Şirin Ebu Akile ve Yetim Filistin Mücadelesi
Ahmed Atawna*
Filistin gündemi yıllardan beri giderek ısınmakta ve Filistinliler’in işgal güçleri ile mücadelesi farklı alanlarda, çeşitli şekil ve araçlarla artmaktadır. Askeri kontrol noktalarına saldırılar düzenlenmekte, askerler taşlanmakta, bıçaklanmakta, işgalcilere ve yerleşimcilere saldırmak için özel araçlar kullanılmakta, ateşli silahların kullanıldığı bireysel saldırılar düzenlenmekte ve Gazze Şeridi’nden füzeler atılarak savaşlar yapılmaktadır. Olağanüstü bir durum olarak 2021 yazındaki Kudüs Kılıcı savaşında tüm bu yöntemlerin hepsi bir arada kullanılmıştır.
Bu durum en basit hali ile “saçma politika ve düşüncelerden bir kopma” olarak tanımlanabilir. Geçtiğimiz yıllarda bazı Filistinli yetkililerin de benimsediği “Yeni Filistinli” kimliği, ekonomik barış, çatışmayı azaltma vb. işgalci politikalar hakkında çokça konuşulmaktaydı. Bu politikalar, mücadelesinde ısrarlı, haklarını elde etmekte kararlı Filistin halkının doğasını bozma girişimleriydi. Ancak Filistin halkı yenilgiyi asla kabul etmemiş, topraklarının işgalinin üzerinden 100, vatanının enkazı üstünde Siyonist oluşumun kurulmasının üzerinden ise 70 yıl geçmesine rağmen işgal rejimine teslim olmamıştır.
Fakat bu yılın (2022) başlangıcından itibaren, tansiyon ve gerilim daha da artmış, sene başından bu yana işgal rejimiyle büyük bir çatışmanın patlak verme olasılığına dair birçok tartışma ve açıklama yapılmıştır. Öyle ki söz konusu tartışmalar, içinde bulunduğumuz bu yılın işgal rejiminin son yılı olabileceği noktasına kadar ulaşmıştır. Çok fazla su götüreceği ve içerisinde çok sayıda çelişkiyi barındırdığından dolayı burada bu düşünceyi tartışmayacak olsak da, mevcut atmosfer Filistin’de geniş bir kesimin böyle bir durumun yaşanacağı konusunda iyimser olduğunu göstermektedir.
Bu atmosfer içerisinde, Filistinli büyük gazeteci Şirin Ebu Akile’nin suikastı meydana gelmiştir. Suikast Filistin mücadelesine sıra dışı bir ivme kazandırmış ve işgal rejiminin Filistinlilere karşı her gün işlediği suçları daha da gün yüzüne çıkarmıştır. Böylece Şirin, Filistin halkının mücadelesini, fedakarlıklarını ve her gün işgale meydan okuyarak işlediği suçlarla mücadele eden direnişçi erkek ve kadınlarının hikayelerini cesaret ve yüreklilikle yazan bir gazeteciden, yerel ve uluslararası basında büyük bir önemle hakkında haberler çıkan dev bir Filistin mücadelesi sembolüne ve bu mücadelenin hareket ettirici güçlerinden birine dönüşmüştür.
Yaşanan bu olay Filistin’deki vatanseverliği ve haklı gururu gözler önüne serse de, Filistin’deki resmi makamların ve yöneticilerin Filistinlilerin yaptığı fedakarlıklar ve verdiği mücadelelere yönelik tavrına ilişkin öfkeye de sebep olmuştur. Zira neredeyse her gün Filistin’deki şehir, köy ve caddelerde silahsız genç erkek ve kızlar sahte bahanelerle suikasta uğramakta, öldürülmekte ve ortadan kaldırılmaktadır. Yalnızca geçtiğimiz yıl 79’u çocuk ve 69’u kadın 357 kişi şehit edilmiştir. Milli Şehit Aileleri Birliği’nin açıklamasına göre bu kişilerin 100’ü Batı Şerialı’dır. Geçtiğimiz 5 ay içerisinde ise 4’ü kadın olmak üzere 50 Filistinli katledilmiştir. Özellikle gazetecilerin işgal güçleri tarafından maruz kaldığı yasadışı hak ihlallerinde 160 olay kaydedilmiştir; bunlardan 60 tanesi gazetecilerin işgalci askerler tarafından direkt olarak yaralandığı olaylardır. Bunlara ek olarak sürekli şekilde uygulanan takip, yerinden etme, topraklara el koyma, seyahat engeli vb. birçok hak ihlali yaşanmaya devam etmektedir.
Bu kişilerin yaşadıklarıyla kimse ilgilenmemekte, yerel ya da uluslararası soruşturma komisyonlarına başvuruda bulunsalar dahi davaları Uluslararası Ceza Mahkemesine ulaşmamakta ve haklarını savunmak için hiçbir siyasi ya da diplomatik çaba gösterilmemektedir. Ama daha da kötüsü şu ki yaşanan savaş ve katliamlar Şirin konusu kadar gündem olmamaktadır. Bunun nedeni ise açıktır; el-Cezire kanalı bu meseleyi gündeme taşımıştır. Kanal konuyu gündeme getirince herkes bu meseleye sorumlulukla yaklaşmak zorunda kalmış, böylece tüm lider, yönetici ve savaşçılar birçok dilde yayın yapan en büyük Arap yayın kuruluşunun ekranlarını dört gün boyunca işgal etmiştir.
el-Cezire’nin bu takdir edilesi tutumu, Filistin Yönetimi’nin içinde bulunduğu acziyet ve yetersizliğin boyutuna ve Filistin halkının, mücahit ve direnişçilerinin yaşadığı trajedinin ne kadar büyük olduğuna dair tartışmaların kapılarını sonuna kadar açmıştır. Bu sahne, Filistinli direnişçilerin ve Filistin mücadelesinin ne denli yetim olduğunu, ne bir destekçisi ne de sırtını yaslayacak bir dayanağı olmadığını ortaya koymuştur. Bu da ruhlarını avuçlarında taşıyan ve benzeri görülmemiş bir direniş örneği sergileyen Filistinli direnişçilere kendilerini hem yetim hem de her türlü siyasi ve hukuki destekten yoksun hissettirmiştir.
Mevcut durum, Filistinlilerin öncelikleri hakkındaki tartışmaların tekrar önem kazanması konusunda sorumluluk sahibi vatansever bir tutumu gerektirmekte, milli liderleri ile siyasi kurumlarını yeniden inşa etmeye odaklanmalarını zorunlu kılmaktadır. Filistinli yöneticilerin görevlerinde kötü olmaları ve zaafları nedeniyle, sürekli olarak akan kanlar, çekilen çileler, yapılan büyük fedakarlıklar ve olağanüstü kahramanlıklar her gün heba olmaktadır. Fedakarlıklar yapacak, halkının hareketleri, eğilimleri ve yapısıyla uyumlu olacak bir Filistin yönetiminin varlığı hayati bir öneme sahiptir. Filistin halkının işgale ve politikalarına karşı ısrar ve kararlılıkla direndikleri gibi, yöneticileri de Filistin mücadelesiyle uyumlu bir yönetim inşa etmek için acil ve kararlı bir şekilde hareket etmeleri gerekmektedir. Bu yönetim halkın ulusal siyasi arzu ve hedeflerini ifade etmeli ve Filistin milli hareketinin yaşadığı şizofreni haline son vermelidir.
Bu zaaf – ve çoğu zaman yaşanan varlık gösterememe durumu – düşmanlar, dostlar ve bölge devletleri tarafından fark edilmiştir. Öyle ki Filistin meselesi ve bu meselede yaşanan gelişmeler, Filistin yönetimi olmadan tartışılır hale gelmiştir. Üçlü, dörtlü zirveler, Filistin’deki son gelişmelere dair görüşmeler hiçbir Filistinli davet edilmeden gerçekleştirilir olmuştur. Nitekim geçtiğimiz Mart ayında ABD, Mısır, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Fas ve İsrail dışişleri bakanlarının katıldığı altılı Necef zirvesinde; aynı ay içerisinde Mısır, İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri liderlerinin katılımıyla gerçekleşen Şarm el-Şeyh zirvesinde ve Mısır Cumhurbaşkanı, Ürdün Kralı ve o dönem BAE veliaht prensi olan Muhammed bin Zayid arasında düzenlenen Kahire zirvesinde durum böyle olmuştur.
Filistin Yönetimi birlik halinde olsa ve halk nezdinde meşruiyeti bulunsaydı, bu şekilde hafife alınmazdı. Toplumun tüm kesimlerinden oluşan güçlü bir milli ve siyasi kurumu ifade ediyor olsa da yönetimde yaşanan bu bozulma, işgal rejimi de dahil olmak üzere birçok tarafı Filistin Yönetimi’nin bir parçası olmadığı çözümleri konuşmaya ve aramaya teşvik etmektedir.
*Dr, Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi Genel Müdürü
Bu makale Aljazeera.net’de yayınlanmıştır.