hastalıklara davetiye çıkaran, bulaşıcı mikropların barınabileceği bir ortam oluşturuyor. Gazze Savunma Sivil Teşkilatı sözcüsü Mahmud Bassal, savunma ekiplerinin şehit cenazelerini enkaz altından çıkarmak için çabaladığını, ancak bu amaçla gerekli makinelerin ve teçhizatın engellendiğini söylüyor. Şu anda 10 binin üzerinde şehidin enkazdan çıkarılamadığını vurguluyor.[6]

İsrail işgal ordusu, soykırım savaşı boyunca Gazze’de savunma sivil teşkilatının neredeyse bütün araç-gerecini yok etti, kayıp oranı %100’e ulaştı. İki hafta önce, ateşkes kapsamında Gazze Şeridi’ne getirilen kepçeler ve iş makineleri de işgal güçlerince imha edildi. Böylece sonradan yıkılan yerlerden yaralı ve şehitlerin çıkarılması yalnızca elle veya ilkel aletlerle yapılabiliyor; bu da birçok cenazenin kalın beton bloklar altında kalmasına neden oluyor.

Sağlık Sisteminin Çöküşü 

Sınır kapılarının kapatılmasının Gazze Şeridi üzerindeki etkisi bununla sınırlı kalmadı; sağlık sektörü de devasa bir çöküşle karşı karşıya. İsrail’in saldırıları devam ederken hastaneler ve tıbbi merkezler hedef alındı, hayati öneme sahip ilaç ve tıbbi malzemelerin girişine engel konuldu. Bu durum, zaten kötüleşmiş olan insani ve sağlık krizini daha da derinleştirerek hasta ve yaralıların tedavisini neredeyse imkânsız hale getirdi.

Gazze Şeridi’ndeki sahra hastanelerinden sorumlu Dr. Mervan el-Hams’a göre, sınır kapılarının kapalı kalması işgal makamlarının katı tutumu sebebiyle tam bir felakete yol açacak. Zira ilaçların ve tıbbi malzemelerin Gazze’ye girişi engelleniyor. Hâlen hastanelerde sunulan hizmet, normal kapasitenin ancak %25-%30’una denk geliyor. Özellikle ameliyathaneler, yoğun bakım ve acil servis bölümleri soykırım savaşı sürdükçe zaten tüketilmekte olan ilaç ve hayati tıbbi ekipman stoklarıyla ayakta durmaya çalışıyor.[7]

Gazze’deki hastaneler ve birinci basamak sağlık merkezlerindeki ilaç stoklarını güçlendirmek amacıyla acil çağrıda bulunan Sağlık Bakanlığı verilerine göre, temel ilaç listesinde yer alan ürünlerin %37’sinin stoğu tükenmiş durumda. Tıbbi sarf malzemelerinde ise bu oran %59’a ulaştı. Kanser ve kan hastalıkları tedavisinde kullanılan ilaçların %54’ü de bulunmuyor; bu da hastaların tedavi protokollerinin tamamen durmasına yol açıyor. Ayrıca birinci basamak hizmetleri için gerekli ilaçların %40’ı, anne-çocuk sağlığı hizmetlerinde kullanılan ilaçların %51’i bitti. Çocuklara yapılan aşıların %42’si Gazze Şeridi’nde yok. Bunun yanı sıra, İsrail’in çocuk felci aşılarının girişini engellemesi, yedi ay boyunca sürdürülen salgınla mücadele çabalarının çökmesi anlamına geliyor. (Sağlık Bakanlığı, 7 Nisan 2025 tarihli basın açıklaması)

Sağlık sisteminin daha da çökmesinde yakıt eksikliği ve tıbbi cihazlar için gerekli yedek parçaların engellenmesi büyük rol oynuyor. Hastanelerdeki hayati servisler, akaryakıtla çalışan jeneratörlerin sağladığı elektrik olmadan faaliyet gösteremiyor. Aynı zamanda, tomografi ve manyetik rezonans (MR) gibi görüntüleme cihazları işgal güçlerince tahrip edildiği için bu hizmetlerden yararlanılamıyor. Onarımları için gereken yedek parçalar da işgal yönetimi tarafından Gazze’ye sokulmadığından, cihazların yeniden kullanılması mümkün olmuyor.

İsrail işgal güçleri, uluslararası hukuka aykırı silahlarını Gazze halkına karşı kullanmakla yetinmeyip, onların tedavi ve ağrı kesici imkânlarını da engelliyor. Bu durum, yaklaşık 13.000 hasta ve yaralının Gazze dışında uzman tedavisi alma şansını yitirmesiyle daha da çarpıcı hale geldi. (Sağlık Bakanlığı, Nisan 2025 tarihli basın açıklaması) Zira Refah Sınır Kapısı, 18 Mart 2025’te yeniden kapatıldı.

Bir buçuk yıla yakın süredir devam eden yoğun çalışma ve yaralıların tedavisi yüzünden tükenme noktasına gelmiş sağlık personelinin desteğe ihtiyaç duymasına rağmen, İsrail yönetimi yüzlerce cerrah ve tıbbi ekibin Gazze Şeridi’ne girişini de engelledi. Bu da zaten benzeri görülmemiş bir baskı altındaki sağlık sektörünün yükünü daha da ağırlaştırdı. (Hükümet Basın Ofisi, Mart 2025, Basın Açıklaması No. 768)

Gazze ‘de Ekonomik Çöküş        

Sınır kapıları, herhangi bir ülkenin ticari hareketliliği ve ekonomik faaliyetlerinde tedarik zinciri işlevi görür ve başarı ölçütü sayılır. 29 Nisan 1994’te Filistin Yönetimi ile İsrail işgal yönetimi arasında imzalanan Paris Ekonomi Protokolü uyarınca, (İsrail), limanlar ve sınır kapıları üzerindeki mutlak hâkimiyeti sayesinde Filistin ekonomisinin tüm ince detaylarına müdahale edebilmektedir. Bu nedenle, yaklaşık bir buçuk yıl önce başlatılan soykırım savaşıyla birlikte Gazze Şeridi’ndeki ekonomik yaşam, işgal makamlarının sınır kapılarını tam kapatması sonucu bütünüyle felç olmuş durumdadır.

Ekonomi uzmanı Ahmed Ebu Kamar’a göre, Gazze Şeridi sınır kapılarının kapatılması, ateşkes döneminde günde ortalama 200-400 kamyonun giriş yaptığı bölgeye, artık hiçbir aracın ulaşamamasına yol açmıştır. Oysa Gazze’nin günlük ihtiyacı 800 ila 1000 kamyondur.

Kapıların kapanması, işleyen ekonomik çarkın durmasına ve binlerce işçinin fabrika, tarım ve hayvancılık tesislerinden çıkarılmasına neden oldu. Bunun sonucu olarak işsizlik oranı %85’e yükseldi. Aynı zamanda, hammadde girişinin tümüyle engellenmesi, Gazze’deki üretim faaliyetlerini neredeyse sıfırlamış durumda.

Fakirlik oranı da büyük bir artış gösterdi; Gazze nüfusunun yaklaşık %90-95’i, dışarıdan sınırlı şekilde gelen insani yardımlara bağımlı hale gelmişti. Ancak bu yardımlar da 2 Mart 2025’te işgal yönetiminin sınır kapılarını kapatmasının ardından tamamen durdu.[8]

Hayat şartlarını daha da zorlaştıran bir başka etken ise temel gıda maddelerinin astronomik fiyatlara ulaşması. Gazze Şehri’nin kuzeyindeki Şeyh Rıdvan Mahallesi’nde yaşayan Şerif Semur’un aktardığına göre, bir çuval unun fiyatı 100 doları aşmış durumda ve bu, önceki fiyatın 12 katına denk geliyor. Aynı şekilde, bir kilo patlıcan 2 Şekel’den 50 Şekel’e fırladı. Gelir kaynaklarının tamamen kesildiği ve maaşların ödenmediği bir ortamda böylesi bir fiyat artışı, Gazze halkını korkunç bir açlığın eşiğine sürüklemekte.[9]

Sonuç

İsrail işgal güçlerinin sınır kapılarını kapatmaya devam etmesi ve insani yardımlar ile tıbbi malzeme girişini engellemesi, Gazze Şeridi’nde insani felaketi derinleştirerek halkın günlük yaşamını daha da zorlaştırdı. Temel gıda ve temiz su kaynaklarının tükenmesi, çocuklar ve yaşlılar başta olmak üzere halkı açlığa sürüklüyor. Hayati sektörlerin felç olması, sokaklarda çöp ve kanalizasyon atıklarının birikmesine neden oldu; bu da salgın hastalık ve epidemi riskini artırdı. Buna karşılık halkın ne ilaç ne de tedavi imkânı bulunuyor.

Öte yandan, sınır kapılarının kapalı kalması nedeniyle onlarca hasta ve yaralı, yurt dışında tedavi olma şansını kaybetti; uzman doktorların Gazze’ye ulaşmasının engellenmesi, tıbbı ve cerrahi desteği imkânsız hale getirdi. İlaç, tıbbi malzeme ve cihaz parçalarının da girişine izin verilmemesiyle birlikte çevre, sağlık, ekonomi, ulaşım gibi pek çok sektörde çöküş yaşanıyor. Bu durum, uluslararası sözleşmelerin ve hukukun açık bir ihlali niteliğinde. Uluslararası toplumun, soykırımın durdurulması, sınır kapılarının açılması ve Filistinlilerin topraklarında onurlu bir hayat sürmesi için gerekli tüm malzemelerin Gazze’ye girişinin sağlanmasını teminen harekete geçmesi gerekiyor.

Not: Bu metnin Türkçe çevirisi önce ChatGPT tarafından hazırlanmış, ardından insan editörlerce gözden geçirilmiştir.


[1] Araştırmacının, Hükümet Basın Ofisi Genel Müdürü Dr. İsmail es-Sevabite ile yaptığı röportaj (4/5/2025).

[2] Araştırmacının, Ekonomi Uzmanı Ahmed Ebu Kamar ile yaptığı röportaj (20/4/2025).

[3] Daha önce sözü geçen İsmail es-Sevabite röportajı.

[4] Araştırmacının, bir su arıtma tesisinde teknisyen olarak görev yapan İbrahim Semur ile yaptığı röportaj (4/5/2025).

[5] Araştırmacının, Gazze Belediyesi Sözcüsü Mühendis İsam en-Nebih ile yaptığı röportaj (4/5/2025).

[6] Araştırmacının, Sivil Savunma Sözcüsü Mahmud Bassal ile yaptığı röportaj (4/5/2025).

[7] Araştırmacının, Gazze Şeridi’ndeki sahra hastanelerinden sorumlu Genel Müdür Dr. Mervan el-Hams ile yaptığı röportaj (10/4/2025).

[8] Araştırmacının, Ekonomi Uzmanı Ahmed Ebu Kamar ile yaptığı röportaj (20/4/2025).

[9] Araştırmacının, vatandaş Şerif Semur ile yaptığı röportaj (20/4/2025).

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu