Filistin-İsrail Müzakerelerinde “Amerikan Arabuluculuğunu” Aşmak

Ahmed Atawna*

Filistinliler 30 seneyi aşkın bir süredir işgalci İsrail hükümetleri ile yaptıkları müzakereleri ABD’nin arabuluculuğunda sürdürmek zorunda kalıyorlar. Washington Filistin-İsrail barış süreci olarak bilinen süreçte kendini tek hâmi olarak ortaya çıkardı, diğer devletlerin -kendi stratejilerine hizmet edecek olanlar hariç- herhangi bir şekilde müdahil olmasını engelledi. Örneğin Avrupalı ülkelerin Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde devlet kurumları inşa etme veya STK’lar ile işbirliği geliştirme gibi alanlarda faaliyet göstermelerine izin verirken ön şart olarak şunu sunmuştur: işgalci İsrail’in politikaları ile çelişmemek ve ABD’nin sunduğu siyasi çözüm sürecine hizmet etmek.

ABD, değişen ABD veya İsrail hükümetleri fark etmeksizin siyasi çözümün ve dolayısıyla müzakerelerdeki arabuluculuğun tekelini elinde tutmuş oldu. ABD bu konudaki tekelini Filistin meselesinin diğer boyutlarını da içine alacak şekilde genişletti. Öyle ki sanki tüm Filistinli gruplarla birlikte, Amerikan terör listelerinde adı geçen Hamas hareketini bile tekeline almak istedi. Hamas ile olan müzakere dosyalarını elinde tutarken, müzakereleri yönetme görevini Katar, Mısır, Türkiye gibi başka ülkelere bıraktı. Hamas’ın Gazze Şeridini ele geçirmesinden sonraki yaklaşık 20 sene boyunca yaşanan savaşlar, abluka ve siyasi çözüm arayışları ile geçen süreçte en etkili taraf ABD oldu. Siyasi hareketliliğin süreçleri ve sonuçları konusunda çoğu zaman karar verici olan ABD’ydi.

Dürüst bir arabulucu değil

ABD sürekli olarak iki taraf arasında arabulucu olduğunu ve Filistin meselesi konusunda adil bir çözüme ulaşmak için -çabaları iki devletli çözümü gerçekleştirmek- uğraştığını iddia ediyor. Ancak ABD’nin davranışlarını inceleyen herkes, onun hiçbir zaman dürüst bir arabulucu olmadığını, bunun yerine politikalarında her zaman işgalci İsrail’i desteklediğini ve bir Filistin devleti kurma yönündeki tüm fırsatları baltalayan tüm önlemleri desteklediğini görür. Belki de aşağıdaki kanıtlar bunu doğruluyordur:

  • Siyasi sürecin gelişimi veya çözüm sürecindeki ilerleme ile ilişkilendirilmeden, sürekli olarak işgalci İsrail’e askeri, ekonomik ve siyasi destek sağlaması. Filistinliler için -sınırlı da olsa- adil bir çözüme doğru itmek için İsrail’e herhangi bir aşamada baskı uygulamaktan kaçınması.
  • Güvenlik Konseyi başta olmak üzere uluslararası kurumlar nezdinde İsrail’e kalıcı koruma sağlaması ve Filistinlilerin çıkar ve haklarına hizmet eden ve İsrail’in uluslararası yükümlülüklerini uygulamasına yönelik alınan kararlara karşı defalarca veto yetkisini kullanması.
  • İşgalci İsrail’in Filistinlilere karşı işlediği suçları ve katliamları örtbas etmeye devam eden Amerikan yönetimi, 2008’den bugüne Gazze savaşları başta olmak üzere işgal liderlerinin işledikleri her suçtan sonra ellerini yıkamaya her zaman hazır oldu.
  • Batı Şeria’yı ele geçirip yutan yerleşim faaliyetlerine göz yumması, terörist yerleşimcilerin suçlarını görmezden gelmesi. Bütün bunlar Batı Şeria ve Gazze topraklarında kurulması planlanan Filistin Devleti ihtimalini ortadan kaldırmaktadır.
  • Herhangi bir siyasi çözüme ulaşmayı engelleyen İsrail politikalarının desteklenmesi. Bunun bir örneği, Yaser Arafat’tan İsmail Haniye’ye kadar Filistinli liderlerin ve ulusal şahsiyetlerin suikastına -doğrudan dahil olmasa da- hoşgörü gösterilmesidir.
  • İsrail’in Filistinlilerin haklarını vermekten kaçınmasına yardım etmesi.
  • Filistin devletini kurmaya ve ona uluslararası meşruiyet kazandırmaya yönelik Filistinlilerin tüm siyasi, hukuki ve direniş girişim ve çabalarına karşı çıkması ve bu girişimlere uluslararası alanda ve uluslararası kurumlarda karşı çıkması.

Derin Dezenformasyon ve Stratejik Aldatma

Otuz yıl öncesinden bugüne ABD, Filistin-İsrail müzakerelerini ele alırken tek bir strateji kullandı. Bu bugün Gazze Şeridi’ndeki soykırım savaşını durdurmak için devam eden müzakerelerde kullandığı stratejinin aynısıdır. Bu strateji “derin dezenformasyon ve stratejik aldatma” olarak tanımlanabilir çünkü bu strateji, ABD’nin Filistin-İsrail çatışmasını sona erdirme konusunda ciddi ve kararlı olduğu yanılsamasına dayanmaktadır. Bu stratejinin en önemli temelleri şunlardır:

Siyasi ikiyüzlülük ve söylem ile uygulama arasındaki uçurum: ABD, bir taraftan savaşı durdurma ve esir takası anlaşması yapma arzusunu defalarca dile getirirken, diğer taraftan işgalci ordu ve hükümetine gerekli tüm desteği sağlamaya devam ediyor. Amerikan yönetimi, Nazi Joseph Goebbels’in “Yalan söyle, sonra insanlar sana inanana kadar yalan söyle” kuralına dayanarak yalan söylemeye devam etmekten çekinmiyor ve birçok tarafı kendi yalanlarına inanmaya ve onları gerçekmiş gibi davranmaya zorluyor.

Filistinlilerin siyasi haklarını göz ardı etmek: ABD, Filistinlilerin acılarını tamamen görmezden geldi ve onlara hiçbir önemli taahhütte bulunmadı. Arap ve İslam ülkeleri, hatta bazı Avrupa ülkeleri Filistinlilerin dikkatini ayrıntılı ve ikincil meselelerle dağıtmak ve dikkatleri temel siyasi meselelerden uzaklaştırmak için kullanıldı.

Çifte standart: ABD mutlak bir şekilde İsrail’i destekliyor, İsrail’in güvenliğinin tartışmasız sağlanması gerektiğini düşünüyor ve İsrail söyleminin diğerlerine göre tercih edilebilir olduğunu düşünüyor. Öte yandan, Filistin mücadelesini ve içindeki fraksiyonları terörizm olarak etiketliyor, meşru direniş eylemlerini vahşilik olarak tanımlıyor ve herhangi bir uluslararası yasa veya norma bağlı kalmaksızın direnişin ve liderlerinin fiziki tasfiye de dahil olmak üzere mümkün olan tüm yollarla engellenmesi için çabalıyor.

Çatışma yönetimine katılım: ABD, işgalci İsrail’in kısa ve uzun vadeli hedeflerine ulaşmasını sağlamak ve bu hedeflere ulaşmak için zaman kazanmasına yardımcı olmak için çalışıyor. ABD bugün, Oslo sürecini yönetirken kullandığı stratejinin aynısını uyguluyor. Filistinlileri ve Arapları müzakerelerle, Filistin yönetimi ve devleti müesseselerini kurmakla ve barış konferanslarıyla oyalayıp, işgalin derinleştirilmesi, toprakların ele geçirilmesi ve Yahudileştirilmesi için işgalci İsrail’e otuz yıl süre sağlamıştı.

Filistinliler Amerikan arabuluculuğu ile olan uzun tecrübelerinden ders çıkarmalı. Özellikle de zaman gittikçe daralırken, Amerika’nın kendi davalarına yönelik bu manipülasyonuna son vermek için her türlü çabayı göstermeliler. Ayrıca saflarını yeniden düzenlemeli ve programlarını, anlatılarını ve araçlarını, farklı denklemleri dayatan alternatif yolları ciddi bir şekilde aramalarına yardımcı olacak ve daha ciddi ve adil olabilecek diğer uluslararası arabulucu ve hâmilerin katılımını teşvik edecek şekilde oluşturmalılar.

Amerika’nın Gazze’deki savaşı durdurmaya yönelik müzakerelerdeki davranışı, savaşı yönetme ve Filistin halkına karşı soykırım savaşının hedeflerini tamamlama çerçevesinde görülmeli ve ABD burada İsrail’le tam bir ortak olarak ele alınmalıdır.

Arap ve İslam ülkeleri ve Filistin halkının dostları, Amerika’nın tutumunun realitesi konusunda kendi halklarına ve dünyaya karşı dürüst olmalı ve Filistinlilerin bu sahte hâmilik ve arabuluculuğun baskısından kurtulmasına yardımcı olmalıdır.*Dr, Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi Genel Müdürü

Bu makale Aljazeera.net’de yayınlanmıştır.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu