Afganistan ve Filistin Arasında İşgalin Binbir Hali ve Özgürlüğün Kaçınılmazlığı
Afganistan ve Filistin Arasında
İşgalin Binbir Hali ve Özgürlüğün Kaçınılmazlığı
Dr. İyad Ebu Zned*
Süleyman Bişarat*
*Araştırmacı, Yabous Danışma ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Ramallah
Yaklaşık yirmi yıl sonra, ABD ve yabancı güçlerin Afganistan’ı işgali sona erdi. Hızla ilerleyen Taliban, Afgan hükümetinin çöküşü karşılığında ülkenin tam kontrolünü yeniden ele geçirdi. Amerikan askeri güçlerinin tahminlerine göre Afgan hükümetinin bu toprakların asıl yöneticisi olarak kalacağı düşünülüyordu.
Taliban hareketinin Afganistan’ı tam kontrolü ile uluslararası ve bölgesel birçok tepki ve bu durumun etkilerine dair farklı değerlendirmeler ortaya çıktı. Filistin tarafında birçok araştırmacı, grup ve siyasi parti, Amerika’nın çekilmesini tüm işgalciler için tarihi kaçınılmazlık ve “İsrail”i, çarpık varlığının hala farkında olan bir işgalci olarak ilişkilendirdi. Bu durum, Afganistan’da olanlarla ilgili Filistin ve İsrail tarafından birçok analizin ortaya çıkmasına neden oldu.
Bu rapor, Amerika’nın Afganistan’ı işgali ve sonu ile İsrail’in Filistin’i işgali arasında karşılaştırma yapmakta, ayrıca gelecekteki özgürlüğün zorunluluklarından, bazı uluslararası ve bölgesel bağlamlara ve bunların Filistin davası üzerindeki etkilerinden de bahseden çok yönlü bir okuma sunmaya çalışmaktadır.
Filistin’in Tepkisi
Filistin’in Afganistan’dan çekilmeye yönelik tepkileri içerik olarak birbirine benzemektedir. Filistin resmi makamları olayla ilgili yorum yapmakta gecikmedi. Filistin Devlet Başkanlığı Taliban Hareketi’nin başkent Kabil’e girmesinden bir gün sonra Afganistan’da ve ondan önce Vietnam’da yaşananların “dış müdahalenin hiçbir ülkeye barış ve huzur getirmediğini teyit ettiğini, İsrail’in durumun artık tahammül edilemez olduğu dersini çıkarması gerektiğini, Filistin topraklarında işgalinin devam etmeyeceği ve sona ereceğini” ifade etti.
Hamas Hareketi ise, Filistin davasının çözümü için en uygun modelin Afgan modeli olduğunu ifade ederek, Taliban hareketini tebrik ettiğini duyurmakta geç kalmadı. Diğer yandan Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye, Taliban hareketinin liderleriyle yaptığı bir telefon görüşmesi sırasında, bu uzun mücadelenin meyvesi olarak Amerika’nın yenilgisinde Afgan halkını kutladığını belirtti.
İslami Cihad Hareketi de Afgan halkını “topraklarını Amerikan ve Batı işgalinden kurtardıkları” için tebrik etti. Yaptığı açıklamada, “Müslüman Afgan halkı, onurlu tarihi boyunca tüm işgalcilere karşı cihat meydanlarında en büyük kahramanlık örneğini göstermiştir” dedi.
Amerika’nın Afganistan’dan çekilmesini sadece Filistinli siyasi kurum, kuruluş ve partiler değil, aydınlar ve yazarlar da takip etti. Sosyal medya platformlarında popüler hale gelerek Filistin’in de bir gün Afganistan’da olduğu gibi özgürleşeceği ifadeleri yer aldı.
İsrail’in Endişesi
Öte yandan, İsrail’in Afganistan’da Taliban’ın iktidarı kontrol etmesiyle ilgili korkuları baş gösterdi. İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid, ABD’nin Afganistan’dan çekilme kararının, “belki de doğru bir karardı. Ancak yanlış şekilde uygulandı. Bölgesel güvenlik üzerindeki etkisi hala belirsiz durumda” ifadelerine yer verdi. Dış basına verdiği kısa bir röportajda, Amerika’nın Afganistan’dan çekilmesi konusundaki endişelerin ABD’nin bölgeye olan ilgisinin azalmasıyla ilgili olduğunu söyledi.
Eski İsrail Savunma Bakanı Moshe Ya’alon ise Taliban’ın Afganistan’ı kontrolü altına almasının İsrail’in güvenliğini etkileyeceğini ifade etti. Ayrıca “Afganistan her ne kadar İsrail’den uzak olsa da ABD’nin çekilmesi ve Taliban’ın ülkeyi kontrol etmesi hem ABD’nin Orta Doğu’daki konumunda hem de İsrail’in güvenliği üzerinde yankı uyandıracaktır” dedi.
Yediot Aharonot gazetesinde askeri Analist Ron Ben Yishai, Taliban’ın kontrolünün, “İsrail” ile karşı karşıya gelen İslami güçlerin sürtüşmeye devam etme motivasyonunu artıracağını düşünüyor. Gazetenin internet sitesinde yayınlanan makalesinde Ben Yishai, Hamas’ın Taliban zaferini, “sabır ve dini motivasyonun” çatışmaların sonuçlarında önemli bir etkiye sahip olduğunu; ayrıca zaman unsurunun çok da önemli olmadığının kanıtı olarak göreceğini yazdı. Bu bağlamda, İsrail Dışişleri Bakanlığı eski Müsteşarı Dore Gold, ABD’nin bölgeden çekilme eğiliminin tehlikeleri ve İsrail’in stratejik ortamı üzerindeki geniş kapsamlı etkileri konusunda uyarıda bulundu. İsrail Ulusal Güvenlik Araştırma Merkezi, Afganistan’ın Taliban’ın eline geçişinin, yabancı devletlerin bir ülkede rejim değişikliği dayatmasının genellikle başarısızlıkla sonuçlandığının delili niteliğinde olduğu, değerlendirmesinde bulundu.
Araştırmacı Eldad Shavit ve Yoram Shavits tarafından hazırlanan, Facebook’ta yayınlanan bir değerlendirmede, Afganistan’daki hızlı Taliban kontrolünün ABD’nin küresel sistemdeki “öncü güç” statüsüne ve imajına zarar verdiğine dikkat çekti.
Eski İstihbarat Şefi Amos Yadlin de “bu başarısızlığın Çin, Rusya ve İran’a fayda sağlayacağını” belirtti. Amerikan askerlerinin “müttefiklerini” terk ettiği çarpıcı görüntülerin gösterdiği “Amerika’nın zayıf imajının” bölgedeki müttefiklerine, özellikle İsrail’e hizmet etmediğini, Amerika’nın Ortadoğu’dan çekilmesinin “İsrail için iyi olmadığını” kaydetti. “İsrail’in ABD ile olan tarihi ilişkisi, yakın, stratejik bağları ve en önemlisi ordunun gücü ve kendini savunma kabiliyeti açısından “Afganistan gibi olmadığını” vurguladı. Bu da İsrail’e gelecekte Afganistan gibi olmayacağını garanti etmektedir.
İşgalin Binbir Haline Karşın Kaçınılmaz Son
Birçok İsrailli araştırmacı ve yazar, “İsrail”in yerleşik bir devlet olduğunu, bölgesel ve uluslararası ölçekte etkili olması gerçeğinden hareketle, Afganistan’da olanlar ile “İsrail”in yaşadıkları arasında mutlak bir bağlantı kurmamaya çalışıyor. Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri ile sıkı bir ilişkisinin olduğunu vurguluyor. Buna rağmen özgüven çağrısı, ABD’den kısmen de olsa ayrılmaya çalışma ve ABD’nin Afganistan’da olduğu gibi “İsrail”i terk etme olasılığı konusundaki uyarıların ve korku emarelerinin ortaya çıkmaya başladığını gösteriyor.
Gazeteci Gideon Yisrael’in 23 Ağustos’ta İsrail Hayom gazetesinde yayınlanan yazısında, ” Amerika’nın müttefiklerini terk etmesi durumu, İsrail’deki karar alıcıları atağa geçirmesi gerekir.
Görünüşe göre bu endişeler yeni değil. Amerika ve İsrail arasındaki ilişki, İsrailli karar vericilerde şüphe uyandırdı. İsrail’in eski Başbakanı Ariel Şaron daha önce şunları söylemişti: “Akdeniz’de bir uçak gemisinin Amerika’ya “İsrail’den” daha pahalıya mal olması, özgüven ihtiyacının açık bir göstergesidir.” Tam da burada “İsrail” ürettiği denklemin kendi sonu olabileceğini ve gücünü zayıflatabileceğini idrak etti. Fakat aynı zamanda kurduğu bu denklemde Amerika’dan erkenden ayrılmanın ona pahalıya mal olacağını da çok iyi biliyordu.
