Hind Rajab Vakfı: Uluslararası Platformlarda “İsrail”i Yargı Önüne Çıkarmada Etkin Bir Filistin Girişimi

Gazze Şeridi’nde İsrail’in işlediği soykırım suçlarının –özellikle sivillere yönelik öldürme ve fiziksel tasfiye suçlarının– sürmesi ve tırmanması karşısında, Hind Receb Vakfı (Hind Rajab Foundation/HRF) bu suçları ifşa etmeye ve işgal ordusunun asker ve subaylarını hem uluslararası yargı hem de çeşitli Avrupa ülkelerindeki ulusal mahkemeler önünde takip etmeye yönelmiştir.
Kurumun son girişimi, İsrail Savunma Bakanı, ordu sözcüsü ve diğer bazı askeri komutanlar aleyhine Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde açılan davadır. Bu dava, gazeteciler Enes eş-Şerif, Muhammed Karika ve meslektaşlarının –Şifa Hastanesi avlusunda yer alan gazeteciler çadırının hedef alınması sonucu– suikastla öldürülmeleriyle ilgilidir. Bunun yanı sıra kurum şimdiye kadar, farklı Avrupa ülkeleri ve başka yerlerde onlarca hukuki şikâyet başvurusu yapmıştır.
Buna karşılık İsrail, aralarında vakfın başkanı Ziyad Ebu Cuhce’nin de bulunduğu 50 önde gelen şahsiyeti hedef alarak kuruma yaptırımlar uygulamıştır. Ayrıca kurumun anlatısını itibarsızlaştırmak amacıyla bir medya kampanyası yürütmüş ve çalışmalarını sekteye uğratmak için büyük kaynaklar ayırmıştır. Ancak kurumun değerlendirmesine göre bu yaptırımlar yerel bir nitelik taşımakta, etkisi Batı Şeria ve Gazze Şeridi ile sınırlı kalmakta, Filistin dışındaki etkisi ise oldukça sınırlı olmaktadır.
Bununla birlikte İsrail, Hind Rajab Vakfı’nı özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde uluslararası mali yaptırım listelerine dâhil etmeye çalışmaktadır. Buna rağmen kurumun faaliyetleri kesintisiz devam etmekte ve giderek daha geniş bir alana yayılmaktadır.
Bu rapor, Hind Rajab Vakfı’nın İsrailli asker ve subayları uluslararası düzeyde yargı önüne çıkarmaya yönelik hukuki çabalarına ve bu çabaların İsrail’de yarattığı ciddi endişeye ışık tutmayı amaçlamaktadır. Raporda, pek çok uluslararası kurumun İsrail’in işlediği suçları takip etme ve hukuken yargılama noktasında etkin bir rol üstlenmekten geri adım attığı bir dönemde, söz konusu kurumun ortaya çıkışı, hukuki girişimleri ve bunların sayısal verilerle somutlanması ele alınmaktadır.
Ayrıca kurumun, Filistin mücadelesinin coğrafi sınırların ötesindeki mücadele yolları içinde nasıl konumlandığına dikkat çekilmekte ve uluslararası düzlemde yürüttüğü çabaların gelecekte İsrail üzerindeki muhtemel sonuçları incelenmektedir.
Hind Rajab Kurumu: Kuruluşu, Rolü ve Hedefleri
Hind Rajab Vakfı 2024 yılında kurulmuş ve 12 Ekim tarihinde, merkezinin Belçika’nın başkenti Brüksel’de faaliyet göstereceğini ilan etmiştir. Kurumun ismi, 29 Ocak 2024’te Gazze’de ailesiyle birlikte işgal ordusu tarafından soğukkanlılıkla katledilen ve kendisine ulaşmaya çalışan ambulans ekiplerinin de hedef alındığı küçük kız çocuğu Hind Rajab’dan alınmıştır.
Kurum, başkanlığını Ziyad Ebu Cuhce’nin ve genel sekreterliğini Karim Hassun’un yürüttüğü, hukukçular ve İsrail karşıtı aktivistlerden oluşan bir ekip tarafından yönetilmektedir. Çalışmalarının odağında, İsrail’in Filistinlilere karşı işlediği insanlık suçları ve savaş suçlarının belgelenmesi, faillerinin ve suç ortaklarının yargılanması, Filistinlilere karşı şiddet kışkırtıcılığı yapanların sorumluluğa çağrılması yer almaktadır. Kurumun amacı, Hind Rajab ve Gazze’deki tüm soykırım kurbanları için adaletin sağlanmasıdır.
Kurum, Aralık 2023’te Avrupa’daki Filistinli aktivistler tarafından kurulan, işgal karşıtı 30 Mart Hareketinin hukuki kolu niteliğindedir. Bu hareket, İsrail’in Gazze’de işlediği soykırım suçlarını belgelemek amacıyla kurulmuş olup, adını Filistinlilerin her yıl 30 Mart’ta kutladığı efsanevi Toprak Günü’nden almaktadır. Bu gün, Filistin halkının kendi toprağı ve egemenlik haklarını simgelemektedir. Hareketin öne çıkan hedefleri arasında; Filistin’deki apartheid rejiminin sona erdirilmesi, “Filistin halkı ve bölgedeki tüm halklar için adil ve kalıcı bir barış”ın sağlanması ve “İslamofobi” ile “antisemitizm” de dâhil olmak üzere her türlü ayrımcılık ve nefretin reddi bulunmaktadır.
Hind Rajab Vakfı’nın Uluslararası Alanda Karşılaştığı Engeller
Hind Rajab Vakfı, doğrudan İsrail hegemonyasının dışında kalan uluslararası alanda faaliyet yürütebilme imkânına sahiptir. Bu durum, kurumun hareket kabiliyetini ve uluslararası düzeyde destek toplama gücünü artırmaktadır. Özellikle farklı yargı alanlarının bulunduğu bir zeminde etkinlik göstermesi, kuruma işgal askerlerini çok sayıda ülkede –Filistin halkıyla dayanışma hareketlerinin güçlü olduğu yerlerde– hukuki yollarla takip etme fırsatı sunmaktadır.
Kurum, kuruluş öyküsünün taşıdığı sembolik değeri ve isminden gelen medya etkisini de kullanmakta; ayrıca diasporadaki Filistinlilerle olan bağları, işgal ve apartheid rejimine karşı mevcut imkânlarla mücadele eden ve 30 Mart Hareketi’nin benimsediği ilkelere inanan kesimlerle ortak zemin oluşturmaktadır.
Bununla birlikte kurum, uluslararası düzlemde çeşitli engellerle de karşı karşıyadır. Bunların başında bazı ülkelerdeki yargı süreçlerinin uzunluğu ve karmaşıklığı gelmektedir. Ayrıca bu davaların çoğu, küresel düzeyde kapsamlı bir işbirliği eksikliği nedeniyle ulusal mahkemelerin yetkisine bırakılmakta, bu da siyasi ve diplomatik hesaplara bağlı olarak birçok dosyanın ağır ilerlemesine yol açmaktadır.
Dolayısıyla bu durum, hukuki girişimlerin icra gücünü zayıflatmakta ve etkisini sınırlamaktadır. Bunun yanı sıra İsrail’in, kurumun çalışmalarını itibarsızlaştırmaya ve etkisizleştirmeye dönük yürüttüğü propaganda ve karşı hamleler de önemli bir engel teşkil etmektedir.
Veri Toplama Mekanizmaları ve İşgal Askerlerinin Uluslararası Düzeyde Takibi
Hind Rajab Vakfı, Gazze’deki soykırım savaşına katılan çok sayıda İsrail askeri, subayı ve komutanına ilişkin bir veri tabanına sahiptir. Bu kapsamda, 2025 Ocak ayına kadar Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne 1000 isim sunulmuştur. Kurum, bu verileri özellikle İsrailli askerlerin sosyal medya hesaplarından toplamıştır. Askerlerin, işledikleri suçlara dair fotoğraf ve video görüntülerini övünç kaynağı olarak paylaşmaları, kurum tarafından delil olarak değerlendirilmiş; söz konusu içerikler arşivlenmiş, hukuki dosyaların hazırlanmasında kullanılmıştır.
Kurumun avukatları bu belgeler üzerinden davaları hazırlamış, kanıtlarla destekli başvurularla sanıkların uluslararası seyahatlerinde yakalanmaları ve yargı önüne çıkarılmaları için girişimlerde bulunmaya hazırlık yapmıştır. Kurum, bu davaları ulusal mahkemelere taşırken, özellikle çifte vatandaşlığa sahip İsrail askerlerine karşı “evrensel yargı yetkisi” ilkesini dayanak almaktadır.
Hind Rajab Vakfı’nın Kuruluşundan (2024) Ağustos 2025’e Kadar Sunduğu Başlıca Şikâyetler
Ülke / Merci | Dava Sayısı / Hedef Alınan Kişiler | Açılan Davaların Türü | Tarih | Sonuçlar veya İlerleme |
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) | 1.000 asker | Savaş ve soykırım suçu işleyen askerlere karşı toplu şikâyet | Ekim 2024 | Tutuklama emri çıkarılması için deliller sunuldu; somut sonuç yok. |
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) | Binbaşı Aharon | Hind Rajab’ın soğukkanlılıkla öldürülmesi | Mayıs 2025 | Delillerle birlikte şikâyet sunuldu. |
Brezilya | İsrailli asker | Ceza şikâyeti | Ocak 2025 | Federal polisin soruşturma emri. |
Arjantin | İsrailli subay | Ceza şikâyeti – insan kalkanı kullanımı… | Ocak 2025 | Failin kaçmasının ardından dosya açık. |
Şili | İsrail mühendislik biriminden subay | Ceza şikâyeti | Aralık 2024 | Savcılık resmi soruşturma başlattı. |
İsveç | İsrailli keskin nişancı | Ceza şikâyeti – savaş suçları | Ocak 2025 | Kaynaklara göre dava sunuldu. |
İspanya | İsrailli subay | Ceza şikâyeti – savaş suçları ve soykırım | Ocak 2025 | Şikâyet resmen sunuldu. |
Tayland | İsrailli subay | Ceza şikâyeti – savaş suçları | Ocak 2025 | Hukuki ilerleme var, kesin sonuç yok. |
İtalya | Tugay komutanı | Ceza şikâyeti – açlığın savaş yöntemi olarak kullanılması | Ocak 2025 | İtalyan makamlarına şikâyet sunulduğuna dair raporlar. |
Belçika | İsrailli subay | Ceza şikâyeti – kuşatma ve hastanelere saldırı | Haziran 2025 | Hukuki süreç devam ediyor. |
Birleşik Krallık | İsrail Dışişleri Bakanı | Saldırılar / keyfi tutuklama | Nisan 2025 | Tutuklama talebi Nisan 2025’te sunuldu; İngiliz savcısı reddetti. |
Portekiz | İsrailli keskin nişancı | Ceza şikâyeti | Temmuz 2025 | Ceza şikâyeti sunuldu, ilerleme yok. |
Peru | İsrail mühendislik biriminden asker | Ceza şikâyeti – ceza soruşturması | Mayıs 2025 | Şikâyetin ardından resmi soruşturma başlatıldı. |
Belçika | İki asker hakkında iki dosya | Acil şikâyet | Temmuz 2025 | Sorgulama ve soruşturma yapıldı, dosya UCM’ye iletildi. |
Kıbrıs | İsrailli asker | Hukuki şikâyet | Temmuz 2025 | Ceza şikâyeti sunuldu, ilerleme yok. |
Birleşik Krallık | Deniz komando birliği komutanı | Handala gemisinin engellenmesi | Ağustos 2025 | Londra Emniyeti Savaş Suçları Birimi’ne (Scotland Yard) resmi şikâyet. |
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) | Genelkurmay Başkanı, askeri komutanlar ve ordu sözcüsü | Gazeteci Enes eş-Şerif ve meslektaşlarının tasfiyesi | Ağustos 2025 | Tutuklama emri talebi, Gazze’deki tüm gazeteci cinayetlerinin dosyaya eklenmesi ve Netanyahu hakkındaki yakalama kararının genişletilmesi. |
Çeşitli ülkeler (Almanya, Avusturya, Sırbistan…) | 14 ülkede yaklaşık 100 dosya | Evrensel yargı yetkesi kapsamında şikâyetler | 2024’ten itibaren | Şikâyetler sunuldu; bir kısmı açık, bir kısmı gizli. |
(Veriler araştırmacı tarafından çeşitli kaynaklardan derlenmiştir.)
İsrail’in Hind Rajab Vakfı’nı Karşı Çabaları
İsrail, Hind Rajab Vakfı’nın uluslararası alandaki faaliyetlerini engellemeye çalışmakta; bunun için kurum temsilcilerine yaptırımlar uygulamakta, propaganda faaliyetlerini sekteye uğratmaya ve uluslararası medyada itibarsızlaştırmaya çalışmaktadır. Bunun çarpıcı bir örneği Belçika’da yaşanmıştır. İşgalci İsrail, kuruma karşı suçlamalarla dolu bir rapor sunmuş; ancak Belçika Adalet Bakanı Annelies Verlinden tarafından yayımlanan resmi açıklamada, Hind Rajab Kurumu ile ilgili herhangi bir sorun bulunmadığı ifade edilmiş ve İsrail’in iddialarının propaganda yanılsamalarına dayandığı” açıkça belirtilmiştir.
Bu girişimler, İsrail Diaspora Bakanı’nın, Hind Rajab Kurumu’ndan 50 aktivistin ve dört farklı örgütün İsrail’e girişinin yasaklanmasını önermesiyle eş zamanlı olmuştur. Ayrıca işgal ordusu içinde, savaşa katılan askerlerin sosyal medya paylaşımlarını kısıtlayan ve daha önce yayımlanmış içeriklerin kaldırılmasını zorunlu kılan iç talimatlar yayınlanmıştır.
Askerlerin yüzlerinin ordu tarafından yapılan haberlerde gösterilmesi de yasaklanmış; böylece uluslararası şikâyetlerde delil olarak kullanılabilecek görsel malzemelerin ortadan kaldırılması hedeflenmiştir. Bunun yanı sıra işgal makamları, askerlerini korumak için uluslararası platformlarda diplomatik girişimlerini yoğunlaştırmış; Brezilya ve Kıbrıs örneklerinde olduğu gibi, sorgulama veya tutuklama süreçlerinden önce hızlı diplomatik hamlelerle devreye girmiştir.
Bütün bu önlemler, İsrail’in savaşta görev alan askerlerinin uluslararası düzeyde yargılanmasından duyduğu endişeyi göstermektedir. Her ne kadar diplomatik araçlarını ve medya propagandasını kullanarak Filistin ve dünya kamuoyunun İsrail’i Gazze’de mahkûm eden söylemlerine karşı koymaya çalışsa da, Avrupa başkentlerindeki diplomatik ağırlığına rağmen, küresel hareketliliğin artması ve Filistin halkıyla dayanışma hareketlerinin yükselmesi, İsrail’i kendi coğrafi nüfuz alanı dışında uluslararası yargılamaların tehdidiyle yüz yüze bırakmaktadır.
Hind Rajab Vakfı’nın faaliyetlerini sürdürmesi, İsrailli askerler arasında öz denetim duygusunu ve yurtdışına seyahat ettiklerinde kişisel risk algısını güçlendirmektedir. Bu durum, askeri hizmeti reddedenlerin sayısını artırabilir; ayrıca soykırım savaşına katılan askerlerin işledikleri suçlarla övünmelerini ve bunları aleni biçimde teşhir etmelerini azaltabilir, zira olası tutuklama ve sorgulama ihtimalinden çekinmektedirler.
Bununla birlikte, İsrail ordusu da askerlerinin kişisel verilerinin ve çifte vatandaşlık bilgilerinin açığa çıkmasından giderek daha fazla kaygı duymaktadır. Bu kaygı, İsrail diplomasisini ve dış temsilciliklerini de yoğun biçimde meşgul etmektedir. Avrupa’da ve dünyada açılan davalar ve devam eden takipler, Hind Rajab Vakfı’na destek veren hareketlerin medya kampanyaları ve Filistin halkıyla dayanışma eylemleriyle birleşerek, İsrail propagandasına karşı güçlü bir cephe oluşturmaktadır. Bu gelişmeler, Filistinli olmayan tarafların da İsrail ve askerlerine karşı dava açmalarına, yahut Hind Rajab Vakfı tarafından sunulan şikâyetleri desteklemelerine zemin hazırlamaktadır.
Bütün bunlar, “evrensel yargı yetkisi” dosyasını İsrail aleyhine daha etkin bir şekilde gündeme taşımaktadır. Bu ilke uyarınca, herhangi bir devlet; insanlığa karşı suçlar, soykırım, işkence ve benzeri suçları kendi toprakları dışında işlemiş olsa bile, bu suçlardan sorumlu kişileri –vatandaşlık bağına bakılmaksızın– yargılayabilmektedir. Bu ilkenin hukuki dayanağı 1949 Cenevre Sözleşmeleri, İşkenceye Karşı Sözleşme ve Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi gibi uluslararası metinlere dayanmaktadır. Bu yaklaşım hâlen bazı Avrupa ülkelerinde, özellikle de İspanya’da geçerliliğini korumaktadır.
Sonuç
Hind Rajab Kurumu’nun girişimleri, İsrail’in uluslararası yargı önünde hesap vermesinin, Filistin davası lehine somut sonuçlar doğurabileceğini ve Filistin halkının uğradığı zulmün savunulmasında etkili bir araç olabileceğini göstermiştir. Bu çabalar, mevcut diplomatik ve askerî denklemleri değiştirme potansiyeli taşımaktadır. Nitekim kurumun faaliyetleri, İsrail’in içerde ve dışarda kurumları nezdinde ciddi bir kaygı yaratmış; uluslararası alanda fark yaratabilecek bir sürecin kapısını aralamıştır.
Bu durum, özellikle kurumun, Filistin mücadelesinin farklı alanlarıyla –hukuki, medya ve diplomatik baskı hatlarıyla– ve diasporadaki Filistinlilerin potansiyelleri üzerinden daha derin bir bağ kurması hâlinde daha da etkili olacaktır. Adaletin sağlanması ve işgalin hesap vermesi için yürütülen bu çok boyutlu baskı, küresel ölçekte Filistin davasıyla büyüyen dayanışma hareketlerinin de ivmesiyle artmaktadır.
Böylelikle söz konusu girişimler, İsrail’in bugüne kadar başarısız kılmayı alışkanlık haline getirdiği uluslararası hukuk mekanizmalarının etkinleşmesine katkı sağlayabilir; soykırım suçlarını İsrail’in üzerinde ağır bir diplomatik yük haline getirerek, dünya ile kurduğu mevcut ilişkilerini de olumsuz yönde etkileyebilir.
NOT: Bu metin linkte bulunan Arapça makaleden Türkçe’ye tercüme edilmiştir.