YAYINLARAnaliz

İsrail Aksa Tufanı’ndan Sonra Ne Yapacak?

Kerim Kırt[1]

Füze ve top seslerini baz alarak olayların gidişatını ve sonuçlarını tahmin etmek kolay sayılmaz. İsrail’in Aksa Tufanı operasyonuna bir tepki olarak Filistin halkına karşı başlattığı savaş, İsrailli siyasi lider ve komutanların açıklamalarına göre henüz başlangıç aşamasında. Ancak İsrail’in uğradığı darbenin dehşeti ve Gazze Şeridi’ne yönelik gerçekleştirdiği bombalamanın büyüklüğü ve yıkımın şiddeti olayların neye evrileceğine dair ve İsrail’in bu savaştan ne hedeflediği konusunda genel bir fikir verebilir.

Şu ana kadar İsrail’in de ne istediğini bilmediği söylenebilir ancak fikir birliği ettikleri bir nokta var ki o da korkunç bir stratejik yenilgi yaşadıklarıdır. Yalnızca Aksa Tufanı’na karşı verilen tepkiyle sınırlı kalmayacak aksine olayların gidişatını da etkileyecek daha farklı bir strateji izlenmesi gerekmektedir. Ancak yeni stratejinin ne olduğu ve nasıl yürütüleceği henüz açıklanmadı. Bu durum İsrail’in beklentilerini netleştirmediğini göstermekte ve bu belirsizlik, bölgedeki ve küresel siyasetteki karmaşayla birebir ilişkilidir. Ayrıca, İsrail’in, etkilerinin yalnızca kendisiyle sınırlı kalmayacağı bu kargaşanın gölgesinde hedeflerinde ne kadar başarılı olabileceği de söz konusudur.

İsrail’in Acil Hedefleri

İsrail’in halihazırda mecazi olarak “İtibarı geri kazanma” ve “Savaşın izlerini silme” şeklinde isimlendirebileceğimiz temel iki hedefi vardır. İlki, intikam duygusundan hareketle belirlenmiştir. Filistin Direnişi’ne işgal altındaki topraklara adım atarak İsrailli askerleri ve yerleşimcileri öldürdükleri, yaraladıkları ya da esir aldıkları için ağır bir bedel ödetilmesi hedeflenmektedir. Bu sebeple doğal olarak İsrail şu an sivil ya da silahlı ayrımı yapmaksızın Filistinlilerin verdikleri şehit sayıları ve Gazze’deki yıkımın boyutuyla birinci derecede ilgilenmektedir. İsrail’in aldığı bu tavır önümüzdeki günlerde Gazze’ye kara operasyonu gerçekleştirmeyi beraberinde getirebilir. Aynı şekilde bu kara operasyonu, Direniş’e ve Filistin halkına İsrail’e karşı gerçekleştirdikleri operasyonlarda elde ettikleri zaferlerden kat ve kat daha fazla zarara mal olacağını gösterecek bir tür bilinç operasyonudur.

 İkinci olarak Direniş’in kontrol altına aldığı bölgelerde denetim yaparak direnişçileri bölgeden çıkarmak ve kontrolü tekrardan ele almaktır. Diğer bir deyişle hedef, bölgeyi 7 ekim öncesindeki sınırlarına geri döndürmektir. Bu iki hedef İsrail’in fikir birliği sağladığı hedeflerdir çünkü İsrail kendisini ve halkını dehşete düşüren bu olay karşısında bu adımları gerçekleştirmekle yetinmektedir. İşgal devletinin tekrarladığı açıklamalarda görülüyor ki İsrail ilk iki hedefi gerçekleştirmesinin ardından Gazze’deki Direniş Hareketi’ne karşı yıllardır uyguladığı yöntemleri değiştirecek. Bu noktayı açıklığa kavuşturmak için İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nün (INSS) savaş hakkında çıkardıkları yayınlar incelenebilir.

Enstitü Başkanı Tamir Hayman savaşın ilk günlerinde Aksa Tufanı’nın meydana getirdiği durumun stratejik bir dönüm noktası olduğunu bu sebeple savaşın sona ermesinin Gazze’de kökten bir değişimi beraberinde getirmesi gerektiğini yazdı. Bu değişime ise üç esas belirledi:

– Hamas, İsrail’in Gazze ile ilişkilerinde muhataplardan biri olmamalıdır.

– Hamas’ın askeri gücü ve yetkileri tamamen bertaraf edilmelidir.

– Gazze’deki tüm rehineler serbest bırakılmalıdır.

Aynı enstitünün araştırmacılarından Kobi Michael, İsrail’in yaşadığı bu stratejik yenilginin 2009’dan beri Gazze Şeridi’ne karşı benimsemiş olduğu başarısız stratejinin bir bedeli olduğunu söylemektedir. İsrail bu stratejide Gazze’de tansiyonu hep düşük tutma ve kuşatma yöntemlerine dayanmıştır. İsrail’in koyduğu bu hedefleri savaş sırasında gerçekleştirebilmesi Hamas’ın Filistin toplumunda sahip olduğu yeri ve toplum üzerindeki etkisinin kökten değiştirilmesiyle bağlantılıdır. Araştırmacı yazar, Hamas’ın gücünün kaynağının askeri yeteneklerinden geldiğini bu sebeple İsrail’in Hamas’a komutanlarını ve askeri gücünü kaybettirecek bir darbe vurması gerektiğini belirtmiştir.

İsrail’in bu günlerdeki açıklamalarını ve analizlerini takip eden herkes söylemlerdeki temel odak noktanın stratejik değişiklik olduğunu fark edecektir. Ancak İsrail’in füze ve siren sesleri gölgesinde süren siyasi bir savaş içinde olduğu için bu değişimi nasıl gerçekleştireceğine dair net bir tasarısı bulunmamaktadır. Nitekim ilan ettiği savaşı yönetebilmek için muhaliflerin ve koalisyonların ortak rol aldığı Milli Birlik Hükümeti, savaş kabinesi ya da dar çerçevede olağanüstü hal hükümeti kurma niyetleri bulunuyor. Muhalefet Başkanı Yair Lapid’in de aralarında bulunduğu hükümette Beni Gantz ve Gadi Eizankot savaş uzmanı olarak yer alıyor. Bu hükümet Netenyahu için savaşın sonuçlarına tek başına katlanmaması açısından çok şey ifade ediyor ve şu an mevcut iki hedeften sonraki planı çizmek için hazırlık yapıyor.

İsrail Neden Bu Karşılıkla Yetinmez?

Netenyahu’nun ABD Başkanı Joe Biden’a İsrail’in Gazze’ye kara operasyonu düzenleme niyetini bildirdiği yönünde haberler vardı. Karşı saldırı olarak isimlendirebileceğimiz bu tür bir kara operasyonu İsrail’in ilerleyen günlerde uygulamak istediği senaryo olabilir. 1973 savaşında İsrail, Golan Cephesi’nde Suriye saldırısını durdurabilmiş ve Suriye ordusuna karşı saldırı başlatarak Suriye’nin kontrolü altına giren yerleri geri alabilmişti. Ancak İsrail bu noktada durmamış başlattığı karşı saldırıyı başkent Şam yakınlarına kadar götürmüştü. İsrail’in Golan sınırlarında durup Suriye sınırları içine girmemesi elinde olmasına rağmen düşmanına karşı kesin bir zafer kazanma arzusu, zihinlerdeki Arap galibiyeti ve İsrail yenilgisi algısını tamamen silmek içindi.

Bu savaşta da İsrail’in arzusu 1973 savaşındaki hedeflerinden farklı değil. Filistin Direnişi’nin vurduğu darbe İsrail’in kuruluşundan bu yana zihninde yer edinen değerlerinin bir çoğunu yerle bir etti. İsrail’in güvenlik ilkesinin temelini Siyonist Revizyonist Hareketin Kurucusu Ze’ev Jabotinsky’nin daha İsrail’in kurulmasından çok önce ortaya attığı Demir Duvar oluşturmaktadır. Demir Duvar’ın fikri kısaca şöyledir: Filistinliler ve ardından Araplar Siyonizmle uzlaşamayacak ve içlerinde Siyonizmi bitirebilme umudu olduğu müddetçe de direnmeye devam edeceklerdir. Bu sebeple Siyonizmin o dönemde üzerine düşen şey Siyonizm için tüm Filistin ve Arapların gücünün ötesinde askeri bir güç oluşturmaktı. Böylece Siyonizm gerçekliğini kabul etmeye zorlanacaklar ve direnişlerini sonlandıracaklardı, çünkü onun sona erdirilmesinin mümkün olmadığına inanacaklardı.

Bu temel güvenlik ilkesinden yola çıkarak İsrail’in geçtiğimiz yıllardaki güvenlik doktrinini şekillendiren bir dizi madde ortaya kondu. En önemli maddeler şöyle sıralanabilir:[2]

  • Kararlılık, yani İsrail girdiği tüm savaşlardan kesinkes bir zaferle ayrılırken düşmanının da ağır bir yenilgi yaşaması
  • Caydırıcılık, Araplar ve diğerlerinin İsrail karşısında hiç şansları olmadıklarını önceden kabul ederek İsrail’le savaşmayı göze alamamaları
  • Erken uyarı, İsrail’in düşmanlarının herhangi bir hamlesini gerçekleşmeden önce bilmesi ve düşmandan önceden sürpriz bir saldırı başlatması
  • İsrail, direniş hareketlerine karşı girdiği savaşlar sonucu ve bu savaşlarda gittikçe iç noktaların saldırıya uğramasından dolayı savunmayı da güvenlik ilkelerine ekledi.

Güvenlik ilkesinin temel maddeleri kendi içlerinde de bölümlere ayrılmaktadır. Mesela savaşı düşman topraklarına taşıma ilkesi, işgal devletinin iç cephelerini maddi ve manevi yıkımlardan korumak içindir. Aksa Tufanı operasyonunda İsrail’in tüm güvenlik ilkeleri, maddeleri, güvenliğinin dayanakları yakıp yıkılmıştır. Ancak bu yıkımın kökleri önceki yıllara uzanmaktadır. 2006’da Hizbullah’la girdiği savaşta sivil saflarında ve altyapısında ciddi yıkım meydana gelmesinin ardından düşmana yenilgi yaşatmadan kararlılık ilkesini ardında bırakarak savaştan ayrılmıştır. Caydırıcılık ilkesi de son yıllarda görüldüğü üzere artık etkisini kaybetmiştir. Birkaç ayda ya da senede bir çatışmalar gerçekleşse de İsrail’in savaşın getirilerinden korktuğu için çatışmalara girmediği görülüyor. Yani İsrail’in caydırıcılık ilkesi kimseyi İsrail’le yüzleşmekten caydırmıyor.

Direniş ve bizatihi Hamas İsrail’in erken uyarı ilkesini çok katmanlı ve zamana yayılan stratejik bir tuzakla kökünden sonlandırmıştır. İsrail, Aksa Tufanı’ndan birkaç gün önce birden fazla cephede veya geniş kapsamda savaş çıkması ihtimaline karşı birkaç yıllık askeri bir plan hazırladığını açıklamasına rağmen Aksa Tufanı İsrail’in benzer bir olayın gerçekleşme ihtimalini aklına getirmediğini gösterdi. İsrail, Hizbullah’ın Celil’e olası bir baskın düzenleyip yerleşkeleri ele geçirme ihtimaline karşın geçtiğimiz aylarda birçok manevra düzenlemiş, aynı senaryonun Gazze’de gerçekleşebileceği aklına gelmemişti.

Aksa Tufanı İsrail’in savunma ilkesini de yıkmıştır. Direniş, İsrail’in ileri gözetleme sistemini, Gazze’nin altında, üstünde ve denizde dahi kurduğu tüm savunma hatlarını aşabildi. Aynı şekilde Direniş Hareketi savaşı düşmanın savunmaktan aciz kaldığı topraklara taşıyarak saatlerce hücumda kaldı.

Bu olay sonucunda İsrail’in askeri, istihbari, güvenlik ve teknolojideki itibarı yıkıldı. İsrail Orta Doğu’da yenilmeyen en güçlü orduya sahip olduğunu ve istihbaratının dünyanın en iyi istihbaratlarından olduğunu iddia ediyordu. İstihbaratın kişinin ne zaman eşiyle uyuduğunu bildiğine dahi inananlar, özellikle güvenlik ve askeri sanayi teknolojisine büyük devletlerin dahi ulaşamayacağı bir seviyede olduğunu söyleyen kimseler vardı.

Demir Duvar’dan dolayı insanların zihninde oluşan bu İsrail algısı, İsrail’in bölgedeki varlığını güvenceye almış ve İsrail Arap ülkelerinin topraklarını işgal etmesine rağmen onları İsrail’e karşı savaşmaktan çekinir hale getirmiştir. Üstüne bir de Arap ülkelerini İsrail karşısındaki yenilgilerini itiraf etmeye ve 2002’de Arapların savaşta yenildikleri ve İsraille normalleşme karşılığında topraklarını geri almayı kabul ettikleri Arap Barış Planı’nı imzalamaya zorlamıştır. Bu algı sayesinde İsrail Arap ülkelerini Barış Planından geri çekilmeye ve İsraille normalleşmeye zorlamıştır. Mesela Suudi Arabistan Krallığı Barış Planı görüşmelerinde önemli rol oynayan ülkelerden biriydi.

Aksa Tufanı operasyonu Arapların zihninde ve mantalitelerinde inşa edilen İsrail efsanesi Demir Duvar’ı ortadan kaldırmış ve bu duvarın bir uzantısı olan İsrail’in teknolojide, güvenlik ve askeri sanayideki üstünlüğünü de sarsmıştır. Bu durum  İsrail için yakın bir gelecekte olmasa da şimdiden belirtilerini gösteren varoluşsal bir tehdidi oluşturmaktadır.

Böylece İsrail’in galibiyet efsanesi sona ermiştir. Bununla birlikte bölgede ve dünyadaki yerini sağlamlaştıran caydırıcılık ve erken uyarı ilkeleri de yıkılmıştır. Bu kayıp İsrail’in normalleşme sürecini de etkileyerek diğer başka saldırılara maruz kalmasına neden olacaktır.  Bu sebeple İsrail’in çıkarlarına hizmet edecek bir stratejik değişiklik yapmadan savaştan çıkması onun hem Arapların hem de Batı’nın gözündeki değerini düşürecektir. Ancak bir ihtimali daha göz önüne almak gerekir ki İsrail Filistin Direnişi’ne karşı da bir savaş başlatabilir. Bu girişimle tüm dünyaya hala 1967’de birçok devleti mağlup ederek yüz ölçümünden kat kat fazla mesafeyi altı saatte işgal eden İsrail olduğunu hatırlatmayı hedefleyebilir.

İsrail bugün hem düşmanını tek seferde ve ilelebed yenmek ve bir başka tarafın İsrail’e savaş açmayı aklına dahi getirmemesi için caydırıcılık ve kararlılık ilkesine geri dönmeyi arzuluyor. Tüm bunların ışığında İsrail Gazze’ye uyguladığı vahşi bombardıman ya da kontrolü sağlamakla durmak istemiyor. Aksine İsrail’in varlığını tekrardan ispatlayacak ve stratejik hedeflerini gerçekleştirecek karşı saldırıyı geliştirmek istiyor.

Bu gidişata göre İsrail şu an yalnızca Gazze’deki direnişe karşı savaşıyor olsa da diğer hesaplarını da görmeye ve direniş hareketlerinin kendini gösterdiği Batı Şeria ve her an yeni bir cephe açtırabilecek Hizbullah gibi farklı noktalardaki dosyalarını da kapatmaya çalışacak. Kobi Mihail’e göre İsrail Hamas’a Gazze’de son darbeyi üç stratejik hedefle gerçekleştirecek

  • Hamas Batı Şeria’daki direniş operasyonlarının en büyük temsilcisi olduğu için Batı Şeria’daki direnişçiler üzerindeki Hamas etkisini azaltmak
  • Mevcut denklemde Hamas’ın güçlenmesi İran’ın Filistin’deki kolunun güçlenmesi demek olduğu için İran’ın Filistin’deki etkisini zayıflatmak
  • İran, Hizbullah ve diğer güçler Hamas’ın saldırısını İsrail’e savaş açmak için uygun bir zemin olarak görmemesi için İsrail’in gücü algısını güçlendirmek

Netenyahu’nun savaşın üçüncü gününde kameralar karşısında “Orta Doğu’yu değiştireceğiz.” söyleminde bulunduğu açıklamadan yola çıkarak İsrail’in yalnızca Aksa Tufanı’na bir karşılık vermekten çok daha ileri hedefleri olduğunu söylemek mümkündür. Bu bağlamda İsrail yaptıklarını meşrulaştırma sürecinde bir propaganda yürütmektedir. Nitekim şu an İsrail 7 ekimde yaşananların ABD’deki 11 Eylül Olayları gibi olduğu propagandasını yayıyor. Bu demek oluyor ki aynı ABD’nin 11 Eylül saldırıları ardından yaptığı gibi İsrail de Gazze’deki direnişi düşürmeye çalışacak ve bölgedeki olayları tekrardan düzenlenmeye girişecek.

Peki Nasıl?

İsrail’in henüz cevabını bilmediği soru nasıl sorusudur. Öncelikle Gazze’deki direniş karşısında kesin zaferi nasıl gerçekleştirebilir?  İşgal devleti İsrail savaşın ilk günlerinden itibaren hala eski saldırılarında kullandığı yöntemi kullanmaktadır. Bu yöntemleri işgal ordusunun kuzey bölge ordu komutanlığını yürütmüş Gadi Eizonkot’un ortaya attığı “Banliyö Yolu” olarak özetlememiz mümkündür. Bu yöntem İsrail’in saldırdığı her bölgede olabildiğince büyük yıkım oluşturmak için direniş karşısında kat ve kat daha büyük bir güç kullanarak savaşma anlamına gelmektedir.  Bu ismi İsrail’in 2006’da Beyrut’un güneyindeki savaşta meydana getirdiği yıkımdan almıştır.

İsrail bu yöntemi Gazze ve diğer bölgelere açtığı savaşlarda kullanmış ve bu savaşta da aynı yöntemi kullandığı görülüyor. İsrail her ne kadar Gazze’de kara operasyonu başlatmak istese de bu operasyon için imkanlar uygun görünmüyor. Nitekim Gazze’nin içinde bulunduğu durum kara operasyonunu imkansız kılmaktadır.

Her halükarda İsrail direnişin kökünü kazımak için kara operasyonu yapmaya karar verirse öncelikle kara kuvvetlerini Gazze şeridine sokabilmek için şeridi halktan arındırması gerekmektedir. Gerçekleşmesi varsayılan bu göçün yönünün 1948 toprakları olması imkansız olduğu için doğal olarak kast edilen Mısır’dır. Ancak Mısır’ın da karışık ve bir o kadar da diğer birçok sebepten ötürü Gazzelilerin içinde bulunduğu bu insani felakete katılması mümkün değildir. Çünkü Mısır da İsrail’in kendi “probleminden” Mısır’ı kullanarak kurtulmasına göz yummayacaktır.

Diğer bir taraftan denebilir ki bölgedeki ülkelerin hepsi şu an İsrail’in Gazze’de ne yapacağını gözlemliyor. Şu dakikalara kadar savaş hala yalnızca Gazze Şeridi sınırları dahilinde sürüyor ve resmi olarak başka cephelere sıçramadı. Ancak gelişmeler diğer cepheleri özellikle de savaşın başlangıcından bu yana hareketlenmelerin yaşandığı Lübnan’ın güneyini de savaşa girmeye sürükleyebilir. Şimdiye kadar savaşa Hizbullah, Hamas, İslami Cihad Hareketi ve birkaç füze atarak savaşa dahil olan Suriye’nin Golan bölgesi katıldı.

Amerika Birleşik Devletleri ise bu sırada İsrail’e askeri, siyasi ve maddi tam destek sunacağını açıkladı ve Hizbullah’a savaşa dahil olmamasına dair uyarılarda bulundu. Ardından Filistin sahillerine uçak gemisi Gerald Ford’u görevlendirdi. Desteğini göstermek ve herhangi bir başka tarafın bu durumu kullanmaması için başka uçak gemisi göndermeye çalışacağını da ayrıca açıkladı. Joe Biden ise konuşmasında Netenyahu’dan Filistin direnişine karşı kararlı olmasını istedi.

Sonuç

ABD tam anlamıyla İsrail’in tarafında durup İsrail’e ne isterse yapması için yeşil ışık yakarken bölgedeki gerginlik tırmanıyor. Amerika’nın bölgedeki ülkelere yağdırdığı uyarıların aksine özellikle Yemen ve Irak başta olmak üzere direniş tarafında yer alan mihver güçler açıkça Amerika’nın savaşa müdahil olmasının bölge ülkelerdeki tüm çıkarlarını tehlikeye atacağını ve bu ülkelerin tüm güçleriyle Filistin direnişinin yanında duracağını açıkladı. Lübnan al-Ahbar Gazetesi’ne göre mihver güçler kendi aralarında koordine olarak savaşa girmeleri durumuna karşı kendilerini hazırlıyorlar. Eğer Amerika’nın İsrail’e desteği daha fazla sivilin öldürülmesine neden olacaksa Amerika’nın da İsrail’in de sonuçlarına katlanmaları gerekecek çünkü böylelikle kendi elleriyle cehennemin kapılarını açmış olacaklar.

Savaşın büyümesi ve farklı cephelerin dahil olma ihtimali oldukça yüksek çünkü şu an İsrail Filistin’de direnişin varlığını bitirmek ve bölgedeki farklı güçler karşısında caydırıcılığını geri kazanmak istiyor. Bu da geçtiğimiz yıllar boyunca Hizbullah karşısında yürüttüğü savaşta kural değişikliğine gideceği anlamına ve gerektiği vakit düşünmeden düşmanca eyleme geçeceği anlamına geliyor. Ancak bugün yaşananlar Hizbullah’ın İsrail’in işgal ettiği topraklara girmesi meselesi gibi İsrail’in Hizbullah’ın provokasyonu olarak nitelendirdiği birçok eylem karşısında ağırdan aldığı ya da harekete geçmediği görülüyor. İsrail’in bu savaştan galip çıkması Hizbullah’ı hedef alıp angajman kurallarını değiştirmesinde daha cesur hale gelmesi demektir. Bu da şimdiye kadar Hizbullah ile bir gerginliğin tırmanmasını önlemek için yaklaşmadığı Lübnan ve işgal altındaki toprakların sınırları konusu gibi birçok noktanın çözümü için adım atacağı anlamına geliyor.

Diğer bir açıdan direniş safındaki güçlerin İsrail’in direnişi bitirme niyetine karşı ses çıkarmamaları ileriki günlerde bu güçlerin elini zayıflatacaktır. Eğer ki ABD ve İsrail, Filistin direnişini izole edip bitirebilir ise diğer güçler için de etkisiz hale getirme, tehdit ve caydırma gibi yöntemlerle sıra gelecektir. Bu sebeple savaşta diğer cephelerin açılması mihver güçler açısından zorunluluk haline gelecektir. Domino taşlarının ardı sıra düşmesi gibi savaşın sınırının genişlemesi ve başka cephelerin de dahil olmasına sebep olacaktır. Bunun da yansımaları yakın gelecekte bölgede görülecektir. Sonuçlar mutlaka İsrail ya da ABD’nin istediği gibi olacak gibi bir kural söz konusu değil bilakis tam tersi bir durum dahi yaşanabilir.

[1] – Yabous Danışmanlık ve Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde Araştırmacı, Ramallah

[2] Bknz: Ahmed Halife, Ed., İsrail Güvenlik Doktrini ve İsrail’in Son On Yıldaki Savaşları Önde Gelen İsrailli Generaller ve Araştırmacıların Çalışmaları (Beyrut: Filistin Araştırmaları Vakfı, 2015).

Bu yazı Kerim Kirt tarafından 12/10/2023 tarihinde kaleme alınmıştır.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu