Lübnan ve Suriye’deki Yeni Vaziyet ve Gazze’deki Soykırım Savaşına Etkileri
Uzman Görüşü
27 Kasım 2024 tarihinde, Lübnan ile işgalci İsrail arasında ABD ve Fransa’nın arabuluculuğunda sağlanan ateşkes anlaşması yürürlüğe girdi. Bu anlaşma, 7 Ekim 2023’ten sonra Hizbullah’ın Gazze’ye destek cephesi açması ve Eylül 2024’te ana cepheye dönüşen çatışma sürecini sona erdirerek, aylar süren askeri çatışmaları durdurmuş oldu. İsrail bu süreçte, Hizbullah’a ve liderlik kadrosuna yönelik yooğun saldırılar gerçekleştirdi.
Ayrıca, Suriye’deki gelişmeler ve Esed rejiminin düşmesi, bölgesel aktörlerin stratejik hesaplarına önemli bir boyut daha ekledi. İsrail, bunu Gazze’deki Filistin direnişini zayıflatacak bir unsur olarak sunmaya çalıştı ve direnişi “yalnız ve izole” bir durumda kalmış olarak nitelendirdi.
Bu iki değişken, Filistin meselesinin hem siyasi hem de saha boyutlarında ne ölçüde etkili olduğu konusunda bir dizi soruyu gündeme getirdi. Özellikle, İsrail’in Gazze’ye yönelik devam eden soykırım savaşının seyrine olan etkileri tartışma konusu oldu. Bu bağlamda, El Cezire Net ve Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi, bir grup uzman ve akademisyenin görüşlerini alarak bu anlaşmanın etkilerini ve savaşın seyrinde bir değişiklik yaratıp yaratmayacağını veya Filistin sahnesindeki durumu daha da karmaşık hale getirip getirmeyeceğini anlamaya çalıştı.
Uzmanların görüşleri aşağıdaki sorular çerçevesinde incelendi:
- Lübnan Anlaşması ve Esed rejiminin düşüşü, Gazze’ye yönelik savaşın durdurulmasına ilişkin siyasi süreç ve müzakerelere nasıl yansıyacak?
- Filistin direnişi bu değişkenlerle nasıl başa çıkacak? Kendini izole edilmiş ve İsrail’in hedefinde yalnız bırakılmış hissediyor mu? Bu aşamada direnişin seçenekleri nelerdir?
- Gazze’deki direniş, bölgesel ve uluslararası baskılar ile İsrail’in baskılarına karşı koyabilecek mi?
- İç baskılar ve belki de ABD’nin İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu üzerindeki baskısı artarak, Lübnan’a benzer bir Gazze anlaşması yapılabilir mi? Bu durumda direniş, en iyi sonuçları elde etmek için konumunu koruyabilir mi?
- Türkiye’nin Katar ve Mısır ile birlikte arabuluculuk dosyasına dahil olacağı yönündeki iddiaların olası etkileri neler olabilir?
Uzmanların görüşleri şu şekilde özetlenebilir:
- ABD’nin Orta Doğu’nun geleceğine yönelik vizyonu, işgalci İsrail’in bölgedeki davranışlarını belirlemektedir ve bu durum Gazze üzerindeki savaşın geleceği için de geçerlidir.
- İsrail’in, Lübnan ve Suriye’de yaşananlardan tek taraflı faydalanması, Filistin direnişini İsrail perspektifine göre bir zayıflık noktasına taşımaktadır. Bu da direnişe, daha önce kabul edilemez olan aşamalı önerileri kabul ettirmek için daha fazla baskı yapılmasına neden olmaktadır.
- Hamas’ın seçenekleri şu anda daha da daralmış durumdadır: Ya işgalci İsrail’e soykırım savaşını sürdürmesi için “gerekçe sağlamak” ya da bu denklemi kıracak ve Gazze’deki insani krizi hafifletmek için herhangi bir yol aramaktan başka seçeneği yok gibi.
- İsrail, cephelerin ayrıştırılması stratejisinin işe yaradığını düşünüyor. Bu mantıkla Netanyahu, ilk cepheyi (Lübnan) ve ikinci cepheyi (Suriye) ayrıştırmayı başardıysa, üçüncü cephenin (Gazze) de ayrıştırılması gerektiğini ifade ediyor. Çünkü bu cepheler arasında bir bağlantı olduğunu düşünüyor. İsrail’in müzakere sürecinden memnun olmadığı, bu müzakerelerin yalnızca Hamas’a uygulanan baskılar yoluyla elde edilecek bir yenilgi ve teslimiyet perspektifi çerçevesinde olması gerektiğine inandığı ifade edilebilir.
- Direnişin seçeneklerinin sınırlı olduğu ve son gelişmelerden etkilendiği doğru olsa da İsrail de zorluklarla karşı karşıya. Ordu yıpranmış ve tükenmiş durumda, ekonomik kayıplar büyük, askeri güçle Filistin’deki esirleri geri alma konusunda başarısızlık yaşıyor ve şu ana kadar kuzey ve güneydeki yerleşimlerde ikamet eden İsrailliler geri döndürülememiş durumda. Ayrıca, İsrail’in uluslararası alandaki artan izolasyonu da dikkate değer bir sorun.
- Filistin direnişini öne çıkaran şey, düzenli orduların aksine varlığını sürdürme ve manevra yapma kabiliyetidir. Bu, direniş eksenindeki diğer güçlerin, siyasi dengelere bağlı olmaları nedeniyle etkilendikleri yöntemlerden farklıdır. Bu durum, İsrail’i Filistin direnişiyle yüzleşmede bir çıkmazda bırakmaktadır. Lübnan anlaşması ve Suriye’deki gelişmelerin etkisi, askeri alan yerine daha çok siyasi boyutta hissediliyor. Bu da, Netanyahu’nun propagandasının aksine, Filistin direnişini zayıflatma olasılığını azaltıyor.
- Filistinlilerin üzerinde çalışması gereken önemli kozlardan biri, Filistin siyasi söylemini ve duruşunu birleştirerek İsrail’i Gazze’deki savaşı durdurmaya zorlamaktır.
- İsrail, bu savaşta ABD başta olmak üzere uluslararası desteği arkasına alarak hareket etmiştir. Ancak bu durum, savaşın stratejik boyutu ve sonuçları açısından yalnızca İsrail’e zarar vermekle kalmaz, aynı zamanda kendilerini demokrasi ve özgürlükler üzerine kurulu olarak tanıtan devletlere ve rejimlere de zarar verecektir. Dolayısıyla, yalnızca direniş cephesinin zayıflaması değil, İsrail’in de bu bağlamda karşılaştırılabilir ölçüde zarar gördüğü bir gerçektir.
- Türkiye’nin arabuluculuk sürecine dahil olması etkili bir gelişmedir ve Türkiye değişiklik yapma gücüne sahip bir aktör olarak dikkat çekmektedir. Bu durum, Fransa’nın Lübnan ile arabuluculuk sürecine katılmasını hatırlatmaktadır. Türkiye’nin İsrail üzerinde ekonomik baskı uygulama potansiyeli bulunmaktadır. İsrail, Türkiye’ye karşı temkinli ve eşit bir düzlemde bakmaktadır. Ayrıca, Türkiye’nin hem Netanyahu hem de Hamas üzerinde baskı oluşturmak için Washington tarafından sürece dahil edilmesi de ihtimaller dahilindedir.
Bu çalışmada görüşlerine yer verilen uzmanlar
İhab Jabbarin, İsrail Araştırmaları Uzmanı
Nizar Nezal, Çatışma ve Kriz Araştırmaları Uzmanı
Nihad Abughosh, El-Mesar Siyasi Araştırmalar Merkezi Direktörü
Vasif Areqat, Emekli Subay ve Strateji ve Askerî Araştırmalar Uzmanı
Dr. Sena Zakarena, Akademisyen ve Siyasi Aktivist
Dr. Tamara Haddad, Araştırmacı ve Siyasi Aktivist
Dr. Raid al-Dabee, el-Nejah Ulusal Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi