Yerleşimciler ve İşgal Ordusunun İşlediği İnsan Hakları İhlalleri (Eylül 2025)

Bu rapor, Eylül 2025 boyunca işgalci İsrail ordusu ile yasa dışı yerleşimciler in Filistinli sivillere ve topraklarına karşı gerçekleştirdiği başlıca hak ihlallerini gözler önüne sermektedir. Raporun verileri Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA), Filistin Kurtuluş Örgütü’ne bağlı Duvar ve Yerleşimlere Direniş Komitesi ve Peace Now (Şimdi Barış) adlı insan hakları örgütünün raporlarından derlenmiştir.
Gazze Şeridi’nde Soykırım Savaşı
7 Ekim 2023 tarihinden bu yana İsrail, Gazze Şeridi’ne yönelik geniş çaplı saldırılarını sürdürmekte ve bu durum, bölge halkını, altyapıyı ve yaşamın tüm unsurlarını etkileyen benzeri görülmemiş bir insani felakete yol açmıştır. Eylül 2025 sonunda, saldırılar sonucu şehit sayısı 66.148’e, yaralı sayısı ise 168.716’ya ulaşmıştır. Yardım malzemesi almaya çalışırken öldürülenlerin sayısı 2.580’e, yaralananların sayısı ise 18.930’a yükselmiştir. Ayrıca kötü beslenme nedeniyle 455 ölüm vakası belgelenmiş olup, bunların 151’i çocuktur.
Şehitler arasında 251 gazeteci bulunmakta, ayrıca 670 gazeteciye ait konut yıkılmış, binden fazla gazeteci sürekli yer değiştirmek zorunda kalmıştır. Bu durum, Filistin Gazeteciler Sendikası’na göre mesleki ve insani korumanın neredeyse tamamen yok olduğunu göstermektedir.
1 Ekim 2025’te, İsrail ordusu, Gazze şehir merkezine güneyden girişleri yasaklayarak, sadece güney yönüne çıkışlara izin verdiğini açıklamıştır. Kuzey bölgelere erişim üzerindeki ağır kısıtlamalar hâlâ devam etmekte, aynı zamanda Gazze şehrinden Deyr Belah ve Han Yunus’a doğru toplu göçler sürmektedir. 18 Mart’tan bu yana 1.2 milyondan fazla kişi yerinden edilmiş, bunların 450 bini sadece Ağustos – Eylül 2025 döneminde evlerini terk etmek zorunda kalmıştır. Binlerce kişi, ulaşım imkânlarının yokluğu nedeniyle saatlerce yürüyerek göç etmiş, bazıları ise göç masraflarını karşılamak için mallarını satmak zorunda kalmıştır.
İsrail ordusu, Gazze şehrinin sistemli şekilde yıkımını ve Deyr Belah, Nusayrat ve Zuveyde’deki göç bölgelerine yönelik saldırılarını sürdürmektedir. Tahminlere göre, Gazze’deki yapıların %78’i zarar görmüş veya tamamen yıkılmıştır, bu da toplamda 250 bin yapının 195 bini demektir. Ortaya çıkan enkaz miktarı yaklaşık 61 milyon ton olup, bunun %15’inin asbest ve ağır metaller gibi tehlikeli maddeler içerdiği tahmin edilmektedir. Kuzey Gazze’deki 73 barınma merkezi kapanmış, Eylül sonu itibarıyla sadece 40 merkez kalmıştır, ve binlerce göçmen açıkta, insani yardımdan yoksun bir şekilde yaşamaktadır.
Yaklaşık 15.600 kritik hasta, acil tıbbi tahliyeye ihtiyaç duymaktadır. Askerî operasyonların yoğunlaşmasıyla birlikte, Sınır Tanımayan Doktorlar ve Kızılhaç gibi kuruluşlar, Gazze şehrindeki faaliyetlerini askıya almış ve personelini güneye taşımıştır. Aynı zamanda, temel ilaçların %54’ü, tıbbi malzemelerin %66’sı tükenmiştir. Acil servislerde cerrahi malzeme eksikliği %45 seviyesine ulaşmış, bu da hayat kurtarıcı ameliyatları imkânsız hale getirmiştir. Sağlık Bakanlığı, kan stoklarının da neredeyse tükendiğini bildirmiştir.
2023 yılından bu yana, tarım sektörü de ağır darbe almıştır:
- Ağaç bazlı ürünlerin %97’si,
- Sera alanlarının %95’i,
- Mevsimlik ürünlerin %82’si yok olmuştur.
Bu durum, yerel gıda üretimini neredeyse imkânsız hale getirmiştir.
Ayrıca, kişi başına günlük su tüketimi, savaş öncesi 80-85 litreden, bugün acil insani sınır olan 15 litrenin altına inmiştir. Yaklaşık bir milyon kişi, günde 6 litre içme suyuna bile ulaşamamaktadır, yarım milyon kişi ise günlük 9 litre evsel kullanım suyu bile alamamaktadır.
Birleşmiş Milletler kuruluşları, 660 binden fazla Gazze’li çocuğun okula acil dönüşe ihtiyaç duyduğunu belirtmiş, kalıcı ateşkes anlaşmalarında eğitimin temel öncelik olması gerektiğini vurgulamıştır.
Batı Şeria ve Kudüs’teki İsrail İhlallerine Dair Temel İstatistikler
2025 yılının başından bu yana, Batı Şeria’da İsrail’in askerî operasyonlarında kayda değer bir artış yaşanmıştır. İsrail ordusu yaklaşık 7.500 baskın düzenlemiştir; bu rakam, 2024’ün aynı dönemine kıyasla %37’lik bir artışa işaret etmektedir. Bu operasyonlar özellikle Batı Şeria’nın kuzeyindeki şehir ve kasabalarda, başta Cenin ili ve çevresinde yoğunlaşmıştır.
Örneğin, 24 Eylül’de, Yabed kasabası, Sanur köyü ve Cenîn kentinde eş zamanlı baskınlar gerçekleştirilmiş, bu da eğitim sürecini aksatmış ve günlük yaşamı durma noktasına getirmiştir. 25 Eylül’den itibaren, İsrail ordusu Cenîn kentinde askerî faaliyetlerini yoğunlaştırmış, piyade birlikleri kentin ticaret meydanı ve Cenîn mülteci kampı çevresinde gündüz devriyeleri düzenlemiştir. Bu, Ocak 2025’te başlatılan askerî operasyonun bir parçası olup, dükkânlar, eczaneler ve konutlara yönelik tekrar eden baskınları da kapsamaktadır.
29 Eylül’de, Tulkarm iline bağlı Ebu Safiye Mahallesi’nde bulunan bir apartman binasının sakinleri, Tulkarm mülteci kampı yakınında yer aldıkları gerekçesiyle zorla tahliye edilmiştir. Bu tahliye, bölgenin 31 Ağustos – 1 Eylül tarihleri arasında “askerî kapalı bölge” ilan edilmesinden üç hafta sonra gerçekleşmiş, sakinler önceden bilgilendirilmeden eşyaları tahliye edilmiştir. Bu durum, etkilenen ailelerde ciddi maddi ve psikolojik zararlara yol açmıştır. Sakinler, daha sonra Filistin bağlantı ofisi aracılığıyla eşyalarına yeniden erişebilmiştir.
Aynı dönemde, ayrım duvarı yakınındaki tarım arazilerine yönelik kısıtlamalar da artmıştır. Ocak 2025’te İsrail hükümeti, “temas bölgesi” olarak adlandırılan alanlara erişimi sınırlayan geçici yasağın kalıcı hale getirileceğini duyurmuştur. Ekim 2023’ten beri fiilen uygulanan bu yasak, 2023 ve 2024 sezonlarında on binlerce çiftçinin duvarın arkasında kalan arazilerine ulaşmasını engellemiştir. Yalnızca sınırlı sayıda özel izin veya İsrail makamlarıyla önceden yapılan koordinasyon yoluyla geçiş sağlanabilmiştir.
Bu uygulamalar, Filistinlilerin çalışma, mülkiyet ve hareket özgürlüğü haklarını açık şekilde ihlal etmekte, yeni tarım sezonunun yaklaşmasıyla birlikte geçim kaynakları tarıma bağlı olan çiftçilerin mağduriyetini daha da artırmaktadır.
Şehitler ve Yaralılar:
Bu ay içinde, aralarında iki çocuğun da bulunduğu 15 Filistinli şehit oldu. Kudüs, Kalkilya ve Cenin illeri, en fazla şehit verilen bölgeler olarak öne çıktı. Şehitler arasında, İsrail ordusu tarafından infaz edilen dört Filistinli, baskınlar sırasında öldürülenler ve iki yerleşimci tarafından öldürülen vatandaş bulunuyor. Ayrıca, aralarında 16 çocuk, 4 kadın ve engelli bir vatandaşın da bulunduğu 133 Filistinli yaralandı.
7 Ekim 2023 – 29 Eylül 2025 tarihleri arasında, Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA), İsrail güçlerinin Batı Şeria’dan 199 Filistinlinin naaşını alıkoyduğunu belgeledi. Bu naaşlardan yalnızca yedisinin iade edildiği, geri kalan 192’sinin hâlâ tutulduğu belirtiliyor. Bu durum, uluslararası insancıl hukukun ölülerin onurunu koruma ve ailelerin dini ve ulusal geleneklerine uygun şekilde defin hakkını güvence altına alan kurallarının açık bir ihlali olarak değerlendiriliyor.
Aynı bağlamda, İsrail ordusu Batı Şeria’da askerî operasyonlarını tırmandırmaya devam etti. 1 Ocak – 29 Eylül 2025 tarihleri arasında, Filistin şehir, kasaba ve köylerinde yaklaşık 7.500 baskın ve operasyon düzenlendi. Bu operasyonlar, yoğun askerî konuşlanmalar, ev aramaları, gözaltılar, yerinde sorgulamalar ve sivil hareketliliğe yönelik kısıtlamaları içerdi. 2024’ün aynı dönemine kıyasla (yaklaşık 5.500 baskın), bu sayı %37’lik bir artışı temsil etmektedir.
Gözaltılar:
Ağustos ayında, aralarında 23 çocuk, 3 kadın ve bir gazetecinin de bulunduğu 730 Filistinli gözaltına alındı. Gözaltılar en çok şu illerde yoğunlaştı:
- El-Halil: 127 kişi
- Nablus: 109 kişi
Geri kalan gözaltılar ise Kudüs, Beytüllahim, Eriha, Selfit, Kalkilya, Tulkerem, Ramallah ve Cenin illerine dağıldı.
Ev ve Yapı Yıkımları:
1 Eylül’den itibaren, İsrail işgal güçlerine ait buldozerler işgal altındaki Batı Şeria’nın farklı bölgelerinde 67 yıkım operasyonu gerçekleştirdi. Bu operasyonlar sonucu toplam 94 ev ve yapı yıkıldı. Yıkımların dağılımı:
- El-Halil: 35 yapı
- Kudüs: 15 yapı
- Beytüllahim: 8 yapı
Ayrıca, 35 yapıya daha “ruhsatsız inşaat” gerekçesiyle yıkım veya inşaat durdurma tebligatı gönderildi. Bunların çoğu El-Halil (12), Kudüs (9), Beytüllahim (6), Kalkilya (4), Ramallah (2), Selfit (1) ve Nablus’ta (1) yer aldı.
2009 yılından bu yana, BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA), Batı Şeria genelinde cezalandırıcı yıkımlar sonucu 177 ev ve 33 farklı yapının yıkıldığını ve bu durumun 400 çocuk dâhil olmak üzere toplam 1.060 Filistinlinin yerinden edilmesine neden olduğunu belgeledi.
Arazi Gaspları ve Toprak Tesviyesi:
Eylül ayında, İsrail işgal makamları askerî amaçlı el koyma emirleri kapsamında Batı Şeria’daki Filistin topraklarından toplamda 494.996 dönüm araziye el koydu. El konulan bölgelerdeki işlemler şunları içeriyordu:
- Selfit’in batısındaki Kafr ed-Dik beldesinde dikenli tel çekilmesi
- Ramallah’ın kuzeybatısında, Bitilu kasabası yakınlarındaki “Nahliel” yerleşimi çevresinde tampon bölge oluşturulması
- Na’lin ve Deir Qaddis köylerinde yeni bir dikenli tel hattı kurulması
Ayrıca, İsrail makamları Kalandiya’nın doğusu ile Nablus’un batısı arasında yer alan Havat Gilad adlı yasadışı yerleşim birimini meşrulaştırmak amacıyla 445 dönümlük arazinin “devlet arazisi” ilan edildiğini duyurdu.
El-Halil’deki İbrahim Camii’nin iç avlusunda 288 metrekarelik bir çatının kamusal kullanım bahanesiyle kamulaştırılmasına dair bir askerî emir de çıkarıldı.
Bu adımlar, 1949 tarihli Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’ne aykırıdır; sözleşme, işgalci bir gücün özel mülklere el koymasını ve işgal altındaki topraklarda kalıcı değişiklikler yapmasını açıkça yasaklar. Bu uygulamalar, İsrail’in yerleşimci hâkimiyetini pekiştirme ve yerli halkı topraklarından koparma politikasının bir parçasıdır.
Ayrıca, işgalci askerler ve yerleşimciler tarafından onlarca dönüm arazi tesviye edildi, 431 ağaç söküldü; bunların 261’i zeytin ağacıydı ve şu illerdeydi: El-Halil, Selfit, Kalkilya, Beytüllahim, Cenin ve Nablus.
Yerleşimci Saldırıları
Yerleşimciler, işgal ordusunun tam koruması altında Filistin topraklarında yeni bir sömürgeci gerçeklik dayatmayı sürdürmektedir. Bu saldırılar sadece ağaçların yakılmasıyla sınırlı kalmayıp; Filistinli sivillere yönelik fiziki saldırılar, mülklere el koyma ve tahrip etme, evlere ve yapılara zarar verme gibi uygulamaları da içermektedir. Hatta bazı saldırılar, Filistinli vatandaşların hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Bu ihlaller, Filistinlilerin topraklarından zorla göç ettirilmesini ve bölgenin yerli halktan arındırılmasını hedefleyen sistematik bir şiddet politikasıdır. Amaç, yasadışı yerleşim birimlerini genişletmek ve sömürgeci projeye hizmet etmek üzere daha fazla araziye el koymaktır.
Bu ay içinde, yerleşimciler tarafından Filistinlilere ve mülklerine karşı 490 saldırı kayda geçti. Bu saldırılar arasında:
- Tarım arazilerinin izinsiz işgali ve ekilmesi,
- Filistinlilere ait ürün ve ağaçların tahrip edilmesi,
- Köy ve kasabalara yönelik organize saldırılar,
- Evlerin üzerine ateş açılması,
- Araçların yakılması,
- Vatandaşlara ait eşyaların çalınması veya zorla el konulması yer almaktadır.
Saldırılar en çok şu illerde yoğunlaştı:
- El-Halil: 127 saldırı
- Ramallah: 122 saldırı
- Nablus: 115 saldırı
Yerleşimci terörüne dair raporlar, Ramallah iline bağlı Deyr Cerir ve Mugayyir kasabalarında iki Filistinli sivilin doğrudan ateş açılması sonucu şehit edildiğini bildiriyor. Şehitler: Muin Muhammed Alawi (Deyr Cerir) ve Said en-Nassan (Mugayyir). Bu iki olayla birlikte, 2025 yılı başından bu yana yerleşimciler tarafından öldürülen Filistinlilerin sayısı 12’ye yükseldi.
Yerleşim Faaliyetleri
Eylül 2025 boyunca, İsrail işgal otoriteleri, Batı Şeria ve Kudüs’teki yerleşim birimlerini genişletmeyi hedefleyen 19 imar planı üzerinde çalıştı. Bu planlardan 9’u onaylandı, 10’u ise onay süreci için askıya alındı. Eylül ayındaki planlamaların amacı, Filistin topraklarında 974 dönüm arazi üzerine 1.469 yeni konut birimi inşa etmekti.
Onaylanan planlar arasında, Ramallah iline bağlı El-Lubban el-Gharbiye, Rantis ve Abud köyleri çevresinde toplam 668 dönümlük bir alanı kapsayan büyük ölçekli bir sanayi yerleşimi yer aldı. Ayrıca, Ramallah’ın batısındaki Na’lin köyüne ait 61 dönümlük bir arazi üzerine, Haşmonaim yerleşiminin yeni bir mahallesini inşa etmek üzere 478 konutluk yeni bir proje askıya alındı.
Benzer şekilde, Salfit vilayetine bağlı Deir Istiya köyünde, “Nofim” yerleşiminin genişletilmesi amacıyla 154 dönümlük alanda 168 yeni konutun yer alacağı başka bir plan da askıya alındı.
Eylül ayı boyunca, insan hakları kuruluşları, çoğu tarım ve çoban yerleşimi karakterinde olan toplam 11 yeni yasa dışı yerleşim noktası kurma girişimini belgeledi:
- 5’i El-Halil’de
- 2’si Salfit’te
- 2’si Nablus’ta
- 1’i Tubas’ta
- 1’i Kalkilya’da gerçekleşti.
Ayrıca, İsrail sivil yönetimi, Nablus’un batısındaki Tell, Cît ve Far’ata köylerinden toplam 455.58 dönümlük araziyi “devlet arazisi” ilan ederek el koydu. Bu toprakların, “Havat Gilad” yasa dışı yerleşiminin güneyinde yeni bir yerleşim inşası için kullanılacağı bildirildi.
Havat Gilad, 2002 yılında Filistin toprakları üzerine kuruldu. İlk yıllarda birkaç kez İsrail ordusu tarafından boşaltıldıysa da, daha sonra kalıcı yerleşime dönüştü. Şubat 2018’de Netanyahu hükümeti, bu yerleşimin “yasal statüsünü düzeltme” kararı aldı. Son olarak, Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in denetimindeki Yerleşim İdaresi, yerleşimin güneyini de kapsayan toprakları “devlet arazisi” ilan etti. Ancak resmi haritalar, yerleşimdeki yapıların büyük kısmının Filistinlilere ait özel araziler üzerinde olduğunu göstermekte. Bu durum, yeni ilanların aslında yasa dışı genişlemeleri meşrulaştırmayı amaçladığını ortaya koyuyor.
Aralık 2022’de kurulan İsrail hükümetinden bu yana, İsrail toplam 25,959 dönüm araziyi “devlet arazisi” ilan etti. Bu miktar, Oslo Anlaşmalarının imzalanmasından bu yana İsrail’in ilan ettiği toplam “devlet arazisi”nin yaklaşık yarısına denk geliyor.
Eylül ayının ilk haftasında, İsrail parlamentosundaki Maliye Komitesi, İsrail Arazi İdaresi’ne bağlı özel bir uygulama birimi kurmak için 21 yeni pozisyon tahsis edilmesi talebini değerlendirdi. Bu karar, fiili ilhak anlamına gelen tehlikeli bir adım olarak görülmekte, çünkü İsrail devlet kurumlarının yetki alanının uluslararası sınırların ötesine, yani işgal altındaki Batı Şeria’ya resmen yayılmasını ifade ediyor.
İsrail Arazi İdaresi’nin “Arazi Koruma Dairesi”, genellikle Necef bölgesinde faaliyet göstererek sözde “kamu arazilerinin işgalini önlemeye” çalışmaktadır. Yeni öneriyle birlikte, Batı Şeria’da “Yehuda ve Şomron Bölgesi” adlı yeni bir idari birimin oluşturulması planlanmakta ve personel sayısı %20 artırılacaktır. Bu, İsrail’in Batı Şeria’daki idari ve fiili kontrolünü kurumsal olarak pekiştirme hamlesidir.
Son yıllarda, İsrail hükümeti özellikle C bölgesinde yıkım ve takip politikalarını artırmış, bu faaliyetler artık B bölgelerine de yayılmıştır. Son iki yılda “ruhsatsız inşaat” bahanesiyle yıkılan Filistin yapılarının sayısı yılda binin üzerine çıkmıştır.
İlhak ve yerleşim genişlemesi politikalarının hız kazanmasıyla birlikte, “Maale Adumim” yerleşimi ve çevresindeki stratejik E1 bölgesinde altyapı geliştirme amacıyla yeni bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma, 3 milyar şekellik altyapı yatırımıyla 7,600 konutluk yeni projeleri desteklemeyi hedefliyor; bu konutların 3,400’ü doğrudan E1 bölgesinde yer alıyor. E1 projesi, Kudüs ile Maale Adumim’i birbirine bağlayarak Batı Şeria’nın kuzey ve güneyini koparmayı hedefleyen stratejik bir plandır.
Aynı dönemde, İsrail Sivil İdaresi’ne bağlı Yüksek Planlama Konseyi, Batı Şeria’da farklı bölgelerde toplam 1,276 yeni yerleşim birimi inşaatı için planları görüşmeye açtı. Buna ek olarak, Şubat 2023’te “yasallaştırılan” Avigayil yerleşimi için 278 birimlik yeni bir plan da sunuldu.
Kasım 2024’ten bu yana Yüksek Planlama Konseyi’nin haftalık olarak toplanması, yerleşim faaliyetlerini kurumsallaştırma ve rutin hâle getirme stratejisini açıkça ortaya koyuyor. 2025 yılı başından bu yana, 25 bini aşkın yeni yerleşim birimi inşa sürecine sokuldu, bu da yerleşim faaliyetlerinde rekor düzeyde artış anlamına geliyor.
Son olarak, İsrail Sivil İdaresi, El-Halil’deki İbrahim Camii’nin iç avlusunun çatısına 288 metrekarelik bir alan eklenmesini öngören yeni bir askeri emir yayımladı. Bu, caminin kutsiyetine doğrudan müdahale anlamına gelen tehlikeli bir emsal teşkil ediyor ve mekânın tamamının İsrail kontrolüne alınmasına yönelik açık bir adımdır.



