İsrail’in 7 Ekim Sonrası El-Halil Şehri’ne Uyguladığı Kuşatma

Doha Omar
El-Halil şehri, diğer Filistin şehirleri gibi 7 Ekim 2023’ten sonra büyük sıkıntılar yaşadı ve sosyal, siyasi ve ekonomik açıdan köklü değişimler geçirdi. Bu değişimler günlük hayatın akışını derinden etkiledi; özellikle hareket ve ulaşım konusunda büyük kısıtlamalar getirildi. Neticede Batı Şeria’daki en büyük şehir olan el-Halil üzerinde sürekli değişen ve zorlaşan bir gerçeklik oluştu.
7 Ekim 2023’ten sonra, İsrail işgal güçleri Filistinlilere yönelik kolektif cezalandırma politikası çerçevesinde geniş çaplı kısıtlamalar ve kapatmalar uygulamaya başladı. İşgal güçleri, Batı Şeria’daki şehir, kasaba ve diğer küçük toplulukların yaşadığı alanların girişlerini demir kapılar, beton bloklar ve toprak setlerle kapattı. Bu tür önlemler, Batı Şeria’yı izole ve parçalanmış alanlara dönüştürmeyi, böylece işgal güçlerinin -istedikleri zaman- herhangi bir zamanda ve hızla tam kapanma uygulayabilmesini amaçlıyor. Bu da hareketliliği felce uğratarak Filistin bölgelerini parçalanmış hapishanelere dönüştürüyor.
İşgalci İsrail’in bu uygulamaları genellikle sessizce yürütüldüğünden ve medya tarafından yeterince takip edilmediğinden, bu rapor el-Halil şehri üzerinde uygulanan politikalar ve önlemler hakkında doğrudan gözlemler temelinde bilgi sağlamayı amaçlamaktadır. Zira sahadaki değişikliklere dair resmi veriler büyük ölçüde eksiktir.
El-Halil’in Sömürge Coğrafyası
Bu konuyu detaylandırmadan önce, el-Halil’in siyasi ve idari durumunu anlamak gerekir. Batı Şeria’nın güneyindeki en büyük şehir olan el-Halil’in yüzölçümü 2017 yılı itibarıyla Filistin Merkezi İstatistik Bürosu’na göre 1000 km² olarak hesaplanmıştır. Ancak, el-Halil şehrini tek bir idari veya siyasi birim olarak ele almak gerçekliği tam olarak yansıtmaz. Çünkü bölgede çeşitli siyasi aktörler, sosyal, ekonomik ve demografik farklılıklar bulunmaktadır.
El-Halil, özel bir siyasi ve güvenlik durumuna sahiptir ve bu, 15 Ocak 1997’de imzalanan “El-Halil Protokolü” veya “El-Halil Anlaşması” ile şekillenmiştir. Bu anlaşma, şehri iki bölgeye ayırmıştır:
- (H1) Bölgesi: Şehrin %80’ini kapsar ve Filistin yönetiminin kontrolündedir.
- (H2) Bölgesi: Şehrin %20’sini kapsar ve İsrail’in güvenlik kontrolü altındadır. Bu bölge, Eski Şehir ve İbrahim Camii’ni içermektedir.
Bugün, El-Halil’in merkezinde 700’den fazla İsrailli yerleşimci, 1 kilometrekarelik bir alana yayılmış çeşitli yerleşim yerlerinde yaşamaktadır. Bu bölge, onlarca askeri kontrol noktası, kameralar, gözetleme kuleleri ve dikenli tellerle çevrili olup, sistematik bir Yahudileştirme politikası çerçevesinde sıkı güvenlik önlemleri altında tutulmaktadır. İsrailli insan hakları örgütü B’Tselem’e göre, İsrail’in kontrolüne giren bölgelerde (Eski Şehir’in dışındaki bazı bölgeler de dahil olmak üzere) anlaşma imzalandığında yaklaşık 35 bin Filistinli yaşıyordu. Ancak, zorunlu göç ve uygulanan kısıtlamalar nedeniyle bu sayı artmadı. Buna karşılık, Filistin yönetimine devredilen ve modern yapısıyla öne çıkan bölgelerde yaklaşık 115 bin Filistinli yaşıyordu. Zamanla bu sayı iki katına çıktı ve 2025 yılı itibarıyla El-Halil’in nüfusu yaklaşık 244 bine ulaştı.

Harem-i İbrahim’in Kapatılması: Mekâna Yönelik Sistematik Bir Hedef Alma Politikası
Harem-i İbrahim bu baskıcı uygulamalardan muaf tutulmamıştır. 7 Ekim’den sonra caminin tekrar tekrar kapatıldığı ve girişlerdeki kısıtlamaların artırıldığı gözlemlenmiştir. Caminin girişlerine yeni elektronik kapılar eklenmiş ve güvenlik kontrolleri daha sıkı hale getirilmiştir. Kapılarda bekleyen İsrail askerleri, ibadet edenleri aşağılamakta ve namaza yetişmelerine engel olacak şekilde içeri girişleri geciktirmektedir. Bu nedenle birçok kişi saatlerce beklemek zorunda kalmakta veya içerisinde toplanmaya ve namaz kılmaya alışık oldukları camiye ulaşamadan geri dönmektedir. Yahudi bayramları sırasında ise cami Filistinlilere tamamen kapatılmaktadır. 1997 El-Halil Anlaşması uyarınca Yahudi bayramları günlerinde ezan okunması yasaklanmaktadır. Bu yasak, Cuma günlerine bile denk gelse uygulanmaktadır. Filistinli ibadet edenlerin camiye ulaşmalarına izin verilmemekte ve cami görevlileri bile içeri alınmamaktadır. Bu uygulamalar, caminin İslami kimliğini silmeye yönelik sistematik bir girişimin parçası olarak değerlendirilmektedir.
Harem-i İbrahim’i desteklemek ve Eski Şehir’deki Filistinlilerin direnişini güçlendirmek amacıyla ortaya çıkan “Büyük Sabah Namazı” ve “İbrahim Aleyhisselam’ın Huzurunda Kadınlar” gibi toplumsal girişimler de baskılara maruz kalmaktadır. Her toplanmada, işgal güçleri cami girişlerini kapatmakta ve ibadet edenleri saatlerce alıkoymaktadır, özellikle sabah namazı vakitlerinde ve Cuma günleri bu baskılar daha da artmaktadır. Dini hayatı boğmaya yönelik sistematik bir politika çerçevesinde, sadece 2023 yılı içinde İbrahim Camii’nde ezan okunması tam 704 kez yasaklanmıştır. Bu durum, ibadet özgürlüğüne ve Filistinlilerin kendi şehirlerindeki haklarına yönelik açık bir ihlal olarak değerlendirilmektedir.
Baskılar yalnızca dini alanla sınırlı kalmamakta, Harem-i İbrahim’in Filistinli ve İslami kimliğini değiştirme girişimlerini de içermektedir. İsrail makamları, caminin mimari yapısında kademeli değişiklikler yaparak ona kolonyal bir karakter kazandırmayı amaçlamaktadır. Bu kapsamda, yerleşimcilerin Harem’e girişini kolaylaştırmak için bir dış asansör eklenmiş ve cami avlusuna bir çatı inşa edilmiştir. Ancak, Filistinli yetkililer ve halkın baskısı sonucu bu çatı daha sonra kaldırılmıştır, çünkü bu değişiklik caminin orijinal kimliğini silmeye yönelik açık bir girişim olarak değerlendirilmiştir. Bu sürekli yapılan değişiklikler, Harem-i İbrahim’i Yahudileştirmeye yönelik uzun vadeli bir stratejinin parçası olup, İsrail’in yerleşimci projelerini destekleyen yeni bir gerçeklik yaratma çabasını gözler önüne sermektedir.

Kapalının Kapatılması: el-Halil’in Kalbinde Büyük Bir Hapishane
7 Ekim 2023’ten itibaren işgal güçleri, El-Halil’in kapalı bölgelerindeki baskılarını artırdı. İnsan hakları savunucusu İmad Ebu Şemsiyye’ye göre, şehirdeki kontrol noktalarının sayısı 80’den 110’a çıktı. Bunlar demir kapılar, dikenli teller, askeri noktalar, beton bloklar ve beton duvarlar gibi farklı engellerden oluşmaktadır. Bu uygulamalar özellikle Tel Rumeida, Şüheda Caddesi, Vadi El-Husin, Vadi El-Gurus, Cebir Mahallesi, Selayme Mahallesi, Sehlet Bölgesi ve Harem-i İbrahim çevresinde yoğunlaşmıştır.
Bu bölgelerde yaşayan Filistinliler, evlerini koruyabilmek için dikenli teller ve demir kafeslerle kaplı pencereler kullanmak zorunda kalmıştır. Çünkü sürekli saldırılar düzenleyen kolonyalist yerleşimcilerin zarar vermesini önlemek için bu tür güvenlik önlemleri alınmaktadır. Bölgede beton duvarlar, aileleri birbirinden ayırmaktadır ve sakinler, en temel haklarını bile kullanırken büyük engellerle karşılaşmaktadır. Örneğin, evlerin onarımı için Filistin Yönetimi’ne başvurulması ve İsrail’den onay alınması gerekmektedir. Ancak, bu tür talepler çoğunlukla reddedilmekte veya bilinçli olarak uzun süre geciktirilmektedir. İnşaat malzemelerinin bölgeye girişine izin verilmemekte, insanlar sadece el arabaları veya hayvan arabaları kullanarak malzeme taşıyabilmektedir. Ayrıca, kolonyalist yerleşimciler, inşaat malzemelerine saldırarak ve tahrip ederek Filistinlilerin yaşam koşullarını iyileştirmelerini engellemeye çalışmaktadır. Üstelik, Filistinlilerin evlerine günlük olarak çöp ve pislik atılması da sistematik bir taciz politikası olarak uygulanmaktadır.
Eski Şehir’deki pazar, ticari hareketliliğin ciddi şekilde düşmesiyle büyük bir kriz yaşamaktadır. Birçok dükkân kapanmış, vatandaşlar ise Eski Şehir’deki ağır güvenlik uygulamaları ve ekonomik durgunluk nedeniyle alışveriş yapmaktan vazgeçmiştir. Ayrıca, yerli ve dini turizmde yaşanan durgunluk da pazarı olumsuz etkilemiştir. 1948 topraklarındaki Filistinliler artık Harem-i İbrahim ve çevresindeki pazarlara ziyaret gerçekleştirememektedir. Tüm bu faktörler nedeniyle, dükkanların çalışma saatleri kısalmış ve birçoğu kapılarını kapatmıştır. Eski Şehir’de kapanan dükkan oranı %70 ile %80 arasında değişmektedir. Bu durum, bölgenin tekrarlanan kapanmalar nedeniyle içine düştüğü ekonomik krizin boyutlarını açıkça göstermektedir.
Acil sağlık hizmetleri bile işgal güçlerinin kısıtlamalarından muaf değildir. Acil bir durumda ambulansların veya itfaiye araçlarının bölgeye girmesi yasaktır. Ancak, Kızılhaç ve Filistin Yönetimi ile önceden koordinasyon sağlandıktan sonra girişlerine izin verilmektedir. Bu prosedür saatler sürebilmekte, bu da yangınların kontrol altına alınmasını veya kritik sağlık vakalarının müdahale edilmesini imkânsız hale getirmektedir. Sonuç olarak, bu uygulamalar Filistinlilerin yaşamlarını doğrudan tehdit etmektedir.
Okula giden öğrenciler de büyük zorluklarla karşı karşıyadır. Kapalı bölgelerde bulunan okullara gidiş geliş neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Öğrencilerin okula düzenli olarak katılımı engellenmekte, bu da eğitim sürecinde büyük aksamalara yol açmaktadır. Öğrencilerin okullarına ulaşabilmesi için Filistin Yönetimi ve El-Halil Eğitim Müdürlüğü’nün sürekli koordinasyon sağlaması gerekmektedir. 7 Ekim sonrası süreçte, okullarda normal eğitim ancak aylar süren düzenlemeler ve izinlerle sağlanabilmiştir. Bu da devamsızlık oranlarının artmasına neden olmuş, özellikle kapalı bölgelerde bulunan okullarda eğitim şartlarını daha da zorlaştırmıştır.
Kapalı Bölgelerde Sosyal Hayat Yok…
El-Halil’in kapalı bölgelerinde yaşayan aileler, sosyal hayatlarının ciddi şekilde etkilendiğini belirtmektedir. H2 bölgesinde artık aile toplantıları veya özel etkinlikler düzenlemek imkânsız hale gelmiştir. Bu durum, insanları askeri kontrol noktaları nedeniyle aile ve arkadaşlarıyla bir araya gelmelerinin engellendiği bu bölgeden ayrılmaya zorlamaktadır. Bu zorluklar karşısında Filistinli aileler iki seçenekle karşı karşıya kalmaktadır: Ya evlerini terk edip zorla göç etmek, genellikle El-Halil’in kapalı olmayan -şehir merkezinden- uzak bölgelerine taşınmak ya da açık hava hapishanesine dönüşen bölgelerde mahsur kalmak. Bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri, Selayme Mahallesi’nde yaşayan İdris ailesidir. Aile, günlük tıbbi bakıma ihtiyacı olan bireyler bulunmasına rağmen evlerini terk etmeme kararı almıştır. Bu meselenin ana zorluklarından biri, resmi istatistiklerin veya veri kaynaklarının bulunmamasıdır. Çünkü bu sorun sessizce ilerlemekte ve hiçbir resmi takip ya da medya ilgisi görmemektedir. Bu nedenle, bu sessiz zorunlu göç sürecini anlamanın tek yolu, bölgede yaşananları doğrudan gözlemlemektir.
Zorlukların artmasıyla birlikte bazı aileler kısmi çözümler üretmek zorunda kalmıştır. Örneğin, bazı ailelerde yaşlı ebeveynler evde kalırken, gençler eğitim ve iş yükümlülükleri nedeniyle kapalı bölgelerin dışındaki amcalarının veya akrabalarının yanına taşınmak zorunda kalmıştır. Birçok kadın, çocuklarıyla birlikte El-Halil’in daha güvenli bölgelerine taşınmayı seçmiştir. Bu, günlük yaşamlarını ve eğitim ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için zorunlu bir adım haline gelmiştir. İşgal güçleri, kapalı bölgelerdeki geçiş noktaları için katı bir açılış ve kapanış programı belirlemiştir. Bazı aileler, bu saatlere uyum sağlayarak günlük rutinlerini buna göre şekillendirmek zorunda kalmıştır. Ancak, belirlenen kapanış saatine yetişemeyenler, geceyi evlerinden uzakta geçirmek zorunda kalmaktadır, çünkü belirtilen saatten sonra giriş tamamen yasaktır.
Bazı aileler, işgal güçlerinin evlerinin ana kapılarını tamamen kapatması nedeniyle çatıları ve merdivenleri kullanarak çevredeki açık yollara ulaşmaya çalışmaktadır. Ancak, askeri noktalar ve kontrol noktaları bu tür geçişleri bile engellemekte ve bölgede yaşayanların sıkıntılarını daha da artırmaktadır. Kısıtlamalar yalnızca hareket özgürlüğüyle sınırlı kalmamaktadır. Bölgede yaşayan Filistinliler, fiziksel saldırılara, keyfi tutuklamalara ve tacizlere maruz kalmaktadır. Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’nin (OCHA) raporuna göre, geçtiğimiz ay yalnızca kapalı bölgelerde 26 Filistinli tutuklanmıştır. Çoğu kontrol noktalarından geçmeye çalışırken gözaltına alınmıştır. Tutuklananların çoğu, kontrol noktalarından geçmeye çalışırken gözaltına alınmıştır ve bu sayı önceki aylara kıyasla belirgin bir artış göstermektedir. Bu tutuklamalar arasında, yerleşim yerlerinde ve askeri üslerde uzun süre gözaltında tutulma vakaları bulunmaktadır. Ayrıca, fiziksel saldırılar sonucu yaralanmalar da rapor edilmiştir. Geçtiğimiz ay içinde sekiz tutuklunun ağır şekilde dövüldüğü ve bu şiddetin hem erkekleri hem de kadınları kapsadığı belgelenmiştir. Bölge sakinleri, işgal güçlerinin bulunmadığı yolları kullanmaya çalışan Filistinlilere yönelik saldırıların da arttığını belirtmektedir. Ancak, İsrail güçleri insansız hava araçları (drone) kullanarak bu yolları sürekli gözetim altında tutmakta ve hareket eden kişileri tespit ettiğinde hızla asker göndererek yolu kapatmakta ve oradan geçen herkese saldırmaktadır.
