İsrail-BAE Anlaşmasının Yankıları ve Filistin’in Yapması Gerekenler

İsrail-BAE Anlaşmasının Yankıları ve Filistin’in Yapması Gerekenler

13 Ağustos 2020’de ABD başkanı Donald Trump, İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında normalleşme yolunda bir anlaşmanın olduğunu duyurmuştu. Böylece BAE, 1979’da Mısır’ın, 1994’te de Ürdün’ün ardından İsrail’le barış anlaşması imzalayan üçüncü Arap ülkesi ve ilk haliç ülkesi oldu.

Henüz resmi anlamda imzalanmayan bu anlaşma, Washington gözetiminde olacak ve Washington tarafından duyurulduğu plana uyun olarak yapılan nihai düzenlemeler için şuan bekletiliyor. BAE, bu anlaşmanın İsrail’in ilhak planını durdurma şartına bağlı olarak yapılacağını ifade ederken İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu böyle bir şartın olmadığını dile getirdi.

İstanbul’da bulunan Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi, birtakım siyasetçi, parti ve örgüt liderlerinin de görüşlerinden hareketle atılan bu anlaşma adımının sonuçlarının nasıl okunması gerektiğini ve bu adımın Filistin sorununu nasıl etkileyeceğini ortaya koyuyor. Acaba bu anlaşma adımı, diğer Arap ülkeleri tarafından da atılacak olan benzeri adımların bir başlangıcı mıdır? Filistinlilerin hiç bir Arap desteği olmadan kendi mücadelelerini sürdürmeleri mümkün müdür? Bu anlaşmanın Filistin sorununa olumsuz etkilerini kırmak için ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeyde Filistin’in atması gereken adımlar nelerdir? İsrail-Arap yakınlaşması, Filistin iç barışının gelişip birliğin kurulması yolunda iyi bir fırsat sunabilir mi?

Bazı Lider ve Siyasetçilerin Öne Çıkan Görüşleri Özetle Şöyledir:

  • Bu anlaşma risklidir ve bunun Filistin davasına olumsuz yansımaları olacaktır. Şöyle ki bu anlaşma, İsrail ile Mısır arasında yapılan Camp David Anlaşmasından daha tehlikelidir. Zira bu anlaşma, zamanlama olarak ilhak planı ve Yüzyılın Anlaşması diye ifade edilen kararlara karşı Filistin tarafından ortak bir tepki verilmesinin ardından ortaya çıkmıştır.
  • Bu anlaşmanın Filistin’in iç işlerine açıktan müdahale etmeye neden olacağı ve Filistin yönetimini değiştirmeye bir hazırlık olup dışarıdan yeni yönetimler oluşturulacağı yönünde bir endişe barındırmaktadır.
  • Bu anlaşma, özellikle Suudi Arabistan ve Sudan gibi diğer Arap ülkelerinin de Birleşik Arap Emirliğini takip etmesi halinde uluslararası konumu itibariyle İsrail’e önemli bir yer verecektir.
  • Bu anlaşmanın etkilerini azaltmak için Filistin tarafından hızlıca yapılması gereken öncelikli şey, hiçbir çıkara bakmaksızın kendi içinde bir birliktelik sağlamak ve bu yönde somut adımlar atarak bir strateji izlemektir. Dıştan gelecek etki ve saldırılara karşı koyabilmek için iç barışı sağlamak zorunlu hale gelmiştir.
  • Filistin halkı birlikte hareket ettiği takdirde tasfiye projelerine ve işgal hareketlerine karşı koymaya ve onları püskürtmeye muktedirdir.
  • İsrail’le ilişkilerde normalleşme taraftarı olan Arapların önünü kesmek için en temel mesele şu ki artık açık ve net bir şekilde Oslo Anlaşmasının sona erdiğini ve artık Siyonist varlığın tanınmayacağını ilan etmek gerekir. Böylece her şey yerli yerine oturacaktır.
  • Bugüne kadar Arap yönetimleri tarafından Filistin davasına destek oranı hep en alt düzeylerde kalmıştır hatta Arap yönetimleri zaman zaman Filistin çıkarlarına zarar vermiştir. Bu nedenle Arap halkının desteğine dayanmak gerekmektedir.
  • Uluslararası düzeyde uluslararası kuruluşlar ve uluslararası kamuoyu marifetiyle çalışmak mümkündür. Zaten bu alanda Uluslararası Boykot Hareketi (BDS) aktif bir şekilde çalışmaktadır.
  • Filistin diplomasisinin mevcut halinden daha aktif bir hale getirilmesi gerekir. Ne yazık ki Filistin diplomasisinin rolü şuan olması gereken düzeyde değildir. Diplomasinin uluslararası düzeyde tüm boyutlarıyla bir planlama dâhilinde yürütülmesine ihtiyaç duyulmaktadır.

Bazı Lider ve Siyasetçilerin Görüşleri:

Dr. Mustafa Bergusi / Filistin Ulusal Girişimi Genel Sekreteri

Bu anlaşma kesinlikle olumsuz bir etki bırakacaktır ve Filistinlileri sırtından vurmak demektir. Filistin’in tüm çabaları, dünyaya ilhak girişimlerinin tehlikelerini anlatmaya odaklanmışken ve bu konuda İsrail hükümetine ilhak projesini erteleme tartışması yaşatıp ona geri adım attırarak bir başarı yakalanmışken BAE ile gündeme gelen anlaşma, Filistin’in gayret ve başarılarını gölgede bırakacak ve İsrail’in ırkçı yaklaşımını cesaretlendirecektir. Bu durum, Filistinliler için tehlikelidir.

Acilen yapılması gereken şey, kişisel çıkarlara bakmaksızın Filistin içinde birlik ve beraberliği sağlamaktır. Bunun için net bir strateji izlemek ve uluslararası düzeyde İsrail’in kirli siyasetini deşifre etmeyi sürdürmek gerekir. Şuan Filistin içindeki birlik, hayati bir öneme sahiptir. Filistin’in ortaya koyacağı tavır konusunda bir birlik ve beraberlik anlaşması yapıldıktan sonra seçimlere gidilmesi gerektiğine inanıyorum.

Bizleri zorunlu olarak Filistin’in birliğini sağlamaya götürecek birçok tehdit ve tahrik var. İsrail-Arap yakınlaşması, bu zorunluluğu artıyor ve çeşitli fırsatlar sunuyor.

Şeyh Hasan Yusuf / Hamas Yönetim Kurulu Üyesi

İsrail’in herhangi bir Arap ülkesiyle yapacağı ittifak, Filistin davası için bir kayıp demektir. Ayrıca bu yöndeki tüm anlaşma ve ittifaklar, Filistin davasına karşı olumsuz bir etki bırakmıştır. Zira anlaşmalara taraf olan Arap devletleri, Filistin halkının yanında durup mücadele etmesi gerekirken aracı konumuna düşmektedirler. Bazılarına göre Mısır ve Ürdün gibi Arap ülkeleri Filistin davası konusunda hala önemli roller üstlenmektedir fakat bana göre bu rol, işgalci İsrail’le bir anlaşma imzalayıp imzalamama durumuna göre değişecektir.

BAE ile işgalci İsrail arasında yapılacak anlaşma, daha önceki İsrail-Arap anlaşmalarından farklı olacaktır. Nitekim bu adım, ABD’nin açıkladığı Yüzyılın Anlaşması ile İsrail’in ilhak planı gölgesi altında atılmaktadır. Dolayısıyla bu süreçte gerçekleşecek herhangi bir normalleşme, yüzyılın anlaşmasının bir parçası olacaktır. Yani Filistin halkına bir yük ve Filistin davasına baskı yapan bir araç haline gelecektir.

Gazze Şeridine uygulanan ambargonun artırıldığı ve insani-tıbbi ihtiyaçların bile engellendiği, Kudüs’te  ve Mescidi Aksa’da Yahudileştirme çalışmalarının olduğu ve günlük  insanlık suçlarının işlendiği bu zaman diliminde işgalci İsrail ile yapılacak herhangi bir normalleşme, İsrail’i ödüllendirme anlamına gelir.

Filistin davası, Arap coğrafyası içinde stratejik ve merkezi bir konuma sahiptir. İsrail işgali, dünya çapında varlığını güçlendirmek için birçok faktörü kullandı ve uluslararası kurum ve kuruluşlar oluşturarak onların yardımına dayandı. Bu durum, Filistinlileri Arap, İslam, Bölgesel ve Uluslararası alanlarda olmak üzere toplam dört alanda  faaliyet yürütmeye sevk etti. Filistin davasına derinlik katıp onu korumak için bu dört alandan her birinin üstlendiği önemli bir rol vardır. Dolayısıyla bu alanları korumak gerekir. Ayrıca öncelikle yapılması gereken şey Filistin tarafından tek ve ortak bir tutumun sergilenmesidir. Daha sonra diğer faktörlerle bu tutum desteklenmelidir.

Filistin diplomasisinin şu anki halinden daha fazla aktif hale getirilmesi gerekir. Zira diplomasinin rolü şuan ideal düzeyde değildir. Filistin için sarf edilen gerek resmi gerekse toplumsal gayretler, daha çok uluslararası alanlara kaymalıdır. Uluslararası düzeyde Filistin davasını tüm boyutlarıyla harekete geçirmek için iyi bir çalışma planı yapmak gerekir.

Aynı zamanda diğer alanlarda da bir hareketlenmenin olması beklenir. Yani sadece Amerika ve Avrupa kanalına bağlı kalmayıp Çin, Rusya, Afrika, Avustralya ile de bir iletişim kanalları kurulmalıdır.

Ayrıca bu hareket, konsolosluklar, büyükelçilikler, diplomatik heyetler, fikri, siyasi ve akademik kadrolar gibi birçok farklı düzlemde yürümelidir. Bunlar, yürüttükleri faaliyetlerle Filistin davasını destekleyecek ve işgal siyasetine karşı duracaklardır. Dahası partileri ve siyasi güçleri bir araya getirerek Filistin davasına destek olmalarını sağlayacaklardır.

Filistin’in yapması gerekenler ise tüm yönleriyle bir strateji ve reel bir perspektif çizerek daha önce başlanan adımları yukarıya taşımaktır. Dahası iç barışla taçlanacak şekilde Filistin’in birlik ve beraberliğini gerçekleştirmek gerekir. Zira şuan Filistin davasının maruz kaldığı durum son derece risklidir. Şuana kadar atılan adımlar küçük adımlar olsa da gelecek açısından büyük ve hayati adımlardır.

Abdulilah Etira / Filistin Kurtuluş Örgütü Merkez Kurul Üyesi, Fetih Hareketi Devrim Konseyi Üyesi

Bizler şuanda yeni anlaşmalar ve yeni nüfuz paylaşımları sürecinden geçtiğimize inanıyorum. BAE, kendisini stratejik ortak olarak Amerika-İsrail birliğinde konumlandırdı. Bu durum, genel olarak bölgede özel olarak da Filistin davası üzerinde büyük etkiler doğuracaktır.

Bu anlaşmanın neticesi olarak önümüzdeki günler birçok olaya gebedir. Bizler Filistinliler olarak Filistin davasının adaletli olduğuna inanıyoruz. Onları ise Filistin’in karşısında görüyoruz.

Bu adımdan dolayı Filistin davasını doğrudan etkileyecek şeylerin yapısına baktığımızda biz fiilen ekonomik bir ambargoya maruz kalıyoruz. BAE, bölgede gerek Yemen gerek Libya gerek Suriye’de yürüttüğü siyasette diplomatik kanalları değil sert araçları kullandı. Bu tecrübelerden yola çıkarak kendi yandaşları marifetiyle Filistin sorununa karşı da sert araçları kullanma seçeneği ortaya çıkmaktadır.

Filistin Yönetimi, daha önce güçlü bir şekilde siyasi ve diplomatik rolünü kullanarak Trump’ın planını uygulamayıp ilhak planını ertelemeyi başardığı gibi şimdi de uluslararası sahaları ve imkânlarını kullanarak bu anlaşmanın olumsuz etkilerini azaltmak için bunun zararlarını test ederek buna karşı uluslararası bir tavır alınmasını talep edebilir. Kuşkusuz Arap dünyasına, birtakım bölünmeler ve iç problemler olmasına rağmen yeni bir uyanış olur amacıyla bir mesaj göndermeyi başardık. Bu bizim davamızdır ve tüm imkânlarımızla bu davayı savunacağız.

Filistin’in iç sorununa bakacak olursak şuan siyasi ayrılıklardan dolayı ulusal bir birliktelikten söz etmek zordur. Var olan ayrılıklar yöntem ve programlar konusundadır. Fakat en azından İsrail-Arap normalleşme planına ve Yüzyılın Anlaşmasına karşı koymak için birbirini anlama ve bazı temel noktalarda anlaşmak üzere bir çaba sarf edilebilir. Nitekim bana göre bizler, Filistin içindeki ayrılığı artık bir düzene oturtma yoluna gideceğiz.

Hilmi Arac / Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi Siyasi Büro Üyesi

Bu anlaşma risklidir ve hatta Camp David Antlaşmasından daha tehlikelidir. Zira bu anlaşma, zamanlama olarak tüm Filistinliler birlik olup ilhak planı ile Yüzyılın Anlaşmasına hep birlikte karşı çıkarken ve herkesi bu konuda ortak noktada toplayabilmişken ortaya atılmıştır. Bu anlaşmanın zamanlaması, Yüzyılın Anlaşmasını uygulama konusunda Netanyahu ile Trump için bir kurtuluş tahtası olmuştur.

Aynı zamanda bu anlaşma İsrail ekonomisini kurtarmak için yapılmıştır. Bu anlaşmayla Filistin’in meşru hakları karşısında İsrail’e tamamen bir imtiyaz tanınmıştır. Bu anlaşmayla Filistin’in iç işlerine açıkça karışıldığı görülmekte ve Filistin yönetiminin değiştirilip dışarıdan yeni yönetimler atamaya bir hazırlık yapılmıştır.

Filistin’in esas güç faktörü, işgal ve ilhak girişimlerine karşı koymasındadır. Filistin halkı birlik olduğu takdirde İsrail’in tasfiye planlarına karşı koymaya muktedir olabileceği tarihi tecrübeyle sabittir. Bu durum birinci ve ikinci intifada açıkça görüldü. Aynı şekilde güç faktörlerini etkin kullanabilmek için evin içinde bir düzenleme yapmak ve Filistin mücadelesinde öncü olması sebebiyle Filistin Kurtuluş Örgütüne iade-i itibarın yapılması çok önemlidir. Tüm bunlar yapıldıktan sonra hukuki ve diplomatik savaş sürdürülerek Arap halkları, kuruluşları, partileri ve dünya çapındaki özgür bireylerin harekete geçirilmesi sağlanarak İsrail’le ilişkiler kesilebilir ve onu tanımama konusunda destek alınabilir. Daha sonra aynı çatı altında tam yetkili bir uluslararası konferansa davet edilerek Filistin’in barış girişimi ortaya konur. Öte yandan bunların gerçekleşmesi Filistin içindeki çabaların  birleştirilmesine bağlıdır.

Dışarıdan gelen tehditler arttıkça Filistin birliğini sağlamasının zorunluluğu da artmaktadır. Bu kanaatten hareketle guruplar arası bir yakınlaşma söz konusudur fakat bizler Filistin’in iç durumuyla ilgili sadece Fetih ile Hamas arasında yapılacak ikili ortaklık değil  bütün gurup ve tarafların nihai bir söylemde buluşması gerektiğini düşünüyoruz. Mesele rolü ve yönetimi paylaşmak olmamalı. Zira Filistin hakları tehlikeli bir tasfiye sürecine maruz kalmıştır. Bu durumda kişisel parti çıkarlarını aşmak gerekir.

Ömer Şahade / Hedef Araştırma Merkezi Müdürü, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Yönetim Kurulu Üyesi

Bu anlaşma adımı, ulusal, milli ve dini değerlerden sapıldığını göstermektedir. BAE İsrail’le savaş halinde değildir ve hiçbir zaman böyle olmadı. Bu anlaşma, aldıkları kararların arkasında durmak için okyanus ötesi ile Tel Aviv’den gelen emirlerden ibarettir. Amaç yüzyılın anlaşmasını uygulamaya koymak ve Filistin davasına karşı bölgesel barış tasarısını aktif hale getirmektir.

Filistin’in özellikle devlet başkanı ile Fetih ve Hamas hareketlerinin bölünmeyi sona erdirecek ve acilen Arap sapmasına karşı duracak bir adım atması gerekir. Aksi halde İsrail-Arap normalleşmesine gidilecektir. Aynı zamanda açık ve net bir şekilde Oslo Anlaşmasının artık sona erdiğini ve normalleşme taraftarı olan Arapların önünü almak için acilen Siyonist varlığın tanınmayacağını ilan etmek lazım. Böylece işler yerli yerine oturacak ve Filistin halkının tüm bileşenleri, gerçek anlamda ulusal kurtuluş sürecini yaşayacak ve ortak bir kanunla yönetilerek birlikte mücadele edecektir.

İsrail-Arap normalleşmesi gizli yürütülürken artık gün yüzüne çıktı. Bu normalleşme, Filistin Kurtuluş Örgütü ile Arap Barış Girişiminin izlediği stratejiyi yerle bir ediyor. Bu durum Filistin ulusal krizini besler ve Filistin yönetimini bazen İsrail’in elindeki bir araca çevirir bazen de ulusal kurtuluş programı olan bir yapıya çevirir. Bu ihtimallerin hepsi artık gerçek anlamda bölünmeye bir son verilmesini gerekli kılmaktadır.

Halid Ebu Arafe / Kudüs İşleri Eski Bakanı

Bu anlaşma, özellikle Suudi Arabistan ve Sudan gibi diğer Arap ülkelerinin de Birleşik Arap Emirliğini takip etmesi halinde uluslararası konumu itibariyle İsrail’e önemli bir yer verecektir. Şöyle ki bu anlaşma, Filistin davası diplomasi alanında uluslararası kuruluşlarda ve Boykot Hareketi (BDS) ile Filistin Yönetiminin çabaları sonucunda uluslararası kamuoyu alanında önemli bazı kazanımlar elde ettiği bir anda gerçekleşti. Aynı şekilde bu anlaşma, İsrail’in uluslararası topluma baskı yaparken ve hem işgalci İsrail’in hem de ABD’nin uluslararası kararları çiğnemeleri sonucunda artık tükendikleri bir anda yapıldı. Nitekim Yüzyılın Anlaşması ve ilhak planıyla öne çıkan Siyonist projeleri dayatmak uluslararası kararlara aykırıdır. Öte yandan BAE ile anlaşma yapılırken İsrail, içerde Siyonist yapıdaki parti kavgalarıyla tükenmiş ve aşınmıştı.

Bugüne kadar Arap yönetimleri tarafından Filistin davasına destek oranı hep en alt düzeylerde kalmıştır hatta Arap yönetimleri zaman zaman Filistin çıkarlarına zarar vermiştir. Bu nedenle ulusal Filistin hareketinin, Arap halkının dip desteğini ayağa kaldırması ve bu yönde daha fazla çaba göstermesi gerekir. Nitekim halk desteği, milli ve İslami boyutlarıyla samimi bir derinliği olan asıl destektir.

Uluslararası düzeyde çalışılması gereken iki alan vardır. Birincisi uluslararası kuruluşlardır ve bu alan resmi bir statüye sahip olan Filistin Yönetiminin sorumluluğundadır. İkincisi uluslararası kamuoyu alanıdır ve bu alanda da Uluslararası Boykot Hareketi (BDS) faaliyet yürütmektedir ve Filistin Yönetimi, Boykot Hareketinin çabalarını uluslararası sahaya çekip değerlendirmektedir.

Filistin’in iç sorunları, İsrail-BAE anlaşmasının yaratacağı risklerden daha tehlikeli ve daha önceliklidir. Filistinliler, iç sorunlarına karşı derhal birlik ve beraberlik kurma yolunda çalışmaları gerekir. İsrail-BAE anlaşması, Filistin’in birliği konusunda bir fırsat sunmuş olabilir ve bu fırsatı, birlikte ulusal mücadele programına çevirmek için değerlendirmek gerekir.

 

 

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu