İlhak Projeleri Bağlamında el-Halil’in ‘Ekonomik Kanton’ Olarak Konumlanması

el-Halil, Batı Şeria’daki en büyük üretim merkezlerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Yoğun bir sanayi ve ticaret altyapısına sahip olan kentte, özellikle taş ve mermer, metal, deri, tekstil ve cam ürünleri başta olmak üzere birçok sektörde üretim yapılmakta; bu yapı, kente yayılmış çok sayıda küçük ve orta ölçekli atölye ve işletmeyle desteklenmektedir.
Şehrin ana ulaşım ağlarına bağlı lojistik konumu, malların ve iş gücünün hareketinde stratejik bir geçit işlevi görmekte, el-Halil’i bölgesel ekonomide kritik bir düğüm noktası hâline getirmektedir.
el-Halil’in bu üretim kapasitesi, doğrudan ve dolaylı olarak on binlerce kişiye istihdam sağlamaktadır. Kentin ekonomik katkısı, özellikle Filistin’in güney vilayetlerinde gelir ve nakit akışını artırmakta ve Filistin ürünlerinin rekabet gücünü önemli ölçüde yükseltmektedir.
Ayrıca kentte zanaatkârlık birikimi ve sanayi dikkate değer bir düzeydedir. Bu da hem katma değeri artırmakta hem de ihracat potansiyelini güçlendirmektedir. Bu katkının daha da genişletilebilmesi ise altyapı iyileştirmeleri, yönetişim mekanizmalarının güçlendirilmesi ve dış bağlantıların geliştirilmesi gibi adımlarla mümkün olabilir.
Güçlü üretim kapasitesine rağmen el-Halil, günlük yaşamda şiddet ve kısıtlamalarla iç içe geçmiş bir güvenlik ayrım yapısı içinde faaliyet göstermektedir. Şehirdeki halk, kontrol noktalarında ve sokaklarda İsrail işgal güçleriyle sürekli temas hâlindedir; bu temaslar çoğunlukla aşağılayıcı muamele, sıkı arama ve hareket kısıtlamalarıyla birlikte gerçekleşir.
Geceleri ev baskınları ve keyfi tutuklamalar düzenli olarak tekrarlanmakta; buna paralel olarak yerleşimcilerin uyguladığı şiddet de halkın yaşamını etkilemektedir. Bu durum, işlem ve işletme maliyetlerinde kalıcı bir artışa, yerel tedarik zincirlerinin kesintiye uğramasına ve gecikmelere neden olmakta; sermaye kaybına ve piyasa güveninin aşınmasına yol açmaktadır.
Ayrıca ulaşım güzergâhlarının uzatılması, tesisleri pahalı dolambaçlı yollara mecbur bırakmakta ve yatırım yapılabilirliği azaltmaktadır. Böylece büyük bir üretim gücü, baskıcı bir denetim yapısıyla iç içe geçmekte; ekonomik performans kuşatma altına alınmakta ve günlük hareket alanları yeniden tanımlanmaktadır.
Birinci Bölüm: el-Halil’de Yerleşimci Sömürgeci Hedefler
el-Halil’deki saha verileri, yerleşimci yayılma modelinin temel amacının, şehir ve çevresindeki köyleri illegal yerleşim kuşaklarıyla çevreleyerek Filistinli toplulukları birbirinden izole adacıklara dönüştürmek olduğunu açıkça göstermektedir. Bu yapı, Filistinlilerin kentsel ve kırsal bütünlüklerini parçalamakta ve doğal büyüme ve yerleşim alanlarını sınırlamaktadır. Buna karşılık, illegal Yahudi yerleşimleri sürekli genişlemektedir.
Bu yerleşim politikası, el-Halil’in mekânsal ve demografik yapısını yeniden şekillendirmeyi hedeflemektedir. Şehir ile kırsal alanlar arasındaki bağlantının sistematik olarak kopartılması, Filistinli nüfusun hareket alanını sınırlamakta ve yaşam alanlarını dağınık, ulaşımı zor, denetim altındaki noktalara dönüştürmektedir.
İsrail, el-Halil’de şehir ile kırsal arasındaki bağlantıları kopararak ve sahada kalıcı fiili durumlar yaratarak şehir dokusunu yalnızca parçalamakla kalmaz, aynı zamanda yerleşimciler lehine yeniden inşa etmiş olur.
Verilere göre, el-Halil vilayetinde illegal Yahudi yerleşim birimleri, yerleşimcilere ait karakollar, askerî bölgeler ve sanayi bölgeleri toplamda yaklaşık 10.250 dönümlük (10,25 km²) bir alana yayılmış durumdadır. Bu bölgeler arasında fiziksel bir bağlantı kurularak, süreklilik arz eden bir yerleşim kuşağı oluşturulmakta ve bu da Filistinlilerin araziye erişimini ve hareketliliğini büyük ölçüde engellemektedir.
Bu durum iki yönlü bir kuşatma ortaya çıkarmaktadır:
- Üretimsel Boyut: Yerleşim birimleri, altyapı ve kaynakları kendilerine çekmekte, böylece Filistinli üreticilerin olanakları daralmakta ve ekonomik dinamizm yerleşimcilerin kontrolüne geçmektedir.
- Güvenlik Boyutu: Kurulan askeri ve güvenlik yapıları, Filistinlilerin hem bu alanlara hem de kendi mahalle ve köylerine erişimini sıkı bir şekilde denetlemekte, hareketlerini zorlaştırmakta ve günlük yaşantıyı kuşatma altına almaktadır.
Bu çifte kuşatma—bir yandan kaynakların yerleşimlere yönlendirilmesi, diğer yandan Filistinlilerin hareketlerinin sınırlandırılması—el-Halil’deki Filistin mahallelerini ve köylerini yalıtılmış adacıklara dönüştürmektedir. Böylece hem kentsel hem ekonomik genişleme olanakları daralmakta, hem de Filistinli topluluklar üzerinde sistematik bir baskı ve kontrol yapısı kurulmaktadır.
Yerleşimciliğin Güvenlik Hedefleri
Yerleşim kuşağı, aynı zamanda kontrol ve erken uyarı işlevi gören bir güvenlik mekanizması olarak kurgulanmıştır. Yerleşim birimleri genellikle dağ ve tepelerin zirvelerine inşa edilerek, ulaşılması zor noktalar üzerinden coğrafi üstünlük ve gözetleme imkânı sağlanır. Bu güvenlik mimarisi, yalnızca yerleşimlerle sınırlı değildir; aynı zamanda hareket hatlarını denetlemek üzere konumlandırılmış askerî noktalar ve gözlem üsleri ile tamamlanır. Bu durum, şehirle kırsal arasındaki bağlantının parçalanmasına ve geçişlerin sıkı şekilde kontrol edildiği bir coğrafi yapı oluşmasına yol açar.
el-Halil kentinde, işgal ordusuna ait yedi askerî nokta, tepelerde ve yol kavşaklarında konumlandırılmıştır. Bu noktalar, Yahudilere ait illegal yerleşimlerin ve sanayi bölgelerinin korunmasını sağlarken, çevreye yönelik tam kapsamlı bir denetim ağı kurmaktadır.
Harita no. (1), el-Halil şehir merkezinin nasıl kapalı bir kantona dönüştürüldüğünü ortaya koymaktadır. Doğudan, Kiryat Arba yerleşiminden başlayarak eski şehrin kalbine ve İbrahim Camii çevresine kadar uzanan kesintisiz bir yerleşim bağlantı ekseni oluşmuştur. Söz konusu eksen, kavşaklara ve giriş noktalarına dağılmış kontrol noktalarıyla korunmakta ve hareket alanı yeniden yapılandırılmaktadır.
Bu doğrultuda, H2 bölgesi[i] içindeki hareket düzeni, yerleşim birimlerini birbirine bağlayan düz ve güvenli geçitler temelinde şekillendirilmiştir. Bu geçitler, Filistinli mahallelerin içinden geçmeden, yalnızca yerleşimcilerin kullanımına açık olacak şekilde planlanmıştır. Öte yandan, H2 bölgesindeki Filistin mahallelerinin, el-Halil’in geri kalanıyla olan bağları kesintiye uğratılmış, Filistinliler dolambaçlı ve sınırlı geçitlere mahkûm edilmiştir.
Kuşatma
Buna paralel olarak, H1 bölgesi de kuşatılmış bir kantona dönüşmüştür. H1 ile H2 arasındaki doğrudan bağlantı, yalnızca sınırlı geçiş noktaları üzerinden sağlanmaktadır. Şehrin kenar bölgelerinde ise, el-Halil’in kırsal köylerle olan bağlantıları, sıkı kontrol altındaki gözetim koridorları aracılığıyla parçalanmakta; bu da günlük ulaşımı aksatmakta ve şehir merkezi ile çevresi arasındaki bağları zayıflatmaktadır.
Söz konusu bölünme, el-Halil kentini, coğrafi olarak ayrıştırılmış ve fonksiyonel olarak çevresinden koparılmış bir merkez hâline getirmektedir.
Sonuçta işgalci İsrail’in güvenlik stratejisi, Filistinlilerin mekânsal bütünlüğünü parçalamak, şehirlerin doğal gelişimini kısıtlamak ve el-Halil’i Batı Şeria’nın geri kalanından kopuk, yarı özerk birimlere indirgemek üzerine kuruludur.
Harita 1: Kentsel Kuşatma ve H2 Alanı

Kaynak: Btselem
Yerleşimciliğin Ekonomik Hedefleri
el-Halil’deki yerleşim faaliyetleri, belirgin şekilde üretim odaklı bir karakter taşımaktadır. Şehir toprakları üzerinde kurulu olan yerleşimlerden beşi tarımsal, beşi hayvancılıkla ilgili bir yapıya sahiptir ve üçü sanayi yerleşimi (Guş Etzion, Kiryat Arba ve Metarim) niteliğindedir.
Bu durum, arazilerin ve su kaynaklarının, İsrail tedarik zincirlerine bağlı tarımsal-hayvansal üretim için özel olarak yönlendirildiğini göstermektedir. Aynı zamanda, Yahudi nüfus yoğunluğunu artırmayı hedefleyen konut projeleriyle birlikte, hizmet ve iş gücüne yönelik sürekli bir talep yaratılmakta, bu da yerleşim alanları içindeki yollar ve altyapılara yapılan yatırımları desteklemektedir. Buna karşılık, yakındaki Filistin yerleşimleri tecrit edilmekte ve bu alanların kentsel ve ekonomik gelişim olanakları ciddi biçimde kısıtlanmaktadır.
Bu üretim modelinin ekonomik amacı, el-Halil’in üretim yapısına ve İsrail pazarıyla olan sıkı etkileşimine bakıldığında daha da belirginleşmektedir. Özellikle taş ve mermer sektörü, İsrail’in inşaat tedarik zincirlerine doğrudan entegre olmuş bir ihracat kaldıracıdır. Bu sektörün ihracatının büyük kısmı İsrail’e yöneliktir.[ii] Benzer şekilde, el-Halil’in deri ve ayakkabı sektörü kümelenmesi, İsrail içindeki alıcılara vadeli ürün sağlamaktadır. Ayrıca, ambalaj, plastik ve hurda metal sanayileri de İsrail pazarıyla doğrudan iç içe geçmiş durumdadır. Böylece yerleşim düzenlemesi, İsrail ekonomisiyle kurulan bu daha geniş etkileşimi destekleyen bir araç hâline gelir.
Bu bağlamda, yerleşim faaliyetlerinin etkisi yalnızca belirli noktalarda değil, el-Halil vilayetinin tamamına yayılmakta; yerel atölyeleri ve fabrikaları İsrail iç pazarlarına bağlayan tedarik zincirleri, taşımacılık hizmetleri ve finansal ağlar vasıtasıyla ekonomik işleyişi yönlendirmektedir.
Dengesiz Bir Ekonomik Yapı: Hurda ve Plastik Sanayii
Özellikle hurda, plastik ve sünger üretimi, el-Halil çevresinde oluşan ekonomik yapının dengesiz ve sömürüye açık doğasını açığa çıkarır. Hurda sanayii, genellikle işgal altındaki (yeşil hat sınırlarından) topraklardan gelen kirletici girdilerin düzenli akışı üzerine kurulmuştur. Bu materyaller bazen yasal olmayan kanallardan geçmektedir. Yerel atölyelerde sökülmekte, ayrıştırılmakta ve eritilmekte, ardından yarı mamul hâlinde İsrail pazarına yeniden sunulmaktadır.
Batı el-Halil köyleri —İdna, el-Kûm, Deyr Samit, Beyt Avva— en az 170 küçük ve orta ölçekli aile atölyesine ev sahipliği yapmakta, bu atölyelerde elektronik eşyalar, motorlar gibi cihazlar sökülmekte ve içerdikleri metaller ayrıştırılmaktadır. Bu süreçte sağlık ve çevreye ilişkin risklerin tamamı Filistinli yerel halka ve onların tarım arazilerine yüklenmektedir.
Özellikle kauçuk kabloların yakılması yoluyla bakırın çıkarılması, zehirli dumanların salınımına yol açmaktadır. Bu durumun etkileri, yakınlardaki zeytinliklerin kararması ve verimliliğin düşmesi gibi somut sonuçlarla belgelenmiştir. Bu bağlamda, üretim süreci çevresel adaletsizlikle şekillenmekte; kâr İsrail’e, zararsa Filistinliye yüklenmektedir.
Yüksek Riskli Sanayilerin Sözleşmeli Taşınması ve Kirli Ekonomik Bağlantılar
Aynı zamanda, çevresel riski yüksek sanayi kolları (örneğin sünger ve plastik üretimi), İsrailli şirketler adına sözleşmeli olarak el-Halil’deki fabrikalara taşınmaktadır. Bunun nedeni, İsrail’in 1948 sınırları içindeki bölgelerde çevre ve halk sağlığına ilişkin uyguladığı katı düzenlemelerdir. Bu düzenlemeler, yüksek riskli endüstrilerin kurulmasını büyük ölçüde sınırlandırmaktadır. el-Halil’de ise, bu tür üretimlerin ortaya çıkardığı emisyonlar, uçucu organik kirleticiler ve işleme solventleri, hem işçilerin hem de çevre halkının sağlığını doğrudan tehdit etmektedir.
Bu bağlamda, kirlilik ihraç edilmekte, buna karşılık ekonomik değer İsrail’e geri ithal edilmektedir. Yani el-Halil, kirli üretim yükünü taşırken, yaratılan ekonomik değer İsrail piyasasına yönlendirilmektedir.
İşlevsel Bağımlılık ve Ekonomik Alanın Yeniden Yapılandırılması
Bu üretim modeli, geçiş noktaları, lojistik ve altyapı gibi tüm operasyonel ortamın İsrail tarafından yönetilmesine bağlı işlevsel bir bağımlılık yaratmaktadır. Bu nedenle, el-Halil’i çevreleyen sanayi yerleşimleri, tarım ve hayvancılık alanları, İsrail piyasasından tedarik, finansman ve istihdam yoluyla değer elde etmeye imkân veren cephe bölgeleri gibi işlev görmektedir.
Böylece, el-Halil esas olarak İsrail piyasasına entegre edilmiş bir üretim cephesi hâline geliyor. Süreç içerisinde, talep ve altyapı yönlendirmesi yerleşimlere ve sanayi bölgelerine yapılırken, Filistin ekonomisi ise parçalanmış ulaşım yolları, izolasyon ve yüksek maliyetlerle başa çıkmak zorunda kalıyor.
Sonuç olarak, ekonomik alan, yerleşim önceliklerine hizmet edecek şekilde yeniden yapılandırılmakta, Filistinli üretici ve çalışanlara ise sistematik bir yük aktarımı yapılmaktadır.
İkinci Olarak: “el-Halil Emirliği” Tezi Bu Ekonomik-Siyasal Örgü Üzerinde Nasıl Kuruluyor?
“el-Halil Emirliği” fikri, el-Halil’in Filistin yönetiminden ayrılmasını ve İsrail’in Yahudi devleti olarak tanınmasını kabul eden, İbrahim Anlaşmaları’na entegre bir emirlik kurulmasını öngörür. Bu yapı, yerel olarak aşiret liderliği tarafından yönetilecek, işgal otoritesiyle doğrudan ekonomik ve güvenlik işbirliği temelinde şekillenecektir.
Plan, güvenliğin sağlanması koşuluyla on binlerce kişilik istihdam sunacak, sınır çitine yakın 1000 dönümden fazla ortak bir ekonomik bölge kurulmasını ve binlerce Filistinliye artan sayılarda çalışma izni verilmesini içermektedir. Tüm bunlar, “şiddete sıfır tolerans” taahhüdüyle birlikte sunulmaktadır. Bu girişim, Oslo sürecini ve iki devletli çözüm yaklaşımını aşan bir düşünce olarak pazarlanmakta; aşiret etkisini ve ekonomik iç-içeliği esas alan bir yapı olarak sunulmaktadır.
Kurulu Gerçeklikten Yola Çıkan Bir Model
Bu öneri, ticaret, para birimi, geçiş noktaları ve işgücü piyasasında zaten var olan bağımlılıklardan yararlanarak, bu vizyona hizmet edecek özel bir ekonomik bölge yaratmayı hedeflemektedir. Böylece işletme izinlerinin genişletilmesi, lojistik geçitlerin açılması ve hizmetlerin yerel otoritelerce yönetilmesi mümkün olurken, güvenlik, sınırlar ve makroekonomi gibi kilit alanlar tamamen İsrail’in kontrolünde kalacaktır. Bu model, “ekonomik istikrar yoluyla çözüm” olarak sunulmaktadır.
Bu çerçevede, el-Halil’deki ekonomik altyapıyı şekillendiren ana unsurlar şunlardır:
- Nitelikli ve düşük maliyetli işgücü: İsrail içinde çalışan Filistinlilerin en büyük oranı el-Halil halkından oluşmaktadır.
- İşgücü ve ürün akışını kolaylaştıran lojistik ağlarla işgücü-sömürüsü.
- Kirletici, tehlikeli üretim faaliyetlerinin el-Halil’e taşınması, buna karşılık ekonomik değerin İsrail’e akması.
- Pazarda hâkim olan İsrail talebi, Filistin ekonomisini bağımlı ve edilgen kılmaktadır.
- Yerleşimlerde kurulan sanayi bölgeleri ve tarım kümeleri, üretilen değerin toplandığı noktalar hâline gelmiştir.
- Şekel para birimi üzerinden süren finansal ve operasyonel bağımlılık, ekonomik yönetişimi İsrail’e bağımlı hâle getirmektedir.
Tüm bu unsurlar, Filistin topraklarının parçalara ayrıldığı, yerleşim odaklı ekonomik akslara bağlandığı bir ekonomik alan oluşturur. Bu model, sınırda yer alan, yerel düzeyde yönetilen, ancak nihai güvenlik, ekonomi ve egemenlik kararlarının dışında bırakıldığı bir “emirlik” fikrinin zeminini oluşturur.
Sonuç
İsrail işgali, “el-Halil kantonu”nu tarafsız bir ekonomik proje olarak değil; işlevsel bir ilhak biçimi olarak görmektedir. Bu modelde, şehrin altyapısı yeniden örgütlenerek İsrail yapısına hizmet edecek şekilde dönüştürülmekte, karşılığında Filistinlilere ancak koşullu bir güvenlik sunulmaktadır.
Bu yaklaşımın sahadaki en net yansımalarından biri, “el-Halil üzümünün” İsrailli yerleşimcilerce İsrail ürünü olarak pazarlanmasıdır. Buna paralel olarak, çevre köylerdeki üzüm sezonu kontrol noktaları ve yerleşimci saldırılarıyla baltalanmakta, böylece hem kaynaklar hem de pazarlar üzerinden yerleşimci varlığı pekiştirilmektedir. Sonuç olarak, Filistinlilerin toprak ve geçim kaynakları üzerindeki hakları adım adım gasp edilmektedir.
el-Halil’in üretim kapasitesi, lojistik konumu ve iş gücü, ekonomik istikrar üretme potansiyeli taşısa da, bu karşılıklı bağımlılık durumu, “emirlik” tezini yalnızca zorunlu bir siyasi çerçeveye dönüştürmektedir. Zira sınırlar, geçiş noktaları ve döngüsel ekonomi üzerindeki kontrol, tamamen işgalin elindedir; dolayısıyla, herhangi bir güvenlik kararı bu döngüyü anında durdurabilmektedir.
Sonuç olarak, Filistin ekonomisi —ve onun lokomotiflerinden biri olan el-Halil— hâlâ İsrail’e bağımlı bir yapı içerisindedir. Çünkü bugüne kadar uygulanan politikalar, ulusal kurtuluş vizyonuna değil, daha çok bir kriz yönetimi ve patlamayı erteleme mantığına dayandırılmıştır. Sanayi ve tarım altyapısının derinleştirilmesi yerine hizmet sektörü genişletilmiş, üretim alanları ise ihmal edilmiştir. Bu nedenle mevcut yapı, işgal ve Oslo Anlaşması sürdüğü sürece varlığını koruyacak ve muhtemelen derinleşecektir.
Alternatif bir yol, toprağa, emeğe, sanayiye ve tarıma dayanan ulusal üretim tabanının yeniden inşasıyla başlar. Bu da belirli bir kendine yeterlilik seviyesinin geri kazanılmasını, ithalata ve İsrail’e yönelik mevsimlik ihracat işçiliğine olan bağımlılığın azaltılmasını gerektirir. Bu şekilde el-Halil, bağımlı bir üretim vitrini olmaktan çıkıp, ekonomik kurtuluş projesine hizmet eden sağlam bir kalkınma kaldıracına dönüşebilir.
[i] 1997 Hebron Protokolü’ne göre şehir ikiye ayrılmıştır: H1 bölgesi, diğer Batı Şeria şehirlerinde olduğu gibi, güvenlik ve sivil yönetim açısından Filistin Yönetimi’nin yetkisindedir. H2 bölgesi ise Eski Şehir ve İbrahim Camii çevresini kapsar ve İsrail’in güvenlik kontrolü altında kalmıştır. H2’de beş yerleşim noktası bulunmaktadır: Beit Hadassah, Beit Romano, Tel Rumeida, Avraham Avinu, Beit HaShalom (Beit Rajabi). Diğer yerleşimler ise Oslo Anlaşması’na göre C bölgesinde yer almaktadır. (Kaynak: Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi)
[ii] “Anakron (clustering)”, coğrafi ve işlevsel olarak birbirine bağlı üretim kümelenmeleri anlamına gelir.
Not: Bu metin linkte bulunan Arapça makaleden Türkçe’ye uyarlanmıştır.