İşgal güçleri, bölge sakinlerine karşı “numaralandırma politikası” uygulamaktadır. Bu bölgede yaşayan her Filistinlinin, İsrail askerleri tarafından kayıtlı özel bir numarası bulunmaktadır. Ayrıca, askeri kontrol noktaları ve elektronik kapılar, gelişmiş gözetim sistemleriyle donatılmıştır. Bu sistemler arasında, bölgeye girmek isteyen kişilerin kimlik bilgilerini ve geçmişini anında tarayan “Mavi Ayı” (Blue Wolf) adlı yüz tanıma kamerası da bulunmaktadır. Buna ek olarak, Şuheada Caddesi’nin girişine yerleştirilen demir kapılarda uzaktan kontrol edilebilen yapay zekâ destekli “akıllı silahlar” bulunmaktadır. Bu silahlar, uzaktan otomatik olarak ateş açabilmektedir.
Bu uygulamalar, El-Halil’in kapalı bölgelerini bir açık hava hapishanesine dönüştürerek, Filistinlilerin yaşam koşullarını dayanılmaz hale getirmeyi amaçlayan sistematik bir baskı politikasıdır.

Kolektif Cezalandırma Politikası: Günlük Hayatın Felç Edilmesi
El-Halil şehrinde işgal güçleri, şehri askeri kontrol noktaları ve beton bariyerlerle bölerek Filistinlilerin yaşam koşullarını daha da zorlaştırmıştır. Şehrin kuzey girişi, İsrail’in kontrolü altında olan tek ana geçiş noktası haline gelmiş, bu da şehri ve çevresindeki yüz binlerce insanı Batı Şeria’nın geri kalanından koparan bir abluka yaratmıştır. İşgal güçleri genellikle şehrin en önemli girişlerini kapatarak hareketliliği tamamen felç etmekte, kuzeyde Ra’s el-Cura, batıda Ferş el-Heva, güneyde Haraik girişlerini kapatmakta ve bunun yanı sıra Zahiriye, Sammu ve Dura kasabalarının girişleri ile El-Fuvar ve El-Arub mülteci kamplarına giden yolları da engellemektedir. Ayrıca, birçok tali yolun kapanmasıyla birlikte Filistinlilerin hareket alanı daha da daraltılmıştır.
Herhangi bir direniş eylemi gerçekleştiğinde, İsrail işgal güçleri El-Halil’in giriş ve çıkışlarını tamamen kapatmaktadır. Örneğin, 1 Eylül 2024’te gerçekleşen Mühened el-Asved eyleminden sonra, İsrail güçleri İdna kasabasının ana girişini tamamen kapatmıştır. Bu giriş, El-Halil’in batı ve güney kesiminde yaşayan insanlar için hayati bir geçiş noktasıydı. Ancak, kapatıldıktan sonra bölge, dikenli teller ve beton bloklarla çevrili bir askeri karargâha dönüştürülmüş, girişine demir bir kapı ve İsrail bayrakları yerleştirilmiştir. Bu tarihten itibaren, kasaba sakinleri ana yolu kullanamaz hale gelmiş, bu da 10 dakika süren bir yolculuğu saatler süren dolambaçlı güzergâhlara mahkûm etmiştir. Bu tür kısıtlamalar, Filistinlilerin günlük hayatını ciddi şekilde engelleyen kolektif bir cezalandırma yöntemi olarak uygulanmaktadır.
Sonuç
El-Halil, 7 Ekim sonrası yaşananlar ışığında, İsrail işgali altında Filistinlilerin çektiği sıkıntıların somut bir örneğidir. H2 bölgesinde uygulanan kısıtlamalar, Yahudileştirme politikalarıyla iç içe geçmiş ve şehir halkı için günlük yaşamı adeta bir hayatta kalma mücadelesine dönüştürmüştür. Bölge halkına yönelik ihlaller artarken ve zorunlu göç sessizce devam ederken, bu durum yeterli medya ilgisini görmemekte, yerleşimciler ise siyasi ve güvenlik karmaşasını fırsata çevirerek mümkün olduğunca fazla Filistinlinin evine el koymaya çalışmaktadır. Tüm bu zorluklara rağmen, Filistinlilerin topraklarına bağlılığı ve direniş iradesi, dayatılmaya çalışılan yeni gerçeklikten daha güçlü kalmaya devam etmektedir. Günlük mücadelelerini kararlılıkla sürdüren halk, işgal ve onun politikaları devam ettikçe, şehrin ve sakinlerinin geleceğiyle ilgili büyük soruların açıkta kaldığı bir belirsizlik içinde yaşamaya devam etmektedir.