Gazze’de Su, Kanalizasyon ve Hijyen Krizi: Soykırım Gölgesinde Yitirilen Onurun Bir Başka Yüzü

İsrail işgal ordusu, 7 Ekim 2023’te başlayan savaşla birlikte uyguladığı zorunlu iç tehcir politikası sonucunda, Gazze halkının %90’ından fazlasını evlerinden göçe zorladı. Gazze Şeridi’nin nüfusu soykırım savaşı sırasında 2,13 milyona düştü. İşgalci İsrail’in yaklaşık %92’sini tahrip ettiği konut birimlerinin yıkımıyla, yerinden edilenler önce okullar, hastaneler ve kamu binaları gibi geçici barınma merkezlerine sığındı. Ancak bu mekânların da dolması üzerine, yüzbinlercesi çareyi kamusal alanlarda ve kaldırım kenarlarında kendi kurdukları çadırlara yerleşmekte buldu; “hızlı bir ölümden yavaş bir ölüme kaçan” insanlar haline geldiler.
Bu göç kampları, en temel insani yaşam koşullarından yoksundur. Zira Gazze’deki su, kanalizasyon ve hijyen altyapısının %77’sinden fazlası bugün İsrail işgalinin kontrolündeki askeri bölgelerin içinde yer almaktadır. Bu durum, su yoluyla bulaşan ve hijyenle bağlantılı hastalıkların yayılması için elverişli koşullara sebep olmaktadır. Gazze Su, Kanalizasyon ve Hijyen Grubu’nun verilerine göre, hanelerin yaklaşık %96’sı orta ile yüksek düzeyde su güvencesizliği yaşamaktadır. Ayrıca hanelerin %78’i, insan onurunu ve toplumsal sağlığı korumak için hayati önem taşıyan tuvaletlere erişimde ciddi engellerle karşılaşmaktadır.
Gazze’de yerinden edilmişler, uluslararası anlaşmalarda sivillerin korunmasına ilişkin açık hükümler bulunmasına rağmen son derece zor koşullar altında yaşamaktadır. Cenevre Sözleşmeleri Ek II. Protokol, sivillerin barınma, koruyucu ve tedavi edici sağlık koşulları, güvenlik ve gıda bakımından tatmin edici koşullarda kabul edilmeleri için mümkün olan tüm önlemlerin alınmasını öngörmektedir.
Uluslararası insancıl hukuk ayrıca, özellikle kadınlar ve aileleri için uygun konut sağlanmasını, sağlık ve onurlarının korunmasını, güvenliklerinin teminat altına alınmasını ve sağlık tesislerine güvenli erişimlerinin garanti edilmesini şart koşmaktadır.[1]
Su, Kanalizasyon ve Hijyenin Mevcut Durumu
Gazze Şeridi’nde yerinden edilmiş Filistinliler, İsrail işgal ordusunun konutları ve altyapıyı tahrip etmesinin ardından uygun sağlık tesislerinin yokluğuyla bağlantılı derin bir insani ve sağlık krizine sürüklenmiştir. Var olan tesislerin sayısı da gerek barınma merkezlerinde gerekse geçici çadır kamplarında hayatlarını idame etmeye çalışan on binlerce yerinden edilmiş insan için son derece yetersiz kalmaktadır.
Tuvaletlerin yetersizliği, yerinden edilmiş insanların karşı karşıya olduğu en büyük insani sorunlardan biridir. Okullar, merkezler ve kamu ile özel kurumların barınma merkezine dönüştürüldüğü yerlerde, binlerce kişi çok az sayıdaki tuvaleti ortak kullanmak zorunda kalmaktadır; bazı durumlarda ise yalnızca bir tuvaleti..
Kamuya açık alanlarda, boş arazilerde, ana ve ara cadde kenarlarında kurulan düzensiz çadır kamplarında ise, ortasında küçük bir çukur bulunan, etrafı metal levhalar veya yırtık kumaşlarla çevrili ilkel tuvaletler yapılmış ya da çadırın içinde plastik kaplar tuvalet olarak kullanılmak zorunda kalınmıştır, çünkü yakında tuvalet inşa edilecek alan dahi bulunmamaktadır.
Yerinden edilmiş Gazzelilerin krizini daha da ağırlaştıran bir başka unsur, içme suyu ve günlük kullanım için uygun suyun yokluğudur. Bu durum kişisel hijyeni imkânsız hale getirmekte, hastalık riskini artırmaktadır. Var olan tuvaletlerin bakım ve temizliğinin yapılamaması da sorunu büyütmektedir.
Elektriğin kesilmesi ve suyun olmaması, tuvaletlerde insan atıklarının birikmesine, kötü kokuların ve hastalık taşıyan haşerelerin yayılmasına yol açmaktadır. Bu da bulaşıcı hastalıkların ve salgınların ortaya çıkması için elverişli bir ortam yaratmaktadır. Bunlar arasında bağırsak ve sindirim sistemi hastalıkları (ishal, kolera, tifo), viral enfeksiyonlar (hepatit A ve E) ve dışkı-ağız yoluyla yayılan çocuk felci de bulunmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) yerinden edilmişler arasında yayılan bulaşıcı hastalıklarla ilgili raporuna göre, temiz tuvaletlerin yetersizliği hastalıkların başlıca yayılma nedenlerinden biridir. Raporda şu vakalar belgelenmiştir:
- 103 bin uyuz ve bit vakası,
- 65 binden fazla cilt döküntüsü vakası,
- Yaklaşık 11 bin suçiçeği vakası,
- 107 bin hepatit A (sarılık) vakası,
- 577 bin akut sulu ishal vakası,
- 12 bin kanlı ishal vakası.
Bu vakaların tümü, 29 Temmuz 2024 itibarıyla Gazze’deki yerinden edilmişler arasında kayda geçmiştir. Ayrıca, Han Yunus ve Deyr el-Belah’taki kanalizasyon örneklerinde çocuk felci virüsü tespit edilmiş, aşı olamamış üç çocukta felç vakası rapor edilmiştir. DSÖ, savaşın başlamasından bu yana Gazze’de aşılama oranlarının %99’dan %86’ya düştüğünü açıklamıştır.
Birçok insani kuruluş, kamplara seyyar tuvalet getirmeye çalışsa da bu girişimler engellenmiştir. UNICEF ve Filistin Kızılayı (Hilal-i Ahmer) yaptıkları açıklamada, mobil tuvaletler ve kanalizasyon tesisleri inşası için gerekli malzemeleri sokmaya çalıştıklarını, ancak işgal güçlerinin bunu yasakladığını duyurmuştur. UNICEF’in Filistin Su ve Kanalizasyon Programı Direktörü Abrasak Kamara, kanalizasyon hizmetlerinin yokluğunu “halk sağlığı için kaygı verici bir tehdit ve insanların onurlarını ellerinden almanın bir yolu” olarak nitelendirmiştir.
İşgal güçleri bununla da yetinmeyip, geçici sağlık tesisleriyle donatılmış barınma merkezlerini dahi hedef almaktadır. En son örnek, Deyr el-Belah’taki el-Munasıra yerinden edilmiş sivillerin sığındığı çadır kampının bombalanmasıdır. Bu kamp, 200 çadır ile birlikte geçici sağlık ve hijyen tesisleri barındırmaktaydı.
Mahremiyetin Yokluğu
Yerlerinden edilmiş Gazzelilerin karşılaştığı en ağır insani zorluklardan biri, özellikle kız çocukları, kadınlar ve çocuklar için kaldıkları yerlerde mahremiyetin yokluğudur. Yerinden edilenler, çoğu kez birbirine bitişik plastik ya da bez çadırlarda yaşamaya zorlanmakta; kimi zaman da çadırlarını kaldırım kenarlarına veya caddelerin ortasına kurmaktadır. Bu durum, ne donanımlı banyolar ne de güvenli tuvaletlerin bulunmadığı koşulları beraberinde getirmektedir.
Yerinden edilmiş kişiler, günde bir kez dahi tuvalet kullanabilmek için uzun mesafeler yürümek zorunda kalmakta; vardıklarında ise yabancıların gözleri önünde saatlerce sırada beklemektedir. Üstelik bu ortak tuvaletler en temel hijyen koşullarından dahi yoksundur. Bu bağlamda, ailesiyle birlikte Gazze kentinin batısındaki bir barınma merkezine sığınan genç bir kız olan Melek, şunları aktarıyor: “Yaklaşık bin kişiye ev sahipliği yapan merkezde tek bir tuvalet var. Kadınlar ve erkekler aynı sırada bekliyor, kuyruklar metrelerce uzuyor. Bunun üzerine yemek ve içmeyi azalttım, tuvalete gitmeyi uzun saatler erteledim. Sonunda böbreklerimde şiddetli ağrılar oluştu.”[2] Bir başka kadın da saatlerce tuvalete gitmemeyi tercih etti; bu durum ağrılı bedensel komplikasyonlara yol açtı ve sonunda “basur” ameliyatı geçirmek zorunda kaldı.[3]
Durumu daha da ağırlaştıran bir başka sorun ise, mevcut tuvaletlerin mahremiyet ve güvenlik için gerekli donanımlardan —örneğin sağlam kapılardan— yoksun olmasıdır. Bir kadın, yaşadığı travmatik anıyı şöyle dile getiriyor: “Tuvalette ihtiyacımı gideriyordum, birden kapı açıldı. O an yaşadığım şokla dışarı çıkıp ağlamaya başladım.” Başka bir olayda ise, istemeden bir tuvaletin kapısını açtığını ve içeride birinin olduğunu anlatıyor: “O an yerin dibine girmek istedim. Bu olay bende derin bir korku ve dehşet yarattı; aynı durumun tekrar yaşanacağı endişesiyle sürekli bir kaygı içinde yaşıyorum.”
Acı ve zorluk, içlerinden biri bedensel olarak yaralı olduğunda ve hareket edemediğinde ya da rahatça oturamadığında daha da katlanılmaz hale geliyor. Bu durumda kişi kendi temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz hâle geliyor ve en mahrem anlarında dahi başkasının yardımına muhtaç kalıyor.
Tıpkı Gazze kentinde, bir caddenin ortasındaki adacıkta ailesinin on üyesiyle küçük bir çadırda yaşayan Nur’un durumunda olduğu gibi. Nur şöyle anlatıyor: “Onurum çiğnendi, mahremiyetim yok edildi. Artık hiçbir şeye gücüm kalmadı. Beton enkazının altından çıktım ama kendimi psikolojik acıların enkazı altında buldum. Annem bana küçük bir plastik kap getiriyor, ihtiyacımı onda gideriyorum. Sonra o kabı temizleyip yeniden kullanmam için geri veriyor.”
Kadınlar, özellikle de adet dönemlerinde, kişisel temizlikte daha ağır sıkıntılarla karşılaşıyor. Bir kadın şöyle diyor: “Bunu ailemin bilmesinden utanıyorum. Ama çadırın yanına kurulan ilkel tuvalet pislik ve kötü kokudan geçilmiyor. Bu yüzden maalesef ihtiyacımı çadırın içinde gidermek zorunda kalıyorum. Yıkanma günüm geldiğinde ise aceleyle temizleniyorum ki, çocuklarım sokakta fazla beklemesin. Çünkü çadırın dışında yıkanacak hiçbir yer yok.”[4]
Tıpkı yetişkinler gibi küçük çocuklar da uygun yaş gruplarına hitap eden tuvaletlerin yokluğunda en temel hijyenden mahrum kalıyor. Bu durum onları sık sık enfeksiyonlara, şiddetli ishale ve cilt hastalıklarına —örneğin alerji ve uyuz— maruz bırakıyor. Ümmü Muhammed Ğubban, yaşadıklarını şöyle aktarıyor: “Küçük oğlum ağır ishal oldu, kızım Nur ise temiz bir tuvalet olmadığı ve suyun çok az olması, temizlik malzemelerinin de bulunmaması yüzünden uyuz hastalığına yakalandı.”[5]
Psikolojik ve Sosyal Boyut
Gazze’de tuvalet krizi yalnızca hizmet ya da sağlık meselesi değildir; çok daha derin bir boyuta sahiptir. Temiz ve güvenli bir tuvaletten mahrum kalmak, yerinden edilenler üzerinde sürekli bir onur kırılması ve insanlıklarının ihlali duygusu yaratmaktadır.
Psikolog ve sosyal hizmet uzmanı Sabrin eş-Şaer[6], güvenli ve özel tuvaletlerin yokluğunun derin bir aşağılanma ve mahremiyet kaybı duygusuna yol açtığını, bunun da kişiye insanlığını kaybettirdiğini ifade etmektedir. Özellikle kadınlar, hem gündüz hem gece, lohusalık döneminde ya da adet günlerinde sürekli kaygı yaşamaktadır. Ayrıca tuvaletlere gece vakti ışık ve güvenlik olmadan gitmek zorunda kalmaları, bireyde sürekli gerginlik, korku ve dehşet hissi, hatta gece anksiyetesi ve uyku bozuklukları doğurmaktadır.
En temel insanca yaşam koşullarından biri olan tuvaletin yokluğunda, gündelik hayat ardı ardına gelen psikolojik aşağılanmalar zincirine dönüşmekte ve bu da uzun vadeli etkiler bırakmaktadır: depresyon, öfke patlamaları, bireyin kendine hâkimiyet duygusunu yitirmesi gibi.
Beyt Lahya’daki evinden zorla çıkarılmış bir kadın yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Yaşadığım koşullar yüzünden çok şiddetli öfke nöbetlerine giriyorum. Sokak kaldırımına kurulmuş küçük bir çadırda yaşıyoruz. Yanındaki ilkel tuvalet küçücük bir çukurdan ibaret, etrafı iki parça bezle çevrili. İçeriden pis kokular yükseliyor, sinekleri çekiyor. İhtiyacını aceleyle gidermek zorunda kalıyorsun; çünkü arkanda bütün ailen sırada bekliyor. Böyle bir ortamda insan, en mahrem anında bile hiçbir rahatlık hissedemiyor.”[7]
Sonuç
Soykırımın gölgesinde Gazze’de yaşanan tuvalet krizi, yalnızca sağlık ve insani bir mesele değil, aynı zamanda insan onurunun sistematik biçimde çiğnenmesi anlamına gelmektedir. Bu kriz, iki milyondan fazla yerinden edilmiş insanın yaşamını tehdit etmekte, hastalık ve salgın risklerini artırarak zaten felaket boyutlarına ulaşmış insani durumu daha da ağırlaştırmaktadır.
Krizin sürmesi, Gazze halkının psikolojik yükünü büyütmekte ve toplumsal yaşamı doğrudan etkilemektedir. Özellikle kadınlar, mahremiyetin tamamen yok olduğu ortak veya ilkel tuvaletleri kullanmaya zorlandıkları için en temel insani haklarından mahrum bırakılmaktadır.
Bu bağlamda, uluslararası kuruluşların ve kurumların rolü hayati önem taşımaktadır. İşgalci İsrail ordusuna baskı yapılarak, acilen seyyar tuvaletlerin ve mobil hijyen ünitelerinin barınma merkezleri ile kamplara sokulması sağlanmalı; mevcut sağlık tesisleri saldırılardan korunmalı ve yerinden edilmişlere, bu zor koşullarda salgın hastalıklardan korunma yollarına dair sağlık bilgilendirme kampanyaları derhâl başlatılmalıdır.
[1] Charlotte Lindsy, Savaşla Yüzleşen Kadınlar, üçüncü baskı, Uluslararası Kızılhaç Komitesi, 2009, s.118.
[2] Araştırmacı tarafından, Zeytoun Mahallesi’nden Gazze’nin batısındaki Remal bölgesine yerinden edilen bir kadınla yapılan röportaj (24/08/2025).
[3] Araştırmacı tarafından, Beyt Lahya’dan Gazze’nin batısındaki Remal bölgesine yerinden edilen bir kadınla yapılan röportaj (24/08/2025).
[4] Araştırmacı tarafından, Cibaliya’dan Gazze’nin batısındaki Remal bölgesine yerinden edilen bir kadınla yapılan röportaj (24/08/2025).
[5] Araştırmacı tarafından, Beyt Lahya’dan Gazze’nin batısındaki Remal bölgesine yerinden edilen bir kadınla yapılan röportaj (24/08/2025).
[6] Araştırmacı tarafından, psikolog ve sosyal hizmet uzmanı Sabrin eş-Şaer ile yapılan röportaj (27/08/2025).
[7] Araştırmacı tarafından, Atatara bölgesinden Gazze’nin batısındaki Remal bölgesine yerinden edilen bir kadınla yapılan röportaj (24/08/2025).
Not: Bu metin linkte bulunan Arapça makaleden Türkçe’ye tercüme edilmiştir.