David Zini’nin Şabak Başkanlığına Atanmasına Dair Bir Okuma

7 Ekim 2023’teki Aksa Tufanı operasyonunun ardından İsrail, güvenlik ve ordu kurumlarının üst kademelerini, ayrıca üst düzey hükümet yetkililerini kapsayan bir dizi görevden alma ve köklü değişikliğe sahne oldu. Bunlar, söz konusu olayların ortaya çıkardığı eşi görülmemiş güvenlik zaaflarının sonuçlarını kontrol altına alma çabasının parçasıydı.

Bu bağlamda, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun ofisi Mayıs 2025’te David Zini’nin, Ronen Bar’ın yerine İsrail iç istihbarat servisi Şabak’ın (Şin Bet) başkanlığına atandığını duyurdu. Bu atama, İsrail’in siyaset ve güvenlik sahnesinde kritik bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. Zira karar, siyasi liderlik ile güvenlik kurumu arasındaki derin güvensizlik krizinin ortasında alınmış olup, mevcut hükümetin siyasi çizgisiyle uyumlu olacak şekilde egemen kurumlar içindeki güç dengelerini yeniden yapılandırma çabalarının bir parçası olarak görülüyor.

Bu rapor, David Zini’nin Şabak başkanlığına atanmasının boyutlarını incelemeyi amaçlıyor: onun dini geçmişini, kararın siyasi anlamlarını ve bu adımın İsrail’deki güvenlik kurumu ile siyasi otorite arasındaki ilişkilere yansımalarını, Netanyahu’nun egemen kurumlar üzerindeki kontrolünü pekiştirme sürecinin bir halkası olarak ele alıyor.

Birinci Bölüm: 7 Ekim Sonrası Görevden Almalar ve Güvenlik Sisteminin Yeniden Yapılandırılması

7 Ekim 2023 operasyonunun ardından gelen geniş çaplı görevden almalar dalgası, İsrail tarihinin kritik bir dönüm noktasında yaşandı. Olay, sarsıcı bir güvenlik felaketinden, toplum ile yönetim mekanizmasının kurumları arasındaki güveni derinden sarsan kapsamlı bir sistem krizine dönüştü. Netanyahu hükümeti, ölenlerin ve esir alınanların ailelerinin düzenlediği protestolar, soruşturma ve hesap verme çağrıları, ayrıca kamuoyunun siyasi liderliğe duyduğu güvenin keskin biçimde düşmesi gibi eşi görülmemiş iç baskılarla karşı karşıya kaldı.

Ancak Netanyahu bu görevden almaları iki yönlü bir araç olarak kullandı: Bir yandan güvenlik kurumları içinde bir “yeniden ayarlama” süreci başlatarak başarısızlıklardan sorumlu tuttuğu liderleri görevden uzaklaştırdı; diğer yandan da halkın öfkesini kendi üzerinden uzaklaştırarak siyasi konumunu koruma ve güçlendirme stratejisini devreye soktu.

Bu görevden almaların üç birbiriyle bağlantılı fakat birbirinden farklı hedefi var:

  1. Halkın öfkesini emip siyasi baskıyı boşaltmak: Başarısızlıklardan güvenlik birimlerinin liderlerini sorumlu tutarak kararlı bir hükümet tepkisi göstermek; böylece kamuoyundaki öfkeyi yatıştırmak ve hesap verilmesi taleplerini hafifletmek—ancak başbakanın makamını doğrudan hedef almadan.
  2. Karar merkezleri üzerinde siyasi hakimiyeti pekiştirmek: Yönetim kadrolarının yeniden şekillendirilmesi aracılığıyla, atamaları siyasi yakınlık ve sadakate dayandırmak; bu da kurumların bağımsızlığını zayıflatıp terfi ve seçme kriterlerini mesleki yeterlilikten ziyade siyasi-ideolojik uygunluğa kaydırır.
  3. Önümüzdeki operasyonlar ve politikalara uygun bir liderlik hazırlamak: Hükümetin savaş ve sonrasına ilişkin stratejisiyle uyumlu bir güvenlik ve askeri liderlik inşa etmek — yani kurumsal meşruiyet tartışmalarına bakılmaksızın, gelecekteki dönemde (uzlaşıları reddetme, saha tedbirlerinin sıkılaştırılması vb.) izlenecek operasyonel ve politik çizginin sürekliliğini sağlamak.

Bu değişikliklerin en dikkat çekici örneklerinden bazıları şunlardır:

  • Ronen Bar’ın (eski Şabak başkanı) Mart 2025’te Netanyahu ile yaşanan güven krizi sonrasında resmen görevden alınması.
  • Yoav Gallant’ın (Savunma / Savaş Bakanı) Kasım 2024’te, savaşın yönetimi ve siyasi rotası konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle görevden alınması.
  • Hertzi Halevi’nin (Genelkurmay Başkanı) 7 Ekim’deki başarısızlıkların sorumluluğunu üstlenerek istifa etmesi.

Bu bağlamda David Zini’nin atanması, bu siyasi-güvenlik sürecinin doğrudan bir devamı olarak okunabilir. Bu karar, salt profesyonel bir atama değil; Netanyahu’ya kişisel olarak bağlı, ideolojik eğilimleriyle uyumlu yeni bir güvenlik liderliği oluşturmayı hedefleyen kapsamlı bir yeniden yapılanmanın parçasıdır.

Ordu, Şabak, polis ve güvenlik bakanlıklarında art arda gelen görevden almalar, uzun vadeli bir stratejiden bağımsız değildir: amaç, egemen kurumları siyasi karar merkezine tabi kılmak ve kurumsal bağımsızlıklarını aşamalı olarak azaltmaktır.

İkinci Bölüm: David Zini – Dini Arka Planı ve Yükselişi Üzerindeki Tartışma

İç istihbarat servisi Şabak (Şin Bet) başkanlığına David Zini’nin atanması, hükümetin oy birliğiyle onaylamasının ardından 5 Ekim 2025’te yürürlüğe girdi. Ancak bu atama, ciddi tartışmalar eşliğinde gerçekleşti. Zira karar, kurum içinden değil, ordudan gelen bir ismin Şabak’ın başına geçmesini öngörüyordu — bu durum, İsrail güvenlik sisteminde dikkat çekici bir istisna olarak değerlendiriliyor. Zini, daha önce Eğitim ve Tugay Komutanlığı ile Saha Kolordusu Komutanlığı görevlerini yürütmüştü.

Zini, açık biçimde dini-siyonist bir çevreden geliyor. Kudüs’te doğdu, babası Haham Yosef Zini’nin görev yaptığı Aşdod’da büyüdü ve bugün Golan’daki Kişet yerleşiminde yaşıyor. Kalabalık bir ailenin babası olan Zini, aynı zamanda “Bnei David – Ali” (dini subaylar yetiştiren ünlü askeri okul) çevresiyle evlilik bağı yoluyla ilişkilidir. Bu unsurlar, onun dini-siyonist kimliğine derin bir aidiyetini göstermektedir.

David Zini’nin adı özellikle Haredi (aşırı dindar Yahudiler) zorunlu askerliği konusundaki projesiyle öne çıktı. İsrail’in adlandırmasıyla “Demir Kılıçlar Savaşı”, Filistin tarafının adlandırmasıyla “Aksa Tufanı” sırasında Haşmonayim Tugayını kurarak Haredim’in orduya entegrasyonunu hedefleyen yeni bir kurumsal girişimi başlattı. Bu adım, dini sağ çevrelerde büyük destek toplarken, zorunlu askerliğe karşı çıkan Haredi toplumunda sert eleştiriler ve protestolara neden oldu.

Bu bağlamda Knesset’in Dışişleri ve Güvenlik Komitesi, yeni tugayın üssünü ziyaret ederek Zini ve planlama ile insan kaynakları dairesi subaylarının “Haredi rotası” adı verilen bu projenin örgütsel ve toplumsal boyutlarına ilişkin bilgilendirmesini dinledi.

Dosya, Temmuz 2024’te açık bir toplumsal-siyasal çatışma alanına dönüştü. Zini, Planlama ve İnsan Kaynakları Dairesi Başkanı Tuğgeneral Şay Taib ile birlikte, uzlaşı yoluyla askerliği teşvik etmek amacıyla Bney Brak’ı ziyaret ettiği sırada Haredi göstericilerin ağır saldırısına uğradı. Aracı kuşatıldı, üzerlerine eşyalar ve su şişeleri fırlatıldı, olay yerine polis müdahale etti. Bu olay, Zini’nin siyasi ve toplumsal maliyetine rağmen Haredi askerlik projesini ileriye taşımakta kararlı bir “mimar” olarak imajını pekiştirdi.

Üçüncü Bölüm: “İsrail”de Atamaya Dair Tepkiler ve Değerlendirmeler

David Zini’nin Şabak başkanlığına atanması, İsrail’in güvenlik ve medya çevrelerinde farklı tepkilere yol açtı. Bu tepkiler, geleneksel profesyonel çizgiyle Netanyahu’nun yönlendirdiği siyasi eğilim arasındaki derin ayrışmayı yansıttı. Times of Israel gazetesi, atamayı “saha tecrübesi ile ulusal vizyonu birleştiren taze bir nefes” olarak nitelendirirken; Haaretz’te görüşlerini paylaşan emekli subaylar, bunun Netanyahu’nun güvenlik kurumları üzerindeki kontrolünü pekiştirmek için seçilmiş, dini-siyonist çizgisine uyumlu bir figür üzerinden atılmış yüksek derecede siyasi bir adım olduğunu savundular.

Buna karşılık, çok sayıda emekli subay ve güvenlik analisti, Şabak’ın siyasallaştırılması ve kurumsal bağımsızlığının zayıflatılması ihtimalinden duydukları endişeyi dile getirdi. Kurumun eski başkanları Yuval Diskin ve Nadav Argaman, dini-askeri geçmişe sahip ve kurum dışından gelen bir ismin atanmasının “Şabak ile ordu arasındaki kurumsal dengeyi bozabileceği” uyarısında bulundu.

Onlara göre bu adım, kurumu siyasi otoriteye ve mevcut hükümetin yönelimlerine daha bağımlı hale getirebilir. Ayrıca Kanal 12 ve Kan haber ağı gibi İbranice yayın yapan medya organlarında yer alan analizlerde, bu atamanın “siyasi ve güvenlik liderliği arasındaki ilişkinin yeniden mühendisliğine” işaret ettiği ve bunun, İsrail güvenlik sistemini on yıllardır tanımlayan mesleki tarafsızlığı aşındırabileceği vurgulandı.

İsrail medya sahnesinde de değerlendirmeler keskin biçimde ikiye ayrıldı. Haaretz ve Yedioth Ahronoth gibi muhalif gazeteler, bu adımı Netanyahu’nun egemen kurumları yeniden yapılandırma ve siyasi sadakati garanti altına alma stratejisinin bir parçası olarak yorumladı; bu tür müdahalelerin güvenlik kurumlarının bağımsızlığına zarar verdiğini savundu. Buna karşılık, hükümete yakın Israel Hayom ve Kanal 14, atamayı “ulusal ruhu güçlendiren” ve 7 Ekim 2023 saldırısının ardından “dönemin ruhuna” uygun, kurumun liderliğinde gerekli bir yenilenme adımı olarak övdü.

Dördüncü Bölüm: Zini’nin Şabak Başkanlığına Atanmasının Siyasi ve Kurumsal Anlamları

David Zini’nin Şabak başkanlığına atanması, “İsrail”deki siyasi liderlik ile güvenlik kurumu arasındaki ilişkide köklü bir dönüşümü temsil ediyor. Bu adım, teknik bir atama olmanın ötesinde, Binyamin Netanyahu’nun egemen kurumları sağcı yönetim anlayışına tabi kılma vizyonuyla uyumlu siyasi bir projenin yansıması olarak görülüyor. Dini-askeri geçmişe sahip ve kurum dışından gelen bir ismin tercih edilmesi, kurumsal sadakatin yeniden tanımlanmak istendiğini; bu sadakatin artık mesleki liyakatten ziyade ideolojik aidiyet üzerinden belirleneceğini gösteriyor.

Bu atama, devlet içindeki güç merkezlerini yeniden yapılandırma sürecinin bir parçasıdır. Netanyahu, dini-siyonist akımı güvenlik yapısına entegre ederek güvenlik doktrininin giderek dindarlaşmasını hedefliyor. Bu da “ulusal güvenlik” kavramını, sahadaki bir zorunluluk olmaktan çıkarıp, toprağı elde tutmayı teolojik bir yükümlülük olarak gören dini-milliyetçi bir çerçeveye taşıyor. Dolayısıyla bu atama, sağ seçmen kitlesi ve yerleşimciler açısından güçlü bir sembolik mesaj niteliği taşıyor: “devletin dindarlaşması projesi” devam ediyor ve bu kesimler artık karar mekanizmalarında kalıcı bir yer ediniyor.

Kurumsal düzeyde ise Zini’nin, Şabak’ın önceliklerini yeniden düzenleyerek “toplumsal iç güvenlik”e odaklanması bekleniyor. Bu da, Yeşil Hat içindeki Filistinlilere, iç protestolara ve toplum içi muhalefete karşı artan bir dikkat anlamına geliyor. Böyle bir yönelim, Şabak’ı profesyonel bir istihbarat kurumundan siyasi-güvenlik aktörüne dönüştürebilir. Aynı zamanda, kurumun bağımsızlığının hükümet çizgisine uyum adına zayıflaması; ordu ve polisle yetki çatışmalarının artması ve güvenlik otoritesinin haritasının yeniden çizilmesi muhtemeldir.

Tüm bu gelişmeler, “İsrail”de uzun yıllar boyunca siyasal karardan görece bağımsız işleyen “derin devlet” modelinin kademeli gerilemesini açığa çıkarıyor. Güvenlik ve ordu kurumları artık “siyasal İsrailleşme” sürecine girmiş durumda; bu süreç, mevcut sağcı iktidarla uyumlu yeni bir güvenlik elitini yeniden üretmeyi amaçlıyor. Böylece Zini’nin yükselişi, “İsrail”in “kurumsal güvenlik” modelinden “ideolojik güvenlik” modeline geçişini simgeliyor: güvenlik doktrini, dini sağın devletin kimliğini ve yapısını “Aksa Tufanı” sonrası dönemde yeniden şekillendirme projesinin bir aracına dönüşüyor.

Beşinci Bölüm: Netanyahu’nun Stratejisinde Güvenlik Kurumu

“İsrail”in güvenlik kurumu, devletin en etkili karar merkezlerinden biri ve “derin devlet”in temel direklerinden biri olarak kabul edilir. Ancak Binyamin Netanyahu, seleflerinden farklı olarak bu kuruma kurumsal bir ortak değil, iktidarının istikrarını ve siyasi–ideolojik gündemini güvence altına almak için denetim altına alınması gereken bir aygıt olarak yaklaştı.

Öyle ki , 2022 yılı sonunda yeniden seçilmesinden bu yana Netanyahu, iki yönlü bir strateji izliyor: bir yandan güvenlik kurumunun gücünden yararlanarak yönetimine meşruiyet kazandırmak; diğer yandan yönlendirilmiş atamalar, eleştirel seslerin tasfiyesi ve “ulusal güvenlik” kavramının iç politikanın bir aracı olarak yeniden tanımlanması yoluyla bu kurumun mesleki bağımsızlığını aşındırmak. Bu yaklaşım, hem Filistinlilere yönelik politikalarını hem de İsrail içindeki muhalefete karşı uygulamalarını meşrulaştırma işlevi görüyor.

Bu çerçevede Netanyahu, “güvenliğin dinselleştirilmesi” olarak tanımlanan bir süreç içinde, güvenlik kurumlarına dini-siyonist çevreleri entegre etme çabalarını yoğunlaştırdı. David Zini gibi dini-askeri geçmişe sahip isimlerin atanması, güvenlik doktrininin mevcut ulusal–dini proje ile uyumlu hale getirilmesi hedefinin bir parçası. Böylece Netanyahu’nun stratejisinde güvenlik, artık devleti korumanın değil, siyasi rejimi korumanın aracı haline geliyor.

Bu süreç, İsrail’in kurucu ilkelerinden biri olan “Mamlakhtiyut” (ממלכתיות) — yani devlet kurumlarına, parti veya dini aidiyetlerden bağımsız bir biçimde sadakat gösterilmesi, devletin kurumsal bütünlüğünün korunması — ilkesinin aşınmasına yol açtı. Bu ilke, David Ben Gurion döneminden itibaren devletin ahlaki ve idari temelini oluşturmuştu. Netanyahu döneminde ise bu ilkenin gerilemesiyle birlikte, güvenlik ile siyaset arasındaki sınırlar giderek bulanıklaştı ve “İsrail”, egemen kurumlarının sistematik biçimde siyasallaştırıldığı bir yönetim modeline yöneldi.

Analitik Sonuç

David Zini’nin Şabak başkanlığına atanması, “İsrail”de güvenlik kurumuyla siyasi iktidar arasındaki ilişkide niteliksel bir dönüşümü temsil ediyor. Bu adım, yalnızca idari bir değişiklik değil, güvenliğin kendisinin ideolojik olarak yeniden yapılandırılması anlamına geliyor. Kurum dışından gelen, dini-askeri geçmişe sahip bir ismin tercih edilmesi, Netanyahu hükümetinin egemen kurumlar üzerindeki denetimini pekiştirme ve bu kurumların tam sadakatini güvence altına alma hedefi doğrultusunda güvenliğin dinselleştirilmesi ve siyasallaştırılması sürecinin bilinçli bir parçası.

Söz konusu atama, devlet kurumlarının yeniden şekillendirilmesi ve bağımsızlıklarının çözülmesi yönündeki daha geniş bir projenin dışında değerlendirilemez. Böylece güvenlik alanı, tarafsız bir profesyonel alan olmaktan çıkarak iktidarın ulusal–dini projesini tahkim eden bir siyasi araca dönüşüyor. Neticede bu dönüşüm, İsrail devletinin kuruluşundan beri ahlaki ve idari temelini oluşturan “Mamlakhtiyut” (devlete kurumsal sadakat) ilkesinin aşınmasına ve “derin devlet” ile siyasi iktidar arasındaki tarihsel dengenin çözülmesine dair endişeleri artırıyor.

Bugün “İsrail”, kritik bir kavşakta duruyor: Zini’nin yükselişi, güvenlik kurumunun kimliğinde kalıcı bir dönüşümün başlangıcı mı, yoksa kurumsal ve siyasi güçler arasındaki süregelen çekişmenin bir halkası mı olacak? Netanyahu, güvenlik aygıtını kendi otoritesi altına alırken, onun iç bütünlüğünü ve devletin istikrarını koruyabilecek mi?

Son yıllarda yaşanan tüm görevden almalar ve atamalar zinciri, Zini’nin atanmasıyla birlikte, “İsrail”in ulusal güvenlik kavramını yeniden tanımlamakta olduğunu ortaya koyuyor. Artık güvenlik, devletin varlığını ve meşruiyetini koruyan bir sütun olmaktan çıkıp, toplumu muhafazakâr, dini–ulusal bir vizyon doğrultusunda yeniden biçimlendirmenin aracına dönüşmüş durumda. Böylece “mesleki liyakatle işleyen bir kurum” modelinden, “siyasi sadakatin belirlediği bir yönetim” modeline geçiliyor; bu da önümüzdeki yıllarda güvenlik ile siyaset, devlet ile vatandaş arasındaki ilişkinin yeniden çizileceği bir dönemin kapısını aralıyor.

Not: Bu metin linkte bulunan Arapça makaleden Türkçe’ye tercüme edilmiştir.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu