İsrail Askeri Yönetimi: Filistinlileri Nasıl Yönetir ve Yaşamlarını Nasıl Etkiler?
İsrail Askeri Yönetimi Filistinlileri Nasıl Yönetir ve Yaşamlarını Nasıl Etkiler?
Yazar: Arafat el-Hac
İsrail’in Batı Şeria’da Filistin topraklarını ilhak planı ve buna karşı Filistin Yönetiminin İsrail’le imzalanan anlaşmaları askıya aldığını duyurması, 1967’den bugüne Batı Şeria’da bulunup çeşitli roller üstlenen İsrail Askeri Yönetimi’nin durumunun ne olacağını tekrar gündeme taşıdı.
1993 yılında imzalanan Oslo Anlaşması ve onu izleyen diğer anlaşmalara göre Batı Şeria sınırlarındaki yetkilerin Filistin Yönetimine devredilmesi gerekirken İsrail Askeri İdaresi, işgal edilen Filistin toprakları üzerindeki fiili yönetimini sürdürmeye devam etti. Nitekim İsrail’le yapılan bu anlaşmalar, işgal altındaki Filistin halkı konusunda İsrail hükümetine geniş ölçüde özel yetkiler tanıyordu ve neredeyse Filistin yönetiminin hiç bir egemenlik hakkı kalmıyordu. Böylece İsrail Askeri İdaresinin aldığı kararlar ve yaptığı uygulamalar bölgenin B ve C sınırlarını aşmış, vatandaşların yaşadığı A sınırlarına kadar uzanmıştı.
İsrail hükümetlerinin art arda gelen eğilimlerine bakıldığında Askeri İdarenin genel anlamda Batı Şeria’daki genişletilmiş rolünü görmek mümkündür. İsrail hükümetleri, işgal edilen Batı Şeria’da Filistin devletinin kurulma olanağını ortadan kaldırmak için ve bölgedeki egemenliği tümüyle İsrail Askeri Yönetime vermek için gayret sarf etmiştir. Bu çerçevede yapılan yeni bir teklifle İsrail Medeni Hukukunun işgal edilen Batı Şeria’daki yerleşim yerlerinde uygulanması hedeflenmiştir.[1] Diğer yandan İsrail’in ilhak kararı doğrultusunda işgal edilen Batı Şeria’ya yönelik diğer kanuni başlıklar da görüşmeye açılmıştır.
Bu yazıda işgal edilen Batı Şeria’daki İsrail Askeri Yönetimiyle ilgili bir takım temel gerçekler; bu Yönetimin Filistinlilerin hayatına tahakküm edip onları değiştirmedeki rolü; ayrıca bu Askeri Yönetimin Filistin Yönetiminin kararlarına etkisi ve tüm bunların İsrail’in Filistin topraklarını ilhak planıyla ilişkisi gibi temel konular açıklanmaya çalışılacaktır.
Askeri Kanunlar İle Askeri Yönetimin Filistin Sorunu Üzerinde ve Yeni Bir Yapılanmadaki Rolü
İsrail, kuruluşundan bu yana Askeri Yönetimi kanuni güvence altına alarak bunu vazgeçilmez bir araç olarak seçti. Sivil kanunlar ise Askeri idarenin hep köşe kenarında kaldı. İsrail, Filistin halkının yaşadığı facianın enkazı üzerine kuruluşundan hemen sonra olağanüstü hal ilan etmek zorunda kaldı. Bu karar, 1945’de İngiliz manda yönetiminin çıkarmış olduğu “olağanüstü savunma yasasına” dayandırıldı.[2]
Filistin topraklarındaki terk edilen köyler olağanüstü hal kapsamında askeri bölge olarak ilan edildi ve göçe zorlanan sığınmacıların tekrar kendi köylerine veya o dönemde işgal edilen Filistin topraklarına dönmeleri engellendi. Böylece bu toprakların tamamen ele geçirilmesi ve yapılan göçlerin kalıcı hale getirilmesi hedeflenmişti. O dönemde düzenlenen askeri kanunlara göre bu uygulamaya “casusları önleme” deniyordu ve bu kanunla, kendi toprağına dönmeye çalışanların hapsedilebileceğine veya işgal güçleri tarafından, sızanlara ateş açılabileceğine izin verilmişti.
İsrail, bu durumu sürdürmek için Askeri Hükümet Sistemini kurdu ve o dönemde işgal edilen Filistin topraklarında kalan Filistinlileri bu sisteme uymaya zorladı. Şöyle ki İsrail’in Yehoşua Sultes’i Nasıra’ya Askeri Vali olarak atamasıyla Filistinli vatandaşlar için Askeri Yönetim başlamış oldu. Böylece bölgedeki Askeri Yönetim, doğrudan İsrail Savunma Bakanlığı Genelkurmay Başkanlığına bağlı olarak işgal edilen tüm Filistin bölgelerine hızlıca uzandı. Askeri Yönetim, emir komuta kademesinde yer alan subay ve askerlerin yanı sıra ordu içinde zorunlu askerlik hizmeti yaptırılan kişilerden oluşuyordu.
Kaynaklara göre 162 maddeden oluşan olağanüstü yasalardan sadece 5 tanesi yoğun olarak uygulanmıştır. Bu yasa maddeleri, resmi olarak 1966’ya kadar, fiili olarak da 1968’e kadar devam eden askeri yönetim altında yer değiştirme/gezme özgürlüğünü kısıtlama veya yasaklamaya dair 110, 111, 124. maddeler ile Filistinli vatandaşlara yönelik kapalı bölgelerin olduğunu bildiren 109 ile 125. maddelerdir.[3]
Askeri yönetim altındaki yerler (Kuzey, Merkez ve Güney) olmak üzere üçe bölünmüştü ve her bölgeye bir askeri vali tayin edilmişti. Bu askeri vali, sorumluluğu altındaki bölgeyi olağanüstü kanunlara göre yönetiyordu. Daha sonra bu kanunlara İsrail tarafından yeni kanunlar ilave edildi. Buna göre valiye askeri kararnameler çıkararak evleri bombalama, yerlileri sürgün etme, evinde olmayanın mallarına el koyma, basın ve yayını kapatma, gezme ve dolaşmayı kısıtlama veya yasaklama, çok özel gerekçe olmadıkça köylülerin köy sınırları dışına çıkmaları engelleme gibi yetkiler verildi.[4] Bu durum, Filistinli yerlileri göçe zorlayıp topraklarına el koyma mekanizması olmasının yanı sıra kanuni kılıflar altında Filistinli yerlilere yönelik işkenceye ve savaş suçları işlemeye olanak sağlıyordu. Ayrıca bu durum, işgal gücü tarafından Filistinlilere İsrail vatandaşlığı verilmekle onlara karşı yürütülen etnik ayrımcılığa zemin hazırladı.
Haziran 1967’den Sonra Askeri Valiyle ilgili Kararlara Genel Bir Bakış
Arap orduları Batı Şeria, Gazze Şeridi, Golan Tepeleri, Sina Yarımadası ve Ürdün toprak sınırlarında yenilip buraların İsrail’in tahakkümü altına girmesinden sonra 7 Haziran 1967’de İsrail hükümetinden çıkan 2 sayılı bildiriyle buralardaki yönetimin nasıl olacağının temeli oluşturuldu. Bu yerler, daha önce 1948’de işgal edilen topraklardan fiili olarak İsrail’in tekrar işgal edip Askerî Yönetime devrettiği topraklara dönüştü. İsrail hükümeti tarafından ilan edilen 2 sayılı bildiriyle Batı Şeria’daki kuvvet komutanına yasama, yürütme, atama, görevlendirme dâhil hükümetin tüm yetkileri verildi.[5]
Ekim 1968’de İsrail hükümeti tarafından çıkarılan kanuna göre bölgenin askeri komutanı, bölgenin Askeri Valisini tayin eder ve bu Vali bölgeyle ilgili yasamalardan, her türlü idari işlerden ve görevli atamalarından sorumludur. Askeri vali, bölgeyle ilgili yetkilerinde bölge komutanına karşı sorumlu ve genelkurmay başkanlığına bağlıdır. Bu askeri vali, sivil işlerde ise Savunma Bakanı tarafından atanan bölge işleri koordinatörüne karşı sorumludur.[6]
Kasım 1981’de işgal güçleri, Sivil Yönetimin, Askeri Yönetimin bir kolu olacağına dair 947 sayılı askeri bir karar çıkardı. Buna göre Filistin halkına yönelik askeri işlerle ilgili olmayan bir dizi yetkiler bu Sivil Yönetime devredilmesi gerekiyordu. Böylece bölgenin İsrailli askeri komutanı, hem askeri idareden hem de sivil yönetimden sorumlu olacaktı. Söz konusu askeri kararın üçüncü fıkrasına göre 6 Haziran 1967’den sonra çıkacak olan yasaların sadece güvenlik yasaları değil anayasaya dayalı olarak çıkması gerekiyordu.[7] Yani bu durum, işgal güçlerinin uluslararası hukukun işgal edilen bölgelerle ve oradaki askeri uygulamalarla ilgili kabul ettiği sınırların fiili olarak dışına çıktığı anlamına geliyordu. İşgal edilen bölgeler, sanki İsrail kanunun geçerli olduğu bir yerin parçasıymış gibi muamele görmeye başladı. İşte bu durum, Filistin toprakları üzerinde İsrail egemenliğini kalıcı hale getirme ve buraları ilhak etmeye hazırlık yapma olarak en tehlikeli adımlardan biriydi.
1948’de işgal edilen topraklardaki durumun aksine Batı Şeria ve Gazze Şeridinde Filistin halkına “İsrail vatandaşlığı” verilmedi. Aynı zamanda İsrail, Filistinlilerin topraklarını “işgal altındaki topraklar” olarak da tanımadı ve buraların tartışmalı bölgeler olduğu anlayışını sürdürdü. İsrail, işgalci askeri güçlerin kamu düzenini sağlamak için yeni yasalar uygulamasına izin veren Lahey Sözleşmeleri Yönetmeliğinin 43. Maddesini bahane ederek Cenevre Sözleşmelerinin ve özellikle Dördüncü Cenevre Sözleşmesinin güvence altına aldığı işgal altındaki sivillerin haklarını hiç bir surette korumadı.[8]
Oslo Anlaşmasından Sonra İsrail Askeri Yönetiminin Üstlendiği Roller
1993 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü ile İsrail Hükümeti arasında yapılan ilkeler üzerindeki anlaşmanın yedinci bendinin beşinci fıkrasına göre Sivil Yönetim feshedilecek ve İsrail Askeri Yönetimi bölgeden çekilecek ve seçimle iş başına gelen Filistin Yasama Konseyi bunun yerini alacaktı. Söz konusu bendin ikinci fıkrasında bir boşluk bırakılsa da bu boşluk geçiş sürecinde yapılacak detaylı anlaşma ile bölgedeki yetkilerin İsrail Askeri Yönetimi ile Sivil Yönetimden alınıp Filistin Yasama Konseyi ile Filistin Yönetimine devredilmesi karara bağlandı. Dördüncü bendin birinci ve ikinci fıkralarında Batı Şeria ile Gazze Şeridinin toprak bütünlüğüne ve bölgenin nihai statüsüyle ilgili konular hariç Yasama Konseyinin bu topraklar üzerindeki yetkisine vurgu yapıldı.[9]
Hal böyleyken İsrail, “Bölgesel Hükümet İşleri Koordinatörü” adı altında Askeri ve Sivil Yönetimin yetkilerini koruma altına aldı. Bu yapıya, bölge ve bölge halkıyla ilgili sorumluluk taşıma ve karar alabilme yetkileri verildi. Bu yapıyla Filistin Yönetimi arasında koordinasyon kanalı kurulacaktı ancak bu koordinasyon hiçbir zaman Filistin Yönetimi ile İsrail Hükümeti arasında olmadı aksine İsrail’in hiçbir zaman görevine son vermeyi hesaba katmadığı Askeri Yönetim kanalları arasında gerçekleşti.
Filistin Yönetimi kurulduktan sonra seçimle iş başına gelen Yasama Konseyinin yaptığı yeni yasalar, İsrail’in daha önceki yasalarıyla çelişmeyecek şekilde sürdürüldü.[10] Bu durum, daha önceki Askeri Yönetimin aldığı kararların, Filistin Yönetiminin yasa çalışmaları ve uygulamalarının bir parça haline gelerek yeni sisteme girmesini sağladı. Oslo Anlaşması ile onu takip eden diğer anlaşmalar, Filistin Yönetimi ile Filistinlilerin kaderini İsrail Askeri Yönetimi ile ona bağlı çalışan Sivil İdarenin kararlarına ve arzularına bağladı. Sivil İşler Komisyonu, Filistin Yönetimi ile Yerel Yönetim ve İsrail Askeri Yönetim arasında koordinasyon çerçevesini belirleyip yürüttü.[11]
Aksa ayaklanmasının patlak vermesiyle İsrail Askeri Yönetimin ve ona bağlı Sivil Yönetimin rolünün cüzi veya şekli kısıtlamalara tabi tutulması ters tepti ve İsrail hükümetleri, bölgedeki Askeri ve Sivil Yönetimin rollerini tekrar almak için Filistin Ulusal Yönetimine tanınan kısıtlı yetkileri onların üzerinden kendi adına kullandı.
Nisan 2009 yılında İsrailli Askeri Vali tarafından çıkarılan 1649 ile 1650 sayılı askeri kararnamelerle İsrail hükümeti, sadece kendi ajandasını dayatıp egemenliğini göstermekle kalmayıp aynı zamanda Filistin topraklarında yaşayan Filistinlilerin varlığıyla da ilgili bir çerçeve çizerek askeri kararların uygulanmasını istemiştir. Bu iki kararnamede “casusların” tanımına da yer verilmiş ve buna göre Batı Şeria’da bulunan her Filistinli casus olarak değerlendirilecektir. Aynı zamanda bu kararnameler, İsrail Askeri Yönetimine bu casusları sürme ve uzaklaştırma yetkisi vermiştir.[12] Bu kararnamelerin yaptırımları Filistinli sivil halka kadar uzanışken Filistin Yönetiminin varlığı altında bu türden bir dizi askeri kararların, Filistin toprağı ve sularına kadar uzanması doğal olarak beklenir.[13] Her alana uzanan bu askeri kararlar, Filistin topraklarına el koyarak buraları işgal ordusunun ve işgalci yerleşimcilerin yararına kullanmayı amaçlamıştır.
İsrail Askeri Yönetiminin, Filistin Yönetiminin elinde bulunan kısıtlı yetkiler üzerinden kendi adına sürdürdüğü bu hegemonya gerçeği, Filistin Kurtuluş Örgütü Müzakere İşleri Daire Başkanı Saib Arikat’ın şu itirafta bulunmasını sağladı: “Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı kızdıracak şeyler söyleyeceğim. Ben Filistin halkının gerçek Devlet Başkanının Ordu Bakanı Avigdor Liberman olduğuna ve Filistin Başbakanının ise Koordinatör Yoav Maradhay olduğuna inanıyorum”.[14] Bu realiteyi, İsrail kaynaklı site ve haber kanalları da görerek Sivil Yönetimin ve İsrail Askeri Yönetiminin elinde bulunan ve Filistinlilerin hayatının her alanına uzanıp tahakküm kuracak ölçüde geniş yetkilerine yer vermişlerdir.[15]
Kaynak: https://www.gov.il/ar/departments/about/aboutcogat
Askeri Yönetimin Batı Şeria’yı Nihai Olarak İlhak Etmek İçin Egemenlik Uygulamaları
Ağustos 2017 yılında İsrail Ordusuyla Filistinlilere dayatılan Askeri Yönetimden sorumlu makamlar, Batı Şeria’daki Askeri Yönetimin ana kolu olan Sivil Yönetimin yetki alanını daha fazla genişletme planını tartıştılar. Bu plan, Batı Şeria’da Sivil Yönetim başkanı General Ehifat bin Hur ile o dönemlerde hükümet işleri koordinatörü olan General Yoav Maradhay tarafından hazırlandı. Bu planla henüz Filistin Yönetimi oluşmadan önce onun görevli sayısına denk olacak şekilde İsrail’in kontrolündeki Sivil Yönetimin görevli sayısının 450’ye çıkarılması hedeflendi.[16]
Filistin hükümeti, 15 Ağustos 2017’de yapılan bakanlar kurulu toplantısında işgal hükümetinin bölgedeki Sivil Yönetimin yetki ve faaliyetlerini genişletmeye yönelik attığı adımı Ulusal Yönetimin çalışmalarını çökertme ve işgalciliği sağlamlaştırma olarak değerlendirdi. Ayrıca Filistin bakanlar kurulunda İsrail’in bu girişiminin ve Filistinli vatandaşlar ile iş adamlarıyla direkt irtibat kurmaya yönelmesinin, iki taraf arasında imzalanan anlaşmaların dışına çıkarak İsrail’in Oslo Anlaşmasını çiğneme ve diğer anlaşmalardan da tek taraflı olarak çekilme anlamına geldiği vurgulandı.[17]
İsrail’e bağlı Sivil Yönetimin yetkilerini genişletme girişimi, işgal gücü tarafından planlanan genel siyasetin dışında farklı bir adım değildi. Bu girişim, Filistin Yönetiminin elinde bulunan kısıtlı yetkileri, Sivil Yönetim ile İsrail Askeri Yönetiminin lehine kırmaya yönelikti. Aynı zamanda bu girişim çerçevesinde, Filistinli vatandaşları doğrudan Sivil Yönetime bağlamak ve onları tahakküm altına almak için bir takım Arapça web siteleri ve elektronik uygulamalar açıldı. Bu arada Sivil Yönetim 2018 Mart ayında “Kapıdan Kapıya” adını verdiği yeni bir proje başlattı. Bu projeyle Filistinli iş adamlarını Sivil Yönetimle doğrudan işbirliği yapmaya çekmek ve malların Filistin fabrikaları ile İsrail nakliye limanları arasında doğrudan taşınması hedeflendi. Yapılan bu uygulamalara, Filistin Yönetimi ile taraflar arası koordinasyon işlerinden sorumlu olan Sivil İşler Bakanlığı tarafından sürekli karşı çıkıldı. Sivil İşler Bakanlığı 3 Ocak 2019’da Sivil Yönetim denilen yapıyla ve onun yönettiği sosyal iletişim sitelerinde doğrudan işlem yapmanın sonuçlarına katlanılacağına dair Filistin halkını ve kuruluşlarını uyardı. Bu uyarıyı yapmakla aslında Filistinlilerin haklarını ve temel ihtiyaçlarını koruma altına almayı hedefliyordu. Aynı zamanda Sivil İşler Bakanlığı tarafından “İsrail’in bu bakanlığı çökertmek istediği ve bununla kalmayıp bütünüyle Filistin Yönetimini zayıflatmak isteği, ayrıca aşamalı olarak Oslo ve diğer anlaşmalardan çıkmaya çalıştığına” dair açıklamalar da yapıldı.[18]
ABD başkanı Donald Trump’ın Filistin sorunu karşısındaki tutumu, Batı Şeria’yı ilhak etmeyi düşünen ve bu konuda politikalar geliştiren İsrail hükümetinin elini güçlendirdi. Amerika yönetimi “Barış Planı”nın ayrıntılarını duyurduğundan beri İsrail hükümeti, Batı Şeria’nın bazı bölgelerini ilhak etmeyi düşündüğünü ifade etti. Bu durum, ilhak edilmesi düşünülen bölgeler ve orada ikamet etmeye devam edecek olan Filistinli vatandaşlar üzerinde İsrail yasalarının uygulanabilmesi için yeni yolların aranmasını gerektirecektir. Zaten Sivil Yönetim ilhaka aday olan bölgelerde yaşayan Filistinlilerin sayısını tespit etmek için hazırlık yapmıştı.[19] Böylece işgal gücünün kontrol mekanizması derinleştirilmiş ve Batı Şeria’daki Askeri Yönetime yeni roller verilmiş olacak ve bu roller, Askeri Yönetimin Filistinlilerin kaderini ve yaşamlarındaki her ayrıntıyı yönetmek için tam yetkili bir hükümete dönüşümü hakkındaki spekülasyonları güçlendirecektir.
2020 Nisan ayının son günlerinde eski İsrail askeri savcısı Avukat Moris Hireş, Filistin bankalarına bir yazı göndererek bu bankaları, Filistin Yönetiminin Filistinli tutukluların hesabına yatırdığı aylıkların 9 Mayıs 2020’de uygulamaya girecek olan bir askeri kararname gereğince yasal olmayan ödemeler olacağı konusunda uyardı. Bu karara göre hesaplardaki mevduata el konulabilecek ve Filistinli bankalar, tutukluların hesaplarını işletmeye devam ettikleri takdirde hem banka yöneticilerinin hem de çalışanlarının işgal gücünün askeri mahkemelerinde yargılanabileceklerdir.[20]
Söz konusu karar, aslında Batı Şeria’da işgal ordusu komutanı Nadav Faddan tarafından 20/02/2020 tarihinde çıkarılmış ve birtakım güvenlik talimatları içererek aksi durumları “terör suçları” kapsamında değerlendirmiş ve buna göre ceza kanunlarının işletileceği ifade edilmiş askeri bir emirden ibarettir.[21]
Avukat Moris Hireş’in hiçbir resmi yetkisi olmadığı halde söz konusu Askeri Yönetimin kararını referans göstermesi, Filistin bankalarının bu karara uyup tutukluların hesaplarını kapatmaya başlamasını sağladı. Ardından Filistin Bankalar Birliği, Filistin Merkez Bankasına gönderdiği bir yazıda tutukluların hesaplarıyla ilgili kendilerine gelen İsrail’in talimatını uygulama niyetinde olduğunu duyurdu. Bu durum, Batı Şeria’daki İsrail Askeri Yönetiminin, Filistin Yönetimine ve özel sektöre bağlı olarak işleyen mali ve ekonomik alanlarda bariz bir otoriteye ve etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Filistin Yönetiminin, İsrail Askeri Yönetimi tarafından kendilerine dahi uğramadan doğrudan bankalara iletilen bu karar karşısında hiçbir otoritesi olamadı ve bankalar da işgal gücünün kararını hiç bekletmedi. Filistin Başbakanı Muhammed Iştiyye, uygulanan bu kararın “doğrudan bankalarla yapılan bir işbirliği olduğunu ve Merkez Bankasından veya Filistin Maliye Bakanlığından gelen bir talimat olmadığını” ifade etti.[22]
Sonuç
İsrail, 1967’de Filistin topraklarını işgal etme sürecini tamamladıktan itibaren “işgal edilmiş toprak” tanımlamasını silmeye çalıştı ve bölgede askeri bir yönetim kurarak Filistinlilerin hayatına ve statülerine tahakküm etti. Aynı zamanda Filistinlilerin haklarını yok saymak ve topraklarını ellerinden alıp halka baskı kurmak üzere bir sistem kurdu. Filistin Yönetiminin oluşmasına rağmen İsrail Askeri Valisinin kararları, Filistinlilerin kaderi hakkında birinci yetkiliymiş gibi ve Batı Şeria’da en üst otoriteymiş gibi sürdürüldü. Dahası askeri valinin kararları, fiiliyatta Filistin Yönetiminin yetkilerinin oluşmasında bile rol oynadı.
Bugün İsrail Askeri Yönetimi, Filistin topraklarını ilhak etme planlarını uygulamak ve Filistinlilerin kendi toprakları ve gelecekleri konusunda bir bağımsızlık ve egemenlik kurma olasılığını ortadan kaldırmak üzere İsrail’in bir kolu olarak bölgede yapılanmıştır. Filistin Yönetimi, -İsrail Askeri Yönetiminin kendi yetkilerine müdahale etme konusunda artan şikâyetlerine rağmen- söz konusu yönetimle olan ilişkisini kesmeye yönelik net bir tavır alamamış ve bu konuda doğrudan bir politika geliştirememiştir.
[1] Rapor: İsrail hukukunun yerleşim yerlerinde uygulanması İsrail hükümetinin müzakere masasında, Dünya’l-Vatan Web sitesi, 25 Mayıs 2019, https://www.alwatanvoice.com/arabic/news/2019/05/25/1246359.html
[2] Acil Durum Savunma Kanunu 1945, http://nolegalfrontiers.org/military-orders/mil02d6cc.html?lang=ar
[3] Filistinliler İsrail’de Askeri Yönetim altında idare ediliyor; paljourneys.org
[4] Filistinliler İsrail’de Askeri Yönetim altında idare ediliyor; paljourneys.org
[5] Filistin ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (2010) İşgal, Sömürgecilik, Etnik Ayrımcılık: Uluslararası Hukuk ekseninde İsrail’in Filistin Topraklarındaki Uygulamalarının Yeniden Değerlendirilmesi, Beyrut: Filistin ve Stratejik Araştırmalar Merkezi
[6] Muhammed Iştiyye, Filistinle ilgili Terimler ve Kavramlar Ansiklopedisi, Darü’l-cil, Amman, 2011, books.google.es
[7] Hükümet Organları ve Yönetim Yapısı, qanon.ps
[8] Dördüncü Cenevre Sözleşmesi 1949, icrc.or
[9] Oslo Anlaşması (İlkeler ve Filistin Hükümet yapısı), Filistin Kurtuluş Örgütü Müzakere İşlemleri Dairesi, 13 Eylül 1993, nad.ps
[10] 1 sayılı karar 1994, muqtafi.birzeit.edu
[11] (Biz kimiz) Filistin Sivil İşler Genel Konseyi Web sitesi, gaca.gov.ps
[12] 1649 ile 1650 sayılı İsrail Askeri Kararnamelerin hukuki değerlendirmesi: Uluslararası suç olarak zorla göç ettirme, 26 Nisan 2010, alhaq.org
[13] 1967 yılından beri sular hakkında işgal güçlerinin çıkardığı askeri kararnameler, info.wafa.ps
[14] https://www.wattan.net/ar/news/240994.html
[15] Telaviv, Sivil Yönetimi aktif hale getirip Filistin Yönetiminin yetkilerini kısıtlamak için gayret sarf ediyor, 25 Nisan 2019, independentarabia.com
[16] Batı Şeria’da Sivil Yönetimin genişletilmesine dair İsrail’in planı, aljazeera web sitesi, Ağustos 2018, aljazeera.net
[17] Filistin Bakanlar Kurulu, İsrail, Filistin Yönetiminin çalışmalarını çökertmeye devam ediyor ve her türlü seçenek üzerinde çalışıyoruz, Sahifetü’l-vatan Web sitesi, 15 Temmuz 2017, watan.ps
[18] İsrail, Filistinlileri doğrudan Sivil Yönetime bağlıyor… Sivil İşler Kurulunun rolü sona mı erdi? , Dünya’l-vatan web sitesi, 18 Haziran 2019, alwatanvoice.com
[19] Sivil Yönetim, ilhak edilmesi planlanan bölgelerdeki Filistinlilerin nüfus sayımına hazırlanıyor, el-Hades Gazetesi Web sitesi, 11 Haziran 2020, alhadath.ps
[20] Mayıs ayında çıkacak olan kritik İsrail yasası Filistin bankalarının çalışmasını tehdit ediyor, Semanews Web sitesi, 21 Nisan 2020, samanews.ps
[21] Filistinli tutuklular hakkında bankaların kararı: esası ve yol haritası, Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi Web sitesi, 31 Mayıs 2020, vision-pd.org
[22] Kriz Araştırmaları Komisyonu… Filistin Yönetimi bankaları, tutukluların hesaplarıyla ilgili işlemleri dondurmaya çağırıyor, aljazeera Web sitesi, 9 Mayıs 2020, aljazeera.net