Gazze’nin Sağlık Ablukası: Kronik ve Kritik Hastalar İçin Bir Ölüm Fermanı

Gazze Şeridi’nde kronik hastalıkları olanlar bir felaketin eşiğinde yaşıyor ve yüzlercesi yaşamını yitiriyor. İsrail işgal güçlerinin bir buçuk yıldır 2 milyon 400 bin Filistinliye karşı sürdürdüğü soykırım savaşı nedeniyle altyapılar, sivil tesisler, sağlık merkezleri ve hastanelerle birlikte birinci basamak sağlık hizmeti veren kuruluşlar yıkılmış durumda. Bu durum, tıp ve sağlık alanında çalışan bireylerin korunmasını öngören uluslararası hukuk ve insan hakları yasalarının apaçık bir ihlalidir.

Başta Birinci ve Dördüncü Cenevre Sözleşmeleri olmak üzere, uluslararası kanunlar hasta bireylerin korunması ve onlara tıbbi bakım sağlanması gerektiğini açıkça belirtmesine rağmen, işgalci İsrail yaklaşık 91 gündür sınır kapılarını kapalı tutarak Gazze Şeridi’ne hiçbir ilaç ve tıbbi malzeme girişine izin vermemektedir. Bu ilaçlar arasında kronik hastalığı olanlar için hayati önem taşıyan ilaçlar da bulunmaktadır.

Gelinen bu nokta bu hastaların acılarını ikiye katlamaktadır. Özellikle de sağlık hizmetlerinin çökmesi ve işgalci İsrail’in felaket derecesine ulaşan aç bırakma politikası neticesinde yaşanan ciddi gıda eksikliği, durumu daha da vahim bir hale getirmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), kronik hastalıkları ya da diğer adıyla bulaşıcı olmayan hastalıkları genellikle uzun süre devam eden; genetik, fizyolojik, çevresel ve davranışsal faktörlerin karışımından kaynaklanan hastalıklar olarak tanımlamaktadır. Bu hastalıklar arasında kalp-damar hastalıkları, kanserler, solunum hastalıkları ve diyabet yer almaktadır. Söz konusu hastalıklar, düşük ve orta gelirli ülkelerdeki nüfusları daha çok etkilemektedir ve dünya üzerinde bu hastalıktan ötürü yaşanan ölümlerin dörtte üçü bu ülkelerde görülmektedir.

7 Nisan 2024 itibariyle Gazze Şeridi’nde kronik hastalıklardan muzdarip yaklaşık 350 bin hasta bulunmaktadır. Bu hastaların 120 bini yüksek tansiyon, 100 bini diyabet, 11 bini kanser ve 674’ü böbrek yetmezliği hastasıdır[1]. Bu hastaların büyük çoğunluğu, devam eden soykırım savaşı nedeniyle rutin tetkikler yaptırma ya da ilaç alma gibi gerekli sağlık hizmetlerine erişememektetir. Bu da sağlık durumlarının hızla kötüleşmesine, çeşitli komplikasyonlar yaşamalarına ve ölümle burun buruna gelmelerine neden olmaktadır.

Gazze Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı istatistik raporuna göre, yürütülen soykırım savaşı kronik hastalığı olan yüzlerce kişinin ölümüne yol açmıştır. Ölümlerin yüzde 2,4’ünün yüksek tansiyon, yüzde 2’sinin kalp hastalıkları, yüzde 1,4’ünün zatürre, yüzde 1’in diyabet, yüzde 0,8’inin kanser ve yüzde 0,6’sının böbrek yetmezliğinden kaynaklandığı kaydedilmiştir[2].

Sağlık Tesisleri Yıkılıyor ve Sağlık Personelleri Hedef Alınıyor

İşgalci İsrail güçlerinin hastaneleri ve birinci basamak sağlık merkezlerini yıkıp sağlık personelini öldürmesi ya da tutuklaması, kronik hastalığı olan hastaların yaşadığı sıkıntıları katbekat artırmıştır. Siyonist ölüm makinesi, aralarında kanser hastalarının tedavisi için özel olarak tahsis edilmiş Türkiye-Filistin Dostluk Hastanesi’nin de bulunduğu 38 hastaneyi hizmet dışı bırakmış, ayrıca Filistin Sağlık Bakanlığı’na ve Birleşmiş Milletler (BM) Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’na (UNRWA) bağlı 81 birinci basamak sağlık merkezini de işlevsiz bırakmıştır.

