“İsrail’de” Filistinli İşgücü: Toplumsal Sorunlar ve Ekonomik Bağımsızlığı Sağlama Yöntemleri

Raghad Azzam
Filistin ekonomisinin yapısal dönüşüm yollarının çoğu genellikle, sömürgeci bürokrasinin gereksinimleri tarafından belirlenen ve onun çıkarlarıyla uyumlu sınırlamalara tabidir. İşgal Devleti, Filistinlileri tarımdan vazgeçirmeye ve toprakla bağlarını koparmaya yönlendiren ekonomik koşullar yaratarak, işgal altındaki topraklarda tarımsal işlerden elde edilen gelire kıyasla daha yüksek mali getirisi olan iş fırsatları sunarak Filistin ekonomisinin yapısını yeniden şekillendirmeye çalışmıştır. Bu strateji, Filistinliler için İsrail içinde çalışmayı daha cazip ve kârlı hale getirmiş; Filistin iş gücünü, yerel toprakla bağlantılı üretken faaliyetleri güçlendirmek yerine İsrail sektörlerinde çalışmaya yönlendirmiştir. Yerleşik İsrail inancına göre, güvenlikte istikrarın sağlanması ve Filistinlilerin çalışmakla meşgul olması direniş hareketlerini azaltır. Buna ek olarak, bu yaklaşım Filistin toplumunun geniş bir kesimi üzerinde kontrol sağlamakta ve onların günlük geçimini denetlemektedir. Teşvik ve yıldırmayı birleştiren bu yaklaşım (havuç-sopa yaklaşımı), 7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail tarafından Filistinli işçilere baskı uygulamak ve onları İsrail’in çıkarları ve güvenliğine hizmet eden davranışlar benimsemeye yönlendirmek için sistematik bir şekilde uygulanmaktadır. Bu durum bu raporda tartışılacağı üzere hem Filistin hem de İsrail ekonomilerinde ekonomik ve sosyal sonuçlara yol açmıştır.
Filistin Açısından Sonuçları Ne olacak?
Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırısı başlamadan önce, Batı Şeria ve Gazze’deki iş gücünün %17’sinin[1] İsrail’de ve işgal altındaki topraklarda bulunan İsrail yerleşim birimlerinde çalıştığı göz önüne alındığında, Filistin ekonomisinin gelir sağlamada ve birçok ailenin yaşam standartlarını iyileştirmede büyük ölçüde İsrail pazarına bağımlı olduğu görülmektedir. Bu da mevcut ekonomik ilişkinin yapısal doğasını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, Filistinli işçilerin iş fırsatlarına erişiminin kısıtlanması veya tamamen engellenmesi, ciddi ekonomik ve toplumsal sonuçlara yol açmaktadır. Bu sonuçlar şu şekilde özetlenebilir:
Filistin İşgücü Piyasası Üzerindeki Baskı
Birçok Filistinli işçi, İsrail’in kendilerine verilen çalışma izinlerini kısıtlamasından bu yana, özellikle de yerel pazarın yeterli iş imkânı sunamaması veya yeni iş fırsatları yaratamaması nedeniyle alternatif işler bulmakta zorlanmaktadır. Bu durum, işsizlik krizini daha da derinleştirerek 2022’de yaklaşık %26 olan işsizlik oranını (Batı Şeria’da %14 ve Gazze Şeridi’nde %45) 2024 sonunda yaklaşık %51’e (Batı Şeria’da %35 ve Gazze Şeridi’nde %80) yükseltmiştir.
Tablo (1), İsrail ve İsrail yerleşim kolonilerindeki Filistinli işçilerin sayısı ile günlük ortalama ücretlerini karşılaştırmaktadır. Görüldüğü üzere, İsrail pazarındaki işçi sayısındaki azalmaya ücretlerdeki düşüş eşlik etmiştir, ancak ücretler hala Batı Şeria’daki ücretlerden (38 dolar) çok daha yüksektir. Bu durum, işe giderken karşılaştıkları risk ve tacize rağmen Filistinli işçiler için İsrail pazarında çalışmayı daha cazip hale getirmektedir.
Tablo (1): Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nden İsrail ve yasadışı yerleşim kolonilerdeki işgücü sayısı ve günlük ortalama ücretleri
Çeyrek | İsrail’de Çalışan Sayısı | Yerleşim Birimlerinde Çalışan Sayısı | Günlük Ortalama Ücret |
2023 Üçüncü Çeyrek | 152.900 | 24.500 | $80 |
2024 Üçüncü Çeyrek | 17.000 | 13.000 | $64 |
Düşüş Oranı (%) | -%89 | -%47 | -%20 |
Kaynak: Araştırmacı tarafından alınan veriler, Filistin Merkezi İstatistik Kurumu verilerine dayanmaktadır. (2023, 2024), İşgücü Araştırması.
Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından Filistin Ticaret, Sanayi ve Tarım Odaları Federasyonu ile iş birliği içinde Batı Şeria’da yedi farklı sektörde faaliyet gösteren 700 işletmede yapılan bir ankete göre, Batı Şeria’daki kontrol noktaları ve barikatların sayısındaki artış ve İsrail baskınları ekonomik krizi daha da kötüleştirmiştir. Bu durum işgücü piyasasını doğrudan etkilemiş, ankete katılan işletmeler çalışma saatlerini ve günlerini %73,4 oranında azaltmak zorunda kaldıklarını, işçilerin %52,7’sinin durum düzelene kadar geçici olarak işten çıkarıldığını, %39,9’unun ise kalıcı olarak işten çıkarıldığını bildirmiştir. Bu faktörler yerel işgücü piyasasında işgücü arzının artmasına yol açmış, mevcut işler için yoğun rekabet, yüksek örgütsüz işgücü oranları ve kötüleşen çalışma koşulları nedeniyle ücret seviyelerinde düşüşe neden olmuştur.
Batı Şeria işgücü piyasasında, özel sektörde ücretli çalışanların yaklaşık %48’i resmi iş sözleşmesi olmaksızın çalışmaktadır ve bu da bu gruba yönelik yasal korumanın zayıf olduğunu göstermektedir. Emeklilik programlarına yapılan katkılar açısından, çalışanların sadece %39’u emeklilik fonu almaktadır ve bu da yetersiz sosyal güvenlik kapsamını yansıtmaktadır. Özel sektörde çalışan kadınların sadece %49’u ücretli doğum izninden yararlanmakta olup, bu durum Filistin işgücü piyasasında sağlanan ayrıcalıklar ve sosyal koruma düzeyindeki eşitsizliği gözler önüne sermektedir.
Gelirde Düşüş ve Yoksullukta Artış
İsrail pazarında çalışan Filistinli işçilerin yerel ücretlerden daha yüksek bir gelir seviyesine sahip olmaları, onlara satın alma gücü sağlayarak yaşam koşullarını kayda değer ölçüde iyileştirmelerine olanak tanıdı. Ayrıca yerel bankaların sunduğu kredi hizmetlerinden yararlanarak göreceli bir mali ve sosyal istikrar elde ettiler. Ancak, İsrail işgücü piyasasına erişimlerinin aniden engellenmesi, temel gelir kaynaklarının çökmesine neden oldu ve birçoğunu temel ihtiyaçlarını karşılamak için birikimlerini tüketmeye veya mülklerini satmaya zorladı. Ekonomik koşullardaki bu ani değişim, pek çok kişinin yoksulluğa sürüklenmesine ve yaşam standartlarının ciddi şekilde düşmesine yol açtı.
Küçük tarım arazilerine sahip olan ve son çare olarak bunlara bel bağlayanlar, sürdürülebilir bir ekonomik alternatifin yokluğunda daha kısıtlı bir yaşam tarzına uyum sağlamak zorunda kalmıştır. Zamanla, İsrail işgücü piyasasından bu kopuş, Filistin toplumu içindeki ekonomik uçurumun derinleşmesinde, işçi sınıfı arasındaki yoksulluk seviyelerinin artmasında ve birçok ailenin yaşam kalitelerini, çocuklarının eğitimini ve sağlık hizmetlerini etkileyen ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalması nedeniyle ailelerin sosyal yaşamına kadar uzanan önemli bir faktör haline geldi.
Kamu Sektörüne Yönelik Baskının Artması
İşgal altındaki topraklarda çalışan Filistinli işçilerin ücretlerinden elde edilen ve yıllık yaklaşık 50 milyon dolar olduğu tahmin edilen gelirlerin azalması, her yıl artan bütçe açığı, sınırlı finansman seçenekleri ve azalan uluslararası destekle karşı karşıya olan Filistin Yönetimi için ek bir yük oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra, kamu borcu Kasım 2024 sonu itibarıyla bir önceki yılın aynı ayına göre %21[2] oranında artmıştır. İşsizliğin yükselmesiyle birlikte Filistin hükümeti kamu sektöründe daha fazla istihdam yaratmak zorunda kalmakta, bu durum ise bütçe üzerindeki baskıyı artırarak hükümetin harcamalarını, özellikle maaş ve ücret ödemelerini karşılama kapasitesini düşürmektedir.
Para Otoritesi, 7 Ekim 2023 tarihinden önce çalışma izni almış ve işgal altındaki topraklardaki işyerlerinden zorla çıkarılmış Filistinli erkek ve kadın işçileri desteklemek amacıyla 70 milyon şekel (yaklaşık 18 milyon dolar) tutarında bir finansman programı başlattı. Bu kişilerin kendi işlerini kurmalarına ya da mevcut işlerini geliştirmelerine yardımcı olunması amaçlanmakta olup, kadınlar için asgari %5’lik bir pay ayrılmıştır. Ancak, sosyal yardım programlarına ve eğitim ile sağlık gibi kamu hizmetlerine yönelik artan talep, sosyal koruma şemsiyesini zayıflatmakta ve desteğe ihtiyaç duyan mağdur ailelerin sayısını artırarak sağlanan yardımın gücünü ve etkinliğini azaltmaktadır.
Karşılıksız Çekler ve Likidite Düşüşü
İşgal altındaki topraklarda çalışan Filistinli işçilerden gelen işçi dövizleri birçok Filistinli ailenin temel gelir kaynağını oluşturmaktadır. İşçi dövizlerindeki düşüş piyasalardaki likiditenin azalmasına yol açarak yerel yatırım seviyelerini olumsuz etkilemekte, küçük ve orta ölçekli işletmelerin büyümesinin yavaşlamasına neden olmakta ve dolayısıyla üretken sermayeyi zayıflatmaktadır. Buna ek olarak, hane halkı gelirlerindeki düşüş, finansal yükümlülüklerini yerine getirme kabiliyetlerini doğrudan etkilemekte, takipteki kredi oranlarını yükseltmekte ve bankacılık sistemindeki finansal riskleri artırarak ekonomik daralmaya yol açmaktadır.
Filistinli işçilerin yaşam ve ekonomik koşullarının kötüleşmesinin ve yerel piyasadaki istihdam olanaklarının azalmasının doğrudan bir sonucu olarak, nakit likiditesi önemli ölçüde azalmıştır. 2024 yılında, Kasım ayı sonu itibariyle yetersiz bakiye nedeniyle iade edilen çeklerin değeri 1,5 milyar ABD dolarına ulaşmış, bu da resmi istatistiklere göre, 2022 ve 2023 yıllarında sırasıyla %5 ve %6 olan iade edilen çek yüzdesinin %8’e yükselmesine yol açmıştır[3].
İsrail’in Filistinli İşçilerden Vazgeçme İhtimali Nedir?
İşgalci İsrail savaş sebebiyle kaçan 10.000 yabancı işçinin ülkeyi terk etmesinin yanı sıra, özellikle inşaat ve tarım sektörlerinde Filistinli işgücünün yokluğundan kaynaklanan sıkıntıyı gidermek için göçmen işgücü politikalarında büyük bir değişime tanık olmaktadır. Ancak yeni politikalar, önerilen çözümlerin yüksek maliyeti ve sürdürülebilirliğinin yanı sıra deneyimli Filistinli işgücünün daha az kalifiye ve eğitimli yabancı işgücü ile değiştirilmesinin sosyo-ekonomik riskleri konusunda iç endişelere yol açmaktadır. Ayrıca, farklı milletlerden işçilerle yaşanan dil engeli, işgalin işgücü piyasasında istikrarı sağlamadaki kabiliyetini daha da zayıflatan ek bir zorluk oluşturmaktadır.
İsrail’in gayri safi yurtiçi hasılasının yaklaşık %6’sını oluşturan inşaat sektörü, en büyük kaybı yaşayan sektörlerden biri olarak öne çıkmaktadır. İşgal yönetiminin Filistinli işçilerin çalışma izinlerini askıya almasının ardından, yabancı işgücü getirme çabalarına rağmen sektör faaliyetlerinin %40’ı durma noktasına gelmiştir. Filistinli işçiler, İsrail inşaat sektöründeki toplam iş gücünün yaklaşık %22’sini oluşturmakta[4] ve sektörün yıllık üretiminin yaklaşık %66’sını sağlamaktadır.
İsrail Bankası Araştırma Başkanı Adi Brender’a göre, bu durum ekonominin %3’e kadar gerilemesine yol açabilir ve bu oran, yabancı işçilerin geliş hızına bağlı olarak değişebilir. İnşaat sektöründeki duraksama, konut sıkıntısını daha da derinleştirirken temel gıda maddelerinin fiyatlarını artıracaktır. Özellikle tarım sektöründeki iş gücü azalması nedeniyle sebze ve meyve gibi ürünlerin fiyatları yükselecek, bu da enflasyonun karmaşık ve hızla artan bir şekilde yükselmesine katkıda bulunacaktır.
Sanayi sektörü de bu çıkmazdan uzak değil; iş gücü eksikliği nedeniyle üretim kapasitesinin %30’u ile faaliyet göstermektedir. İsrail Maliye Bakanlığı, Filistinli işçilerin girişinin engellenmesinin yarattığı ekonomik zararı aylık yaklaşık 3 milyar şekel (830 milyon dolar) olarak hesapladı. İsrail işgücü piyasasının içinde bulunduğu bu çıkmaz, Filistinli işçilere göz yumulmasına, cezalandırıcı politikalar ve yasal önlemlerin görmezden gelinmesine neden olmuş; ekonomik ihtiyaçları karşılayabilmek adına 30.000’den fazla Filistinli işçinin, izinli ya da izinsiz, çalışma alanlarına girişine olanak tanınmıştır.
İşgal hükümeti, işgücü açığı krizine acil bir çözüm olarak göçmen işçi izinlerinin üst sınırını artıran ve yabancı işgücünün getirilebileceği sektörleri genişleten yeni mevzuatı onayladı. Altyapı, ulaşım, restoranlar, temizlik hizmetleri, inşaat ve perakende gibi sektörler bu kapsama alınırken, işgal hükümeti mümkün olan en kısa sürede farklı sektörlere olabildiğince fazla göçmen işçi getirmeyi hedefliyor. Bu doğrultuda tarım işçilerinin getirilmesi için Sri Lanka ile yeni bir ikili anlaşma imzalanırken, Hindistan’dan inşaat ve hemşirelik alanlarında çalışmak üzere 42.000 işçinin getirilmesi planlanıyor. Ancak Çin ve Ukrayna gibi bazı ülkelerle yaşanan gelişmeler süreci karmaşık hale getirdi. Çin, savaş ve istikrarsızlık nedeniyle işgal yönetimiyle olan anlaşmasını askıya alırken, Ukraynalı işçiler de Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle ülkeye gelmeyi bıraktı.
Sonuç
On yıllar boyunca Filistin ekonomisi, çeşitli sosyal boyutlara damgasını vuran yapısal çarpıklıklarla karşı karşıya kalmıştır. Bu çarpıklıklar, üretken sektörlerin zayıflaması, yapısal işsizliğin şiddetlenmesi ve Filistinli işgücünün büyük bir kesiminin İsrail ekonomisindeki istihdam fırsatlarına artan bağımlılığı ile kendini göstermiş ve böylece ekonomik bağımlılık durumunu pekiştirmiştir. Bu süreç, Filistin ekonomisinin İsrailleştirilmesine yol açmış, ekonomik faaliyetler, bağımsız bir ekonomik kimlik elde eden üretken ve kalkınmacı sektörlere yatırım yapmak yerine, esas olarak İsrail ekonomisinin çıkarlarını maksimize eden yenilenemez bir hizmet sektörüne yönelmiştir.
Bu değişiklikler, Filistinli topluluklar arasındaki sosyal ve coğrafi eşitsizliklerin artmasına yol açmış, Gazze Şeridi ve Ürdün Vadisi gibi daha yüksek yoksulluk oranlarından muzdarip marjinalleşmiş bölgeler ortaya çıkmıştır. Bu koşullar altında, sosyal uçurumlar derinleşmiş, ekonomik ve sosyal güvenlik azalmış ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması karmaşık bir zorluk haline gelmiştir.
Bu nedenle, ekonomik kalkınma stratejisi, dayanışma ve sosyal koordinasyonu güçlendiren entegre bir çerçevede, insan kaynaklarının etkin bir şekilde seferber edilmesi ve organize edilmesine odaklanmalıdır. Bu yaklaşımla başarı, yalnızca mali kaynakların varlığına değil, aynı zamanda Filistinli iş gücüne, dışlanma veya bir yük olarak görülme politikalarından bağımsız bir şekilde, kalkınmanın temel unsuru olarak yapılacak kapsamlı ve etkili bir yatırıma bağlıdır. Gazze’de toplu cezalandırma ve ekonomik ambargoya dayalı dışlama modeli nasıl başarısız olduysa, Batı Şeria’da da Filistinli işçilerin sömürüsüne dayalı kontrol modeli başarısızlığa uğratılmalıdır.
[1] Bu oran resmi istatistikleri temsil etmekte olup, kaçak yollarla ve resmi izinleri olmadan giriş yapan işçileri kapsamamaktadır; zira Uluslararası Çalışma Örgütü, Gazze Şeridi’ndeki savaştan önce yaklaşık 40 bin Filistinlinin İsrail’de ve yasadışı yerleşim kolonilerinde çalışma izni olmadan çalıştığını tahmin etmektedir.
[2] Araştırmacı tarafından Filistin Para Otoritesi verilerine, aylık verilere ve Filistin’deki çek dolaşımına dayalı olarak hesaplanan yüzdelik oran https://www.pma.ps/ar/Statistics//MonthlyStatisticalBulletin
[3] Araştırmacı tarafından Filistin Para Otoritesi verilerine, aylık verilere, Filistin Ulusal Otoritesi’nin kamu borcuna dayalı olarak hesaplanan yüzdelik oran, https://www.pma.ps/ar/Statistics//MonthlyStatisticalBulletin
[4] Bu oran, resmi çalışma izinleri alan Filistinli işçileri temsil etmektedir, ancak Uluslararası İşgücü Örgütü’nün tahminleri, inşaat sektöründe izinsiz çalışan yaklaşık 14.000 Filistinli olduğunu gösteriyor.