Gazze’de Eğitim Kıyımı: Ateşkes Sonrası Eğitimin Durumu

Huda Naim
Bu yazı, işgalci İsrail ordusunun 18 Mart’ta Gazze Şeridi’ne yönelik soykırım savaşını yeniden başlatmasından önce hazırlanmıştır.
Gazze Şeridi, uzun yıllardır siyasi ve ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum Gazze’deki eğitimi doğrudan etkilemektedir. Özellikle 2007 yılında İsrail’in uyguladığı ablukadan beri bu zorluklar daha da artmış ve bu durum eğitimin kalitesini olumsuz yönde etkileyerek insani kalkınma çabalarını engellemiştir.
Gazze’deki eğitim sistemi, kaynak eksikliği, öğrencilerin ve öğretmenlerin hareket özgürlüğünün kısıtlanması, tekrar eden askeri saldırılar ve aşırı kalabalık okullarla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Okul binalarının yetersizliğine karşı fazla öğrencinin olmasından ötürü artan kapasiteyi karşılamak adına birçok okul, sabah ve akşam şeklinde ikili eğitim vermek zorunda kalmıştır.
Filistin Merkezi İstatistik Kurumu’nun 2023 yılı verilerine göre Gazze Şeridi’ndeki toplam okul sayısı 796’ya ulaşmıştı. Bu sayının içinde devlet okulları, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’na (UNRWA) bağlı okullar ve özel okullar bulunmaktaydı. Ancak, yalnızca 550 okul binasının bulunması[1] okullardaki aşırı kalabalığın devam etmesine sebep olmaktaydı. Toplam öğrenci sayısı yaklaşık 608 bin olup, öğretmen sayısı ise yaklaşık 22 bindi.
Yükseköğretim düzeyinde ise, 2021/2022 akademik yılında Gazze Şeridi’nde 17 yükseköğretim kurumu bulunmaktaydı. Buna ek olarak, Gazze ve Batı Şeria’da şubeleri olan bir açık öğretim üniversitesi de faaliyet göstermekteydi. Bu kurumlara yaklaşık 87 bin öğrenci kayıtlı olup buralarda görev yapan akademik ve idari personel sayısı yaklaşık 5 bin kişiydi. Bunların 2 binini akademisyenler oluşturmaktaydı.
İlköğretim ve ortaöğretim düzeyinde eğitim yönetimi, iki ana denetleyici kurum tarafından yürütülmektedir: Filistin Eğitim ve Yükseköğretim Bakanlığı ile UNRWA. UNRWA, Filistinli mültecilere yönelik ilköğretim (1-9. sınıflar) ve mesleki eğitim kısmını yönetirken, bakanlık devlet okullarını ve devlete bağlı yükseköğretim kurumlarını yönetmektedir.
Ancak İsrail’in 7 Ekim 2023’te başlayan soykırım savaşı, eğitim sistemi için feci bir kritik ana yol açmış ve eğitim krizini, yalnızca yönetimsel ve organizasyonel bir sorun olmaktan çıkarıp bir neslin tamamının geleceğini tehdit eden varoluşsal bir felakete dönüştürmüştür. Bu yazı, Gazze’deki soykırım savaşının eğitim üzerindeki etkilerinin ve yarattığı sonuçların yanı sıra savaş sırasında eğitim sürecinin en azından bir kısmını sürdürmeye yönelik çabaları ele almayı amaçlamaktadır. Bunun yanı sıra, silahların durması ve esir takasıyla sonuçlanan kırılgan bir ateşkese varılmasının ardından Gazze’de eğitimin mevcut durumunu, eğitim kaybını telafi etmeye yönelik resmi çabaları ve gerek ilköğretim düzeyinde gerekse yükseköğretim düzeyinde eğitim sürecinin yeniden başlatılmasının önündeki zorlukları incelemeyi hedeflemektedir.
Yıkım Mühendisliği: Eğitimin altyapısı bombalanıyor
Avrupa-Akdeniz İnsani Hakları İzleme Örgütü (Euro-Med) ve Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA) tarafından yayınlanan insan hakları raporlarına göre, Gazze Şeridi’ndeki okulların yaklaşık yüzde 88’i doğrudan bombalanmış ve bunların yüzde 61’i tamamen yıkılmış veya ağır hasar almıştır. Geri kalan okulların çoğu ise yerinden edilmiş insanlar için barınma merkezlerine dönüştürülmüş, bu da eğitim sürecini neredeyse imkânsız hale getirmiştir. Bu büyük çaplı yıkım, 625 binden fazla Filistinli öğrencinin eğitim sürecinin kesintiye uğramasına neden olmuş ve Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nu (UNICEF), Gazze’deki çocukların eğitim hayatlarından beş yıla kadar kayıp yaşayabilecekleri yönünde uyarıda bulunmaya itmiştir. Bu durumun gelecek nesiller üzerinde psikolojik ve toplumsal yönden uzun vadeli yıkıcı etkileri olacağı öngörülmektedir.
Öte yandan yükseköğretim kurumları çok daha büyük ve geniş bir yıkıma uğramıştır. Bölgedeki 19 üniversitenin 11’i tamamen yok edilirken, geri kalan üniversiteler de yüzde 80’e varan oranlarda kısmen veya tamamen hasar almıştır. En çok zarar gören üniversitelerden biri, doğrudan bombardımana maruz kalarak akademik ve idari tesislerinin büyük bir kısmı yok edilen İslam Üniversitesi’dir. Ayrıca İsra Üniversitesi ve Filistin Üniversitesi tamamen yıkılmış, El-Aksa ve El-Ezher üniversiteleri ise yoğun bombardıman sonucu büyük oranda araştırma ve idari yapılarını kaybetmiştir. Gazze Üniversitesi, Kudüs Açık Öğretim Üniversitesi ve Filistin Teknik Koleji ise kısmi hasar almış, ayakta kalan binaları ise yerinden edilmiş sivillerin barınmasına tahsis edilmiştir.
Bu yıkımla eş zamanlı olarak İsrail’deki siyasi ve askeri yetkililerin üniversiteleri “terör yuvaları” olarak nitelendirmesi dikkatleri çekiyor. Bu tür söylemler, söz konusu eğitim kurumlarına yönelik saldırıları haklı gösterip bu kurumlardan sivil sıfatını kaldırma amacı taşımakta ve Filistin’de akademik ortamın tamamen yok edilmesine yönelik apaçık bir girişim sayılmaktadır.
Yıkım yalnızca fiziksel altyapıyla sınırlı kalmamış, eğitim kaynaklarını da kapsamıştır. UNRWA tarafından yayınlanan raporlara göre, eğitim materyallerinin saklandığı depoların hedef alınması sonucu basılı ders materyallerinin büyük bir kısmı yok edilmiş ve bu durum öğrencilerin temel ders materyallerine erişimini kaybetmesine yol açmıştır. Elektrik ve internet kesintilerinin sürekli hale gelmesi, uzaktan eğitimi imkânsız kılmış ve Gazze’de eğitimin devam etmesini neredeyse imkânsız hale getirmiştir. Zira yakın bir zamanda eğitimin devam etmesi için ortada ne bir altyapı ne bir öğretmen ne de bir ders materyali kalmıştır. Buradaki mesele yalnızca binaların yıkılması veya öğretmenlerin olmaması değil; aynı zamanda akademik dosyaların kaybolması ve akademisyenlerin yıllarca üzerinde çalıştıkları araştırmaların da yok olmasıdır. Böylece yıllardır biriktirilen emekler bir anda yok olmuş ve eğitim hayatının geleceği, uluslararası toplumun eğitim sistemini yeniden inşa etme becerisine bağlı hale gelmiştir.
Bu kapsamlı yıkım, savaşın yalnızca bir yan etkisi olarak değerlendirilmemeli; bilakis, eğitim sistemini hedef alan sistematik bir politika olarak görülmelidir. Bu “eğitim kıyımı” (Educide) kavramıyla açıklanabilir. Hedeflenen toplulukları baskılayıp boyunduruk altına almak amacıyla eğitim sistemlerinin kasıtlı olarak tahrip edilmesini ifade eden bu terim ilk kez, 2011 yılında Ghent Üniversitesi’nde düzenlenen bir konferansta, Birleşmiş Milletler’in eski Irak İnsani Yardım Programı Koordinatörü Hans-Christof von Sponeck tarafından kullanılmıştır. Sponeck, Irak’taki eğitim sisteminin savaşlar ve ekonomik yaptırımlar sonucunda sistematik olarak çökertilmesini bu kavramla ifade etmiştir. Bu terim, daha sonraki yıllarda akademik araştırmalarda, 2023 Gazze soykırım savaşı da dahil olmak üzere çatışma bölgelerinde eğitim sistemlerinin kasıtlı olarak yok edilmesini tanımlamak için kullanılmaya başlanmıştır. Bu bağlamda, Oxford Üniversitesi’nden akademisyen Karma Nabulsi, bilgi edinme sürecini sekteye uğratmak ve hedeflenen halkları zayıflatmak amacıyla eğitimin altyapısına yönelik sistematik saldırıları tanımlamak için “okul kıyımı” (Scholasticide) kavramını ortaya koymuştur.
Öte yandan Filistin Araştırmaları Vakfı, Gazze’de eğitimi hedef alan bir dizi sistematik uygulamayı belgelemiştir. Bu uygulamaların başında şunlar gelmektedir:
- Öğrenci ve öğretmenlerin öldürülmesi, tutuklanması ve baskı altına alınması.
- Eğitim altyapısının yok edilmesi ve yağmalanması.
- Yeniden inşa sürecine ve uluslararası iş birliğine karşı ağır kısıtlamalar getirilmesi.
Bu uygulamalar açıkça göstermektedir ki, Gazze’de yaşananlar sadece “savaşın yan etkileri” olarak nitelendirilemez; aksine bunlar, eğitim sistemini kasıtlı olarak yok etmeyi ve Filistinlilerin bağımsız bir bilgi ve kültür geleceği inşa etme şanslarını ellerinden almayı amaçlayan planlı bir politikanın parçasıdır.
Beyin Soykırımı: Öğrenciler ve öğretmenler hedefte
İnsan hakları raporları, savaşın başlangıcından bu yana Gazze Şeridi’nde 450’den fazla akademisyen ve idari personelin hayatını kaybettiğini belgelemiştir. Bu kayıplar arasında üç üniversite rektörü, yedi dekan ve 64 öğretim görevlisi bulunmaktadır. Bunların arasında öne çıkan isimlerden biri, Gazze İslam Üniversitesi Rektörü ve Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) ödüllü fizikçi Prof. Dr. Sufyan Tayeh’tir. Tayeh, ailesiyle birlikte düzenlenen hava saldırısında öldürüldü. Ayrıca, Filistin Üniversitesi Yazılım Mühendisliği Fakültesi Dekanı Dr. Ahmed Hamdi Ebu Abese, üç gün boyunca gözaltında tutulduktan sonra infaz edildi. Hedef alınan akademisyenler arasında, Gazze İslam Üniversitesi’nin eski rektörü ve İmmünoloji Bölümü öğretim görevlisi Prof. Dr. Muhammed Îd Şubeyr, Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü öğretim görevlisi, şair ve We Are Not Numbers (Biz Bir Sayı Değiliz) projesinin kurucusu Prof. Dr. Rıfat el-Arir ve Gazze Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Rektörü Dr. Said ez-Zubde de yer alıyordu.
Saldırılar yalnızca bu isimlerle sınırlı kalmamış, Gazze İslam Üniversitesi Fizik Bölümü Başkanı ve parçacık fiziği ile yenilenebilir enerji alanında uzmanlaşmış Dr. Hitam el-Vasifi, Gazze’deki mühendislik müfredatının geliştirilmesine katkıda bulunan Elektrik Mühendisliği Profesörü Dr. Musa el-Mısri, dijital medya ve savaşların Filistin basınına etkileri üzerine çalışan Medya Profesörü Dr. Riyad el-Eşkar ve uluslararası hukuk ve insan hakları ihlalleri üzerine çalışan Dr. Abdulkerim Şubeyr gibi akademisyenler de hedef alınmıştır. Bu gibi isimler akademi ve bilim dünyasının yıldızları olarak anılmaktaydı ve kayıpları, Gazze’nin akademik ve kurumsal yapısına büyük bir darbe vurarak eğitim sektörünün kısa sürede toparlanmasını neredeyse imkânsız hâle getirmiştir.
Öğrenciler de bu savaşta ağır bir bedel ödemiştir. Eğitim çağındaki 13 binden fazla çocuk hayatını kaybetmiş, yaklaşık 25 bin çocuk ise yaralanmıştır. Bu yaralanmaların birçoğu kalıcı sakatlıklar ile sonuçlanmıştır. Yükseköğretim alanında da binlerce öğrenci hayatını kaybetmiş olmasına rağmen, sayıları kesin bir şekilde kaydedilememiştir. Zira çok sayıda insan hakları raporu, savaşın kurbanları arasında öğrencilerin ve akademisyenlerin ölümlerini belgelemiş olsa da, özellikle öldürülen üniversite öğrencilerinin sayısıyla ilgili kesin istatistikler mevcut değildir. Bunun nedeni, savaş koşullarında nüfus sayımı yapmanın zorluğu, iletişimin sürekli kesintiye uğraması, altyapının yaygın bir şekilde tahrip olması, ailelerin dağılması ve nüfusun kitlesel bir şekilde iç göçlere mecbur bırakılması nedeniyle doğru istatistikler yapabilecek kurumların bulunmamasıdır.
Okullardaki öğretim kadrosu düzeyindeki kayıplar da az değildi. Raporlar ilk verilere göre en az 400 öğretmenin hava saldırılarında yaşamını yitirdiğini gösteriyor. Bu kadar yaşamın solması, Gazze’deki eğitim sisteminde ciddi bir öğretmen açığı yaratmış ve savaş sonrası eğitim sistemini yeniden inşa etmeyi çok daha karmaşık bir süreç hâline getirmiştir. Gazze’de öğretmenler yalnızca bilgi aktaran kişiler değil, aynı zamanda öğrenciler için sosyal ve psikolojik destek sağlayan toplumsal yapı taşlarıdır. Onların kaybı, öğrencilerin eğitilme ve psikolojik iyileşme sürecini son derece zorlaştıracaktır.
Soykırım Zamanında Eğitim: Yeniden inşa sürecinin zorlukları
Savaş sırasında okulların yüzde 80’inden fazlasının yıkılmasıyla birlikte, Eğitim Bakanlığı, eğitimin devam etmesini sağlamak için alternatif çözümlere başvurdu. Bu kapsamda sanal okullar ve geçici eğitim merkezleri kuruldu. Ayrıca geleneksel eğitime geçici bir alternatif olarak “WISE School” gibi çevrimiçi eğitim platformları kullanıldı. Ancak bu girişimler ciddi sıkıntılarla karşı karşıyaydı. En büyük sıkıntılardan biri, elektrik kesintileri ve zayıf internet hizmeti nedeniyle bu platformlara erişimin son derece güç olmasıydı. Bununla birlikte, en büyük sorun güvenli bir ortamın yokluğuydu. Zira devam eden saldırılar ve barınak eksikliği, eğitimi hayatta kalma mücadelesine kıyasla ikinci planda bıraktı.
Bu engelleri aşmak amacıyla yerel girişimler ortaya çıktı. Örneğin, kısmen zarar görmüş bir apartman dairesinde Abdurrahman İbrahim tarafından kurulan Hub Fiber merkezi, öğrencilere ve öğretmenlere nispeten güvenli bir ortam sağlayarak çalışmalarına devam etmelerine olanak tanıdı. Bunun yanı sıra, uluslararası eğitim girişimleri de devreye girdi. Örneğin, Birzeit Üniversitesi tarafından başlatılan “Umudu Yeşertme” girişimi, Gazze’deki öğrencilerin eğitim kurumlarının yıkılmasının ardından eğitimlerine çevrimiçi olarak devam etmelerini sağlamaya çalıştı.
Krizin devam etmesiyle birlikte, bakanlık kamplarda ve daha fazla zarar görmüş bölgelerde “eğitim çadırları” adı verilen geçici merkezler kurarak, evlerini ve okullarını kaybeden çocuklara güvenli bir eğitim ortamı sağlamaya çalıştı. Ancak bu çözümler, öğretmen ve eğitim materyali eksikliği nedeniyle sınırlı bir etki yaratabildi ve sadece temel konuların öğretimiyle sınırlı kaldı.
Eğitim Bakanlığı Şubat 2025’te daha iddialı bir adım atarak, 15 aydan uzun süredir kesintiye uğrayan eğitim sürecini telafi etmek amacıyla 2024-2025 eğitim yılını başlattığını duyurdu. Bakanlık, zarar gören okulların tamir edilmesi, sanal eğitim platformları gibi alternatiflerin kullanımına devam edilmesi ve öğrencilere ve öğretmenlere yönelik özel psikososyal destek programlarının uygulanması gibi kapsamlı planlar geliştirdi.
Eğitim kaybını telafi etmek için, bakanlık 2023-2024 ve 2024-2025 eğitim yıllarını birleştirerek yoğunlaştırılmış tek bir akademik yıl oluşturma yoluna gitti. Müfredat, temel becerilere odaklanan telafi edici ders ünitelerinden oluşturuldu. Bununla birlikte, istikrarsız bir ortamda yoğunlaştırılmış eğitim baskısı öğrencilere ek psikolojik yükler getirebilir. Nitekim Dünya Sağlık Örgütü (WHO) raporlarına göre, Gazze’deki çocukların yüzde 60’ı savaş, travma ve yerinden edilme nedeniyle ciddi psikolojik bozukluklar yaşamaktadır.
Savaş Sonrası: Gazze’de eğitimi kurtarmak mümkün mü?
Gazze’deki Eğitim Bakanlığı, 2023-2024 eğitim yılını resmen kapatmak zorunda kalmış ve öğrencilerin eğitim çabalarının boşa gitmemesi için yüz yüze ve çevrimiçi eğitime dayalı değerlendirme sistemini benimsemişti. Ancak daha sonra eğitim kaybını telafi etmek amacıyla yoğun bir eğitim planı oluşturuldu. Bu plan, iki akademik yılın birleştirilmesini, müfredatın sadeleştirilmesini ve savaş yüzünden ciddi eksiği bulunan öğrenciler için ücretsiz ek derslerin sağlanmasını içeriyordu. Gelgelelim, bu yoğun eğitim programlarının öğrencilere ek bir psikolojik baskı oluşturabileceği göz önünde bulundurularak, psikososyal destek programlarının da eş zamanlı olarak güçlendirilmesi gerekiyor.
Bu planlar doğrultusunda, sağlam kalan okul binalarının kullanılması, geçici saha okullarının kurulması ve fiziksel olarak katılım sağlayamayan öğrenciler için Teams ve WISE School gibi çevrimiçi eğitim platformlarından yararlanılmasıyla bakanlık 2024-2025 eğitim yılının 23 Şubat 2025’te başladığını duyurdu. Gazze Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Halid Ebu Neda’ya göre[2] bakanlık, mevcut koşullar altında eğitimin sürdürülebilmesi için dijital eğitimi ve uzaktan eğitimi kritik bir çözüm olarak görüyor. Bu bağlamda, dijital altyapının geliştirilmesi, uluslararası üniversiteler ve kuruluşlarla ortaklıkların genişletilmesi, ayrıca ihtiyaç sahibi öğrencilere ücretsiz veya düşük maliyetli elektronik cihazlar ve internet hizmetleri sağlanması gibi adımlar atılıyor.
Eğitim kayıplarının mümkün olduğunca telafi edilmesi çalışmaları kapsamında, uluslararası kuruluşlarla iş birliği yapılarak, özel programlar aracılığıyla savaşın öğrenciler ve öğretmenler üzerinde yarattığı büyük psikolojik baskıdan ötürü öğrenci ve öğretmenlere yönelik psikolojik ve sosyal destek sağlanmasına özel bir ihtimam gösterilmektedir.
Bunun yanı sıra, bakanlık uluslararası kuruluşlarla iş birliği içinde 120 özel sınav salonu hazırlayarak olağanüstü lise bitirme sınavlarını düzenlemeye çalışıyor. Bu sınavların elektronik ortamda gerçekleştirilebilmesi için 6 bin tablet dağıtımı hedefleniyor. Ancak, Ebu Neda’ya göre yükseköğretim açısından durum daha da karmaşık. Zira üniversitelerin yeniden inşasına yönelik somut bir girişim henüz başlatılmadı ve bu durum, binlerce üniversite öğrencisinin geleceğini tehdit ediyor. Ayrıca, akademik ve idari kadrolar aylardır maaş alamıyor ve üniversitelerin yeniden faaliyete geçmesi için şu ana kadar uluslararası düzeyde herhangi bir ciddi finansman kaynağı sağlanmış değil.
