Filistin Sivil Toplumu: Liderlik Krizleri; Reform ve Yenilik Çağrıları

Ahmed Atawna*

Bugünlerde Filistinli güçler, sivil topluluklar ve siyasi ve entelektüel seçkinler arasında Filistin halkının siyasi liderliğine ilişkin mevcut kriz, geçici bir Filistin liderliği oluşturma gerekliliği ve Filistin Ulusal Konseyi ile Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) kurumlarının, Filistin’deki siyasi ve sivil tüm bileşenlerin katılımını sağlayacak şekilde yeniden yapılandırılması konusunda pek çok tartışma dönüyor.

Birçok toplantıda, halk konferansında ve ulusal figürler tarafından bu meseleler gündeme getirildi. Binlerce ulusal figür, akademik sima ve aktivist tarafından imzalanan dilekçelerin yanı sıra Doha, İstanbul, Ramallah, Londra ve dünyanın farklı şehirlerinde düzenlenen çok sayıda konferans aracılığıyla, bu krizi ele alıp çeşitli mekanizmalar oluşturarak bu durumun üstesinden gelmek için adımlar atılması yönünde ulusal bir konferans düzenlenmesi çağrısında bulunuldu.

Son zamanlardaki toplantılar ve çağrılar, çeşitli ülkelerde bulunan önemli şahsiyetler tarafından yapılmaları ve Filistin diasporasının bulunduğu farklı kıtalarda görülmelerinin yanı sıra, çeşitli entelektüel, siyasi ve kültürel yönelimleri kapsamasıyla dikkat çekiyor. Katılımcılar arasında solcular, İslamcılar, milliyetçiler ve sekülerler bulunmakta olup, bu kişilerin Filistin ulusal projesi ve bölgedeki siyasi krizler konusunda farklı görüşlere sahip olduğu görülüyor.

Ancak farklı görüşlere sahip olsalar da katılımcıları birleştiren şey, soykırım savaşına maruz kalan, işgal ordusu tarafından eşi görülmemiş bir vahşetle karşı karşıya bırakılan ve işgalci oluşuma göğüs gerip onun planlarını suya düşürmek için tüm izzeti, haysiyeti ve onuruyla dimdik ayakta duran Gazze halkına karşı duydukları ulusal kaygı ve görev duygusudur.

Aynı şekilde onları birleştiren şey, Filistin halkının direnişine gösterdikleri özen, kahramanlıklarına duydukları takdir, gösterilen direnç ve kahramanlıkları zayi etmeme çabası ve özellikle FKÖ liderliğinin performansındaki bariz yetersizlik ve tarihi bir dönüm noktasında ulusal sorumluluklarını terk etmesi göz önüne alındığında, düşman ile müttefiklerinin Filistin halkı ve direnişi üzerinde söz sahibi olmasını engelleme arzularıdır.

Değişim korkusu ve hazır suçlamalar

Bu hareketlilik, FKÖ ve Filistin Yönetimi liderliğinde korku ve öfke uyandırdı. Her zaman iç anlaşmazlıklar yaşandığında ve Filistin siyasi müessesesinde değişim ve reform girişimlerine karşı koyarken devreye sokulan FKÖ Yürütme Komitesi ve Fetih Hareketi Merkez Komitesi adına hızla açıklamalar yayınlandı.

Nitekim FKÖ liderliği, siyasi kurumlardaki mevcut durumu değiştirme çabalarına ve Filistin birliğini düzenlemeye yönelik girişimlere karşı çıkmak için efor sarf ettiği kadar hiçbir meseleye efor sarf etmiyor. FKÖ bunu “Filistin temsil birliğinin korunması ve Filistin halkının tek meşru temsilcisi olan FKÖ’ye alternatif oluşturulmasına karşı mücadele etme” kisvesi altında yapmayı seviyor.

Her ne kadar bütün halk hareketleri ve konferansları FKÖ’nün statüsünü kabul edip ona olan bağlılıklarını vurgulasalar ve amaçlarının, başta direniş grupları olmak üzere tüm Filistinlilerin katılımıyla FKÖ’de reform yapmak ve meşruiyetini yenilemek olduğunu belirtseler de, bu onların ulusal saflardan ayrılmak ve dış mihraklar olarak suçlanmalarını engellemedi.

FKÖ’de reform yapmaya ve Filistin birliğinin sağlanması ve mevcut liderliğin siyasi kurumlarının düzenlenmesine yönelik hareketliliğin sebep olduğu korku pek çok nedene dayanıyor. Bunlardan en önemlileri bu liderliğin zayıflığı, eski olması ve yetersizliği, popülaritesinin büyük bir kısmını kaybetmesi ve yapılan pek çok ankete göre Filistin kamuoyu nezdinde güven kaybı yaşaması olup bu korku sadece halk güçleri ve topluluklarının hareketinin etkinliği ve gücüyle ilişkili değildir.

Krizler, sıkıntılar ve dikenli bir yol

Sivil toplum güçlerinin ve halk hareketlerinin faaliyetlerini takip edenler şu hususları fark edebilir:

Birincisi: Ulusal ve siyasi meselelere katılımın düşük olması. Halk güçleri hiçbir önemli aşamada Filistin halkının enerjisini toplamayı, kitleleri harekete geçirmeyi ve ulusal yönelimleri etkilemeyi başaramadı. Son yıllara bakıldığında bu başarısızlığın en bariz emarelerinden biri, bu güçlerin Filistin bölünmesine müdahale etmede ve Gazze’deki mevcut savaşta destek verilmesi için kamuoyunu harekete geçirmede herhangi bir rolüne rastlanmamasıdır.

İkincisi: Halk güçlerinin, kurumlarının, hareketlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının örgütsel ve idari yapısının zayıflığı.

Üçüncüsü: Çok sayıda meslek sahibinin bağlı olduğu sektörleri temsil etmelerinden ötürü halk güçlerinin omurgasını oluşturması beklenen sendikaların ve meslek birliklerinin içindeki kriz ve bu kurumların bölünme bataklığına düşmesi. Parti mensubiyetinin etkisi, gruplar arasındaki şiddetli gerilim ve ortaklık kültürünün zayıflığı çoğu sendika ve birlikte bölünmeye yol açtı. Öyle ki sendika ve birliklerin çoğu iki organ ve iki liderliğe sahip olmaya başladı. Bu durum, bu kurumların performansını zayıflatarak gücünü kırdı ve ulusal rolünü sekteye uğrattı.

Dördüncüsü: Birçok sivil toplum kurumu üzerindeki bölgesel ve uluslararası etki ve finansman gücü. Sivil toplum kurumlarının, programlarının ve faaliyetlerinin çoğu şartlı dış finansmanın kurbanı oldu. Bu şartlı durum öyle bir noktaya ulaştı ki, çoğu zaman direnişi ve silahlı eylemi kınayan ve kurumları belli programlara mecbur bırakan belgelerin imzalanması istendi. Bu da bu kurumların finans alma şartına göre değil de, ulusal görev bilincinin gerektirdiği şekilde özgürce hareket etmesini oldukça zorlaştırdı.

Beşincisi: Sivil toplum tarafları ve halk güçleri arasındaki güven, liderlik ve kontrol arzusu krizi. Nitekim bu kesimler nadiren birlikte çalışabiliyorlar ve güç bela koordinasyon sağlıyorlar, ki anlaşıp birlikte çalışabilseler de çoğu zaman bu durum uzun sürmüyor.

Sivil toplum güçleri arasındaki krizin boyutunu gösteren en çarpıcı örneklerden biri, 2021 yılında yapılması planlanan ve son anda Mahmud Abbas tarafından iptal edilen genel seçimlere hazırlık sırasında bu güçlerin sergiledikleri tutumlardır. Bu güçler, Filistinli grupların yaptığı gibi tek bir liste ya da birkaç liste oluşturmayı başaramamış ve partilerden bağımsız olarak yaklaşık 30 liste seçimlere aday gösterilmişti.

Altıncısı: Filistinli grupların yanı sıra sivil toplum güçlerinin de peşini bırakmayan siyasi program ve ulusal vizyon krizi. Tek bir ulusal program veya vizyon üzerinde anlaşabilmiş iki grup veya kuruma hemen hemen hiç rast gelemezsiniz. Filistin halk güçleri tek devletli çözüm, iki devletli çözüm, tam kurtuluş vb. çözümler arasında bölünmüş durumdadır.

Yukarıda bahsettiğimiz tüm bu hususlara rağmen gerçekliğe meydan okumak, Filistin’in içinden geçtiği tarihi anın gerekliliklerine yanıt vermek ve Filistin halkının hareketi ve direnişiyle uyum içinde olmak elzemdir. Filistin halkı için geçici liderlik oluşturulması ve FKÖ Ulusal Konseyi’nden başlayarak örgütün reform edilmesi gibi sınırlı ancak acil ve mecburi değişiklikler ve projeler için de olsa ortaklaşa eyleme geçmek mümkündür. Bu noktada halk güçlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının yapmaları gerekenler şunlardır:

  • İdari ve liderlik ihtilaflarını aşıp ulusal çıkarlara ve görevlere öncelik vermek.
  • İster hizipçi ister bölgesel isterse uluslararası olsun, her türlü dış etkiden sıyrılmak için çaba göstermek.
  • Ortak eylem bir zorunluluktur ve bu olmadan başarıdan söz edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, hedeflere ulaşmak için birlik ve ortak koordinasyon çağrılarına yanıt verilmesi, özellikle kapsayıcı bir ulusal konferansın düzenlenmesi son derece önemlidir.
  • Belirli paydalarda buluşup büyük ve tartışmalı konuları sonraya bırakmak. Bütün ulusu temsil eden kapsayıcı bir ulusal konsey oluşturma hedefi gibi geçici bir Filistin liderliği oluşturma hedefi, güncel, acil ve gerçekleştirilmesi mümkün bir hedeftir.
  • Bölgesel meselelerle ilgili siyasi ve entelektüel fikir çatışmalarının üstesinden gelip Filistin’in durumuyla ilgili belirli hedeflere odaklanmak. Zira mezhepçilik, Suriye krizi, Yemen meselesi veya başka herhangi bir mesele, Filistin’in kültürel ve siyasi yelpazesi içinde çözülemez.

Çözüm, Filistin çerçevesinde kalabilmek ve farklılıklarla bir arada yaşayabilmektir. Aksi takdirde kamusal eylemin ne bir faydası ne de bir anlamı kalır. Herkes şunu bilmeli ki, hiç kimse mutlak hakikate ve mutlak doğruluğa sahip değildir. Tüm görüşler göreceli olarak doğrudur ve herhangi biri üzerinde fikir birliğine varılması mümkün değildir.

Filistin’in ulusal ve siyasi ortamı son derece karmaşık, acımasız ve tehlikelidir. Bu yüzden insani ve milli bir tevazu gösterilmesi, birçok kişisel meseleden soyutlanılması ve önceki tutumlardan vazgeçilmesi gerekiyor.

Eğer Filistinli gruplar, siyasi ve örgütsel hesapları nedeniyle adımlarını sınırlayan ve iç hareketlerini engelleyen kısıtlamalara sahipse, o zaman sivil toplum güçleri ile kültürel ve siyasi elitlerin tüm kısıtlamalardan kurtularak vicdanları, insanlıkları, ulusal bilinçleri ve bu aziz halka olan bağlılıkları doğrultusunda hareket etmeleri gerekmektedir. Bu halk, her zaman fedakârlık yapmış ve milli gereklilik hasıl olduğunda liderliğinin önüne geçmiştir. Filistin davası, sömürgecilerin entrikalarından, komşularının ihmalkarlığından ve uluslararası güçlerin komplolarından korunmak için bu halktan medet ummuştur. Filistin halkı öyle bir halk ki, her sömürge saldırısından, her askerî harekâttan ve her faşist gaspçı yerleşimden sonra toprağını ve kutsallarını himaye etmeyi, haklarını korumayı, hayatta kalmayı ve yeniden ayağa kalkmayı hep başarmıştır.

Şimdi de Filistin halkı bir kez daha “Aksa Tufanı” sonrası Anka kuşu gibi küllerinden doğarak özgürlük ve bağımsızlık yolculuğuna devam edecektir. Bu bağlamda sivil toplum kurumları, güçleri, elitleri ve liderlerinin, halkın genel duruşundan ve direnişçiler ile Filistinli grupların cesareti, kahramanlığı ve fedakarlığından daha az bir duruş sergilemeleri beklenemez.


*Dr, Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi Genel Müdürü

Bu makale Aljazeera.net’de yayınlanmıştır.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu