YAYINLARKitap Değerlendirmesi

Kitap Değerlendirmesi Petrol belası… Devletlerin gelişiminde petrol zenginliği nasıl etki eder?

Yazar, dünya siyasetini harekete geçiren en önemli etkenlerden birini inceliyor. Buda dünya ticaretindeki doğal kaynakların %90’dan fazlasını oluşturan petrol zenginliği. Bu durumda şüphesiz petrol ve gaz doğal kaynakların en önemli unsuru haline geliyor. Buna ilave olarak sanayi alanında da en önemli unsur yine petrol. 2009  yılında 3.2 trilyon Amerika  doları değerinde petrol ve gaz çıkarıldı. Petrol ve türevleri dünya ticari ürünlerinin %14,2’sini oluşturuyor. 

Araştırmacının da kitabında açıkça beyan ettiği gibi bu zenginlik birçok gelişmiş ülke için siyasi açıdan zararlı ve olumsuz sonuçlar doğurabiliyor. 

Kitap 7 bölümden oluşuyor:

BİRİNCİ BÖLÜMÜN “DEVLETLERİN ZENGİNLİĞİ HAKKINDA” OLARAK İSİMLENDİRİLMESİ 

Bu bölümde yazar, kendisinde petrol keşfedilen gelişmiş ülkelerin durumunun, nasıl petrol sahibi olmayan ülkelerden daha kötü durumda olduğunu açıklıyor. 1980 yılından bu yana petrol sahibi olmayan gelişmiş ülkeler (diğer ülkelere nazaran) daha zengin hale geldi. Demokrasi yönünden ise daha çok güç kazandı. 

Afrika, Asya ve Latin Amerika’da bulunan petrol sahibi ülkelerin durumları çok iç açıcı değil. Demokrasi ve barıştan yoksun haldeler. Hatta durum bundan da kötü. Mesela 1980- 2006 yılları arasında kişi başına düşen gelir Venezuela’da %6 Goban’da %45 Irak da %85’e kadar geriledi. Angola, Nijerya, Sudan, Irak ve Cezayir’deki iç savaşlardan söz etmiyorum. Bu ülkeler yazarın da bahsettiği gibi bu doğal kaynakların lanetinden dolayı, petrolün keşfedilmesinden sonra siyasette ve ekonomide olumsuz sonuçlara maruz kaldı. Ancak Meksika, Ekvator, Umman ve Malezya gibi bazı ülkeler bu sıkıntılarla baş edebildi. 

PETROLU LANETLİ KILAN ŞEY NE?

Araştırmacıların da bahsettiği gibi bunun birçok sebebi var. Bunlardan biri de gelişmekte olan ülkelere müdahale eden ve hükümetleri ile oynayan yabancı güçler. Aynı zamanda bazı araştırmacılar ise bunun sebebini küresel petrol şirketleri olarak görüyor. Bunların en önde geleni ise Shell, BP, Exxon Mobil ‘dir.  Petrol üreten ülkeler, bu sanayilerin devleşmesini sağlıyor. Bu da petrol şirketlerinin görevlerini hafifletirken bu ülkelerin sorunlarını daha da şiddetlendiriyor ve çözülmez hale getiriyor. 

Diğer bir yandan sosyal bilimcilerin birçoğu, petrolün olumsuz etkilerinin sebeplerini petrol üreten ülkelerin ekonomi performanslarının zayıflığı, demokrasinin olmayışı, sürekli iç savaş halinde olmaları, eşitliğin olmaması, siyasi iyi görüşe sahip olmamaları ve kasıtlı olarak zayıflatılan devlet kurumları olarak görüyor. 

Yazar bu teori ve gerekçelerini şöyle sunuyor. Özet olarak söylediği, petrol ülkelerinin siyasi ve ekonomi alanında yaşadığı problemler, petrolün olağandışı gelirlerinin giderleri, miktarı ve akıbetinden kaynaklanıyor. Genellikle hükümetler uluslararası petrol şirketleri ile ticari ilişkilerini ve pazarlıklarını gizlemek için anlaşma yapıyor. Milli petrol şirketlerini ise gelirlerin ve harcamaların gizli tutulması için kullanıyor. 

PETROL GELİRLERİNİN NİMETTEN BELAYA DÖNÜŞMESİ

İkinci bölümde yazar petrol gelirlerinin getirdiği sıkıntılardan bahsediyor. Öncelikle gelişmiş ülkelerin petrol üretimi hakkında istatistik verilere ve açıklayıcı resimlere yer veriyor. Burada açıklananlarla bu ülkelerdeki yaşam standartlarına yansımayan devasa petrol gelirlerinin izahı hedefleniyor. 

Bu bölümde yazar petrol ülkelerinin son derece gizli tuttukları hesaplara odaklanıyor. Bunun sebeplerinden biri de devletler, milli petrol şirketlerinin hesabı altında gayri resmi bir hesap açmasıdır.  Ve bu özel kayıtlar, kamu incelemelerinde finansal kaynaklarla örtbas edilip gizleniyor. Bu alandaki en meşhur örnek Endonezya’nın eski devlet başkanı Suharto’nun 1988’de hükümet devrilmeden önce kendini destekleyenlere ve yardımcılarına gizli bir şekilde mali yardımın dağıtılmasında milli petrol şirketi Pertamina’yı kullanmasıdır. Pertamina Şirketi hükümetin bütçesinin üçte birine hükmediyordu ve finansal hareketlerinin tamamı korunuyor ve gizli tutuluyordu.

 1925-2000 yılları arasında Meksika hükümetinde bulunan Kurumsal Devrimci Parti’nin Pemex’in (Meksika petrol şirketi) finansına olan aşırı güveni de verilecek örneklerdendir. Nitekim bu şirketten 2000 yılında Kurumsal Devrimci Parti’nin yeniden seçim kampanyası için 100 milyon dolar sızdırdığı ortaya çıkmıştı. 

Bu durum sadece otoriter ülkeler için geçerli değil. Aynı zamanda yazarın da belirttiği yarı demokratik ülkelerde de bu durum yaşanmakta. Mesela petrol şirketinin karlarının belirli, siyasi güç sahibi olan kimselere Alboniadat(1)  yoluyla aktarıldığı İran gibi. Alboniadat dediğimizde ismen ve zahiren var olan kamu faaliyetlerine tabii tutulmayan, devlet sınırları dışında ki yarı devlet kurumlarıdır.

Demokratik ülkelerde de milli petrol şirketlerinin durumu bundan daha iyi değil. Onlarında bizzat kendileri sıkıntı teşkil ediyor. Nitekim Fransa milli petrol şirketi Elf Aquitaine siyasi partilerin seçim kampanyalarını finanse ediyordu. Özellikle de Fransız demokrasisi için Birlik Partisi’ne yatırım yapmıştı. Savcılık bu petrol şirketinin genel müdürlerinden birkaçının, seçim kampanyalarını finanse etmek, yabancı politikacılara rüşvet ve kendilerini zenginleştirmek için yaklaşık olarak 4 milyon Euro zimmetlerine geçirdiğini keşfetti. 2003 yılında ise konu ile ilgili soruşturma başlatıldı…

ÇOK PETROL AZ DEMOKRASİ

Kitapta 8. Bölüm için yazarın seçtiği başlık böyle… Bu bölümde özellikle Ortadoğu ülkelerinde petrol diktatörlerinin fazla harcama, düşük vergi, silahlı kuvvetlerin sadakatini satın alma ve yolsuzluklarını gizleyerek nasıl iktidarın dizginlerini kontrol altına alıp ellerinde tuttuklarını anlatıyor. Ancak şu var ki bu söylenenler genel kaide değil. Meksika- Nijerya gibi son zamanlarda kendisinde demokrasi dönüşümleri gözlemlenen petrol ülkelerinde –sınırlı sayıda olsa da-  bulunmaktadır. Petrol ülkelerinin hepsi demokrasiden yoksun değildir. Latin Avrupa ülkeleri bu kural dışıdır. 

Petrol ülkelerinin bazılarının demokratik bazılarının ise bunun aksine demokrasiden yoksun olma sebebini araştırmacıların bir kısmı şu şekilde yorumluyor. Milli gelir düzeyi düşük ülkelerde petrol demokrasiyi engelliyor. Ancak Latin Amerika gibi milli gelir düzeyi yüksek ülkelerde demokrasi, özel mülkiyeti teşvik etmesinden dolayı zengin seçkinlerin endişesini düşürerek demokratik dönüşüm sürecini hızlandırıyor.

Başka bir yoruma göre ise daha önceden demokratik deneyime sahip olmayan ülkelerde petrol, demokrasiyi engelliyor. Ve hükümdarları diktatör olsa bile onları popüler yapıyor. 

Göstergeler- yazarın da ortaya koyduğu araştırmalar -demokratik ülkelerde petrolün, demokratik seçilmiş mevki sahiplerinin mekanını koruduğunu ve demokrasi üzerindeki kısıtlamaları kaldırarak onları daha güçlü kıldığını ispat ediyor. Buna en iyi örnek ise Federal hükümetin değil de bizzat vilayetlerin organize ettiği petrol endüstrisinin büyük bir kısmının bulunduğu ABD’dir. Bu da eyalet hükümetlerinin genişliği nispetince önemli miktarda devasa petrol gelirlerine ulaştıklarına delalet eder. Bazı araştırmacılar ise petrol gelirleri yüksek olup üstünlük elde eden eyaletlerin hali hazırda bulunan hükümdarlarının yeniden seçim yapma ihtimallerini ön görüyor. 

Yazar kitabın üçüncü bölümünde önemli özet bilgileri paylaşıyor:
 

  • Otorite ile yönetilen ülkelerde petrol gelirlerinin artışı, demokrasiye geçiş fırsatının düşüşüne bağlı
  • Düşük gelirli demokratik ülkelerde petrol gelirlerinin artışı, otoriter yönetime geçiş ihtimalinin güçlenmesine bağlı
  • Latin Amerika’da (istisnai bir durum) kişi başına düşen gelir demokrasi olasılığının artmasına bağlı
  • Hükümetlerin gizli petrol bilgilerinin güvende olması, ulusal firmalarla iş birliği içinde olmalarına bağlı
  • Demokrasiyi engelleyen petroldeki en büyük etken, ulusal şirketler ve hükümet arasındaki gizli malumatlardır.
     

PETROL VE ŞİDDET

“Savaşta öncelikle en zaruri olan ve en çok ihtiyaç duyulan maldır. Çünkü mal diğer şeyleri de ifade eder. Adam, silah, cephane”

Amerikalı araştırmacı gazeteci Ida Tarbell (1944-1857) savaşın ne ifade ettiğini bu şekilde özetliyor. Ülkelerin servetlerinin artışında iç savaş oranı da buna paralel olarak büyüyor. 1945-1999 yılları arasında gerçekleşen iç savaşlarda 16 milyondan daha fazla insan can verdi. Geçen yüzyılın doksanlı yıllarından beri petrol ülkelerinin iç savaşa maruz kalma ihtimali, petrol olmayan ülkelere oranla %50 artış gösterdi. İç savaşın sebepleri ve sonuçları hakkında birçok araştırma gerçekleştirildi. Araştırmacıların çoğu bazı gerçek sebepler üzerinde ittifak etti. Ve bunlardan bazıları:
 

  • Bu zamanda gerçekleşen savaşların çoğu devletler arası değil, devlet içinde meydana gelen iç savaşlardır. 1989-2006 yılları arası dünya üzerinde 122 silahlı çatışma yaşandığı kayıtlara geçti. Bunlardan 115 tanesi iç savaş ve sadece yedi tanesi devletler arası meydana gelen savaş.  Mesela 2009 yılında devletler arası hiç savaş meydana gelmemiş. Ancak yine aynı sene 36 iç savaşa şahit olmuş. 
     
  • İç savaşlar iki kategoriye ayrılır. Bunlardan birincisi bölgesel özerklik uğruna yapılan bölücü savaşlar. İkincisi ise merkezi hükümetin kontrolünü ele geçirmek için başlatılan savaşlardır. 1960- 2006 yılları arasında dünya üzerinde gerçekleşen iç savaşların %30 bölgesel özerklik için %70’i de hükümetin kontrolünü ele geçirmek için yapılmıştır. 
     

Bu iki kategori arasında önemli temel farklılıklar vardır. Bunlardan bazıları:

-Bölgesel özerklik için yapılan savaşlar, hükümet kontrolünü ele geçirmek için yapılan savaşlardan daha az kurban verilmesine rağmen daha uzun sürer. 
Sonra; bölgesel özerklik için yapılan savaşlar, Güney Asya- Güney Afrika gibi dünyanın bazı bölgelerinde meydana gelirken hükümet iktidarını ele geçirmek için yapılan savaşlar dünyanın her tarafında meydana gelebilir ve daha kısa sürede biter. 

PETROL NEDEN ŞİDDETLİ ÇATIŞMALARA SEBEP OLUYOR?

İsyana ve bölücülüğe iten birçok sebep vardır. Ancak petrol sanayisinde çok büyük şantaj alanı var. Ve başka alanda bulunmayan tahrik edici özelliklere sahip. Bu şantaj alanını oluşturan ve tahrik eden etkenler 3 maddeden oluşuyor:
 

  1. Bölge unsuru: Petrol şirketleri, yüksek güvenlik riski bulunan bölgelerdeki büyük iş müesseselerinden daha çok tehlike ile karşı karşıyadır. 
  2. Kuvvetli teşvik edici etkenler: Petrol şirketlerinin tehlikelere karşı göğüs gerip devamlarını sürdürmeleri için büyük bir saik vardır. Bu da satışı ve ihracı kolay olmayan sabit temelde devasa yatırımlardır.
  3. Petrol şirketleri özellikle rekabetçi piyasalarda ürünlerini sattıklarından dolayı diğer sanayi şirketlerin aksine büyük gelir elde eder. Bu tehlikeli bölgelerde çalışmaları sebebiyle meydana gelen ek külfetlerini azaltır ve de kaynaklarını korumak için askeri birimleri kiralama imkânı verir. Endonezya ve Yemen’de olduğu gibi. Ya da Kolombiya ve Nijerya’da petrol şirketlerinin görevlilerinin kaçırılması sonucu yüksek miktar talep edilen fidyenin ödenmesinde ki gibi oluşan ek harcamanın yükünü hafifletir. Aynı zamanda bu ek gelirler petrol ve gaz şirketlerini şantaj için hedef olarak gösterir.
     

İstatistik araştırmalara göre bir ülkede petrol üretimi iç savaş tehlikesine bağlı. Bunu da petrol ülkeleri ve petrol olmayan ülkelerdeki yıllık ortalama gerçekleşen iç savaşların hesabı ortaya koyuyor. 1960- 2006 yılları arasında petrol olmayan ülkeler %2,8 nispetinde yeni bir çatışmanın alevlenmesi ihtimalini barındırırken, petrol ülkelerindeki ihtimal %3.5 nispetinde yükseliyor.

Aşağıdaki tablo İran ve Irak’taki çatışmalar ve istikrarsızlık sebebi ile meydana gelen gerilemeyi ortaya koyuyor
 

Bölgesel özerklik için yapılan savaşlar

İktidarı ele geçirmek için yapılan savaşlar

Büyük çatışmalar

Çatışma yılı

Ülke

3

5

21

37

Irak

5

5

10

24

İran

0

1

9

16

Cezayir

0

2

24

26

Angola

5

1

6

14

Rusya

2

0

0

13

İngiltere

0

3

2

6

Kongo

PETROL SAHİBİ OLMAK EKONOMİK BÜYÜMEYİ ELDE ETMEK ANLAMINA GELİR Mİ?

Sosyal bilimciler, geçen ellili ve altmışlı yıllarda kaynak zenginliğinin ekonomik bağlamda faydalı yönde etkisinin olduğunu düşünüyorlardı. Durum böyle olunca maden yönünden zengin olan Afrika’nın parlak bir geleceğe sahip olacaklarını, maden yönünden fakir olan Doğu Asya’nın ise sıkıntılara maruz kalacağını düşünüyorlardı. Ancak bunun tam aksi oldu. Doğu Asya’da ekonomi seneler boyu güçlü ve devamlı bir şekilde gelişirken Afrika ülkelerinin çoğunda hızlı bir çöküş gözlemlendi. 

20. yüzyılların seksenli ve doksanlı yıllarında Ortadoğu’da petrol yönünden zengin olan ülkeler, ekonomi ve büyümede belirgin bir gerileme yaşadı.  Mesela 2005 yılında OPEC üyesi olan ülkelerin yarısı bu tarihten 30 yıl önceki haline göre daha fakirleşti.

Kitap bilgileri

Başlık: Petrol belası “Petrol Zenginliği Ülkelerin Gelişmesinde Nasıl Etki Eder?”.
Müellif: Michael Ross

Tercüman: Muhammed Haitham Nashawati
Sunum: Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi
Yayıncı: Arap ve Uluslararası İlişkiler Platformu
Sayfa sayısı: 430
Hazırlayan: Ahmet Kaoud

 

 

_____________________________

  1.   Alboniadat: Yüzlerce şirketi çalıştıran ekonomi kuruludur. Kurulun servetinin İran’ın GSYİH (Gayrisafi yurt içi hasıla)’nin %40’ına ulaştığı söyleniyor. Devrimden sonra, şahın ailesinden, bankalardan ve mürtetlerin mallarından milyar dolarlar alınarak kuruldu. Kendisine tabi olan kurumlar vergiden muaf tutuluyor ve ticaret, sosyal hizmetler ve kültürel faaliyetlerde çok geniş alanda yer alabiliyor. Ortadoğu’daki en büyük ekonomi müessesi. Güçlü din adamlarına buradan hisse veriliyor. Tüccarların mal vermesinde hem korkutucu hem de teşvik edici bir yapılanma olmuş. Her şehirde mahalleleri kontrol altına alan bir Alboniadat heyeti bulunuyor.
Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu