İşgal Hapishanelerindeki Filistinli Esirlere Yönelik Sessiz Öldürme Politikaları

Hamdi Hussein

Filistinli Esirler ve Serbest Bırakılanlar Kurumu, 15 Mayıs 2025 tarihinde, Gazze Şeridi’nden üç Filistinli esirin işgal hapishanelerinde şehadete ulaştığını duyurdu. Şehit olan bu üç esir şunlardır: Şehit Eymen Abdülhadi Kadih (56 yaşında), Şehit Bilal Talal Selame (24 yaşında) ve Şehit Muhammed İsmail el-Estal (46 yaşında). Aynı kurum, 4 Mayıs 2025 tarihinde de Cenin’in güneyindeki Seyris köyünden, yaklaşık 19 yılını işgal hapishanelerinde geçirmiş olan, 60 yaşındaki esir Muhyiddin Fehmi Said Necm’in şehit edildiğini açıklamıştı. Necm’in durumu, işgalci İsrail otoritelerinin hapishanelerde uyguladığı sistematik tıbbi ihmal politikası sonucu kötüleşmiş ve bu ihmalkarlık neticesinde hayatını kaybetmişti. Benzer biçimde, son takas anlaşmasıyla Mısır’a sürgün edilen, Tulkerm’e bağlı Sayda köyünden olan 43 yaşındaki eski esir Mu’tasım Redad da daha önce hapishanelerde gördüğü uzun süreli tıbbi ihmal nedeniyle çeşitli kronik hastalıklara (aralarında kanser de dâhil) yakalanmıştı. Söz konusu hastalıkları, Gazze’ye yönelik savaşın başlamasından sonra daha da ağırlaşmış; işgalci otorite tarafından Ramle Hapishane Kliniğinden Ofar Hapishanesine sevk edilip, orada tek kişilik bir hücrede gayri insani koşullarda tecrit edilmişti. Bu, binlerce esir gibi yüzlerce hasta esirin de maruz kaldığı ortak bir durumdu.

İşgal hükümeti, 7 Ekim 2023 tarihinden itibaren hapishanelerdeki Filistinli esirlere karşı intikam amaçlı uygulamalarını yoğunlaştırdı. Bunu, çeşitli olağanüstü hâl kanunları çıkarmak ve esirlere yönelik insanî hakları inkâr etmeye varan sert tedbirler eşliğinde hayata geçirdi. Uluslararası insancıl hukuku ihlâl eden bu yeni acil durum düzenlemeleriyle esirlerin haklarından geri adım atıldı; kamuoyu önünde yapılan hak ihlalleri artarken, işkence ve kötü muamele yöntemleri çeşitlendi. Ayrıca her yaştan ve cinsiyetten Filistinliye yönelik toplu tutuklama vakalarında da ciddi bir artış yaşandı; bunun amacı, Filistin halkını sindirmek, Gazze ve halkına destek vermelerini engellemek ve genel anlamda Filistin direnişini hedef almaktı.

Bu rapor, 7 Ekim 2023 sonrasında işgalci İsrail hapishanelerindeki Filistinli esirlerin durumunu, onlara yönelik başlıca ihlalleri ve “sessiz öldürme” politikasıyla bağlantılı ölü sayısını ele almakta; bu politikaların istatistiki verilerini gözler önüne sermekte, esirlerin ve genel olarak Filistin mücadelesinin maruz kaldığı sonuçları tartışmaktadır. Rapor, İsrail hükümetinin tüm bileşenlerinin, esirleri baskılama ve onlara karşı sertlik uygulama konusunda ittifak hâlinde olduğuna dikkat çekmektedir.

Esirlerin Hapishanelerde Hedef Alınması: İsrail’in 7 Ekim 2023 Öncesi ve Sonrası Süreğen Politikası      

Esirleri hedef alan baskı ve şiddet uygulamaları, özellikle Itamar Ben-Gvir’in Aralık 2022’de İsrail Ulusal Güvenlik Bakanlığı görevine gelerek hapishane idaresini devralmasıyla birlikte artışa geçti. Ben-Gvir, uzun soluklu açlık grevleri ve direnişler neticesinde Filistinli esirlerin elde ettiği kazanımları geri alacağını açıkladı; aile ziyaretlerinin kısıtlanması, hapishanelerde var olan “kantin” alışverişi ve yemek pişirme gibi hakların iptali, esirlerin duş süresinin kısaltılması gibi birçok uygulamayı devreye soktu. Bu tarihten sonra Filistinli esirlerin, daha gözaltı anından itibaren maruz kaldığı baskı ve hak ihlalleri daha da arttı; idari tutuklu esirlerin serbest bırakılmasına dair yapılan bazı anlaşmalar boşa çıkarıldı ve nihayetinde Mayıs 2023’te 87 günlük bir açlık grevi gerçekleştiren esir Hıdır Adnan, sağlık durumunun ciddiyetine rağmen hapishane idaresi tarafından tahliye edilmeyerek cezaevinde şehit oldu.

7 Ekim 2023 sonrasında, hapishanelerin idaresinde alınan kararlarda belirgin bir değişikliğe gidildi. Bunların başında, “Gazze’den olan esirlerin yasa dışı savaşçı sayılması” olarak ifade edilen kanun değişikliği geldi. Bu değişiklikle, Gazze’den tutuklananların hapishane idaresine değil de orduya tâbi kılınması amaçlandı. Böylece işgal hükümeti, Gazze’den esir alınanların insani sorumluluğundan sıyrılmak, onları savaş esiri statüsünde görmemek, ordu tarafından gözaltında tutulanların sayısını ve nerede bulunduklarını gizlemek ve uluslararası kuruluşların ziyaretlerini engellemek için bir yasal zemin oluşturdu. Diğer yandan Batı Şeria, Kudüs ve 1948’de işgal edilen topraklardan gelen esirleri de kapsayan “Hapishane İdaresi Acil Durum Hali” düzenlemesi yürürlüğe konuldu. Bu ilanla birlikte hapishanelerde olağanüstü hâl ilan edilmiş, esirlerin barınma koşulları daha da daraltılmış, baskı ve yavaş öldürme politikaları hızlandırılmıştır. Söz konusu intikamcı uygulamalar, Ben-Gvir’in toplu cezalandırma ve sistematik kötü muamele politikalarına uygun bir ortam sağlayarak esirlerin giysi ve temizlik malzemeleri ile gıdalarına el konulmasını, saatlerce elektrik kesintisi uygulanmasını, su miktarının azaltılmasını, “Metesada” timleriyle koğuşlara baskınlar yapılmasını, koğuşların kapasitesinin çok üstünde esir yerleştirilmesini ve böylece yeni tutuklamalar için yer açılmasını kolaylaştırdı.

Bu rapor hazırlanırken mevcut istatistiklere göre, 7 Ekim 2023’ten 10 Mayıs 2025’e kadar 69 esir işgal hapishanelerinde şehit olmuştur. Aynı dönemde, Batı Şeria ve Gazze’deki tutuklamalar da hız kazanmıştır; örneğin, Mart 2025 sonu itibariyle yalnızca Batı Şeria’da 16.400’ü aşkın kişi tutuklanmıştır. Gazze Şeridi’nden de binlerce Filistinlinin, işgal otoritesinin bu amaçla kurduğu gizli kamplarda (başlıcası “Sde Teiman” olarak bilinir) alıkonulduğu tahmin edilmektedir. Esirler ve Serbest Bırakılanlar Kurumu verilerine göre, esir sayısı 9.900’ü aşmıştır; bunların 5.000’den fazlası hasta veya yaralı, 3.500’ü ise idari tutuklu durumundadır

Kategori2022 Yılı Tamamı2023 (7 Ekim’e kadar)7 Ekim 2023 Sonrası (Mart 2025’e kadar)
Toplam Esir Sayısı4.8005.2509.500’den fazla
Kadın Esir Sayısı354080
Çocuk Esir Sayısı150170350’den fazla
İdari Tutuklu Sayısı1.1001.3203.405
“Yasa Dışı Muharip” Sayılan Gazze EsirleriBelirtilmemişBelirtilmemiş1.555
Hasta Esirler600’den fazla (20’si kanser)700’den fazla (24’ü kanser)Baskı ve ihmal nedeniyle artan yüzlerce vaka
Şehit Esirler6469

Tablo 1: 7 Ekim 2023 öncesi ve sonrasındaki Filistinli esir sayılarına dair istatistikler.

İşkence ve Aç Bırakma Hakkında İnsan Hakları Tanıklıkları

Uluslararası insan hakları merkezleri—Euro-Med İnsan Hakları, Human Rights Watch gibi kuruluşlar ile İsrail merkezli B’Tselem, ayrıca Filistinli haber ajansları ve televizyon kanalları—işgal hapishanelerinden zayıf düşmüş bedenlerle çıkan esirlerin dehşet verici ifadelerini belgeledi. Bu esirler, çeşitli yöntemlerle ve aletlerle kendilerine işkence yapıldığını anlattılar. En belirgin ihlaller şu şekildedir:

Birincisi: Tutukluluk koşullarının ağırlaştırılması ve hücrelerin daraltılması. Esirler aleyhine uygulanan cezalandırıcı politikaların sistematik bir biçimde artırılması, çok sayıda esirin aynı hücreye doldurularak aşırı kalabalığa sebep olunması, esirlerin banyo yapmasının engellenmesi ve sorgu veya arama sırasında kıyafetlerinden soyundurulmaları bunlara dahildir. Bu uygulamalar, Gazze’ye karşı başlatılan soykırım savaşı sonrası, işgalci İsrail’in tutuklu sayısını artırmaya yönelik planları doğrultusunda hapishanelerdeki kapasiteyi yükseltme bahanesiyle uygulanmış ve esirler üzerindeki baskıyı artırma amacı taşımaktadır.

İkincisi: Fiziksel işkence. Hapishaneden çıkan bazı esirler, uğradıkları ağır işkencelerin Gazze Şeridi’nden bazı esirlerin uzuvlarının kesilmesine kadar vardığını ifade etmişlerdir. Şiddet ve kötü muamelenin, tahliye anında dahi devam ettiği bildirilmektedir. Esirlere karşı polis köpekleri kullanılmakta, coplar, ayakkabılar ve silah dipçikleriyle darp yapılmakta, bu durum bazen baygınlığa ya da kırıklara neden olmaktadır. Ayrıca göğüs ve baş bölgesine tekme atma, esirlerin saatlerce kolları arkadan bağlanıp asılı kalması, yüzlerine defalarca vurulması, hassas bölgelere baskı uygulanması, uzun saatler elleri bağlı ve gözleri kapalı bekletilmeleri, esirlerin vücutlarında sigara söndürülmesi, üzerlerine idrar yapılması ve ağızlarına tükürülmesi, elektrik şokuyla işkence, uykusuz bırakma, cinsel saldırı ve taciz türünden pek çok yöntem kullanılmaktadır. Bu ihlaller, çeşitli esirlerin ifadelerine yansımış, hatta “Sde Teiman” adlı cezaevinde bir Filistinli esirin tecavüze uğradığını gösteren kamera kayıtları basında yer almıştır. Ayrıca, Beytüllahim’den Muazziz Abiyyat isimli esirin basına yansıyan tanıklığına göre, Negev Hapishanesinde (Naqab) dokuz aylık idari tutukluluk süreci boyunca sistematik ve vahşi işkenceler sonucunda eski bir boksör ve vücut geliştirmeci olmasına rağmen son derece zayıf bir hâlde serbest kalmıştır. Abiyyat, ifadesinde Ben-Gvir’in kendisine işkence edenler arasında bizzat yer aldığını anlatmıştır.

Üçüncüsü: Kasten uygulanan tıbbi ihmal politikaları. Bu durum, kronik hastalığı olan esirler arasında şehit sayısının artmasına yol açarken; kimi esirler baskınlar sırasında kırık ve yaralar almış, ardından tedavi edilmeksizin bırakılmıştır. Ayrıca, birçok esirde cezaevinde yetersiz hijyen ve banyo imkânlarının kısıtlı olması sebebiyle hızla yayılan uyuz hastalığı görülmektedir.

Dördüncüsü: Suçlama olmaksızın keyfî tutuklama uygulamaları ve binlerce esirin sürekli yenilenen idari tutukluluk altında tutulması.

Beşincisi: Esirlere yönelik hakaret ve aşağılamalar. Esirlerin İsrail’i yüceltici ifadeleri zorla tekrarlaması, İsrail milli marşını söyletme çabaları, soykırım ve nefret söylemi içeren cümleler yazılı yelekleri giyme mecburiyetine maruz bırakılmaları, ırkçı küfürler ve dinî değerlere hakaretler (Kur’an-ı Kerim’in yere atılması gibi) ve esirlere ait kişisel fotoğrafların yırtılması, bu aşağılayıcı yöntemler arasında yer almaktadır.

Altıncısı: İzinin kaybettirilmesi. Özellikle Gazze Şeridi’nden gelenler arasında yüzlerce esirin akıbeti bilinmemektedir. Bu kişiler, akıbetleri açıklanmaksızın gizli mekânlarda tutulmakta ve uluslararası kuruluşlar ya da avukatların ziyaretine izin verilmemektedir.

Yedincisi: Esirlere farklı biçimlerde psikolojik işkence uygulanması. Örneğin aylara varan tek kişilik hücre cezalarıyla dışarıya çıkış ve konuşma hakları tamamen ellerinden alınmakta; sürekli gürültü ya da parlak ışık altında uykusuz bırakılmakta; kendilerine veya ailelerine yönelik öldürme ve cinsel saldırı tehditleri yapılmakta; aile ziyaretleri de engellenerek esirler psikolojik baskı altında tutulmaktadır.

Sekizincisi: Esirlerin dış dünyadan koparılması. Hapishane yönetimi, esirlerin elindeki bütün elektrikli cihazlara—başta televizyon ve radyo olmak üzere—el koyarak dışarıdaki gelişmeleri takip etmelerini engellemektedir. Bu uygulamaya, esirlerin bir araya gelebildiği ve sohbet edebildiği “fura” (hapishane avlusu) hakkının kaldırılması da eşlik etmektedir. Koğuşlar arası iletişim durdurulmuş, avukat ve uluslararası insan hakları kuruluşlarının ziyaretleri büyük ölçüde kısıtlanmış, aile ziyaretleri ise tamamen yasaklanmıştır. Bu uygulamalar, esirlerin dışarıdaki gelişmeleri takip edememesine ve ailelerinden haber alamamasına sebep olmaktadır. Sonuç olarak, esirler yaşadıkları sıkıntıları dışarıya duyurabilmek için büyük ölçüde cezaevinden serbest bırakılan eski mahkumlara güvenmekte ve dışarıda olup bitenleri öğrenebilmek için ise çoğunlukla yeni tutuklanan esirlere bağımlı hale gelmişlerdir.

Sonuç
İşgalci İsrail’in Filistinli esirlere yönelik ihlalleri, yeni ya da istisnai uygulamalar değil; onlarca yıldır süregelen, köklerini sömürgeci bakıştan alan bir politikayı yansıtmaktadır. Bu politika, Filistinlinin düşüncesini, onurunu, bedenini ve varlığını hedef almaktadır. 7 Ekim 2023 sonrasında ise bu saldırılar derinleşip genişleyerek benzeri görülmemiş bir baskı düzeyine, insan onurunun çiğnenmesine ve haklardan tamamen yoksun bırakılmaya varmıştır. İsrail ve aşırı sağ hükümeti, uluslararası anlaşmaları—başta Cenevre Sözleşmeleri, sivillere ve esirlere yönelik insancıl hukuk kuralları olmak üzere—sistematik biçimde ihlal etmekle kalmamış; bunları açıktan çiğnedikten sonra, yeni yasal düzenlemeler geliştirerek bu ihlallerin kalıcılığını sağlayacak ve resmî zemin kazandıracak araçlar da üretmiştir. Dahası, resmî mevzuat ve cezalandırma mekanizmalarını öyle biçimlendirmiştir ki, yalnızca esirlerin bedenini değil, onurunu, kimliğini ve aidiyetini de hedef almakta; Filistinlinin psikolojik ve ulusal dokusunu parçalamayı ve direnişinin sembolik değerini yok etmeyi amaçlamaktadır

İsrail’deki yönetim kademeleri, Filistinli esirlere—özellikle de Gazze Şeridi’nden olanlara—yönelik bu eşi benzeri görülmemiş baskı atmosferini desteklemede oybirliği içindedir. Bu baskının hedefi, Filistinlileri caydırmak, ulusal dayanışma ve direniş hâllerini zayıflatmak, esirlerin kişiliklerini kırmak ve hafızalarında caydırıcılık ve bedel duygusunu derinlemesine yerleştirmektir; hatta bu bedel, sadece aidiyet veya sözle ifade edilen destek düzeyinde olsa bile aynı acımasız yöntemlerle karşılık bulmaktadır. İsrail böylelikle Batı Şeria’daki halk hareketlerine karşı koymayı, bunların Kudüs’e ve 1948’de işgal edilen bölgelere yayılmasını engellemeyi amaçlamakta; özellikle Gazze halkından intikam almak, Filistinliler arasında korku ve dehşet tohumları ekmek, insanları olası bir tutuklamanın her tür gerekçesinden uzak durmaya itmek istemektedir. Aynı zamanda Filistinli esir hareketinin moralini çökertmeye, direnişini ve daha önceki kazanımlarını ortadan kaldırmaya çalışmaktadır.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu