7 Ekim’in Gölgesinde Türkiye-İsrail Ticari İlişkileri
Uzman Görüşü
Türkiye-İsrail ticari ilişkileri krizlerin en yüksek yaşandığı dönemlerde dahi bir süreklilik göstermiş, iki ülke açısından da büyük öneme sahip olmuştur. Ancak 7 Ekim ile birlikte İsrail’in sürekli artan saldırganlığı ve boyutları soykırıma ulaşan uygulamaları neticesinde savaştan aylar sonra (seçimlerden ise çok kısa bir süre sonra) Türkiye’de hükümet, önce (9 Nisan’da) 54 ürün grubunun İsrail’e ihracatını kısıtladığını açıkladı. Ardından Mayıs ayının başında ise İsrail’le ticareti tamamen durdurduğunu ilan etti. Sonrasında İsrail Dışişleri Bakanı İsrael Katz sosyal medya hesabından yaptığı bir açıklama ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail ile ticaret kısıtlamalarını büyük ölçüde geri çektiğini ileri sürdü. Ancak Türkiye tarafı bu iddiayı yalanladı. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını durdurması, kalıcı ateşkesin sağlanması ve Gazze’ye yönelik insani yardımların kesintisiz olarak ulaştırılması konusundaki şartların devam ettiğini bildirdi.
Türkiye İstatistik Veri Kurumu (TUİK) verilerine göre İsrail 2023 senesinde Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı 13.ülke oldu. 2024’ün ilk dört ayında da bu yerini korumaya devam etti. 2023’te toplam yıllık ihracat içindeki payı %2,1 idi. Önceki senelerde bu oran (2022, 2021, 2020) %2,8 idi. 2023 senesinde İsrail’le olan genel ticaret hacmi 6.8 milyar dolar değerindeydi. Türkiye’den İsrail’e yapılan ihracat genel ticaretin %76’sına tekabül etmekte olup 5.43 milyar dolar idi.
Mayıs ayı ihracat ve dış ticaret verileri açıklandığında ise alınan kararın etkileri çok net bir şekilde görüldü. TUİK ülkelere göre ihracat verileri ışığında Nisan (2024) ayında İsrail’e ihracat 308.5 milyon dolar iken bu rakam Mayıs (2024) ayında 1.5 milyon dolara düşmüştür. Diğer taraftan Filistin ile olan ihracat Nisan (2024) ayında 9.5 milyon dolar iken Mayıs ayında bu rakam 49.5 milyon dolara çıkmıştır. Son 5 ayın rakamları aşağıdaki grafiklerde verilmiştir.
Kaynak: TUİK verileri
Kaynak: TUİK verileri
İsrail’le ticaretin durdurulması kararının yerel seçimlerden hemen sonra gelmesi hükümetin Gazze meselesinde tutum değişikliğini mi göstermektedir? Yoksa uluslararası bağlamda İsrail’e yapılan baskıların artması ile ilgili midir? Bu karar İsrail-Türkiye ilişkilerinde geri dönülemez bir dönüm noktası mı teşkil eder? Yoksa ateşkes sağlandığı taktirde ertesi gün itibariyle ticari ilişkilerin normalleşmesi mümkün müdür? Bu karar zor zamanlardan geçen Türkiye ekonomisini nasıl etkileyecektir? Bu karara Türkiye’deki işadamları ve ihracatçılar nasıl tepki gösterdi? İsrail açısından bu kararın etkileri nasıl olur? Yukarıdaki soruları yönelttiğimiz uzmanlardan gelen cevapları kısaca şöyle özetleyebiliriz.
- Bu kararın sadece yerel siyasetle ilgili olduğunu düşünmek doğru olmayacaktır.
- Bu kararı Türkiye’nin Gazze’deki insani krizi durdurmak için attığı diplomatik, siyasi, ekonomik vs. adımlardan biri olarak değerlendirmek gerekir.
