2015 Kudüs İntifadasının Filistin Davasına Etkisi
Filistin halkı, toplumsal şuuru ve bağımsız kararıyla, her tehlikeli dönemeçte ve vatan olarak her zorlu durumda, ulusal davasını ve haklarını savunma misyonunu üstleniyor. Genellikle yeni bir ayaklanma dalgasının başlamasının zorluğuna işaret eden öznel ve nesnel durumların ihtiyatlı bir şekilde okunmasına rağmen, mücadele halinin evirilerek beklenenin ya da alışılmışın dışına çıkılmasıyla sürpriz yaşanıyor. Bu durum, hem 1987 yılındaki ilk ayaklanmada hem de 2000 yılındaki el Aksa intifadasında defalarca vuku buldu. 10 yıldır uluslararası, bölgesel ve yerel tarafların, yeni bir ayaklanma dalgasının başlamasını engellemek için siyasi, kültürel, ekonomik ve güvenlik gibi çeşitli alanlarda büyük çabalar sarf etmelerine rağmen, bugün Kudüs intifadasında tekerrür eden durum budur.
Filistin halkının nesiller boyu bütün bu engelleme çabalarına ve işgale direnmek için mücadele ve ayaklanma faaliyetlerini sürdürmelerine rağmen, halkın vicdanında ve bilincinin derinliğindeki bir takım çok yönlü faktörler, bu çaba hedefine ulaşamadan değişti. Zira Filistinliler, ister işgalciler tarafından ister Filistin yönetimi tarafından olsun, son yıllarda olduğu gibi bazıları vatanlarının onurunu ihlal etme hususunda aşırıya kaçtıklarında vatanlarının saygınlığıyla ilgili yoğun hisler taşırlar. Filistinliler vatanlarını korumak ve onu savunmak için bütün güçleriyle harekete geçerler. Aynı zamanda Filistin halkı ve onun hafızası unutmaya ya da boyun eğmeye başkaldırır. Bu sebeple, hiçbir programın ya da siyasi, enformasyon ve güvenlikle ilgili planların onun bilincindeki davanın özünü değiştirmesi mümkün değildir. Filistin daima işgal altında yaşayan ve özgürlüğü arzulayan bir halk olduğunun, İsrail in de birlikte yaşaması ve müsamaha gösterilmesi mümkün olmayan işgalci bir düşman olduğunun bilincinde olmaya devam edecek. Yine Filistinliler kutsallarına, özellikle de Mescid-i Aksa’ ya dokunulmasını kabul edemezler. Bu da bir kez daha Mescid-i Aksa’nın dokunulması ve ihlal edilmesinin affı mümkün olmayan milli ve büyük bir dini değer olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü Mescid-i Aksa milli meselenin damarıdır. Onun üzerine baskı yapılması ya da dokunulması daima patlamaya yol açar.
Siyasi ufukta tıkanıklık, siyasi çözüm yolunda başarısızlık ve bölünme durumunun sürmesi, özellikle Hamas ve El fetih gibi Filistinli grupların, mücadele programları üzerinde ittifak etmelerinin zorluğuyla, Filistin bilinci ve kültüründe var olan yukarıda bahsi geçen sabit parametrelerin kesişmesi, tarihi Filistin olgusunu yeniden belirlemeye yöneltti. Filistin halkı ulusal grupların eylemden acze düştüklerinde ve yolunu kaybetmiş göründüklerinde kendisi bizzat işgale karşı durma hususunda toplumsal bilinciyle öne çıkar ve direniş için yeni bir yol haritası çizer ve şuanda da Kudüs intifadası için durum budur.
Kudüs intifadası, sadece İsrail’in Mescid-i Aksaya karşı icraatlarını ve mescidi, zaman ve mekân olarak bölme planlarını durdurmada, İsrail hükümetini yerleşimcileri dizginlemeye zorlamada ya da Batı Şeria’da Filistinlilere karşı yöneltilen düşmanlıkları ortadan kaldırmada başarılı olmadı aynı zamanda Filistin ‘in durumunda da dinamik ve derin bir tesir oluşturdu. Ayrıca bu intifada, özellikle bütün yönleriyle direnişi temsil eden ve 2. ayaklanma olan Aksa intifadasından sonra senelerce hüküm süren karmaşık durumdan çıkışın sembolü olan Batı Şeria’da, Filistin yönetiminin durumu bilhassa güvenlik koordinasyonu konusunda Aksa intifadasından daha zayıf bir durumda olduğu halde, Filistinlilerle işgalci devlet arasındaki fiziki ilişkiyi yeniden gözden geçirmeyi sağladı. İntifada bir kez daha Filistin halkının işgalci İsrail’i kendisine mukavemet edilmesi gereken bir düşmandan başka bir şey olarak görmediklerini ispat etti.
Kudüs intifadası, Filistin’in milli kimliğini oluşturma yolundaki mücadele boyutuna yeniden itibar kazandırdı ve yine intifada, Batı Şeria için son yıllarda daha çok suiistimal, töhmet ve gürültüyü andıran mücadelenin ve vatanın rolünü ortaya çıkardı. Zira intifada, Filistin halkının mukaddesatını ve şerefini savunarak vatanını koruma yolunda her yerde kendini kurban etmeye hazır olduğunu ispat etti. Aynı şekilde işgalin vahşiliğini ve merhametsizliğini bir kez daha vurguladı. Özellikle şehitlerin çoğu genç erkek ve genç kızlardan oluşuyor. Filistinli olup olmadıklarına bakmaksızın, Batı Şeria’da bazı isyancıları hapse atabilme gücü varken İsrail katletmeyi uygun buluyor. Bu sebeple, şehitler, Filistin ulusal iş gruplarının çoğuna dağılım gösteriyor ve yine işgalcilerin, Filistinlilerin ulusal ilişkilerinde köprü kurmaya katkıda bulunması, iç barış fırsatlarını güçlendirmesi ve ” gerçek an” olarak adlandırılan çarpışma anı geldiğinde işgalci gücün ayırt etmediği farklı Filistin taraflarını yakınlaştırmak İsrail’in meselesi değildir. Ancak Filistin halkına gelince; intifada, Filistin halkı arasındaki ulusal dengeyi oluşturdu. Bu durum, ulusal ve toplumsal ilişkileri güçlendirmeye katkıda bulunabilir. Siyonizm’in hedef olarak, Filistinli ya da Filistinli değil diye ayırt etmez ve coğrafi sınırlar, gruplar ya da toplumsal ve iktisadi tabakalarla da sınırlı kalmaz.
Siyasi olarak, patlamaya hazır bölgesel bir vaka olmasına rağmen intifada, bölgesel bir savaşa dönüşmeye aday olan sınıfsal çatışma ve iç savaş sebebiyle büyük oranda dışlanmaya maruz kaldıktan sonra Filistin davasına yeniden ihtimam gösterilmesine katkı sağladı. Üst düzey siyasi görüşmeler yeniden başladı ve siyasi girişimler ortaya çıktı. Buna rağmen, Filistin meselesiyle ilgili gerçek ve etkin uluslararası ilginin, Filistin mücadelesini başarıyla tamamlamak için etkin bir şekilde geliştirilmesi ve işgal güçleriyle savaşacak irade gücüne sahip tek vücut bir yönetim çıkaran mekanizmalara uygun olarak siyasi düzenin yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Bunun da Filistin halkının ve ulusal koşulların gerçekliğini ifade eden bir yöntemle yapılması icap ediyor.
Kudüs intifadası işgalciler için acı veren ve sürpriz bir darbe teşkil etti. 10 senelik gayretli bir çalışmadan sonra uluslararası müttefiklerin yardımı ve Filistin yönetimindeki bir takım tarafların katkısıyla işgalci güç, kendisi için yeni Filistin üretmesini isteyen birçok program vasıtasıyla iktisadi, kültürel ve milli yapının değiştirilmesini, Yahudileştirme ve yerleşim yerleri yoluyla toprakları almayı amaçlayarak Batı Şeria’daki toprakları ve oradaki insanları hedef almıştır. İntifada bu durumu düzeltmek için geldi. Yapılan bütün bu siyasetler bir kez daha başarısız oldu. İşgalciler, yeni Filistin düşüncesinin yıkılması, Amerikalı General Keith Dayton ve ekibinin çabalarının boşa çıkarılması, İsrail bakış açısıyla Oslo ittifakı ve siyasi çözüm projesinin yararlılığı konusunda kuşku geliştirilmesi gibi, Kudüs ve Batı Şeria’daki bazı planlarından geçici de olsa geri adım atmaya mecbur bırakıldı.
İntifada sadece İsrail’in siyasi tutumunun kırılganlığını değil aynı zamanda Siyonist toplumun da gevşekliğini ve bu topraklara olan bağının zayıflığını ortaya çıkardı. Zira İsraillerin kişisel güvenliklerini yitirmeleriyle birlikte Filistinlilerden tek taraflı bir şekilde ayrılmanın ve Filistinli grupları, hatta 1948 yılında bölgede bulunanları bile tecrit etmenin zorunluluğuyla ilgili konuşmalar birden gün yüzüne çıktı. Hükümet Kudüs şehrinin bazı sokaklarını bölerken bazılarını da beton bloklarla izole etti. Bu durum da “Tek başkent” kavramı kapsamında pek çok sorunun fitilini ateşledi ve Siyonistlerin Filistin topraklarıyla olan bağının iddia edildiği gibi derin olmadığını ispat etti. İsrailliler için kişisel güvenlik her şeyin önünde gelir. İşgalle başa çıkma hususunda direniş mantığının ve gruplarının kuvvetlendirilmesi İsrail’e fayda getirmez.
Bölgesel düzeyde ise, İntifada, İsrail’i teröre karşı savaşa katkı sağlamaya gücü yeten istikrarlı bir devlet olarak değil, aksine işgal gücü, istikrarsızlık, terör ve zulmün adresi olarak bölgedeki tanımını yeniden yaptı. İsrail, çocukları merhametsizce öldüren, kadınlara tecavüz eden, kutsalları çiğneyen ve insan haklarına önem vermeyen bir devlettir. İsrail’in bu versiyonu karanlığın gücünden, DAEŞ ve diğerlerinde olduğu gibi radikalizmden oluşmaktadır. Ayrıca birbirlerine karşı savaşlarında Araplar ve Müslümanların ortağı olması mümkün olmayan yabancı bir cisim gibidir. İsrail kendi vatandaşının güvenliğini sağlamaktan acizken nasıl olurda başkalarının emniyetini sağlamaya katkıda bulunması mümkün olur! Şu anda İsraillilerle ilişkilerini geliştirmeye çalışan ve bu gizli ilişkileri ortaya çıkan bazı Arap ve İslam devletlerinin sıkıntıları arttı. Zira kutsallara saygısızlık yapan, masumlar ve çocuklara karşı her gün suç işleyen işgal devleti olan İsrail’e karşı kendi halklarının tavırlarını ve duygularını çiğneyen devletler için bu durum hiç kolay olmasa gerek.