Filistinli Kadınların Korunmasına İlişkin Yasalar ve “Taliat” Hareketi
Filistinli Kadınların Korunmasına İlişkin Yasalar ve “Taliat” Hareketi
Filistinli genç kız İsra Gurayyib’in aile üyeleri tarafından öldürülmesi, Filistin içinde ve dışında öfkeyle karşılandı. Hastanede genç kıza koruma sağlanmaması, soruşturmanın devam etmesini engelleme yönünde sürekli yapılan girişimler ve başsavcıyı yanıltma çabaları, hukuk ve sağlık sistemlerindeki yapısal bozulmayı gözler önüne serdi.
İsra Gurayyib’in durumuna duyulan öfkeyle ilgili dayanışma kampanyası yalnızca elektronik ortamda ilgili bilgi ve videoların paylaşılması ve #hepimizisragurayyibiz hashtagı açılmasıyla sınırlı kalmayarak, özellikle de kadınların sokaklara dökülmesine yol açtı. Göstericiler öfkelerini ve dayanışmalarını göstererek, olaya karışan kişilerin yargılanmasını istedi. Ancak daha da önemlisi, kadınları şiddetin her türlüsünden koruma yönünde yapılan baskılardı.
Konuyla ilgili ilk gösteriler “Taliat” hareketi vasıtasıyla başladı. Hareket, Hayfa kentindeki el-Esir meydanında 26 Eylül 2019’da toplanma çağrısı yaptı. Sonrasında gösteriler Filistin’in 12 şehir ve ilçesine yayılırken, kadın aktivistler Filistinli kadınlara yönelik güvenli bir alan oluşturulması hedefine ulaşana dek faaliyetlerini sürdüreceklerini açıkladı.
“Taliat”ın faaliyetlerine rağmen, Filistin toplumunda hem erkekler hem de kadınlardan destekçi ve muhalif tavır gösterenler oldu. Bazıları önceliğin milli projeye öncelik vermek gerektiği, kadın meselesi dahil olmak üzere diğer meselelerin Filistin kurtulduktan sonrasına ertelenebileceğini savundu. Buna karşılık bazıları ise Filistin’deki kadın meselesinin ertelenemeyecek bir mesele olduğunu, milli gündem bağlamında bir öncelik kabul edilmesi gerektiğini dile getirdi.
Konuyu derinlemesine incelemek adına Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi, bu alanda uzman bazı isimlerin görüşünü almak için kendilerine aşağıdaki soruları yöneltti [1][2]:
Filistin hukuk sisteminde kadınları şiddetin her türlüsünden korumayla ilgili eksiklikler nelerdir? Sizce Filistin yürütme erki, kadınları korumaya ilişkin yasal hükümleri uygulama konusunda yetersiz mi? Kadın derneklerinin kadınları koruma yolunda baskı oluşturma rolünü ne kadar yerine getirdiğini düşünüyorsunuz? “Taliat” hareketinin attığı bu adımı nasıl değerlendiriyorsunuz? Hareketin kadın meselesini Filistin’in kurtuluşuyla bağlantılı değerlendirme önerisine katılıyor musunuz? Hareket Filistin’in 48 bölgesi, Batı Şeria, Kudüs, Gazze ve diasporadaki kadınların taleplerini uzlaştırmayı başarabilir mi? Kadın dernekleri, kadın hukukçular ve kadın aktivistlerden “Taliat” hareketini desteklemeleri konusundaki beklenti nedir?
Uzmanların görüşlerinin özeti ise şu şekildedir:
- Filistin’deki hukuki durum karmaşıktır. Çünkü şu anda yürürlükte olan kanunlar bu zamana kadar Filistin’deki sömürgeci düzenlerin ürünlerinin bir karışımı olup, Filistin’in kendi üretimi değildir. 1948’de işgal edilen Filistin topraklarındaki kadınlar, bir yandan İsrail sömürgesi, diğer yandan ise ataerkil yapının şiddetine maruz kalmakta, bu da erkek merkezli yasaların doğmasına katkıda bulunmaktadır.
- Filistin’deki kadınların durumuna gölge düşüren diğer bir sorun da, nasıl bir devlet istediğimizle ilgilidir: Sivil bir devlet mi istiyoruz yoksa dini bir devlet mi?
- Mevcut bölünmenin de Filistinli kadınların durumu üzerinde, özellikle de hukuk sistemi açısından, etkisi vardır.
- Kadına dair söylemin yenilenmesi gerekmektedir. Bu söylem şu anda geleneksel, eski ve belirli bir zümreye ait olarak görülmekte olup, henüz kitlesel bir söylem haline gelmemiş, kadınların haklarını elde etmesini ve karar alma merkezlerine ulaşmasını sağlayacak noktaya ulaşmamıştır.
- Kadın dernekleri programları açısından bağımsız olmayıp, finansörlerinin programlarına bağlı kalmaktadır. Finansörler ise kendi bakış açıları ve programlarını derneklere dayatmaktadır. Yine bu dernekler arasında koordinasyon olmadığı için, hep aynı programlar ve aynı hedefler için faaliyet gösterilmekte, bu da çabaların ve maddi kaynakların boşa gitmesine yol açmaktadır.
- “Taliat” hareketi önemli bir adım olup, genç kadın liderleri temsil etmektedir. Ayrıca bu hareket, kadın meselesini Filistin’in kurtuluşu meselesiyle ilişkilendirmekte ve “Özgür Kadınlar Olmadan Özgür Bir Vatan Olmaz” sloganını savunmaktadır.
- Kadın dernekleri “Taliat” hareketini desteklemelidir. Hareket ise program ve faaliyetlerini sistematik hale getirmelidir.
Şadiye el-Gul, Uluslararası İlişkiler Araştırmacısı, Gazze Şeridi’ndeki “Miftah” Derneğinin Program Koordinatörü
Filistin’deki hukuk sistemi oldukça karmaşık bir durumdadır. Zira Filistin yasaları, Filistin’i yönetmiş olan Osmanlı Devleti, İngiltere ve İsrail’in üretimlerinin bir karışımıdır. Yani Filistin’in kendisinin bir üretimi değildir. Oslo Anlaşması’ndan sonra ise, kadınlar Filistin mücadelesinin bir parçası olmasına rağmen, Filistin yasalarını belirlemek amacıyla kurulan hukuk komisyonunda bulunmamışlar, bu da erkek merkezli bir yasa sisteminin doğmasına, erkeğin otoritesinin kadının aleyhine güçlendiren bir yapı oluşmasına yol açmıştır. Ayrıca yasama noktasında çeşitlilik de söz konusu olmamış, “aşırı olarak nitelenen” Şafii mezhebi yasalarda esas alınmış, itidalli kabul edilen diğer mezhepler nazar-ı itibara alınmamıştır. Yine Filistin’deki bölünme de yasaların birbiriyle çelişkili olmasına yol açmış, Batı Şeria’daki Filistin Devlet Başkanı’nın çıkardığı bir yasa ile İslami yönelimi olan Gazze Şeridi’ndeki meclisin çıkardığı yasaların birbiriyle çelişebilmesi söz konusu olmuştur.
Emniyet alanının kurumsallaşması konusunda sürekli bir faaliyet olsa da, özellikle emniyet güçlerinin kadına karşı şiddetle mücadele ve kadınlara koruma sağlama görevini yerine getirmesini engelleyen sorunlar da bulunmaktadır. Bu sorunların başında, emniyet güçlerinin görevlerini düzenleyen bir yasanın olmaması ve kadınların emniyet alanında yeterince temsil edilmemesi gelmektedir.
Kadın derneklerinin şiddetle mücadele etme ve kadınlara koruma sağlama konusundaki rolü ise zayıf kalmaktadır. Bunun nedeni ise Filistinli kadınların durumunun düzelmesi konusunda milli bir kalkınma bakış açısı bulunmaması, dernek faaliyetlerinin finansörlere göre belirlenmesi ve dernekler arasında koordinasyon olmamasıdır. Böylece aynı projeler tekrar edilmekte, gösterilen çabalar dayanışma içerisinde olmadığı için boşa gitmekte ve hükümete faaliyet programını dayatacak sosyal bir hareket ortaya koymada başarısız olmaktadır. Aynı şekilde kadınların söyleminin yapısı da burada bir etkendir. Zira bu söylem artık eskimiş, belirli bir zümreye hitap eden, birlikten yoksun bir söylem olup, halkı kapsayan kitlesel bir söyleme dönüşememiştir. Filistin’deki bölünme hali de kadın derneklerine ulaşmış olup, durumu iki kat kötü hale getirmektedir.
“Taliat” hareketi, yirmi yıldan fazla süredir Filistinli kadınların durumunun iyileşmesi için gösterilen çabaların bir özetidir. Hareket, kadın konusunun başta Filistin’in sömürgecilikten kurtuluşu olmak üzere, milli meseleden ayrı düşünülmemesi gerektiğini söylemektedir. Çünkü kadın meselesi, sömürgecilik bağlamından bağımsız düşünülecek insani bir konudan ibaret değildir. Aynı şekilde kadının konumu Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Kudüs gibi farklı mekanlarda da olsa, özel bir niteliğe sahiptir. Zira kadın, çift boyutlu bir şiddete maruz kalmaktadır. Bir yandan İsrail’in her türlü şiddeti kullanan yerleşimci ve sömürgeci şiddetini yaşamaktadır ki bu şiddet kadın üzerinde sosyal, ekonomik ve psikolojik etkiler bırakmakta, düzenli aileler içerisindeki yaşamındaki çeşitli haklarını etkilemektedir. Diğer yandan ise Filistinli kadın, toplumun içerisinde şiddete maruz kalmakta, bu şiddet ise hayatın her alanında kadına ayrımcılık yapan ataerkil kültürel mirasa dayanmaktadır.
Bunlara ek olarak bence “Taliat” hareketi, kadın dernekleri, kadın hukukçular ve kadın aktivistlerin desteğini hak eden bir fırsatı temsil etmektedir. Bunun için ise öncelikle milli projeyi kapsayacak şekilde kadın söylemi birlik haline gelmeli, toplumsal programlarla ilişkilendirilmeli, etkin bir kadın hareketi inşa edilmeli ve özellikle İslami hareketlerdeki kadınlar başta olmak üzere, çeşitli yönelimlere sahip kadınlarla diyalog kurulmalıdır. Son olarak kadın dernekleri, kendi aralarında işbirliği yaparak kitlelerini güçlendirmelidir.
Sama Aweza, Kudüs Kadın Araştırmaları Merkezi Müdürü, Filistin, Bölge Coğrafyası ve Uluslararası Platformlarda Kadın Aktivisti
Filistin’de bu alanda yasaların olmayışı ve işgal altındaki Filistin topraklarında Ürdün yasalarının ve başta hakkında çekincelerin olduğu Ürdün Ceza Kanunu’nun uygulanıyor olması, özellikle kadının korunmasına ilişkin yasalarla ilgili sorunların doğmasına katkı sağlamıştır. Ceza Kanunu’nda düzenlemeler yapmış ve genel kabul gören bir taslak hazırlayabilmiş olsak da, Filistin Devlet Başkanı bu konuda onay vermeyerek, seçim dönemine ve taslağa onay verecek yasama meclisinin kurulmasına kadar konuyu ertelemiştir.
Ayrıca nasıl bir yasa istediğimizle ilgili de sorunlar bulunmaktadır. Sivil bir yasa mı istiyoruz yoksa İslam şeriatını esas alan bir yasa mı? Öte yandan Filistin’deki bölünme hali de yasaların onaylanmaması konusunda rol oynamaktadır. Zira bölünmenin tarafları olan el-Fetih ve Hamas hareketlerinin her ikisi de, diğer tarafın kendilerini mevcut bölünmeyi lehine kullanmakla itham etmesinden çekinmektedir.
Bununla beraber bazı gruplar, kadın meselesini dinle ilişkilendirerek fayda sağlamaya çalışmaktadır. Örneğin bazı şer’i hakimlere yasaları yalnızca İslam şeriatına dayalı olarak uyguladıklarında ne olacağını sorduğumda, cevap olarak yasaları belirleyen düşünceyi, aynı şekilde mevcut ortamı, toplumu ve kültürü gözeteceklerini söylediler. Yani bu, erkek merkezli düşüncenin, aşiret, toplum ve aile otoritesinin resmi yürütme erki aleyhine güç kazanacağı anlamına gelmektedir.
Buna rağmen, kadın derneklerinin kadını her türlü şiddetten koruma konusunda yasaların düzenlenmesi, onaylanması ve uyarınca uygulanması yolunda gösterdikleri gayretler inkar edilemez. Bununla beraber, bu derneklerin birçoğu saldırılara maruz kalmakta, Filistin toplumu arasında fitne çıkarmakla, İslam şeriatına aykırı ilke ve yasaları teşvik etmekle ve Batılı derneklerden destek aldıklarından dolayı milli hareket noktalarından değil, finansörlerin programlarına göre faaliyet göstermekle itham edilmektedir.
Özellikle bölünmeden sonra, siyasi partilerin kadın meselesine olan destekleri de azalmıştır. Zira artık yalnızca el-Fetih ve Hamas hareketlerini konuşuyoruz. Taraflardan her biri kendine has noktalardan hareketle faaliyet gösteriyor. Buna bağlı olarak da partiyle ilgili kar-zarar hesapları, kadın haklarının etkin hale getirilmesi meselesi de dahil olmak üzere milli ve hukuki meselelerin önüne geçiyor.
Ancak “Taliat” hareketi hala bir umut ışığı olduğunu gösteriyor. Hareket, genç kızların portresini yeniden çizmek için çabalıyor ki bu genç kızlara görüşlerini ifade etme ve mücadelede rol alma fırsatı vermesi açısından son derece ciddi ve önemli bir adımdır. Özellikle de siyasi partilere bağlı kadın derneklerinin oynadığı rol zayıflamışken bu adım, daha da önem kazanmaktadır.
Şahsen ben “Taliat” hareketini destekliyor, hareket hakkında şüphe oluşturan sesleri de kınıyorum. Zira hareket, “Özgür Kadınlar Olmadan Özgür Bir Vatan Olmaz” sloganını savunuyor. Tarihe baktığımızda, hareketin kadın meselesini Filistin’in kurtuluşu meselesiyle ilişkilendirmesinin, 1970’de kurulan Filistin Kadın Eylem Komite Birliği’nden bu yana kadın konusunda çizilen çerçevelerle aynı olduğunu görüyoruz. Hareket bu açıdan, doğru bir kadın hareketinin başlangıcını temsil ediyor. Çünkü hiçbir şekilde, milli bir kurtuluş olmadan, toplumsal bir kurtuluştan söz edilemez.
Hareket kendisini bölünmeye karşı bir hareket olarak tanıtmakla isabet etmiştir. Zira hareket, kapsayıcı bir milli vizyon sunmakta, bu vizyon bölünmeye karşıtlık ve Filistin’i tüm oluşumlarıyla birlikte bir bütün kabul etme ilkesine dayanmaktadır. Ancak hareket, sahadaki engelleri Filistinlilerin tüm varlık alanlarına hizmet sağlayacak programlar geliştirerek aşmak zorundadır.
Son olarak Filistinli kadının mücadelesi adına ortak bir strateji vazetmek ve “Taliat” hareketi de dahil olmak üzere tüm kadın derneklerine görev dağılımı yapmak suretiyle desteklenmelidir. Ayrıca yürütme sürecini takip etmek ve bu faaliyeti değerlendirerek, Filistinli kadının konumunu güçlendirmek ve haklarını desteklemek gerekmektedir.
Semir Havvaş, Kalkınan Filistinli Kadın Derneği Kuzey Batı Şeria Büro Müdürü, Kadın Faaliyetlerinin ve Kadın Meselesini Savunma Etkinliklerinin Önde Gelen İsimlerinden Biri
Kadınları korumaya ilişkin yasa sistemiyle ilgili iki sorun vardır. Birincisi, yasaların kendisidir. Nitekim yasalar eşitliği öngören anayasalar ile onaylanmış ve geliştirilmiş olan ikincil yasalar ve yine Ürdün Ceza Kanunu’nun tuhaf bir karışımıdır. Buna bağlı olarak hangi kanunun otorite konumunda olduğu net değildir ve şiddet meselelerini ele alacak ortak bir yasal otorite bulunmamaktadır. Buna ek olarak aileye ilişkin yasalar, bariz şekilde ayrımcı bir temele ve erkek merkezli bir düşünceye dayanmaktadır. İkinci sorun ise, yasaların uygulanması ve bu uygulamanın denetimiyle ilişkilidir.
Aynı şekilde yürütme kurumlarında yapısal eksiklikler vardır. Ayrıca bir yasama meclisi ve denetim sistemi bulunmamaktadır. Yine siyasi irade, başta nasıl bir toplum istediğimiz meselesi olmak üzere, birçok konuda kararlılık sahibi değildir. Buna göre sivil bir devlet mi, dini bir devlet mi yoksa her ikisinin karışımından oluşacak bir devlet mi istiyoruz belirsizdir.
Şahsen ben kadına ilişkin meselelerle ilgili sorumluluğun yalnızca kadın derneklerine ait olduğunu düşünmüyorum. Bu dernekler büyük çaba sarf ediyor olsa da, gösterilen çabalar yeterli olmamaktadır. Bunun ise üç nedeni vardır:
Birincisi, finansman yetersizliğidir. Kadın derneklerinin vizyonu son zamanlarda kitlesel olma noktasından gerilemiştir. Bunun nedeni ise kadınlara sunulan hukuki hizmetlerin yetersizliği, daha özel bir ifadeyle finansman yetersizliğidir. İkincisi, finansörlerin yönelimleridir. Zira kadınlara yönelik programlara diğer programların aleyhine olacak şekilde bir ilgi söz konusudur ki bu da derneklerin hizmet sunması konusunda bir nevi karmaşıklığa yol açmaktadır. Üçüncüsü, kadın hareketinin yapılan uygulamaları protesto etmede kullandıkları araçlar ya da yasaların onaylanmamasıdır. Ancak bu araçlar hala zayıf kalmaktadır. Yapılan protesto amaçlı gösteriler ya da alışılmış açıklamalar henüz doğrudan karşı karşıya gelme veya kadın meselesini destekleyen kitlesel gösteriler noktasına ulaşmamıştır.
Bunlara ek olarak, Filistin’deki grup ve siyasi partilerin kadın haklarını etkin hale getirmedeki rolü de zayıflamış, artık Filistinli kadının hakları ve karar alma merkezlerine erişiminin arttırılması meselesi fiili uygulamalardan uzak bir slogan haline gelmiştir. Parti programlarında bu konuya yer veriliyor olsa da, toplumdaki aile ve aşiret yapısıyla, yine partiler üzerinde hala büyük etkisi bulunan toplumsal kültürle çatışmaktadır. Burada siyasi partiler ile kadın hareketi arasında gizli bir çatışma olduğunu belirtmek gerekir. Halbuki bu hareket belirli zamanlarda siyasi partilerin uzantısı konumunda olmuştur.
Kimilerinin hakkında ve arkasında kimin olduğu konusunda şüphelere sahip olmasına rağmen “Taliat” hareketi, önemli ve olumlu bir adımı temsil etmekte, kadın liderlerin ve kadın hareketlerinin yeni neslin ifadesi olarak, nesiller arasındaki iletişim boşluğunu kapatmaktadır. Bu hareketi özel kılan, milli kadın hareketinin çıkış noktasına geri dönmesi, milli ve sosyal alanları birleştirerek, son zamanlarda ortaya çıkan diğer kadın hareketlerinin aksine buradan güç kazanmasıdır. Aynı şekilde hareket, Filistin’in siyasi ve toplumsal dokusundaki geniş kapsamlı yapıyı yansıtacak şekilde kapsayıcı bir yapıda olduğu sürece, belirli bir zümreye ait olma kalıbını kırma potansiyeline sahip olacaktır.
Son olarak kadın dernekleri “Taliat” hareketini desteklemelidir. Bunun için de kendi aralarındaki koordinasyon düzeyini arttırmalı ve Milli Transfer Sistemi’ni geliştirerek, devlet ve özel kuruluşlar düzeyinde kadın meselesi alanında faaliyet gösteren tüm kurumları içine alacak şekilde genişletmeli ve ayrıca kadın meseleleriyle ilgili bir belgeleme gözlemevi kurma yolunda çaba göstermelidir.
Refah Anbetavi, 1948 Yılında İşgal Edilen Topraklarda Bulunan “Kiyan” Kadın Derneği Müdürü, Kadın ve Sosyal Meseleler Alanında Aktivist. Sosyal Faaliyetlerde Birinci, Sosyal Yönetim ve Organizasyon Alanında ise İkincilik Unvanına Sahiptir
“İsrail” hukuk sisteminin Filistinli kadınların haklarına ve kadına karşı şiddete yaklaşımı konusunda, teorik ve pratik ayrımı yapmak gerekmektedir. Zira teoriyle pratik arasında büyük bir boşluk vardır. Teorik düzeyde, yani hem Arap hem de Yahudi kadına yönelik yasalarla ilgili olarak, özellikle de şiddet konusunda, genel anlamda bir adalet olduğu görülmektedir. Ancak bu bazı yasalarda genel sorunların olmadığı ve düzenleme ya da ekleme yapılması gerekmediği anlamına gelmez. Örneğin, Cinsel Tacizi Önleme Yasası’nda işyerinde yapılan tacizle ilgili düzenlemeler yapılması ve güvenli bir iş sahası sağlanması gerekmektedir. Meselenin pratik yönüne bakıldığında ise, Filistinli ve Yahudi kadınlarını karşılaştıracak olursak açık bir şekilde sistematik bir ayrımcılığın olduğu görülmektedir. Nitekim halihazırda bünyesindeki Filistinli vatandaşlara karşı ayrımcı ve ırkçı politikalar izleyen bir sömürgeciden bahsediyoruz. Bu ayrımcılık ise siyasi, toplumsal ve ekonomi gibi tüm alanlarda uygulanmaktadır. Öte yandan bu ayrımcılığın boyutu, kadınlarda iki katına çıkmaktadır.
Sömürge devletinin ve bu devletin hukuk sisteminin kadına karşı şiddet konusundaki yaklaşımını şu şekilde özetleyebiliriz:
- Yasalar ve uygulayıcıları olan emniyet güçleri, mahkemeler ve tedavi kurumları gibi yetkili makamlar, kadınların erişimine açık değildir. Örneğin, yasaların çoğu ve verilen bilgiler yalnızca İbranicedir. Bu da kadınların bunları anlamasını ve bir şikâyette bulunacağı yahut yardım talep edeceği zaman iletişim kurmasını zorlaştırmaktadır.
- Kültürel yahut cinsiyete dayalı bir duyarlılık söz konusudur. Bu da kadınların yardım talep etmesini zorlaştırmaktadır. Nitekim bizler, kadınlara üstünlük tavrıyla yaklaşan erkek merkezli kurumlardan bahsediyoruz. Özellikle de ataerkil bir toplumun üyeleri olan Filistinli kadınlarda bu durum daha da aşikardır. Ayrıca kültür meselesi, özellikle de polis güçleri tarafından olumsuz şekilde kullanılmaktadır.
- Genelde Arap toplumu, özelde ise kadınlara karşı pervasızlık ve ilgisizlik politikası izlenmektedir. Sömürgeci “İsrail” devletinin ve tüm kurumlarının politikaları, şiddeti güçlendirmekte ve pekiştirmektedir. Örneğin, Arap toplumunda şiddet oranı artmakta, kadınlara yönelik şiddet ve kadın cinayetleri de artmaktadır. Ancak çoğu zaman katil ortaya çıkarılmamaktadır. Aynı şekilde Arap toplumun silah da oldukça yaygındır ve İsrail polisi kamu güvenliğini ve özellikle de Yahudi vatandaşların güvenliğini tehdit eden bir duruma dair ihbar yapılmadığı sürece, bu konuda bir şey yapmamakta, silahların toplanması ya da yayılmasının önlenmesi için herhangi bir faaliyette bulunmamaktadır.
- İsrail hükümetinin şiddetle mücadele konusundaki planları Arap toplumuyla görüşülmeden hazırlanmakta, bu nedenle hazırlanan planlar Arap toplumunun yapısına uygun olmamakta ve gereksinimlerini karşılamamaktadır. Çoğunlukla “İsrail”in imajını uluslararası arenada aklayacak şekilde hazırlanan bu planlar, İsrail’i çoğulculuğa saygı duyan ve insan haklarını koruyan bir devlet olarak göstermektedir.
Tüm bunların ardından sömürgeci İsrail’in kadınları korumaya ilişkin yasaların uygulanışında eşitliği esas almadığı söylenebilir. Örneğin, şiddete uğrayan Arap kadınları için hazırlanan sığınma evi sayısı yalnızca ikidir. Buradaki yatak sayısı da sınırlıdır. Ayrıca kişisel durumlar için düzenlenmiş bir medeni hukuk da bulunmamakta, dini hukuk esas alınmakta, bu da kadınların sivil mahkemeler yerine İslam, Yahudilik ve Hristiyanlık hukuklarının uygulandığı dini mahkemelere gitmek zorunda kalmalarına yol açmaktadır. Bu da onların özellikle de boşanma konusunda, çoğunlukla aile şiddetine maruz kalmaları sonucunu doğurmaktadır.
Diğer taraftan kadın derneklerinin oynadığı rolü, içinde bulunduğumuz siyasal bağlamdan bağımsız değerlendiremeyiz. Bu da bizi mevcut durum itibariyle zor ve sınırlı imkanları olan bir noktaya getirmektedir. Burada Filistin toplumunda güç dengelerini değiştirmeyi, eşitlik ve adaleti gerçekleştirmeyi, yine kadının durumunu iyileştirmeyi hedefleyen sosyal mücadelemiz ile, devlete ve ırkçı politikalarına karşı mücadelemizi birbirinden ayırmalıyız. Toplumsa ölçekte, kadın dernekleri kadın meselesini toplumun gündemine sokmayı ve birçok alanda kadına ilişkin tabu ve postülayı kırmayı başarmıştır. Bunların en önemlileri kamusal alan, karar alma mekanizmaları ve siyasette kadının temsil edilmesi meselesidir. Kadınların yerel yönetimlerde temsil edilmesi konusunda da yeterli olmasa da, gözle görülür bir ilerleme söz konusudur. Aynı şekilde çok eşlilik ve erken yaşta evlilik konularında da, din adamları ve dini yapılanmaların itirazına rağmen toplumsal bir tartışma başlamasını sağladık ve evlilik yaşını toplumsal baskı sayesinde 18’e çekebildik.
“Taliat” hareketi ise önemli ve tebrik edilmesi gereken bir harekettir. Bu hareketle işbirliği yapılmalı ve desteklenmelidir. Hareketi özel kılan, aynı anda hem bir kadın hareketi hem de milli bir hareket olmasıdır. Kadın meselesinin Filistin’in sömürgeden kurtuluşu meselesiyle ilişkilendirilmesi önerisi de, kadınlara ait siyasi farkındalıktan ileri gelmektedir. Hareket, daha önce görmediğimiz bir güçle, Arap dünyasıyla her yerde bir iletişim ağı kurmayı başarmıştır. Hareketin hedeflerini gerçekleştirme konusunda başarılı olması için, amaçlarını ve çalışma mekanizmalarını netleştirmesi gerekmektedir. Böylece önemli bir konumda olan değerini koruyabilir. Kadın dernekleri de hareketin attığı adımları, sınırları aşan ve işgali, sömürge rejimini ve Arap toplumundaki ataerkil yapıyı sona erdirmek için çalışan bir Filistinli Arap kadın hareketi oluşturmak suretiyle desteklemelidir. Son olarak, kadınların söylemi milli söylemle ortak hale getirilmeli ve kapsayıcı sorunlarla ilişkilendirilmelidir. Ayrıca her alanda kadınlara ayrımcılık yapan ataerkil toplum yapısıyla mücadele potansiyeline sahip olabilmek için radikal bir tavır takınmalıdır.
[1] Bu raporun hazırlanmasına araştırmacı Menar Rasim Yunus katkı sağlamıştır. Kendisi Arap Sosyal Bilimler Konseyi’nin 2017 yılı dördüncü dönem küçük ölçekli burslar programı bursiyeridir.
[2] Sorular Filistin’in farklı yerlerinden uzmanlara yöneltilmiştir. Bu nedenle bazı cevaplar uzmanların bulundukları yerlerde Filistinli kadınların haklarıyla ilgili özel meselelere değinmektedir.