- Ateşkes sağlandığı, Filistinlilere yönelik ihlallerin son bulması durumunda Türkiye-İsrail ilişkilerinin eskisi gibi olması çok muhtemeldir.
- Bu kararın Türkiye’den ziyade İsrail ekonomisine daha olumsuz etkisi olacağı düşünülmektedir. Ancak buna rağmen İsrail üzerinde ateşkes kararı almaya zorlayacak kadar büyük bir etkisi olmayacaktır.
Uzmanların görüşleri:
Dr. Öğr. Üyesi Muhammed Hüseyin Mercan/ Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
İsrail ile ticari ilişkilerin kesilmesi, şüphesiz Tel Aviv yönetimine karşı verilen en net mesajlardan birisi. Bu meselenin sadece yerel seçimlere indirgenmesinin doğru olmadığı kanaatindeyim. Nitekim gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan gerekse diğer yetkililer 7 Ekim’den bu yana işgal devletinin katliamlarının sona erdirilmesi için en üst düzeyde diplomatik ve siyasi girişimlerde bulundular. Soykırımı gerçekleştiren faillerin ivedilikle yargılanıp cezalandırılması için Türkiye’den yükselen ses göz ardı edilmemesi gereken bir hakikattir.
Türkiye- İsrail ticari ilişkileri aynı zamanda Türkiye- Filistin ticareti anlamına da gelmektedir. Filistin’in bağımsız gümrüğü olmadığından, Türkiye’den gönderilen tüm ticari mallar İsrail üzerinden Filistin Yönetimi altındaki bölgelere ulaşmaktadır. Bu durum ister istemez bir karışıklığa sebebiyet vermekte ve kimi zaman yanlış anlamalara yol açmaktadır. Ticari ilişkiler babında temel sorunun sürecin iletişim kısmının yönetilememesinden dolayı kaynaklandığını belirtmek yerinde olacaktır. Kamuoyu ticaretin mahiyeti ve özellikle Filistinli şirketlere gönderilen ticari mallar konusunda doğru, yeterli ve ikna edici düzeyde bilgilendirilebilseydi süreç yönetimi ve toplumsal karşılık bakımından daha sağlıklı bir zemin inşa edilebilirdi. Ticaret kısmında bir de göz ardı edilmemesi gerek husus özel şirketlerin bireysel tercihleriyle de alakalı. Nasıl ki toplumdaki her insan işgal devletine destek veren şirketlerin ürünlerinin boykotuna aynı hassasiyetle destek vermiyor ise benzer şekilde şirketlerin de İsrailli şirketlerle ticaret konusunda aynı tepkiyi göstermesi beklenemez. Burada yapılması gereken gümrük vergilerini artırarak bu şirketlerin işgal devletiyle ticari münasebetlerini azaltmaya zorlamaktı.
Ulus-devletlerden müteşekkil bir uluslararası sistemde hiçbir gelişme için dönüm noktasından bahsetmek doğru olmayacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, İsrail’i tanımakta ve onun devlet olma hakkına bir itiraz getirmemektedir. Türkiye’nin temel itirazı İsrail’in agresif genişleme politikası ve Filistin topraklarında gerçekleştirdiği katliamlara yöneliktir. Tel Aviv’de bir hükümet değişikliğin yaşanması, soykırımdan sorumlu faillerin yargılanma sürecinin başlaması, İsrailli yetkililerin Filistinlilerin haklarını teslim etmesi ve Gazze’nin yeniden inşasına katkı sunması halinde Ankara- Tel Aviv hattında ilişkilerin kademeleri olarak normalleşeceğini düşünmekteyim.
İsrail ile ticari ilişkilerin kesilmesinin kısa vadede etkisi olsa dahi uzun vadede Türkiye ekonomisini sarsacak ya da bir krize sürükleyecek derecede önemli bir olay olmadığı kanaatindeyim. Türkiye ihracat kalemlerini günden güne artıran ve aynı zamanda ihracat yaptığı bölgeleri de hızlı çeşitlendiren bir ülke. Bu nedenle İsrail’e satılan ürünlerin farklı devletlere ve bölgelere kolay bir şekilde yönlendirileceğini ve ortaya çıkan bir zarar olsa dahi bunun büyük sorunlara yol açmadan telefi edileceği görüşündeyim.
Türkiye- İsrail arasındaki ticari ilişkilerin kesilmesinin özellikle ihracat kalemlerimiz bakımından İsrail ekonomisine daha büyük darbe vuracağı aşikardır. Özellikle inşaat malzemeleri ihracatının sona ermesi, İsrail’de konut ve yapı sektörünü doğrudan etkileyecek ve piyasada fiyatların hızla yükselmesine yol açacaktır. Ayrıca 7 Ekim’den bu yana İsrail ekonomisinin büyük darbe aldığını göz önünde bulundurduğumuzda Türkiye’nin aldığı kararın kendi ekonomisinden ziyade İsrail ekonomisine daha büyük zarar vereceği aşikardır.
Gökhan Batu/ ORSAM Güvenlik Çalışmaları Uzmanı
7 Ekim saldırısı ve sonrasında yaşanan süreç henüz sonlanmamışken, yaşananların şimdiden siyasi tarih kitaplarında İsrail-Filistin Meselesi bağlamında önemli dönüm noktalarından biri olarak yer alacağını ifade etmek mümkün. Türkiye, çatışmanın başlarında İsrail’e çağrılarda bulunmuş, İsrail’in harekatının şiddetlenmesine paralel olarak Ankara’nın dili giderek daha da sertleşmiş ve ticaretin durdurulmasına kadar giden sürece girilmiştir. Bu noktada İsrail’le ticaretin durdurulmasının ilişkiler adına önemli kırılmalardan biri olduğunu kabul edebiliriz. Daha önce de ilişkilerde yaşanan ivme kayıpları ve kırılmalara rağmen taraflar arasında ekonomik ilişkilerin devamlılığını sağlayan bir kompartmantalizasyon söz konusu olabilmişti. Ancak 7 Ekim saldırısı sonrası başlayan İsrail’in Gazze’ye yönelik harekatı ve yaşanan insani kriz hem Türkiye-İsrail arasındaki normalleşme süreçlerine hem de savaşın ilerleyen aşamalarında ekonomik ilişkiler ve enerji iş birliği bağlamındaki çabalara darbe vurdu. İsrail’e karşı Orta Doğu’nun yanı sıra Batı’da, özellikle entelektüel çevrelerin öncülük ettiği ve giderek yayılan tepkiselliğe bakılarak Türkiye’den gelen tepkinin dozajındaki sertliğin anlaşılması elbette mümkün. Zira Türkiye için İsrail’le ilişkilerde Filistin meselesi daima önemli bir odak olmuştur. İki ülke arasındaki ilişkilerin en iyi olduğu dönemlerde dahi Türkiye’nin bu odağını ve uluslararası hukuk bağlamını koruduğu ifade edilebilir.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin çok büyük yara aldığı ve 2010 itibarıyla yaşanan toparlanma çabalarına rağmen Filistin ve Gazze Meselesi odağında sürekli olarak yaşanan gerilemeler nedeniyle bir aşınma olduğu ifade edilebilir. Nihayetinde ilişkilerin geleceğine dair yapılacak yorumlar için henüz çok erken denebilir. Ancak dünya üzerindeki hiçbir devletin, savaşlar, işgaller ve sair anlaşmazlıklar da dahil olmak üzere bir başka devletle tarih sahnesinin sonuna kadar ilişkilerini hasmane bir şekilde sürdürebileceği iddia edilemez. Böyle bir durumda örneğin bugün Japonya-ABD ilişkilerinden bahsetmek dahi mümkün olmayacaktır. Türkiye-İsrail ilişkileri de elbette bu çerçevenin dışında değildir. Hatta -gerçekleşmesi durumunda- İki Devletli Çözüm bağlamında İsrail-Filistin ilişkilerinin doğasının dahi mevcut tecrübelerden ayrışması mümkündür. Böyle bir varsayımda dahi Türkiye-İsrail ilişkilerinin daima olumsuz bir zeminde ipoteklenmesi uluslararası ilişkiler açısından mahzurludur. Kaldı ki mevcut krizin atlatıldığı senaryoda Türkiye’nin artan nüfuzu Filistinlilerin de çıkarına olacaktır. Her ne kadar savaş sonrası hemen düzelecek bir düzlem olmasa da çıkarların uyuştuğu, Filistin Meselesi’ne dair olumlu gelişmelerin yaşandığı noktada ve şartların uygun olduğu bir zaman diliminde taraflar arasında bir iyileşme beklenebilir. Ancak bunların konuşulması adına yakın gelecekte bir zemin olmayacağı açıktır. Gelinen noktada çatışmaların şiddeti ve her geçen gün artan insani dram, bu senaryoyu daha da ötelemektedir. Türkiye’nin de İsrail’e yönelik eleştirileri aynı derecede keskin seyretmekte, hatta dünya üzerindeki en net ve sert eleştiriler Ankara’dan gelmektedir. Dolayısıyla ticari ilişkilerin toparlanması ve taraflar arasındaki güvenin tekrar tesis edilmesi zaman alacaktır. Bu konuda izlenmesi gereken bir başka gelişme ise İsrail siyasetinin savaş sonrası senaryoda nasıl şekilleneceği. Netanyahu’nun koltuğunun sallanmasına rağmen halen düşmediği ve bir sonraki seçimlere “Gazze’de muzaffer olmuş” bir başbakan olarak girmek isteyeceği unutulmamalı.
İsrail açısından yaptırımlar son derece önemli bir hassasiyet olma niteliğini devam ettirmekle birlikte gelinen noktada Gazze özelinde bunların çıktısı kısıtlı olacaktır. 6 Ekim’de Orta Doğu ve ötesinde birçok Müslüman ülkeyle örtülü ve aleni olarak normalleşmiş, Güney Asya’daki Müslüman ülkelerle de normalleşme zemini kollayan bir İsrail varken, 7 Ekim sonrasında Batı dünyasından dahi çok sert tepkiler alan, izolasyona uğrayan ve yalnızlaşan bir İsrail var karşımızda. Bunun yalnızca güvenlik ve ekonomik anlamdaki çıktıları değil aynı zamanda İsrail halkını da travmatize eden sosyolojik yansımaları olmaktadır. Gelecekte bunun etkilerinin daha fazla görülmesi olasıdır. Ancak İsrail’in barışa zorlanması için Türkiye tarafından tekil olarak uygulanacak yaptırımların minör etki göstereceğini ifade etmek mümkündür. Gelişme sonrası İsrail’in Türkiye’den temin ettiği mallar üzerinde enflasyonist bir etki olacaksa da savaşın niteliği ve İsrail ulusal güvenliği açısından Gazze’deki grupların varlığına dair oluşan hassasiyeti yıkacak bir etki beklemek hata olacaktır. İsrail, hali hazırda Gazze’deki güvenlik rejimini tamamen değiştirmeyi hedeflemektedir. Bu hedefe yürürken sivil kayıplar ve insani kriz nedeniyle uğrayacağı zarar ise savaş sonrasında yapılacak “hasar tespitine” kadar ertelenmiş mülahazalardır.
Doç. Dr. Fatih Yiğit/ İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Muhasebe ve Finansman A.D.
Türkiye’nin İsrail ile ticaretin kademeli olarak durdurulması kararı, tek bir nedene bağlanamayacak kadar karmaşık ve çok yönlü bir meseledir. Bu karar, yerel seçimlerden sonra alınmış olsa da bu bağlamda ele alınması, indirgemeci bir yaklaşım olur. Yerel seçimler, hükümetin kamuoyu baskısını daha yakından hissetmesine neden olmuş ve bu baskı, Gazze konusundaki tutumunu daha belirgin hale getirmiş olabilir. Seçim dönemlerinde, hükümetler genellikle seçmen tabanlarının hassasiyetlerine daha fazla dikkat ederler ve bu bağlamda, Türkiye’de Filistin davasına duyulan geniş destek, hükümetin Gazze konusundaki politikasını sertleştirmesine katkı sağlamış olabilir.
Ancak, Gazze meselesindeki tutum değişikliği, yerel seçimlerin yanı sıra, insani duyarlılık, bölgesel stratejiler ve uluslararası topluma güçlü bir mesaj verme isteği gibi çeşitli etkenlerin birleşimiyle ortaya çıkmıştır. Türkiye, uzun bir süredir İsrail’in bölgedeki politikalarını ve Gazze’deki insani krizi eleştirmektedir. Türkiye, bölgesel bir güç olarak, Orta Doğu’daki insani krizlere karşı duyarlılığını ve aktif rolünü vurgulamak istemektedir. Bu bağlamda, Gazze’ye yönelik politikalarını sertleştirerek uluslararası topluma güçlü bir mesaj vermeyi hedeflemektedir.
Ayrıca, Türkiye’nin bölgesel stratejileri de bu tutum değişikliğinde etkili olmuştur. Türkiye, Orta Doğu’da etkisini artırmak ve bölgesel güç dengesinde önemli bir aktör olarak konumlanmak istemektedir. Gazze konusundaki sert tutum, Türkiye’nin bu stratejik hedeflerine ulaşmasına katkı sunabileceği gibi Türkiye’nin bölgedeki diğer ülkelerle olan ilişkilerini güçlendirebilir ve yeni işbirlikleri oluşmasına imkân sağlayabilir.
İki ülkenin zaman zaman tansiyonu yükselen gergin ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası yaşanmıştır. Ticaretin durdurulması kararı, iki ülke arasındaki gerginliği artırmış ve taraflar arasındaki güvensizliği derinleştirmiştir. Türk hükümetinin bu kararı, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda önemli siyasi sonuçları da olan bir adımdır. Ülkelerin stratejik ve ekonomik çıkarları göz önünde bulundurulduğunda, ilişkilerin tamamen kopması beklenmese de Türkiye-İsrail ilişkilerinin 7 Ekim öncesi duruma dönmesi oldukça zor olacaktır.
Bu kararın uzun vadeli sonuçları, büyük ölçüde İsrail’in politikalarında yapacağı olası değişikliklere ve Türkiye’nin bölgesel rolündeki gelişmelere bağlı olarak şekillenecektir. Türkiye’nin güvenini yeniden kazanmak için, İsrail’in politikalarında köklü değişiklikler yapması ve Filistin topraklarına yönelik tecavüzünü durdurması gerekmektedir.
Ticaretin durdurulmasının kısa vadeli ekonomik etkileri, her iki ülke için de zorluklar yaratabilir. Türkiye’nin bu durumu fırsata çevirmesi ve bölgesel gücünü artırması muhtemeldir. Yeni ticaret yolları ve pazarlar bulunarak ekonomik kayıplar telafi edilebilir. Aynı zamanda yerli üretim kapasitesinin artırılması, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını güçlendirebilir. İsrail ise, Türkiye ile olan ticari ve diplomatik ilişkilerini yeniden değerlendirerek, bölgedeki diğer ülkelerle ilişkilerini gözden geçirme fırsatı bulabilir.
Savunma, teknoloji ve tarım ürünleri başta olmak üzere birçok alanda önemli ticari işbirlikleri bulunan iki ülke arasındaki ticaret hacminin 10 milyar dolar seviyesinde olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu kararın ekonomik sonuçları her iki taraf için de hafif olmayacaktır. Ticaret hacmi bu düzeydeki ülkeler arasındaki ilişkilerde bozulma, birçok sektörde dalgalanmalara ve belirsizliklere yol açabilir.
İşadamları ve ihracatçıların bir kısmı bu kararı desteklerken, bir kısmı ekonomik gerekçelerle eleştirmiştir. Bununla birlikte, Türkiye’nin itibarının ve bölgesel gücünün artması, olumsuz ekonomik sonuçların ortadan kaldırılabileceğine dair işaretler vermektedir. Türkiye, bu karar sayesinde bölgedeki diğer ülkelerle ticaret hacmini artırma ve yeni piyasalara açılma potansiyeline sahiptir.
Orta vadede, Türkiye’nin bölgedeki diğer ülkelerle olan ticaret ilişkilerini güçlendirmesi ve alternatif pazarlar bulması kuvvetle muhtemeldir. Özellikle Orta Doğu ve Afrika ülkeleri ile yeni ticaret anlaşmaları yaparak, ekonomik kayıplar telafi edilebilir. Ayrıca, Türkiye’nin yerli üretim kapasitesi artırılarak, iç pazarda kendi kendine yeterliliği sağlama yönünde adımlar atması da mümkündür.
Sonuç olarak, Türkiye ve İsrail arasındaki ticaretin durması, kısa vadede her iki ülke için de ekonomik zorluklar yaratabilir. Ancak, Türkiye’nin bu durumu fırsata çevirerek bölgesel gücünü ve itibarını artırma, yeni ticaret yolları bulma ve yerli üretimi destekleme potansiyeli bulunmaktadır. Bu stratejik hamleler, uzun vadede Türkiye’nin ekonomik ve siyasi olarak daha güçlü bir konuma gelmesini sağlayabilir.
Türkiye’nin bu hamlesinin, İsrail için ciddi sonuçlar doğuracağı kuvvetle muhtemeldir. Öncelikle, Türkiye’nin ihracatını durdurduğu 54 ürün grubunun içinde çimento, çelik ve demir gibi inşaat malzemeleri bulunmaktadır. Bu malzemeler, İsrail’in inşaat sektörü için kritik öneme sahiptir ve bu ürünlerin tedarikindeki kesinti, projelerin gecikmesine yol açacaktır. İsrail’in bu malzemeler için alternatif tedarikçiler bulma çabası, sadece zaman alıcı olmayacak, aynı zamanda maliyetleri de artıracaktır. Savunma ve teknoloji alanlarında ise İsrail, Türkiye gibi önemli bir ticaret ortağını kaybetmenin etkilerini hissedecektir.
Ekonomik belirsizliklerin yanı sıra, bu kararın siyasi boyutları da dikkate değerdir. Türkiye’nin bu adımı, bölgede diğer ülkeler üzerinde de baskı yaratabilir ve benzer ticaret durdurma kararlarının alınmasına yol açabilir. Böyle bir senaryo, İsrail’in ekonomik ve diplomatik açıdan daha da izole olmasına neden olabilir. Bölgedeki ticaret dengeleri bu durumdan olumsuz etkilenebilir ve İsrail, uzun vadede ekonomik kalkınma ve istikrar konusunda zorluklarla karşılaşabilir.
Türkiye’nin bu kararı, İsrail’in dış ticari ilişkilerini yeniden gözden geçirmesine ve daha fazla yerli üretim ve alternatif ticaret yolları arayışına girmesine neden olabilir. Uzun vadede, İsrail’in ticaret politikalarında ve stratejik işbirliklerinde köklü değişiklikler yapması gerekebilir.
Bu yazıdaki fikirler tamamen görüş sahiplerine aittir ve Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi’nin görüşlerini yansıtmayabilir.