Amerika’nın Afganistan’ı işgali ile İsrail’in Filistin’i işgali arasında ciddi farklar olsa da işgalin doğası aynıdır. Kuşkusuz bu durum İsrail’i oldukça endişelendiriyor ve İsrail’i de benzer senaryoları uygulamaya itiyor. Amerika’nın Afganistan’dan çekilmesine neden olan üç ana faktör var: yüksek maliyet, kazanımların azlığı ve direnişin varlığı. Bu, mevcut koşullar değişirse Filistin’de de olabilecek bir durum haline gelir.
Buradan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz: Ne araçların farklılığı ne de sürenin uzunluğu, işgalin son bulacağı gerçeğini değiştirmez. Bu, İsrailli akademisyen ve araştırmacıların daha önce birçok vesileyle işaret ettiği bir gerçektir. Örneğin ellili yıllardan bu yana This World dergisinde yayınlar yapan Uri Avnery, Yahudi politikacılara ülkelerinin kendinden önceki sömürge ülkelerin kaderini yaşayacağına dair uyarılarda bulunmuştur. “Israel Without Zionism” adlı kitabında “İsrail” ile daha önce çökmüş benzer sömürge ülkeler arasında birçok karşılaştırma yapmış ve şunları söylemiştir: “Zaman lehimize değil, şu anda gücümüzün zirvesindeyiz, askeri ve teknik avantajımız var […], ancak güç sonsuza kadar sürmez, Arap halkları bir gün gelişecek ve güç dengesi değişecek” […], şimdiye kadar tarihi şansın tadını çıkardık, gelin artık kaderimizle kumar oynamayı bırakalım.”[1]
İsrail’e gelince Amerika’nın Ortadoğu’ya sırt çevirmesi, İsrail’i bölgedeki rakipleriyle yüzleşmeye mecbur bırakıyor. Ancak aynı zamanda kendisine yakın olan ve varlığını güvenliğinin teminatı olarak gördüğü rejimlerle ittifaklar kurma durumunu da beraberinde getiriyor. Nitekim bu da “İsrail’e” büyük bir manevra alanı sağlayabilir. Eğer bu pozisyonunu koruyabilirse Amerika için öldürücü bir darbe mesabesinde olur.
Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi ile ABD Başkanı Joe Biden arasında Temmuz 2020’de Washington’da gerçekleşen ve ABD Silahlı Kuvvetleri’nin 2021 sonunda ülkeden çekilmesini öngören anlaşmadan sonra Afganistan’da olanlar, Irak’ta benzer bir ABD hamlesinin başlangıcı olabilir.
2003 yılında Amerika’nın diğer ülkelerin de yardımıyla Irak’ı işgali sonrasında Washington, eski devlet Başkanı Saddam Hüseyin liderliğindeki siyasi sistemi devirmek ve çıkarlarıyla örtüşen görüşlere göre ABD’nin uluslararası ve bölgesel denetimi altında yönetim biçimini yeniden yapılandırmak için çalıştı. O zamandan beri Washington birçok siyasi modeli empoze etmeye çalıştı ancak kaynaklarının tükenmesinden sürekli zarar gören Irak’a istikrar getirmeyi başaramadı. Bu durum Amerikan varlığını çeşitli kitleler ve partizan akımlar tarafından istenmeyen hale getirdi ve çeşitli direnişlerle karşılaştı. Öyle ki Ocak 2020’de Irak parlamentosu, ABD de dahil olmak üzere yabancı güçlerin ülkeden çıkarılmasını talep eden bir karar lehinde oy kullandı. ABD çıkarları Irak’ta sürekli saldırılara maruz kaldı.
Diğer tecrübe ise, İsrail’in yaklaşık 18 yıl süren işgalin ardından Mayıs 2000’de Güney Lübnan’dan çekilmesidir. İsrail ordusu 1982’de Lübnan’ı işgal etti. Filistin kamplarına yönelik Sabra ve Şatila Katliamları da dahil olmak üzere birçok katliam ve operasyon gerçekleştirdi. İşgal ordusu “Güney Lübnan Ordusu” veya “Lahd Ordusu” olarak bilinen bir ordu kurdu. Birlikte birçok yerleşim yerinin kontrolünü ele geçirdiler. Lübnan ve Filistin direniş hareketlerine karşı savaştılar. Ancak direniş hareketleri devamlı İsrail ordusu ve Güney Lübnan Ordusu’nun can yakan darbelerine maruz kaldı. İsrail ordusu Lübnan topraklarında kalamadı. Tek taraflı geri çekilme ve uluslararası sınırların gerisine çekileceğini ilan etmek zorunda kaldı.
Önemli Parametreler
Filistin ve Afgan deneyimleri arasındaki farklılıklara rağmen, gözlemcilerin Afganistan’da yaşananların Filistin’e olumlu ya da olumsuz yansıyacağına dair söylediklerini aşağıdakilere dayanarak pekiştiren bir takım göstergeler bulunmaktadır. Bunlar:
- Direniş, Zafer Yasası: Filistin ve Afgan deneyimleri, işgalin halk tarafından reddedilişinin güçlü bir şekilde hala mevcut olması bakımından benzerdir. Her iki durumda da iç içe geçmiş birçok anlaşma ve vizyonla işgalin varlığına yönelik siyasi sistemler kurulmuş olsa da işgalcilere karşı direniş ruhu iki halk arasında da canlı kaldı. Bu parametrenin zamanlaması halkın kendisine ve işgalin istikrarsızlığına yönelik engelleyici koşullar oluşturabilecek ve aynı zamanda rahatça yürütülmesine müsaade etmeyecek toplumsal kesimlere bağlıdır.
Yazar Hani el-Masri’nin tanımladığı gibi Afgan zaferi, ABD’nin küresel rolünün azaldığını ve Washington’un müttefiklerinin de benzer bir akıbetten endişe duyduğunu göstermektedir. Dolayısıyla yaşananlar Filistinlilere bu durumu ya fırsat bilmelerini ya da elinden kaçırmalarını sağlıyor. Bu, neler olup bittiğine dair objektif değerlendirmeyle ortaya çıkan performans ve yansımalarıyla ilgilidir.
- Demokratik değişimin kabulü: İngiliz Middle East Monitor websitesinin, ABD’nin Afganistan ve Filistin’deki sömürgeci yaklaşımı arasındaki benzerliklere ilişkin raporunda belirttiği şey budur. Raporda, Afganistan ve Filistin’deki demokratik deneyimlerin engellenmesinin, işgalci ülkenin her iki ülkeyi de istikrarsızlaştırmada bir miktar sorumluluk üstlenmesini gerektirdiği yer alır. Ayrıca, ulusal birliği baltalamak için siyasi muhalifleri tecrit etmenin, güvenlik hizmetlerini kötüye kullanmasının köklü şikayetleri ve bölünmeleri körükleme üzerindeki yansımalarının sorumluluğunu da üstlenmelidir. 2006 genel seçimlerinden sonra Filistin davasında olan da budur.
- Güvenlik sektörünün işlevini yitirmesi: Bu parametre, güvenlik işlerinden sorumlu ilk Amerikan koordinatörü olan Teğmen William Ward tarafından doğrulandı. Ward, ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi’ne şunları söyledi: “Filistin Yönetimi’nin güvenlik sektörü, net bir güç hiyerarşisine sahip olmayan ve herhangi bir merkezi liderliğe yanıt vermeyen belirli kişiliklere sadık ayrı kabile liderleriyle “işlevini kaybetmiş” durumda. Benzer şekilde, Afganistan’da Birleşik Müşterek Görev Gücü Genelkurmay Başkanı olarak görev yapan emekli ABD Ordusu Generali Stanley McChrystal: “Afgan polisi ve güvenliğinde yolsuzluk çok yaygın, liderliği zayıf, kanun düzenden çok parlamenterleri ve diğer yetkilileri korumak için kullanılıyor.” dedi. Bu durum, ABD’nin çekilmesinin ardından Afgan güçlerinin hızla çöküşünü açıklayabilir niteliktedir.
- İşgal ve kalkınma kavramları arasındaki çatışma: Amerika Birleşik Devletleri, Afganistan’ı işgali de dahil olmak üzere birçok Ortadoğu sorununa, müdahalelerini haklı çıkarmak için sık sık özgürlük ve demokrasi değerlerine yönelik teşvikten bahsediyor. Ancak Filistin davasında olduğu gibi bu değerleri sahada somutlaştıramadı; ki bu da İsrail’in sergilemiş olduğu tutumlarının demokrasi, adalet ve özgürlük kavramlarıyla çeliştiğini teyit etmektedir. Bu durum, İngiliz Monitor websitesinin raporunun vardığı “kaçınılmaz sonla” tutarlıdır. Kökenleri veya inançları ne olursa olsun askeri işgal, doğası gereği özgürlük ve kalkınma ile bağdaşmaz. Direnişin oluşumu ve demokrasinin yerleşmesini engelleyen sonuçlarından kaçış mümkün değildir. Filistin ve Afganistan bunun başlıca örnekleridir. Yirmi yıl sonra ABD Afganistan’daki konumunu kaybetti.Aynı şekilde Washington da İsrail’in Filistin’i işgaline verdiği desteğin boşuna olduğunu yakında anlayacaktır.
[1] Abdel-Wahab el-Messiri, “Siyonizm ve Yahudilik”, Önceki referans, sayfa 105.