Tüm bu çabalara rağmen, Eğitim Bakanlığı’nın uluslararası ve insani kuruluşlarla ortaklaşa yürüttüğü çalışmalar büyük engellerle karşılaşıyor. Mevcut kaynaklar ve Gazze’nin içinde bulunduğu ağır yıkım koşulları, bakanlığın bu krizle başa çıkmasını zorlaştırıyor. Eğitim altyapısının büyük ölçüde tahrip olması ve temel eğitim malzemelerinin, okul eşyalarının ve elektrik enerjisinin eksikliği gibi faktörler, eğitimin sürdürülebilirliğini ciddi şekilde tehdit ediyor. Bunun yanı sıra, yerinden edilmiş çok sayıda insanın halen birçok okul binasında barınıyor olması, eğitim alanında çifte kriz yaratıyor: Hem ciddi bir okul binası eksikliği yaşanıyor hem de öğrencileri barındıracak alternatif geçici çözümler bulunması gerekiyor. Savaş sonrası eğitim sürecini yeniden başlatmak için bakanlık tarafından harcanan yoğun çabalara rağmen, karşı karşıya kalınan zorluklar oldukça büyük. Eğitim sürecinin sürdürülebilir olması için kapsamlı ve uzun vadeli stratejilerin hayata geçirilmesi gerekiyor. Ebu Neda’ya göre, üniversitelerin ve okulların yeniden inşası, enkazların kaldırılması ve uluslararası düzeyde acil durum fonlarının oluşturulması gibi kısa ve orta vadeli acil eylem planlarının hızla uygulanması büyük önem taşıyor.
Sonuç
Son savaşta Gazze’de eğitimin zarar görmesi, sadece tali bir hasar değildi. Bu durum, Güney Afrika’yı, Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) İsrail’e, başta yükseköğretim sektörünü sistematik bir şekilde hedef almak üzere soykırım yapma suçlamasıyla dava açmaya itti. Okulların ve üniversitelerin yıkılması, Filistinli beyinlerin öldürülmesi ve bir neslin eğitim hakkından mahrum bırakılması sadece insan haklarına yönelik bariz bir ihlal değil, aynı zamanda Filistin toplumunun geleceğini tehdit eden varoluşsal bir saldırıdır.
Nitekim Gazze’de yaşanan eğitim kıyımının yıkıcı etkileri yalnızca mevcut nesille sınırlı kalmayacak, gelecek nesillere de sirayet edecek; bu da toplumsal ve ekonomik krizleri derinleştirerek toplumun direnme ve yeniden ayağa kalkma gücünü zayıflatacaktır. Dolayısıyla, Gazze’deki eğitim kurumlarına yönelik saldırılar yalnızca altyapıya zarar vermekle kalmamış, aynı zamanda Filistinli zihinleri ve kimlikleri hedef alarak, halkı bilgi ve kültür araçlarından yoksun bırakmaya yönelik bilinçli bir girişim olmuştur.
Eğitimi kurtarma ve yeniden inşa etme yönünde büyük çabalar sarf edilse de Gazze’de eğitimin geleceği, uluslararası ve bölgesel desteğin sağlanmasına ve eğitim kurumlarının bu zorlu koşullara uyum sağlayarak sürdürülebilir çözümler geliştirebilmesine bağlı olacaktır. Gazze’de eğitimin yeniden inşası, gelecek Filistinli nesillerin kimliğini korumayı ve onları dayanıklılık ve hayatta kalma araçlarıyla güçlendirmeyi amaçlayan varoluşsal bir mücadeledir. Dolayısıyla eğitimi kurtarmak yalnızca acil bir insani görev değil, aynı zamanda Filistin toplumunun varlığını ve kültürel kimliğini korumanın temel şartıdır.
[1] Okul binalarının sayısı okul sayısından az çünkü bazı binaların sabah ve akşam olmak üzere iki ayrı okul saati için kullanılması bir binanın iki ayrı okul olarak sayılmasına sebep olmaktadır. Bu sisteme “ikili eğitim” denilmektedir. Gazze Şeridi’nde, öğrenci sayısının çokluğuna karşın okul binalarının ciddi anlamda yetersiz olması nedeniyle bu sistem yaygın olarak görülmektedir.
[2] 5 Mart 2025’te Halid Ebu Neda ile uzaktan bir görüşme gerçekleştirilmiştir. Bu yazının son kısmı, esas olarak Ebu Neda ile yapılan görüşmeye ve Ebu Neda’nın tarafımıza ulaştırdığı resmi kurumlarca belgelenmiş kağıt ve doküman dizisine dayanmaktadır.