Bunun yanı sıra 164 sağlık kuruluşu ve 144 ambulans doğrudan hedef alınarak hizmet dışı bırakılmıştır. İşgal ordusu bin 411 sağlık çalışanını öldürmüş, 362’sini tutuklamış ve bunlardan üçünü cezaevlerinde idam etmiştir (Hükümet Medya Ofisi, Mayıs 2025, Basın Bülteni No: 817).

Mevcut yıkım, özellikle yüksek tansiyon ve diyabet hastaları üzerinde ağır etkiler bıraktı. Söz konusu hastalara sunulan birincil sağlık hizmetleri büyük ölçüde kısıtlandı ve hastalar, görme kaybı, uzuv kaybı ya da kalp ve beyin damarlarında oluşabilecek pıhtılaşmalar gibi ciddi komplikasyonlara maruz kalmamak için düzenli olarak yaptırmaları gereken genel ve kapsamlı tıbbi tahlilleri yaptıramaz oldu[3].

On binlerce diyabet hastası, sağlık sisteminin çökmesi nedeniyle diyabetik ayak sendromu, ayakta oluşan açık yaralar ve şiddetli ağrılarla baş başa kalmıştır. Kendilerine yeterli bakım ve tedavinin sunulamaması, birçok hastanın ayağının kesilmesine neden olmuştur. Sadece El-Ehli Baptist Hastanesi’nde bu şekilde 120 ampütasyon vakası kaydedilmiştir[4].

Öte yandan İsrail işgal ordusunun Türkiye-Filistin Dostluk Hastanesi’ni havaya uçurması, MR ve BT gibi gelişmiş cihazların yok olmasına neden olmuştur. Söz konusu hastanenin yıkılması, Gazze Şeridi’nde yaşayan 12 bin 500 kanser hastasının tedavi ve sağlık hizmetlerinden tamamen mahrum kalmasına yol açmıştır.

Ayrıca hastanelerin hedef alınması, elektrik kesintileri ve yakıt eksikliği kalp sağlığı birimlerinin çalışamaz duruma gelmesine neden olmuştur. Bu birimlerde bulunan EKG cihazları, anjiyo ekipmanları ve elektroşok cihazları gibi hayati öneme sahip tıbbi cihazlar hizmet dışı kalmıştır. Bu durum düzenli kontrol ve takibe ihtiyaç duyan ya da kalp pili gibi hassas cihazlara bağımlı olan kalp hastalarının yaşamını ciddi şekilde tehdit etmektedir. Tüm bunlar, devam eden soykırım savaşının gölgesinde bu hastaların hayatını büyük bir riske sokmaktadır.

DSÖ, 15 Mayıs 2025 tarihinde yaptığı açıklamada, kalp ve kanser hastalarına sağlık hizmeti sunan Gazze’deki son hastanenin de hizmet dışı kaldığını duyurmuştur. Han Yunus’taki Avrupa Hastanesi’ne düzenlenen İsrail saldırısı sonucu, hastanede büyük hasar meydana gelmiş ve tesis tamamen devre dışı kalmıştır. Bu gelişme, Gazze Şeridi’nde yaşayan 11 bin kanser hastasının uygun tedavi ve sağlık hizmetlerinden mahrum kalmasına ve erken tanı cihazlarının devre dışı kalması nedeniyle hastaların sağlık durumlarının kötüleşmesine yol açmıştır (Mayıs 2025, Basın Açıklaması).

Öte yandan böbrek yetmezliği hastaları, işgal ordusunun Gazze Şeridi’ndeki diyaliz merkezlerini ve cihazlarını tahrip etmesi nedeniyle son derece ağır bir mağduriyet yaşamaktadır. Yapılan tahribat, hastaların kesintisiz bir şekilde tıbbi gözetim altında tutulmasını ve tedavinin ayarlanması için gerekli düzenli kontrollerin yapılmasını imkansız hale getirmiştir.

Ayrıca hasta sayısı giderek artarken diyaliz cihazlarının sayısının yetersiz kalması, hala çalışır durumda olan az sayıdaki sağlık merkezini diyaliz seanslarını haftada üçten ikiye, seans sürelerini ise dört saatten iki saate düşürmeye mecbur bırakmıştır. Bu durum söz konusu hastalar için ciddi bir risk teşkil etmektedir.

Eş-Şifa Tıp Kompleksi Diyaliz Bölüm Başkanı Dr. Gazi el-Yazici’ye göre, 7 Ekim 2023’ten önce Gazze Şeridi’nin kuzey ve güney bölgelerinde böbrek yetmezliği yaşayan hasta sayısı yaklaşık bin 100 iken bugün bu sayı 700’e düşmüş durumda. Bu da kuşatma nedeniyle çok sayıda diyaliz ünitesinin hizmet dışı kalması ve tamamen tahrip olması sonucu hastaların yaklaşık yüzde 42’sinin hayatını kaybettiği anlamına geliyor[5].

İlaç ve Tıbbi Malzeme Eksikliği

Gazze Şeridi’ndeki insani felaket her geçen gün daha da derinleşiyor. 350 bin kronik hasta, İsrail tarafından ablukanın ağırlaştırılması ve hayati ilaçların yanı sıra tıbbi malzemelerin girişinin engellenmesi nedeniyle acı içinde yavaş yavaş ölüyor (Hükümet Medya Ofisi, Mayıs 2025, Basın Bülteni No: 817).

Gazze Sağlık Bakanlığı İlaçlar Genel İdare Müdürü Dr. Zekeriyya Ebu Kamer’e göre, 80 bin diyabet hastası ve 110 bin tansiyon hastası, birinci basamak sağlık merkezlerinde ilaç bulamıyor. Bu hastalık gruplarında ilaç teminindeki açık yüzde 48’e ulaşmış durumda. Kanser ve kan hastalıklarında bu oran yüzde 67’ye, böbrek yetmezliği hastalarında ise yüzde 43’e çıkmış durumda. Bu, hastaların yaşamını tehdit etmekte ve tedavi süreçlerinin tamamen durmasına yol açmaktadır[6]. DSÖ Gazze’de tıbbi malzemelerin büyük kısmının sıfır noktasına ulaştığını ve ağrı kesiciler de dahil olmak üzere temel ilaçların yüzde 42’sinin tükendiğini bildirdi.

Gazze’deki diyabet hastaları, özellikle insülin gibi hayati ilaçların eksikliği nedeniyle ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Öte yandan, tansiyon hastaları ise beta blokerler ve anjiyotensin dönüştürücü enzim (ACE) inhibitörleri gibi temel ilaçlara ulaşamayıp hayati komplikasyon riskleriyle karşı karşıya kalmaktadırlar[7].

Aynı şekilde kanser hastaları, hem kemoterapi ve radyoterapi ilaçlarında, hem de bu tedavilere özel tıbbi cihaz ve malzemelerde ciddi bir eksiklikten muzdarip. Bu durum, tedavi süreçlerinin tamamen durmasına yol açmaktadır. Ürdünlü doktor Fadi Alavneh’e göre, Gazze’deki sağlık merkezlerinde artık radyoterapi, meme kanserine ilişkin hormon reseptörü testleri, hedefe yönelik ve biyolojik tedaviler ile radyoaktif iyot tedavileri bulunmamaktadır.

Kalp hastaları ise yüksek tansiyon ilaçları, kan sulandırıcılar ve kalp yetmezliği tedavisinde kullanılan temel ilaçlara ulaşamamaktadır. Aynı zamanda, bu hastalar için gerekli olan kalp stentleri, anjiyografi kitleri ve yapay kalp kapakçıkları da temin edilememektedir. Bu eksiklikler, hastaların sağlık durumunu doğrudan olumsuz etkileyerek, komplikasyonların artmasına ve bazı durumlarda ölümlere yol açmaktadır[8].

Öte yandan diyabet ve yüksek tansiyon gibi hastalıkları da taşıyan böbrek yetmezliği hastaları bağışıklık baskılayıcılar, kan basıncını düzenleyici ilaçlar ve kan sulandırıcılar gibi hayati ilaçlara ulaşamamaktadır. Ayrıca diyaliz filtreleri ve makineleri de ciddi derecede yetersiz kalmaktadır. Bu da hekimleri, diyaliz seanslarını azaltmaya ya da birden fazla hastayı aynı cihaza bağlamaya mecbur bırakmaktadır[9].

Tedaviye Yönelik Sevklerin Durdurulması

18 Mart 2025 tarihinde, işgalci İsrail ordusu Refah Sınır Kapısı’nı Gazze Şeridi’nden hasta ve yaralıların çıkışına yeniden kapatarak, on binlercesinin Gazze Şeridi dışındaki tedavilerini sürdürme hakkını ellerinden aldı. Bu adım, İsrail’in tıbbi cihaz ve ekipmanlarla birlikte hastanelerin çoğunu yok etmesinin ve tıbbi sağlık malzemelerinin girişini engellemesinin ardından geldi.

Gazze Şeridi’ndeki çok sayıda hasta, tedavi için Batı Şeria’daki, Kudüs’teki, 1948’de işgal edilen topraklardaki ya da Filistin dışındaki hastanelere sevk ediliyordu. Özellikle kanser hastaları kemoterapi ve radyoterapi gibi tedaviler alıyor, kalp hastaları ise açık kalp ameliyatı ya da kalp pili takılması gibi karmaşık operasyonlardan geçiyordu. Böbrek yetmezliği hastaları ise böbrek nakli veya ileri düzey diyaliz tedavisi gibi işlemler için yurt dışına çıkıyordu. Ancak yaklaşık 20 aydır süren soykırım savaşı, sınır kapılarının kapanmasına ve Gazze dışına tedavi için yapılan sevklerin tamamen durmasına yol açtı.

Gazze Sağlık Bakanlığı Sağlık Bilgi Merkezi Müdürü Müh. Zahir el-Vahidi’ye göre, Gazze’de Sağlık Bakanlığı’na kayıtlı 22 binden fazla hasta ve yaralı, tedavilerine Gazze dışında devam edebilmek için seyahat etmek zorunda. Bunların arasında, sevk işlemlerini tamamlamış ve tedavi için resmi sevk belgesi almış 13 binden fazla hasta bulunuyor. Bu kişilerden 5 bini, tanı koyulması ya da kemoterapi ve radyoterapi tedavisi almak amacıyla sevk bekleyen kanser hastalarından; 6 bin 94’ü ise böbrek ameliyatları, anjiyo ve kalp ameliyatları gibi ileri düzey tedavilere ihtiyaç duyan diğer hastalardan oluşuyor[10].

Zor Yaşam Koşulları ve Psikolojik Etkileri

Soykırım savaşı, Gazze Şeridi’ndeki 2 milyon Filistinliyi evlerinden göç etmeye ve gerek okullara gerekse naylon ya da kumaştan çadırlara sığınmaya zorladı. Bu neticede, kronik hastalığı olanlar da dâhil olmak üzere Gazzeliler son derece zor yaşam koşulları altında hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. İnsan kalabalığı bulaşıcı hastalıkların yayılmasına sebep olurken, sokaklardaki çöpler ve yollardaki kanalizasyon suları, içilebilir temiz su ve gıda maddelerinin yetersizliği, yolların harabeye dönmesi ve çukurlarla dolu olması bu zorlukları daha da artırıyor. Bu durum, özellikle kronik hastalığı olanlar için ayrı bir yük oluşturuyor.

Örneğin, şeker hastalarının yıkılmış sokaklardan eski ve yıpranmış ayakkabılarla başka bir yere göç etmek zorunda kalmaları, ayaklarında yaralar oluşmasına neden oldu. Bu yaralar zamanında fark edilmediği ya da hissedilmediği için kangrene dönüştü ve doktorlar bu hastaların hayatını kurtarmak için ayaklarını kesmek zorunda kaldı. Bununla birlikte, bazı hastalar ulaşımın zorluğu, yüksek maliyeti ya da refakatçilerinin bulunmaması nedeniyle birinci basamak sağlık merkezlerine ya da hastanelere ulaşamadı. Bu da hastalıklarının ağırlaşmasına, sepsis (kanda enfeksiyon) gelişmesine ve nihayetinde hayatlarını kaybetmelerine neden oldu. Nitekim El-Ehli Baptist Hastanesi’nde bu şekilde 112 ölüm vakası kaydedildi[11].

60 yaşındaki Ömer Gurab bu vakalardan biriydi. Kendisi şeker hastalığı, yüksek tansiyon, zatürre ve kalp damar tıkanıklığı gibi rahatsızlıklarla mücadele ediyordu. Ailesiyle birlikte Gazze’nin batısındaki Eş-Şati Mülteci Kampı’nda yaşadıkları yerden çıkarak Refah’a göç etmek zorunda kalmışlardı. Burada ayak parmağında ciddi bir yara olduğunu fark etse de ne bir damar cerrahı vardı ne de diyabetik ayak konusunda uzman bir hekim. Gurab daha sonra Ez-Zevayide bölgesine göç etmek zorunda kaldı ve bu süreçte ayağındaki yara daha da kötüleşti ve doktorlar sonunda parmağını kesmek zorunda kaldı. Ardından Gurab’ta şiddetli bir öksürük başladı ancak hastanede boş yatak bulunamadığı için doktorlar sadece ilaç yazıp kendisini eve gönderdi. Bu noktadan sonra durumu giderek kötüleşen Gurab, sadece birkaç gün sonra hayatını kaybetti[12].

Zorunlu göç, ulaşımın neredeyse imkânsız hale gelmesi ve mevcut ulaşım araçlarının fahiş fiyatlara ulaşması, kronik hastalığı olan birçok kişinin tedaviye erişimini son derece zorlaştırdı. Bu durum özellikle böbrek yetmezliği hastaları için hayati bir tehlike oluşturdu; çünkü diyaliz ünitelerine ulaşamamaları, vücutlarında toksinlerin ve sıvıların birikmesine yol açarak, yüzlercesinin hayatını kaybetmesine yol açtı.

Ayrıca, yetersiz beslenme de kronik hastalığı olan bireylerin sağlık durumlarının kötüleşmesinde ve iyileşememelerinde büyük bir rol oynadı. Beslenme eksikliği doğrudan ya da dolaylı şekilde hastalığın seyrini olumsuz etkileyerek yaraların geç iyileşmesine sebep oldu. Bununla birlikte bağırsaklarla ilgili sorunlar ve cerrahi müdahale sonrası toparlanma süreçleri daha zorlu bir hal aldı.

Soykırım savaşının 600 günü aşkın süredir devam etmesi, aralıksız bombardıman, defalarca yerinden olma, evlatlarını ve sevdiklerini kaybetme gibi nedenlerle artan psikolojik baskı da kronik hastalarda kaygı, stres ve travmaları ciddi şekilde tetikledi. Bu durum, hastaların tansiyonun ve kan şekerinin yükselmesine, kalp atışlarının hızlanmasına, bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden oldu. Tüm bu etkiler, kronik hastalarda komplikasyonların ağırlaşmasına yol açarak, nihayetinde ölümle sonuçlanabilecek durumlara sebep oldu.

Tedavi Eksikliği Ölüme Götürüyor

Rakamlar, yaşanan felaketin büyüklüğünü gözler önüne seriyor. The Lancet tıp dergisinde yayınlanan bilimsel bir çalışma, Gazze Şeridi’ndeki ölü sayısının 186 bine ulaşmış olabileceğine işaret ediyor. Filistin Sağlık Bakanlığı’nın verilerine kıyasla yaklaşık yüzde 41 oranında daha yüksek olan bu sayı, Filistin halkının soykırım savaşında maruz kaldığı insani felaketin derinliğini bariz bir şekilde yansıtıyor. Söz konusu savaş, halkı tamamen yok etmeyi hedeflerken, hastaları en temel hakları olan tedavi ve yaşama hakkından mahrum bırakmayı da bir araç olarak kullanıyor.

Bu vahşi savaşın başlangıcının üzerinden 600 günü aşkın bir süre geçmişken ve sınır kapıları 90 günü aşkın bir süredir kapalı tutulurken, Gazze Şeridi’ndeki kronik hastalar için sağlık durumu her anlamda trajik ve feci bir boyuta ulaşmış durumda.

Sağlık sistemi neredeyse tamamen çökmüş, temel sağlık hizmetleri sağlanamaz hâle gelmiş, bu da kronik hastalıkların ağırlaşmasına, hastaların ilaçlardan, hayati tedavilerden, tıbbi malzemelerden ve yurtdışında tedavi görme imkânından mahrum kalmasına neden olmuştur. Böylece hastalıkların yarattığı komplikasyonlar, yavaş ilerleyen bir idam sürecine dönüşmüş ve yüzlerce kişi bu sürecin kurbanı olmuştur.

Bu nedenle, mevcut durum, uluslararası toplumun, insan hakları kuruluşlarının ve Birleşmiş Milletler’in (BM) acilen müdahalesini gerektirmektedir. Soykırım savaşının derhal durdurulması, işgalci İsrail’in hiçbir ön koşul olmaksızın sınır noktalarını açması, ilaç ve tıbbi ekipman girişine izin vermesi, hastaların Gazze dışına çıkarak tedavilerini sürdürebilmelerinin sağlanması ve insani yardım görevini yerine getirebilmek için sağlık ekiplerinin Gazze’ye girişine olanak tanınması yönünde baskı yapılması hayati derecede önem taşımaktadır.


[1]Araştırmacı tarafından, Gazze Sağlık Bakanlığı Sağlık Bilgi Merkezi Müdürü Müh. Zahir el-Vahidi ile yapılan röportajdan bir kesti (07/05/2025).

[2]Araştırmacı tarafından, Gazze Sağlık Bakanlığı Ölüm Verileri Dosyasından Sorumlu Yetkili Nidal Cabir ile yapılan röportajdan bir kesit (22/05/2025).

[3]Araştırmacı tarafından, Gazze Sağlık Bakanlığı Kronik Hastalıklar Dairesi Müdürü Dr. Ala en-Neccar ile yapılan röportajdan bir kesit (07/05/2025).

[4]Araştırmacı tarafından, Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki El-Ehli Baptist Hastanesi’nde görev yapan damar cerrahisi ve genel cerrahi uzmanı Dr. Teysir et-Tanne ile yapılan röportajdan bir kesit (06/05/2025).

[5]Araştırmacı tarafından, Eş-Şifa Tıp Kompleksi Diyaliz Bölüm Başkanı Dr. Gazi el-Yazici ile yapılan röportajdan bir kesit (10/05/2025).

[6]Araştırmacı tarafından, Gazze Sağlık Bakanlığı İlaçlar Genel İdare Müdürü ile yapılan röportajdan bir kesit (15/05/2025).

[7]Araştırmacı tarafından, Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki El-Ehli Baptist Hastanesi’nde görev yapan damar cerrahisi ve genel cerrahi uzmanı Dr. Teysir et-Tanne ile yapılan röportajdan bir kesit (06/05/2025).

[8]Araştırmacı tarafından, Endonezya Hastanesi Kardiyoloji Bölüm Başkanı Dr. Mervan es-Sultan ile yapılan röportajdan bir kesit (02/06/2025).

[9]Araştırmacı tarafından, Eş-Şifa Tıp Kompleksi Diyaliz Bölümü Başkanı Dr. Gazi el-Yezici ile yapılan röportajdan bir kesit (10/05/2025).

[10]Araştırmacı tarafından Zahir el-Vahidi ile yapılan bahsi geçen röportajdan.

[11]Araştırmacı tarafından Teysir et-Tanne ile yapılan bahsi geçen röportajdan.

[12]Araştırmacı tarafından Abir Gurab ile 20 Mayıs 2025 tarihinde yapılan röportajdan bir kesit.

Not: Bu metin linkte bulunan Arapça makaleden Türkçe’ye tercüme edilmiştir.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu